29 Temmuz 2012 08:15

Türkiye neden Suriye'yle savaşmayacak?

Suriye’de devam eden çatışmalardan dolayı uluslararası arenada gerginlik ve dünya savaşı ihtimali her zaman masada duruyor. Özellikle Türkiye olmak üzere, bazı ülkeler, “özgür” Libya’dan Suriye topraklarına giren paralı askerlere lojistik destek sağlamaya devam ederken, aynı zamanda kundaklama faaliyetlerinde bulunan t

Türkiye neden Suriye'yle savaşmayacak?
Paylaş
Pepe Escobar

LORD BALFOUR MU DEVREDE?

ABD, İngiltere, Fransa, Türkiye, Körfez İş birliği Konseyi üyelerinden Katar ve Kuveyt’in, Suriye’de yaşanan drama “barışçıl bir çözüm” yolu bulunması yönünde öneri yapıldığı “uluslararası topluluk” tarafından geçenlerde Cenevre’de yapılan toplantılardan birisinde Suriye’nin yakın geleceği planlandı. Bir halk, kendi adına ülkesinin kaderini tayin etmesi talebinde bulunmadan, yabancı güçler, hiçbir şekilde ona danışmadan, ülkenin kaderini tayin ederse, Balfour Deklarasyonu’nun yapıldığı günlere dönülmediğine inanmamız beklenemez. NATO, herhangi bir şekilde, en azından şimdilik, Suriye’ye savaş açmayacak. Sergey Lavrov her zaman ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ile kahvaltı yapar ve bu işte kazançlı çıkan taraf Rusya olur. Moskova, sonu felaket olacağı, ardından da Suriye devlet aygıtının mutlak çöküş süreci yaşanabileceği kaygısıyla, Suriye’de rejim değişikliğine gitmesi için Esad’a baskı yapmayacaktır. Washington’un tutumu ise;  Beşar Esad rejiminin en kısa zamanda zayıflaması, ama hemen gitmesi zorunlu değil şeklindedir. Ortada cevapsız kalan konu, Cenevre toplantısında suyun yüzeyine çıkan, ancak net olmayan formülasyona dayalı “geçiş dönemi hükümeti” konusunda “karşılıklı rızanın”  nasıl yorumlanacağı sorunudur. Obama yönetimi açısında bu yorum; Esad’ın gitmesi gerektiği anlamına gelmektir. Moskova ve daha da önemlisi Pekin için; Esad’ın geçiş dönemi yönetiminde yer almasıdır. Tabi, bu yorum etrafında yapılan havai fişek gösterileri hariç. Çünkü, NATO tarafından 30 bin sorti bombalama kampanyasına dönüştürülen Libya üzerinde yeni bir “uçuşa yasak bölge” ilan edilmesi Suriye’de “karşılıklı rızaya” dayalı  “geçiş dönemi hükümeti” kurulmasına yol açabilir. Kesin olan bir konu var: Kasım ayında yapılacak ABD başkanlık seçiminden önce hiçbir icraat olmayacaktır. Bu da, önümüzdeki beş ayda veya daha fazla bir zaman zarfında Moskova’nın Suriye siyasal aktörleri arasında meydana gelecek “geçici bir hükümet” çıkaracağı anlamına gelmektedir. Daha sonraki süreçte, Suriye’deki yönetim konusundaki bütün spekülasyonlar son bulacaktır. Mitt Rmaney yönetimindeki Washington 2013 yılı ilk aylarında saldırı yapılacak şekilde NATO’yu organize edebilir. Putin-Obama veya ABD-Rusya arasındaki görüşmeler, Cenevre’de alınan kararlardan önce bile hedefine ulaşabilir. Rusya, Afganistan’daki faaliyetlerinde NATO’ya engel olmuştur. Ancak, ABD’nin resmi mazeret olarak sunduğu, koreografisi çok iyi hazırlanmış hareketi düzenlemiş ve beklendiği gibi, Pakistan da kabul etmiştir. Bu durumda, NATO’nun Afganistan’da gerekli olan ihtiyaçları tedarik etme yolları yeniden açılmıştır. Pakistan’ın, Çin ve Rusya yönetiminde bulunan Şanghay İşbirliği Örgütüne gelecekteki tam üyelik adayı olduğu unutulmamalıdır. BRICS üyesi ülkeler  (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika)  gelecekteki selametleri açısından, ABD ve NATO’nun Afganistan’dan çıkmasını çok istemektedir. Washington’un şimdiye kadar “ödediği bedel” karşılığı, en azından şimdilik, başkent Şam’a kolayca girme arzusu vardır. Bu konuda Erdoğan’ın yapabileceği fazla bir şey bulunmamaktadır. Gerçekte ise, oynanan sahnede bir oyuncu değildir.

OYUNDA İŞ BÖLÜMÜNÜ KORUMAK

Cenevre toplantısında alınan kararlar ruhundan bir sapma meydana gelmiştir: Yabancı oyuncular böylelikle yoldan sapmaya ve dolayısıyla, sivil kişilerin Suriye’deki çapraz ateş arasındaki cehennemde kalmasına rıza göstermektedir. NATO saldırısı olmaması halinde, Esad rejimi, dış ülkelerin sponsor olduğu Suriye iç savaşını nasıl içselleştireceği veya ne şekilde kazanacağı sorusu gündeme gelmektedir.  İş bölümünün korunması gerekiyor: Türkiye; “özgür Libya”, Suudi Arabistan, Irak ve Lübnan üzerinden Suriye’ye giriş yapan paralı askerlere lojistik destek sağlayan merkez olacaktır. Suudi Hanedanlığı, Suriye muhalif güçlerinin silahlanma finansmanını sağlayacaktır. Washington, Londra ve Paris gibi başkentler, NATO’nun Şam’a saldırı düzenlemesine yönelik uzun süren ısınma, hazırlık çalışmalarında taktik uygulama ince ayarı yapacaktır. Suudi Hanedanlığı ve Katar’ın silahlandırdığı kabul edilen silahlı Suriye muhalif güçleri kendilerinden beklendiği şekilde, Suriye içlerinde yeterli kontrol sağlamaması halinde, iç savaş daha da kanlı olacaktır. “Özgür Suriye Ordusu”nun tek başına, aylarca sürecek operasyonları yapacağı beklenemez. Yardım hattının Ürdün, özellikle Türkiye ve Lübnan üzerinden lojistik sağlayamaması halinde, yardım hattına devam edilip, edilmeyeceği kilit bir nokta olarak gündeme gelmektedir. Şam yönetimi, Suriye’de yaşanan dramda en üst derecede rol alan batılı aktörler karşısında durabilecek güce sahip değil. Ancak, Suriye güçleri, Ürdün, Katar, Suudi Arabistan ve elbette Türkiye gibi tali aktörlere zarar verebilir. Ürdün, zaten zayıf halka, en çok sarsıntı geçiren rejim, yardım hattını kapatmaya çalışmaktadır. Şii Hizbullah, er veya geç, Lübnan üzerinde Suriye’ye giden yolları kapatacaktır. Türkiye, Erdoğan yönetimi, er veya geç, Cenevre’de alınan karaların ne anlama geldiğini idrak edecektir. Diğer yandan, Suudi Arabistan’ın son nefesine kadar ABD’nin yanında savaş vermeye istekli olduğu unutulmayacaktır; Suudi Hanedanlığı tek başına Suriye ile savaşa girme riskini almayacaktır. Ürdün üzerinden güney Suriye topraklarına yanaşan Suudi birliklerinin verdiği kırmızı alarma gelince, bu bir şaka olsa gerek. Suudi Hanedanlığı askeri gücü, dış destek olmadan, ayaktakımı gördüğü komşu Yemendeki Huti isyancıları bile yenecek güçte değildir. Önemli bir nokta: Türkiye’nin Phantom RF-4 jet uçağının düşürüldüğü bölgeden yalnızca 55 deniz mili (90 Km) uzaklıkta olan Rusya’ya ait Tartus deniz üssünde radar bulunmaktadır.  Mesaj göndermek üzere Suriye sularında demirleyen tek savaş gemisi Rusya’ya aittir; Rusya’nın Tartus üssünü hafife alan olursa, 2008 yılında Gürcistan’da meydana gelen olayları hatırlamalıdır.

KAĞITLARI KARIŞTIRMANIN ZAMANI GELDİ

Başbakan Erdoğan’ın elinde, eğer varsa, oynayabileceği çok az kağıdı kaldı. Beşar Esad, Türkiye’de yayınlanan Cumhuriyet gazetesine verdiği bir röportajda, düşürülen Türkiye’ye ait RF-4 uçağından dolayı üzüntü duyduğunu ve “Uçağın daha önce İsrail Havva Kuvvetlerinin kullandığı bölgede uçtuğunu” ifade etmiştir. Usta politikacı Esad’ın düşürülen Türk uçağından dolayı bir özür borcu vardır. Diğer yandan,  Erdoğan, yaşanan Mavi Marmara felaketinden dolayı İsrail’den soyulmuş tek bir muz bile alamamıştır. Başka bir F-4 tarzı uçak provokasyonu ile sözüm ona “Özgür Suriye Ordusu” adına Şam’a savaş açması Erdoğan için gerçek bir intihar senaryosu olacaktır. Böyle bir provokasyon olmayacaktır. Şam, daha önce, iyi bir hava savunma ağına sahip olduğunu göstermiştir. Kendisine saygısı olan her askeri analist, Suriye’ye savaş açılması, Irak ve Libya’da düzenlenen operasyonlarda yutulan “kolay lokmadan” ışık yıllarıyla uzaklıkta bir operasyon olacağını bilmektedir. Ancak, NATO komutanları, bu konuda beceriksiz kalmalarına rağmen, namlusu tümüyle kana bulaşmış cephaneleri toplayabileceklerinin de farkındalar.  Türk askeri makamları konusuna gelince, onların en büyük saplantısı Esad rejimi olmayıp, Anadolu’da mücadele veren Kürtlerdir. Askerler ABD’den bir miktar askeri yardım almıştır. Ancak, esas almak istedikleri, Anadolu semalarından uçan insansız hava araçlarıdır. Türk Silahlı Kuvvetleri, güvenlik güçlerine ölümcül saldırı düzenledikleri gerekçesiyle, Kürt (PKK) gerillalarını hedef alarak sık sık Kuzey Irak’a girmektedir. Şimdilerde de, Türkiye’de üstlenen gerillaların sınırı geçerek, Suriye güvenlik güçleri ve sivil kişileri öldürdükleri iddia edilmektedir. İçinde bulunduğu ikilemi kabul etmesi için Ankara’yı sıkıştırmak nafile olacaktır. Başbakan Erdoğan’ın son derece dikkatli davranması gerekiyor. Uygulanan sert taktiklerden dolayı yalnız kalmaktadır; Türkiye kamuoyunun üçte ikisi Suriye’ye olası bir saldırı yapılmasına karşıdır. Türkiye’de yayınlanan bir yayın organı Radikal gazetesi okuyucu kitlesine Türkiye yeni Ortadoğu için model olmalı mıdır? sorusunu  sorma ihtiyacını duymuştur. Bu gazetenin okuyucu kitlesine sunduğu sonuca göre, Türkiye eskiden “hasta adam” sıfatıyla tanımlanmıştır, şimdi ise “Ortadoğu’nun yalnız adamı” haline geldiği sonucu çıkmaktadır.

DOĞAL GAZ PROJESİNİN ÖNEMİ

Her şeyden önce, Erdoğan Rusya’ya karşı çıkmayı göze alamaz. Baraj inşaat işlerinden, savunma sistemi operasyonlarında danışmanlık hizmetlerine kadar, Suriye’de çalışan en az 100 bin Rus vatandaşı ve de vazgeçilmez boru hattı projesi vardır. Türkiye Gazprom Şirketinin kinci büyük gaz alıcısıdır. Erdoğan hükümeti Gazprom Şirketini düşman etmeyi istemez. Türkiye’nin bütün enerji güvenlik yapısı Rusya ve İran’dan alınan gaza bağlıdır. En önemlisi, bir yıl önce, İran, Irak ve Suriye arasında Güney İran’daki devasa alanlardan Irak, Suriye ve daha sonra Türkiye’ye, muhtemelen gelecekte de Avrupa’ya bağlanacak doğal gaz için 10 milyar dolarlık boru hattı anlaşması imzalanmıştır. Suriye’nin iç savaşa sürüklendiği geçtiğimiz 12 aylık zaman zarfında, kilit durumdaki oyuncular konu hakkında yorum yapmaktan imtina etmiştir. Bundan böyle, süreç aynı şekilde devam etmeyecektir. Brüksel’de, itibar sahibi bazı analistlere göre Avrupa Birliğinin en büyük paranoyası ileriki zamanlarda Gazprom karşısında rehin durumunda kalmaktır. Bundan dolayı, İran-Irak-Suriye doğal gaz boru hattı, Rusya’dan Avrupa’ya akacak enerji arzı çeşitlendirilmesinde temel teşkil etmektedir. ABD ve Avrupa Birliği açısından bu konu gerçek oyunun omurgasını oluşturmaktadır. Esad’ın iki yıl daha fazla iktidarda kalması halinde, enerji çeşitlendirme projesi gerçekleşebilecektir. Ancak, Avrupa’nın, Rusya’yı karşısına almadan, İran-Irak-Suriye projesini yürütmesi gerekmektedir. Cenevre’deki sigorta şirketleri, Rusya’ya dönük sigorta işlemleri konusundaki çıkarlarını aynen muhafaza ederek, Esad sonrası dönemi beklemektedir. Hiç kimsenin kaşlarını çatmaması gerekir. Ekstrem jeopolitik konularda sahnelenen oyunlar esas itibariyle kapılı kapılar arkasında oynanmaktadır. Başbakan Erdoğan’ın bu oyunun farkında olup olmadığını göreceğiz.

ÖNCEKİ HABER

Olimpiyatlar grevle başladı

SONRAKİ HABER

‘Kreş yardımı’ nedir, ne değildir?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...