05 Ekim 2017 03:45

Deniz manzarası değil, staj manzarası

4 yıl boyunca her yaz stajda olmamız gerekiyor. Resmi anlatıma bakarsak bu durum “nitelikli ve mesleğinde daha uzman mühendisler yaratmak için”miş.

Paylaş

Piri Reis Üniversitesi'nden bir öğrenci

 

Yaz gelmişti. Son bütlerden çıkmıştık. Havalar sıcaktı. Diğer üniversitelerde okuyan bütün arkadaşlarımız planlarından bahsediyorlardı, mutlulardı. Bazen tatil planlarına bizi de ortak etmeye çalışıyorlardı. Biz de içimiz biraz buruk “Ben bu yaz stajdayım.” cevabını veriyorduk. Evet, herkes tatil yapacaktı, bizse staj.
2012 yılında yönetmeliğe giren bir yenilemeyle Denizcilik Fakültesi’nde okuyan öğrencilerin toplam staj süresi bir yıla çıkarıldı. Bu bizim açımızdan şu demek oluyor, okula başladığın andan itibaren hiçbir yıl yaz tatilin olmayacak. 4 yıl boyunca her yaz stajda olmamız gerekiyor. Resmi anlatıma bakarsak bu durum “nitelikli ve mesleğinde daha uzman mühendisler yaratmak için”miş. Kulağa çok hoş geliyor tabi. Lakin işin aslı o kadar hoş değil.
STAJI BULMASI AYRI DERT, STAJ AYRI DERT
İlk aşamada zorluk staj yapacağımız şirketi ararken başlıyor. 2 kilometrelik tersaneler havzasında kapı kapı gezip hiçbirinde içeriye alınmamak, attığımız hiçbir maile cevap verilmemesi bizleri işin gerçeğiyle karşı karşıya bırakıyor. Ya içerde bir referansınız olacak ya da tersanelere taşeron olarak çalışan atölyelerde bu stajı yapacaksınız. Tabii büyük çoğunlukla ikincisi oluyor.
İkinci aşama işe başlama. Bu aşamayı direk çalışan arkadaşlardan aktaralım. Arkadaşlardan ilki hem tersanede hem de atölyede staj yapmış. İkisinin arasındaki farkı da kendi gözleri ve yaşadığı deneyimlerle anlamış.
“Uzun işlemler sonucu askeri tersanede kendime staj bulabildim. Ama 30 gün staj yapmama izin vardı. Kalan 30 günümü de atölyede tamamlarım dedim kendi kendime.”diye başlıyor söze. “Peki askeri tersanede çalışma imkanları nasıldı?​” diye soruyoruz. “Öncelikle” diye başlıyor  ”İstanbul'un her yerinden servis vardı. Bu yüzden ulaşımda hiç sıkıntı çekmedim. İçerde ayrı ayrı 10 tane fabrika vardı ve çalışma koşulları gayet iyiydi. Girer girmez beni sorumlu mühendisle tanıştırdılar ve ilk günden son güne kadar gelişimim de çok yardımcı oldu.” diyerek düşüncelerini ifade ediyor. Orada çalışan diğer işçiler ve mühendisler açısından çalışma koşullarını sorduğumuzda ise arkadaşımız, “İşçilerin ve ustaların söylediklerine bakarsak burası tersane bölgesinde çalışanlar için cennetmiş. Yemekler çok iyi ve zor çalışma koşulları yok.” diye cevaplıyor. Orada 30 gün çalışıp tamamlıyor. Kalan 30 gün içinse başka bir atölye buluyor kendine.
STAJ DÜZENİ, KÖLELİK DÜZENİ
“Atölyeye ilk girdiğimde dikkatimi duvarda asılı olan dualar çekmişti” diye başlıyor sözüne. “‘İşçiye hakkını alnındaki ter kurumadan ver.’ yazıyordu duvarda. Ama bana çalıştığım süre boyunca hiç para vermediler.” diyerek sitem ediyor. “Stajyerden sorumlu mühendis değil, ustabaşıydı. Beni ustabaşıyla tanıştırdılar ve ilk günden eldiven, tulumla işe başladım. Sadece benim dediğimi yap yeter diyordu usta.” Peki atölyede diğer çalışanların durumu nedir diye soruyoruz. “Bir kere servis yoktu. Ulaşan kendi imkanları ile gelmeye çalışıyordu. İkincisi herkes taşerondu. En pis ve en vasıfsız, kolay işleri bize veriyorlardı. Ama diğer işçiler de sabahtan akşama kadar çok fazla çalışıyordu.” diyerek bir nefes alıyor. Devam ediyor sonra “Askeri tersanede böyle koşullar görmediğim için bir kaç kez itiraz ettim. Tartışmaya kadar vardı sonu.” diyor arkadaşımız. Peki sonu nereye vardı diye soruyoruz. “Çalıştığım süre boyunca bir kere gördüğüm mühendisi stajdan çıkarken son bir kez daha gördüm. Gözümün içine baka baka itiraz ettiğim için değerlendirme notlarına düşük puan verdi.” diyerek sözlerine son veriyor.
“SADECE OFİSTE OTURDUM”
Geçiyoruz diğer arkadaşımıza. “Ben de Tuzla’da bir tersanede stajıma başladım. Ama tam başladığım sırada tersanede çalışma yavaşlamış. Pek fazla gemi gelmiyordu. Tüm gün ofiste oturuyordum. Zaten servis yolun yarısına kadar vardı ve herhangi bir ücret almıyordum.” diyerek devam ediyor. “Her gün gelip boş boş gezmek berbat bir şey. İlk ayın sonunda ablam evleniyordu. Düğüne gitmek için 4-5 gün izin istedim. Zaten boş oturuyordum, gemi yoktu.” “Ee izin verdi mi?​” diye soruyoruz. “Mühendis gidersem stajımı yok sayacağını söyledi. Ben şok olmuştum. Konuşmaya çalıştım ama olmadı. Sonuçta bizi değerlendirme görevi ona verilmişti ve imza atmaz ise staj yaptı sayılmazdım. Çok sinirlendim, zaten iş yoktu buna rağmen izin vermemişti. Tabi düğüne gittim.” Peki sonra ne oldu diye soruyoruz. “Staj bitti. Defterimi 2 hafta sonra teslim etmem gerek ama hâlâ sorun ortada duruyor. Mühendisin imza atıp atmayacağını bilmiyorum. Yanına gidince öğreneceğiz” diyerek son sözlerini söylüyor.
Evet, biz de anlıyoruz ki “Nitelikli ve mesleğinde uzman mühendisler yaratmak için” staj gerekli... Tabii bedavaya çalışacaksın, sonuçta stajını tamamlamış sayılman için şirketin imzası gerekli... Sorulması gereken soru şu: Peki buna mecbur muyuz?

ÖNCEKİ HABER

İki kavram: Özgürlük ve zorunluluk

SONRAKİ HABER

THKP-C'nin kurucularından Oktay Etiman hayatını kaybetti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa