15 Ekim 2017 02:18

‘Mehmet’lerin dramı

Özer Akdemir, TÜPRAŞ'ta yaşanan iş cinayetinde hayatını kaybeden işçiler üzerine yazdı.

Paylaş

Özer AKDEMİR

Son dakika” diye geçen haberler yine yas yüklüydü. “Aliağa TÜPRAŞ Rafinerisinde patlama. 4 taşeron işçisi yaşamını yitirdi. Yaralı işçiler var”! 

Aklıma hemen “Mehmet’in Dramı”* geldi. Yıllar önce yaptığım bir haberin başlığıydı bu. Kaç yıl olmuştu? On, on beş?..

2002’nin haziran ayında Aliağa TÜPRAŞ Rafinerisinde, aynı yerde, aynı biçimde bir işçi daha can vermişti. Bugün ölen dört taşeron işçinin ikisinin adı, 2002 yılında yaşamını yitiren işçininkiyle aynıydı. Kimi fıtrat diyordu bu zalim döngüye, kimi kader, kimi kaza...

Aslında bir önemi de yoktu ne dendiğinin. İşçilerin birer dörder iş cinayetlerinde yaşamını yitirdiği bu çarkın tekerine çomak sokulamadığı için “tarih tekerrürden ibarettir” deyip geçiliyordu sadece. 

15 yıl önce haberini yaptığım taşeron işçinin acıklı öyküsü dün gibi aklımda hâlâ. Onu hiç görmemiştim. Patlamayı duyduğumda işçi arkadaşları ve bir iki sendikacıyla telefon görüşmesi yaptım sadece. Ardından bilgisayarın başına geçtiğimde, TÜPRAŞ’a daha önce haber için gittiğim günlerden kalan bölük pörçük anıların da yardımıyla üç günlük taşeron işçisinin kısacık yaşamı canlanmıştı gözümde. Kısa metrajlı, kederli bir film gibiydi Mehmet Kır’ın yaşamı.

Ödemiş’in dağ köylerinden TÜPRAŞ’ta taşeron bir şirkette çalışmaya gelen ve bundan sonsuz mutlu olan bir rençberin hikayesiydi bu. Ardından yas tutan iş arkadaşları, Mehmet’in TÜPRAŞ gibi koca bir işletmede işe girdiği için çok mutlu olduğunu söylüyorlardı. Yemekleri de çok beğenmişti. 

İşe başladıktan üç gün sonra, henüz yaptığı işin tehlikesinin ayırdında dahi olmadan, eline bir su hortumu tutuşturularak dev gibi bir tanka temizlik için sokulmuş ve oradan cansız çıkmıştı. Boş akaryakıt tankının içinde, baretinin önündeki lambayı yakmaya çalışırken kıvılcımın biriken gazı patlatması ile tankın yuvarlak kapağından dışarıya savrulmuştu. 

“Dram” adı verilen tankın ağzından bir füze gibi fırlarken simsiyah yüzünü görmüştü ona yardım etmek için dışarıda kalan arkadaşı Kadir. O da bir taşeron işçisiydi. Yeni girmişti o da Mehmet gibi işe. Kadir, o gün ölümün kıyısından dönmüştü.

***  

TÜPRAŞ'taki iş cinayetinde hayatını kaybeden işçiler

Bazı haberleri unutamaz gazeteci. Derin izler bırakmıştır yazdığı haberin her cümlesi onun ruhunda. Zaman zaman o izler hatırlatır kendini. “Mehmet’in Dramı” benim için böyle bir haberdi. Sonraki yıllarda durduk yerde birçok kez aklıma geldi. 

Ödemiş Bozdağ’da, Dolaylar köyüne bir kurşun atımı mesafede yapılmak istenen altın madeni ile ilgili çekimlere gittiğimizde düşündüm Mehmet’i. O da, dağın yamacına yaslanmış, yemyeşil ceviz ve kestane ağaçları içinde kaybolan, Arnavut kaldırımlı bu köylerin birindendi. Belki de bu köylüydü Mehmet. Belki, dağa tırmanırken üzerimizden bir kuş gibi süzülerek ovaya inen beyaz dumanın çöktüğü köydendi. Köyün bir anda sisler ardında kayboluşuna tanık olmuş, az sonra güneşin yüzünü göstermesi ile minaresinin kurşun kaplı ucundan başlayarak yeniden ortaya çıkışını hayranlıkla izlemiştik. 

Ödemiş’in birçok köyüne gittim ama hiçbirinde sormadım Mehmet’i. Bilinçli bir tercihti bu. Onun anısının içimde hep suskun bir ustura keskinliğinde kalmasını istedim. O usturanın zaman zaman yüreğimi çizip kanatmasına izin verdim. Yüreğimi kanatsa da bilincimi de biliyordu o ustura. 

Ne zaman akşamın alacasında yorgun argın evinin yolunda yürüyen bir işçi görsem, ne zaman dağ başında ağaçların koyu gölgeleri arasında mahcupça gülümseyen bir köy delikanlısıyla göz göze gelsem onu hatırlatmasını istedim. Bana insan olarak kalabilme çabasında, bazı şeyleri hiç unutmamayı, affetmemeyi ve bunlar için direnmeyi öğreten ustalarımdan biri oldu Mehmet Kır.

Oysa Aliağa’da, o işçi ve doğa cehenneminde ölen Mehmetlerin ne önemi vardı ki bazıları için. Daha onların cesetleri soğumamışken konuşan kaymakam üretimin durmadığını müjdeliyordu patronlarına! 

Mehmet Dere, Mehmet Karademir, Kemal Şaşmazer ve Yusuf Kepenek’in adları kimin umurundaydı devlet katında ki 15 yıl önce, aynı şekilde ölen Mehmet Kır’ı anımsasınlar!

***  

Kimi dağda bir kardeş kavgasının ortasında, kimi sınırın ötesinde din adına dünyayı cehenneme çeviren yobazların namlusunun ucunda, kimi bir fabrika tezgahına kaptırmış gövdesini, kimi düşmüş bir inşaatın 20. katından toprağa yüzüstü, kimi kazdığı kanalın altında son nefesini vermiş… Yitip gidiyor Mehmetler!

Mehmetlerin dramı ne zaman bitecek? Ne  zaman geride kalan bir ana, baba, yavuklu “Memedim” diye elini döşüne vurmadan ömrünü tüketecek?..

*https://www.evrensel.net/haber/131261/mehmet-in-drami

ÖNCEKİ HABER

Kürdistan referandumu ve Türkiye bahsi üzerine bir şerh

SONRAKİ HABER

ABD’nin Erdoğan’la ne alıp veremediği var?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...