10 soruda ‘Ulusların kendi kaderini tayin hakkı’ nedir?

Ulusların kendi kaderini tayin hakkı (UKKTH) nedir? Nasıl ve ne zaman gündeme gelmiştir, sosyalistlerin UKKTH'ye bakışı nasıldır?

03 Ekim 2017 06:09
Paylaş

Arif KOŞAR

Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi ve Katalonya’da yapılan bağımsızlık referandumları ulusların kendi kaderlerini tayin hakkına ilişkin kadim tartışmayı bir kez daha gündeme getirdi. Kafaların gerçekten karışık olduğu tüm açıklığı ile ortaya çıktı. Türkiye kamuoyu açısından ise fırtına Irak Kürdistanı’nın bağımsızlık referandumunda koptu. Sorular da cevaplar da karıştı.

1- Ulusların kaderlerini tayin hakkı nedir, bağımsız devlet kurulması anlamına gelir mi?
Bir halkın referandumla ya da başka yöntem aracılığıyla, nasıl yönetilmek istediğine özgürce karar verebilme hakkıdır. Özü itibariyle ayrı bir devlet olarak örgütlenebilme hakkıdır. Ancak, ezilen ulus, bu hakkını ayrılık biçiminde kullanmak zorunda değildir. Eşit haklar ve gönüllü birlik temelinde demokratik bir ülke, özerklik ya da federasyon gibi tercihleri olabilir. Ayrılma hakkı ve tercih birbirine bağlı ama iki ayrı konudur. Boşanma hakkının olması herkesin boşanacağı anlamına gelmez. Ama bu hakkın kaldırılması kadının köleliği anlamına gelir.

2- Sosyalistlerin ve halkın gündemine ne zaman girdi?
Sanıldığının aksine bu ilke Birinci Dünya Savaşı’nın ardından ABD Başkanı Woodrow Wilson tarafından keşfedilmiş değildir. İkinci Enternasyonal’de komünistler tarafından ileri sürülmüştür. 1896 Londra Uluslararası Kongresinden itibaren İkinci Enternasyonal’de üç farklı tez karşı karşıya geldi. Birincisi Polonya milliyetçilerinin tezi: ulusal sorunun çözümü olarak bağımsız devletin kurulması. İkincisi Rosa Luxemburg’un tezi: Luxemburg, sosyalizmin ancak büyük kapitalist pazar temelinde kurulabileceğini düşündü, o nedenle ulusal sorunda ayrılmayı kesinlikle reddetti. Küçük küçük devletlerin bağımsız olamayacağını, emperyalizme bağlı kalacağını savundu. Üçüncüsü Kautsky’nin devrimci döneminde savunduğu ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı idi. Kaustky daha sonra bu ilkeyi terk etti. Lenin ise sahip çıktı ve Bolşeviklerin programına 1903’ten itibaren dahil edildi.

  • Lenin ve Rosa Luxemburg

3- Ulusların kaderlerini tayin hakkının tarihsel zemini nedir?
İlk ulusal hareketler kapitalizmin gelişmesiyle feodal iktidara karşı burjuva ulusal hareketler biçiminde ortaya çıktı. Emperyalizm çağında ise iki biçim aldı: Birincisi emperyalizmin sömürgeleştirdiği ülkelerde; ikincisi çok uluslu ve ulusal baskının olduğu ülkelerdeki burjuva ulusal hareketler. Yani bir ulusun toprağının işgal edilmesi, başka bir ulus tarafından boyunduruk altına alınması ya da dil, kültür ve kendi kendini yönetmek gibi ulusal haklarını özgürce kullanamamasında temellendi. Geç kapitalistleşen ve dolayısıyla uluslaşma sürecinde geciken uluslar kendi devletlerini kuramadı. Bu halklar, kendi devletlerini kurmak istediklerinde egemen devlet tarafından şiddetle baskılandı. Dolayısıyla buralardaki ulusal hareketler bağımsız devlete meyillidir. Çünkü ezilen ulus burjuvazisi, mümkünse, kendi iktidarını kurmak ister.

4- Ulusların kaderlerini tayin hakkı karşısında sosyalistlerin tutumu ne olmalıdır?
Rosa Luxemburg’un tutumu ulusların kaderlerini tayin hakkının inkarı, Lenin’inki ise savunusudur. Ancak hakkın savunulması ile sosyalistlerin ezilen ulusun tercihi karşısında alacağı tutum iki ayrı konudur. Sosyalistler, tartışmasız olarak ulusların kaderlerini tayin hakkını, yani ayrı bir devlet kurma hakkını savunur. Zaten bunu savunmaması, mevcut egemen devletin ezilen ulus üzerinde baskısının kabulü anlamına gelir. Ezen ulusun burjuvazisinin politikasının özü de bu hakkın inkarı ve bastırılmasına dayanmaktadır. Dolayısıyla sosyalistler özgürce karar vermesi engellenen ezilen ulusların kaderlerini tayin hakkını, tartışmasız bir biçimde savunur.

5- Peki somut durumda sosyalistlerin tutumu nedir?
Hakkın savunusu, sosyalistlerin, her koşulda ayrı bir devletin kurulmasını savundukları anlamına gelmez. Örneğin Bolşevikler, programlarında bu hakkı tartışmasız bir biçimde savundu ancak aynı programda ulusal sorunun çözümü olarak tüm ulusal ayrıcalıkların kaldırıldığı, eşit haklara ve gönüllü birlikteliğe dayanan demokratik bir ülkeyi öngördü. 1917 devriminden sonra da, yine ulusların kaderlerini tayin hakkını savundu ancak halkların bu hakkı özerklik ve federasyon biçimde kullanmaları için mücadele etti. Finlandiya ise bu hak kapsamında ayrılmayı tercih etti. Sovyet iktidarı bunu ‘işgal’le değil saygıyla ve üzüntüyle karşıladı. Özetle, sosyalistlerin ulusların kaderlerini tayin hakkı ilkesini savunması, pratik olarak her zaman ayrılmayı savundukları anlamına gelmez. “Ayrılma hakkını” savunmak başka, “ayrılmayı” savunmak başkadır. Sosyalistler ikinci konuda, hangi biçimin işçi sınıfı ve emekçiler için daha faydalı olduğuna bakar, o doğrultuda mücadele eder.

  • İzmir 8 Mart

6- Emperyalizm çağında ulusların kaderlerini tayin hakkı geçersiz mi?
Tersine, esas olarak bu çağda geçerlidir. Çünkü emperyalizmin ve egemen devletlerin baskısı söz konusudur. Buharin ve Kievsky’nin bu hakkın emperyalizm koşullarında geçersiz olduğu biçimindeki iddiasını Lenin “emperyalist ekonomizm” olarak adlandırmış ve Marksizmin karikatürü olarak tanımlamıştır.

Lenin bu hakkı sadece taktik bir ilke olarak görmez. Halklar arasında güveni sağlayacak enternasyonalist bir siyasal hattın zorunlu koşulu olarak tanımlar. Makalelerinde bu hakkı gerekçelendirerek defalarca vurgulamıştır: “Her nerede, uluslar arasında zora dayanan bağlar görürsek, biz, her ulusun ayrılma gereğini vaaz etmeye asla kalkışmadan, her ulus için, kendi siyasal kaderini serbestçe tayin etme hakkını, ayrılma hakkını azimle ve kayıtsız şartsız savunuruz. Bu hakkı savunmak, tanımak ve ondan yana olmak, ulusların hak eşitliğini savunmaktır, zora dayanan bağlara karşı çıkmaktır, hangi ulus olursa olsun, onun siyasal ayrıcalıklarına karşı savaşım vermektir, ve bu yüzden de ayrı ayrı ulusların işçileri arasında tam bir sınıf dayanışmasını geliştirmektir.”

7- Irak Kürdistanı’ndaki referandum konusunda durum nedir?
Kürt sorununu çözememiş dört Ortadoğu ülkesinin de tutumu aynıdır: referanduma karşı çıkma ve tehdit. ABD ertelenmesi yanlısı, İsrail ise destekliyor. Türkiye solunun bir kısmı ise iki sorunu birbirine karıştırmıştır: İfade edildiği gibi; “ayrı bir devlet kurma hakkını” savunmak ile “ayrı bir devlet kurulmasını” savunmak iki ayrı konudur.

Bağımsızlık referandumu bir hakkın kullanımıdır. Bu hakkın kullanımına karşı çıkmak, Irak’ta, İspanya’da ve tüm kapitalist devletlerde egemen ulus milliyetçiliğinin tipik tutumudur. ‘Sol’dan gelerek bu tutumla ortaklaşmak, sosyal medyada yapıldığı gibi kolaycılıkla faşizmle suçlanamaz ama sağa, egemen milliyetçi hatta savrulmaktır. Lenin’in ifade ettiği gibi “Eğer ulusların ayrılma hakkı sloganını ileri sürmez ve onu savunmazsak, o zaman ezen ulusun sadece burjuvazisinin değil, ama feodal derebeylerinin ve despotizminin de oyununa gelmiş oluruz.”

Dolayısıyla referandum, hakkın kendisidir. Bir ulusun kendi kaderine dair oy kullanması temel bir haktır. Bunun engellenmesi ya da yapılmasına itiraz; gerçek demokrasi ile hele de sosyalist enternasyonalist tutumla bağdaşmaz.

İkincisi pratik olarak ayrı bir devletin savunulması sorunudur. Ancak Türkiye’deki sol hareketin, başka bir ülkenin sınırları içindeki bir halkın devlet kurmasına ilişkin pratik bir mücadele verme şansı olmadığından, ikinci sorun doğrudan Kürdistan içi bir sorundur. Kürdistan’daki partiler ayrılık ya da birlik konusunda mücadele yürütebilirlerdi, ki bunu yaptılar. Ayrı bir tartışma konusu olmakla birlikte yine de politik olarak ayrılık yerine “Demokratik Irak” savunulabilir. Ancak bu referanduma karşı çıkmayı değil, referandumda “hayır” oyu çağrısını gerektirir. Öte yandan katliamlarla yoğrulmuş Kürtlerin tarihsel topraklarında bağımsız Kürt devleti kurulması bu kadar büyük bir sorun mudur? Türkiye iktidarı iş birlikçi diye Türkiye ayrı bir devlet olmamalı mı? Ya da Katalan hükümeti genel olarak AB’yi (yani ‘Avrupa’ emperyalizmini aşma perspektifi yok diye) savunuyor diye İspanya’ya bağlı kalmak zorunda mı?

  • İzmir 8 Mart

8- “Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde iktidarda olan Barzani ve partisi ABD iş birlikçisidir. İsrail, bağımsızlık referandumunu desteklemektedir" argümanı doğru mudur?
Evet, doğrudur. Hatta ABD ve İsrail’in çıkarları bağımsız bir Kürdistan’dan yana olabilir. Ancak böyle diye, Kürt halkının kendi kaderini tayin etme hakkı üzerinde Irak merkezi hükümetinin baskı ve inkarının devam etmesi mi savunulacak? Ya da somut ve bugün ileri sürülen bu hakkın kullanımı karşısında Türkiye ‘sol’u “referandumu iptal etmeye” mi çağıracak?

Emperyalizm ulusal sorundan yararlanır. Bundan yararlanmasını engellemenin yolu sorunu çözmektir. Referandum kararına saygı duyulması ulusal sorunun çözümünde önemli bir adım olacaktır. Kurulan devlet ABD iş birlikçisi olabilir mi? Evet, Barzani iktidarında öyle olacaktır. Ancak Kürt halkının mücadele geleneğini, emperyalizme ve siyonizme karşı mücadeleye genişletmesi elbette imkansız değildir. Sosyalistler, bağımsız Kürdistan’ın onurlu emekçi halkının Barzani’yi iktidardan indirmesini ister ve bunun için elinden gelen her türlü desteği verir.
Ayrıca Barzani’nin iş birlikçiliği ve İsrail’in desteği, referandumdan sonra ortaya çıkmadı. Öncesinde de böyleydi. Yani özerk bölge iktidarı antiemperyalistti de referandumdan sonra mı değişti? Referandum hakkına, böyle bir gerekçeyle karşı çıkmak anlamsızdır.

Yine Lenin’in özlü bir biçimde vurguladığı gibi; “Nasıl ki, örneğin Latin ülkelerde olduğu gibi cumhuriyetçi sloganların halkın aldatılması ve malî soygun amacıyla burjuvazi tarafından kullanılması durumları, sosyal-demokratların cumhuriyetçiliklerinden vazgeçmeleri için bir neden olamazsa, aynı şekilde bir emperyalist devlete karşı ulusal kurtuluş savaşımından, bazı durumlarda bir başka ‘büyük’ devlet tarafından aynı ölçüde emperyalist amaçları için yararlanılması hali de, sosyal-demokratların, ulusların kendi kaderlerini tayin hakkını reddetmelerine neden olamaz.”

9- Bağımsızlık, Ortadoğu’da savaş tehlikesini artırır mı?
Savaş ihtimali artacak olsa bile sosyalistlere referandumda bağımsızlık lehine oy kullanan Kürtlerin iradesine değil bunu savaş sebebi yapan devletlerin iradesine karşı çıkma görevini düşer. Ayrıca bu hak, Ortadoğu’da yıllardır devam eden savaş karşısında ezilen halklar üzerindeki baskının kalkmasını öngördüğü için kardeşliğin temel koşuludur. Gerçek bir barış bu hak tanınmadan mümkün değildir. Lenin’in ifade ettiği gibi; “İnsanlık … ulusların kaçınılmaz olan bütünleşmesine de, ancak bütün ezilen ulusların kurtulduğu, yani ezen ulustan ayrılma özgürlüğüne kavuştuğu bir geçiş dönemini aşarak varabilir.”

10- Lenin böyle dedi diye, ulusların kaderlerini tayin hakkı desteklenir mi?
Sadece Lenin dedi diye değil, bir halkın nasıl yaşayacağına ilişkin karar vermesi, bunu referandum aracılığıyla yapması temel bir demokratik hakkıdır. Bunu savunmak, farklı uluslardan emekçiler arasındaki güveni arttıracak yegane enternasyonalist politikadır. Lenin’in işaret ettiği vurgu budur.

Halk kendi kaderini tayin etmelidir. Bu ‘tayin’de yanılabilir. Yanılmak da hakkın dahilindedir. Lenin’in ayrılma hakkını açıklamak için verdiği boşanma örneğinde olduğu gibi kadının boşanmasının şimdilik iyi olmayacağını düşünebilirsiniz, ama boşanma hakkını elinden alamazsınız.

YUSUF KARATAŞ: İSRAİL'İN TUTUMU KÜRTLERİN HAKLILIĞINI ORTADAN KALDIRIR MI?

Reklam
ÖNCEKİ HABER

Milli Eğitim Bakanlığı ile Spor Bakanlığı'nda operasyon

SONRAKİ HABER

Baba Kozay: Kamera görüntülerini açıklasınlar

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...