Kemalbay: 10 Ekim anmaları AKP tarafından engelleniyor

TBMM'de HDP grup toplantısı düzenlendi. Toplantıda konuşan Eş Genel Başkan Serpil Kemalbay, 10 Ekim anmasına saldırıya tepki gösterdi.

10 Ekim 2017 08:24
Paylaş

TBMM'de HDP grup toplantısı düzenledi. HDP grup toplantısında konuşan Eş Genel Başkan Serpil Kemalbay'ın açıklamalarından satır başları şöyle:

"10 Ekim Ankara Katliamı'nda yaşamını yitiren 102 yoldaşımız emek, barış ve demokrasi için mücadele ediyordu. Onları IŞİD saldırısında kaybettik. 2 yıldır anma etkinliği AKP-Saray iktiradı tarafından saldırıya maruz kalıyor. Ölenlerin yakınları böylesi bir günde acılarını bile paylaşabilme, anabilme etkinliğinden mahrum bırakılıyor. Gaz, plastik mermi ve gözaltıyla anma yapmak isteyenler sokaklardan süpürülmek istendi. Süpürülmek istenen aslında emek, demokrasi ve barışın kendisiydi.

AKP, bugüne kadar yaşanan tüm katliamlardan sorumludur. Katliama ilişkin AKP'nin grup toplantısında tek kelime edilmedi. Oysa polis saldırısında kullanılan gazların kokusu Meclis'ten alınıyordu.

7 Haziran sonrası ardı arkası gelmeyen katliamlar yaşadık. İşte bu siyasi iklimi kaosla yönetme stratejisinden başka bir şey değildi. Ne zaman buna ihtiyaç duyulsa karanlık güçler devreye sokuluyor.

10 Ekim Katliamı'yla ilgili görüntülere bakınca katliamın olacağı belliyken, katliama uğrayanlar değil canlı bombaları korumaya almış.

Ankara ve Diyarbakır'da bombacıların rahat bir şekilde işlerini yaptığını görüyoruz. Ne Suruç ne Ankara ne diğer katliamlarda gerçek soruşturma hiç bir zaman yapılmadı. Bu katliamı önlemekle görevli hiç kimse soruşturulmadı. Hatta neredeyse katliamcılar davalarda pamuklara sarılarak korundu. Buna tepki göstermek isteyen halkımız ise saldırılara maruz kalıyor.

Kamu görevlilerinin yargılanmamış olması, AKP'nin sorumluluğunu gizleme çabasıdır. Bu yüzden yaşananlar ihmal değil AKP-Saray iktidarının suçudur. Ve AKP suçunu gizlemek istiyor.

6-8 EKİM OLAYLARI

6-8 Ekim olaylarının 3. yıl dönümü. Hükümet bu olayları çarpıtıp kamuoyunu yanıltıyor. Suriye'de iç savaş patlak vermişti ve IŞİD çetelerinin Ezidi katliamıyla sonuçlanan saldırıları işgalleri vardı. Bu soykırım saldırılarına karşı Türkiye'de de büyük tepki oluştu. Suruç'un karşısındaki Kobani, Türkiyelilerin akrabalarının da yaşadığı bir bölgeydi. Türkiye'nin buna sessiz kalması abes karşılanırdı. Kobani IŞİD öçeteleri tarafından kuşatılmışken demokrasi güçleri oraya bir koridor açılmasını istiyordu.

Biz de bu süreçte demokratik eylem çağrıları yapmıştık. Bu esnada IŞİD'den kaçan yüz binlerce kişi Türkiye sınırına gelmişti. Başta HDP olmak üzere insan haklarından yana herkes savaştan kaçarak Türkiye'ye gelen Kürt kardeşlerimizle dayanışma içinde olmaya çalıştı.

Ağustos'ta bu eylemler barışçıl şekilde gerçekleştirilmişti. Ancak Ekim ayının ilk haftasında hükümetin kolluk kuvvetlerinin müdahalesiyle 1 kişinin ölümü üzerine olaylar şiddetlendi. Biliyorsunuz kolluk güçlerinden izinsiz demokratik eylemler yapılabilir. Ancak bu tip etlemlerden birinde Muş Varto'da bir sivil öldürüldü. Bu eylemlerde partimizin üyesi 44 kişi hayatını kaybetti. Bu ölümlerin araştırılması için verdiğimiz önergeler AKP tarafından reddedildi. Hitler'in bir bakanı, "Bir yalanı sürekli tekrarlarsanız, o yalan olmaktan çıkar" demişti. Türkiye'de de böyle yapılıyor. Yaşanan olaylardan HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş sorumlu tutuldu. Sonunda Demirtaş 'terör'le suçlanarak kirli politikaya şahit olduk. Bu politikaya buradan bir kez daha itiraz ediyoruz. Hükümete bir çağrımız var, gerçekten Yasin Börü'nün ölümünden üzüntü duyuyorsanız bir adım atarsınız. Ama siz bu ölümlerden besleniyorsunuz.

Bizler Bugüne kadar nasıl zulme karşı mücadele ettiysek, bundan sonra da mücadelemizi gözümüzü kırpmadan sürdüreceğiz. Bu katliamları gerçekleştirenler bilsinler ki, er geç hesabı sorulacaktır. Siyasi sorumlular da bu halkın önünde hesap verecek.

OHAL YÖNETİMİ

AKP Türkiye'yi 1 yıldır OHAL'le yönetiyor. Bu yetkiyi kim verdi? Hani OHAL kaldırılacaktı, neden kaldırılmıyor? İşte bu sorunun yanıtı AKP'nin yönetimi gasbettiğinin göstergesidir. Hükümet sınır ötesi opeasyonları da OHAL'in gücüyle yapıyor. Sahte bir olağanüstü hal manzarası yaratarak kendi bildikleri yolda gidiyorlar. Türkiye halklarından hiç bir kimse bu işgal operasyonlarına 'olur' vermedi.

KOBANİ YANITI

Bir daha Kobani yaşanmasına izin vermeyeceklermiş. İşte bu Afrin'de, Kobani'de halkların bir arada yaşamasına dönük tahammülsüzlük.

İdlib'den Türkiye askeri çekilmelidir. TSK'ye orada IŞİD benzeri yapılar eskortluk yapıyor. İşte bu Türkiye'nin orada aldığı rolün ve Türkiye'yi nasıl bir gelecek beklediğinin göstergesidir. O nedenle biz bir an önce savaşçı politikanın durdurulması gerektiğini TSK'nin başka halkların coğrafyasında bulunmaması gerektiğini belirtiyoruz. Hem içeride hem dışarıda barışçıl politikalar güdülmelidir. Irak'ta da İran'da da Suriye'de de Türkiye'de de halkların bir arada yaşayabileceği bir modeli destekliyoruz. Bu nedenle Türkiye'nin bu bölgeleri tehdit etmeye hakkı olmadığını düşünüyoruz.

Bu savaş politikalar büyük bir bütçe gerektirir. Bunun için Saray'ın örtülü ödeneğinden fütursuzca harcamalar yapıyor. Erdoğan'ın her kabadayılığının faturası halka ödetiliyor. Saray lüks harcamalarını da halka ödetiyor. Neymiş, itibardan tasarruf olmazmış. Milletin parasıyla itibar yapıyorlar.

Cezaevleri işkence merkezlerine dönüştü, böyle bir ülkede itibardan nasıl bahsedilebilir? İş cinayetlerinde ilk 3'teyiz. Böyle itibar olur mu? Kadın cinayetleri devam ediyor. Siz bunlara seyirci kaldıktan sonra, cezasızlık politikaları izleyerek, kadın düşmanı politikalarla ölümleri artırarak itibar sahibi olamazsınız.

Bakın cam işçileri işten atıldıkları için grev yapıyor. İnsana yakışır ücret ve çalışma koşulları için grev yapıyorlar. Açlıkla hizaya getirilmeye alışıyor bu işçiler. İşçiler aç da kalsak direneceğiz diyor. Neden? Çünkü aldıkları ücret yetmiyor, tasarruf edemiyor. Yine Fındık üreticileri Giresun'da, kayısı üreticileri Malatya'da, tütün üreticileri Adıyaman'da ayakta. Tasarruf edecek durumda değil. Hepsi bıçak kemiğe dayandı diyor.

FAKİRDEN ALIP ZENGİNE VERİYORLAR

Bugünlerde AKP-Saray iktidarının fütursuz harcamaları öyle bir boyuta geldi ki, 'büyük ekonomi' yalanları çökmüş durumda. Kriz erteleniyor ama kapıda. Borçlarla tüketimi körükleyerek kriz geleceğe erteleniyor. Ama inkar edilemiyor. İşte vergi zamları bundan kaynaklanıyor. Bunun karşılığında zenginler daha zengin yapılmaya devam ediliyor. İşverenlere destekler sürüyor.

İşçilerin alın teriyle elde edilen kaynaklar, zenginlere peşkeş çekiliyor. Şimdi de altın çağrıları yapılıyor. Cumhurbaşkanı, altınlarınızı istemek için ararsa, sakın vermeyin. Çünkü hemen sonra ekmeğinizi isteyecekler. Siz vatandaşın kötü günler için sakladığı altınlarla mı 2023 hedeflerinizi gerçekleştireceksiniz?

'BİR GECE ANSIZIN GİDEBİLİRLER'

Eğer paraya ihtiyacınız varsa, kamudan tasarruf edin, kendi lüks harcamalarınızdan kısın. Biraz mütevvazi olun, lüks araçlarla, özel uçaklarla gideceğiniz yere otobüs, trenle gidin. Öyle bir kriz yarattılar ki, bir gece ansızın gelebiliriz, diyorlarya; bir gece ansızın gidebilirler.

VİZE KRİZİ

ABD'yle verilen 'dostluk' pozları buraya kadarmış. Belki de Türkiye Kıbrıs'tan beri ABD'yle en ciddi krizini yaşıyor. Bu kriz ekonomik krizi de körüklüyor. Beyefendi birine kafa tutuyor, ertesi gün emekçilerin ücretleri aşağı iniyor. Daha sonra artırmak için bir şey yapıyor mu, hayır. Ama her fırsatta, şuursuz iç ve dış politikayla emekçileri yoksullaştırıyorlar.

Bu krizin ardında yatan bir çok neden var. İdlib'den Reza Zarrab'a bir çok karanlık ilişkiler, kimin kimle dost olduğu yarıştığı, dümna olduğu bir süreçte bedel ödetiliyor. Suriye'de de Rus uçağı düşürüldü, şimdi Türkiye ordusunu Rusya'ya kaptırdı. Putin satrançta bir kez daha Erdoğan'ı yendi.

İNSAN HAKLARI İHLALLERİ

Büyük insan hakları ihlalleri yaşanıyor son dönemde. Bunları takip edebilmek bile zorlaşıyor. Özgür basının tutuklanmasından dolayı bu yaşanan şiddeti linci, infazları, insanlık dışı olayları takip etmekte zorlanıyoruz. Son 2 yılda Cizre ve Sur'da bunlara tanıklık etmiştik. O dönem yaşananlara yenileri ekleniyor. Türkiye bir polis devleti olmuş durumda. Polis şiddetinin haddi hesabı yok. Bu şiddet nereden güç alıyor? Bu hükümetin tepesinden cesaretlendirilen bir durumdur. Biz bunu Hatun Anne'nin cenazesinde gördük. İçişleri Bakanı'yla poz verenlerden gördük. Ancak Bakan görevden alınmadı.

Şapatan'da ciddi hak ihlallerinin gerçekleştiğini biliyoruz. Bunlar kabul edilemez. Hükümetin militarist politikalarına karşı duyarlı olunması gereklidir. Antalya Alanya'da bir kadına dönük polis şiddeti bir örnek... Bir polis kadına tekme atıyor, yerde sürüklüyor, diğer polis izliyor. Bu işkencenin sokağa taştığının bir göstergesidir.

Yine bir başka görüntü çakmak gazından öldü denilen Yiğitcan cinayeti. Görüntüler ortaya çıkmasaydı bilmeyecektik. Ancak Yiğitcan, polis şiddetiyle öldürülüyor.

Yine bir başka görüntü... Muğla'da bir grup genç insan çıplak vaziyette yerlere yatırılmış. İşte bu insanlık ayıbı hükümet tarafından bize yaşatılıyor. Hala çıplak şekilde gözaltında tutulduğu avukat tarafından bize söyleniyor." (HABER MERKEZİ)

Reklam
ÖNCEKİ HABER

Büyükakçay ile Sharapova İstanbul'da karşılaşacak

SONRAKİ HABER

Devlet yıllarca süren şiddeti engellemedi, Nazlı öldürüldü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa