17 Eylül 2017 00:37

Sebr/Sabır'da Türkçe, Kürtçe ezgiler

Sebr/Sabır isimli Türkçe, Kürtçe bestelerden oluşan albüm çıkaran Ruşen Alkar, Evrensel'e konuştu.

Paylaş

Vedat AYDEMİR
İstanbul

Ruşen Alkar’ın Sebr/Sabır isimli Türkçe, Kürtçe bestelerden oluşan albümü dinleyicilerle buluştu. Jazz, rock, etnik ögeler taşıyan çok dilli, türler arasında gezinen sanatçı, 10 şarkılık albümünde parçaların Türkçe, Kürtçe ve İngilizce açıklamalarına da yer veriyor.  Sebr albümü üzerine konuştuğumuz Ruşen Alkar, “Belirli kalıpların dışına çıkmak eleştirileri göze alabilmeyi gerektiriyor. Fakat yeniliğe açık ve hatta aç, ciddi bir kitlenin varlığını da vurgulamak gerekir ki bu her bakımdan umut verici” diyor.

Kürtçe ve Türkçe bestelerinizin yanında 2 Kürtçe halk şarkısını da yorumladığınız Sebr/Sabır isimli albümünüzde farklı müzik türlerini harmanladığınız görülüyor.  Bundan biraz bahseder misiniz? 

Albüm ağırlıklı olarak benim bestelerimden oluşuyor. Şarkıların ilk aranjeleri, İzmir’de o sırada sahne aldığımız müzisyen arkadaşlarımla yapıldı. Son aşamada prodüktörümüz Serdar Ateşer’in eklemeleriyle şarkıları daha sağlam bir zemine oturttuk.  Şarkılar, ham (akustik gitar-vokal haliyle) singer-songwriter(şarkıcı-şarkı yazarı) tanımına uygun, bir kent ozanı tavrı taşıyor. Fakat orkestrasyon aşamasında düzenlemelere, gerek sazlar gerek melodiler aracılığıyla, yaşadığımız toprakların sızısını eklemek bizim için kaçınılmaz oldu. Anonim olan Cana Min ve Were Keçê isimli şarkıların albümdeki halleri yeni fikirlere açık. Caz unsuru sonraki albüm için önemli ipuçları verse de, bu albümde ciddi bir ağırlık taşımıyor. Fakat canlı performanslarda, özellikle yöresel şarkılarda, doğaçlama sularına girmeyi seviyoruz.

Albüm tanıtımında şöyle bir cümle yer alıyor : “İki dil arasındaki yüksek duvarlardan bihaber görünüp, oyun bahçemize klişe argümanları/tınıları almamayı tercih ettik.” Bu albümü de anlatan bir cümle aslında. Biraz daha açar mısınız?

Bazen içsesimizi daha iyi duyabilmek, kendimize daha çok yaklaşabilmek için kulaklarımızı dış dünyaya kapatmak gerekir. Müzikle kurduğum bireysel ilişkinin arasına başka bir söylemin girmesini tercih etmiyorum.  Benim için değişmeyecek tek şey şarkı söylemenin yaşamsal değeri; zihnimde biriken tüm ağırlıklardan bu şekilde sıyrılıp hafifliyorum çünkü. Şarkıları ilk defa dinleyenler, içsel bir sorgu sürecine kendiliğinden giriyorlar zaten;  yüreklerine ve vicdanların böyle samimi bir edayla ulaşmak yeteri kadar cesur bir tavır bana kalırsa. 

İki dil arasında ezeli bir açmaz var ne yazık ki. Ve bu tınısal boyutu da şekillendirebiliyor. Kürtçe müzik, kültürünü muhafaza etme refleksinin güçlü olduğu, müzikal anlamda tekrar sıklığının aidiyet duygusunu pekiştirdiği bir tür. Böyle bir zemin, çalgı seçiminden vokal stiline, söz içeriğinden form seçimine her şeyi etkiliyor. Belirli kalıpların dışına çıkmak eleştirileri göze alabilmeyi gerektiriyor. Fakat yeniliğe açık ve hatta aç, ciddi bir kitlenin varlığını da vurgulamak gerekir ki bu her bakımdan umut verici. 

Sonuç olarak, biz albüm tasarımında elimizden geldiğince hayal dünyamıza ket vurmamaya çalıştık. Müzikal olarak dil seçiminin bu kadar çok şeyi etkilemesi tatsız bir durum nihayetinde. Dil benim için vokal stiline karakter katan değerli bir materyal. Ki Kürtçe dilinin fonetiğini duygu yelpazesi bakımdan çok zengin buluyorum. Bu konsepti geliştirerek, elimden geldiğince daha fazla insana ulaştırabilmek istiyorum.

Albümdeki “Yürüdüm Ya Ben” şarkısından da bahsetmek istiyorum. Sözleri oldukça güçlü... Bu şarkıyı anlatabilir misiniz biraz?

O şarkı da, yazıldığı dönemle bağlantılı olarak, toplumsal kutuplaşma ile ilgili aslında. Kendimizi, hayati konularda dahi, spor müsabakasındaymış gibi rekabet modunda tutuyoruz. Karşı tarafa atfettiğimiz olumsuzluklara kendimizin de sahip olduğunu görmek istemiyoruz. Cinsiyetçilik, homofobi, doğa ve hayvanlara yaklaşımdaki çarpıklık kültürel sorun. Bunu aşabilmek hem kendimizle yüzleşmeyi hem de gündelik hayat içerisinde sürekli yeniden üretilen bu kalıplara karşı uyanık olmayı gerektiriyor. En önemlisi, bu kalıpların bize sağladığı konfordan ödün vermeyi… Yani yüzümüze bir ayna tutmadan karşı tarafı eleştirmek olmamalı tercihimiz. Yürüdüm Ya Ben şarkısının yaptığı gönderme bu. 

Savaş karşıtı şarkılar da yer alıyor albümde. Bu sorulardan varmak istediğim nokta şu: Genel olarak bir hüzün hakim şarkılarınızda. İki dil arasındaki yüksek duvarları yıkarken ortaya acılar mı çıktı?

Hilbûna Sih û Çar Gîyan şarkısı açık bir ifade ile savaş karşıtlığını dillendirmiyorsa da tavrının öyle olduğu doğrudur. Şarkıda Serdar Ateşer’in katkılarından bahsetmek gerekir. Şarkıya onun önerileriyle yeni bölümler, dış sesler, melodiler aklımıza gelmeyecek çalgılar ekledik. Örneğin şarkının bir yerinde akortsuz bir piyanodan gelen birkaç nota duyarız. O birkaç nota bizi terkedilmiş, savaş yorgunu bir kentin yıkıntılarına götürüverir. Vedat Yıldırım’ın yaptığı vokal doğaçlama, şarkıya yeni bir perspektif, karşı bir pencere açar. İzzet Kızıl’ın perküsyonu, Cem Aksel’in davulu bizi sıradan bir insan olmanın gündelik telaşından, metal yığınlarının gürültüsüne taşır. Görselliği diri tutan müzikal bir olay kurgusu o şarkı. Prodüktörümüz Serdar Ateşer’in, Qizê Bê Dê şarkısının albüm versiyonunun yanında, düzenlemesinde en çok etkili olduğu şarkılardan biridir. 

Şarkılarımda hüzün olduğunu birçok kişi söyler, hatta biraz depresif bulurlar. İkinci albümümüzde o havayı dağıtmak hedefimiz. Bu hüznün doğduğumuz yer ile çok ilgisi vardır mutlaka ama bireysel faktörleri de atlamamak gerek. Bu bir varoluş meselesi. Çoğu zaman seçim yapma gücüne sahip olamadığımız bir durum. “İki dil arasındaki duvarları yıkmak” gibi tek bir insancığı, yani beni katbekat aşacak bir misyonu edinmek istemem. Bu çok büyük bir ideal. Ben sadece yapmak istediğim müziği yapıyorum. Bu haliyle daha barışçıl bir duyguya evriliyorsa insanlar, ne mutlu bana.

‘ERKEKLİK HALİNİ HİCVEDİYOR’

Albümde yer alan sözü ve müziği size ait şarkılardan biri de “Re Venabe” (Yol Açılmıyor). Mahalle baskısı, aile baskısına maruz kalan bir kadının hikayesini anlatıyor...

Aslında o şarkının asıl amacı “erkeklik” mevzusuyla müzik aracılığıyla dalga geçmek. Şarkının sonunda klarnet ve diğer çalgıların acemi notaları, zamanında zuhur etmeyen/edemeyen erkeklik halini hicvediyor. Sadece mahalle ya da aile içinde değil, eşitlikçi bir çerçeveye oturduğunu iddia eden oluşumlarda da katı bir şekilde var cinsiyetçi tavır. Ama dediğim gibi, şarkıda amaç doğumsal bir fark etrafına inşa edilen bu çakma ve içi boş anlam dünyasının kadının gözünden ne kadar çarpık ve komik göründüğü.

‘ALBÜM YAPMAK BİREYSEL BİR MÜCADELE’

Bu sizin ilk albümünüz, albüm yapmanın zorluklarından söz eder misiniz?

Alternatif yani ana damarın dışında kalan müzikler yapan müzisyenlerin işi pek kolay olmuyor bu ülkede. Eminim dünyanın farklı yerlerinde de sorun bir ortaklık arz ediyordur. Albüm yapmak müzik endüstrisine gönüllü bir eklemleniş sonuçta. Ama şartların bazıları için bu kadar zorlayıcı olması adil değil. Bireysel bakmak zorunda değiliz. Toplum hayrına da, kendini tekrar eden, yenilik içermeyen bir müzik kültürü düşünsel zenginliğin aynası. Yani tek sesli bir yaşam şeklinin hem sebebi hem sonucu. Müzik tüketen kitlenin farklılıklara yaklaşımında ciddi bir tahammülsüzlük var ve bu aslında ülkenin kültürel zenginliğiyle hiç uyuşmuyor.

Albüm yapmak kendi açımdan tamamen ve her boyutuyla bireysel bir mücadele. Olanaklar kesinlikle ayağınıza gelmiyor. Hatta birçok aşamada hevesiniz baltalanıyor, hak ettiğiniz özen ve destekle karşılaşmıyorsunuz. Ama yeteri kadar kararlı ve dirayetli durduğunuzda işler sizin lehinize dönecektir yavaş yavaş. Bu noktada müzikte yenilikleri önemseyen insanlara sözüm şu olabilir. Bir yanılma payı bırakarak söylüyorum, ülke olarak yenilikçi üretimin en yüksek duvarlarla karşılaştığı bir dönemdeyiz. Bu aşamada kayda değer üretimlere tüketicilerin destek sunması çok önemli. Konsere gelerek ya da sanal medya olanaklarını kullanarak. Yaşadıkları şehirlerde konserler düzenleyerek örneğin. Bu onların yaratıcılığına ve imkanlarına kalmış bir tercih.   

Kürtçe ağırlıklı şarkılar söylüyorsunuz bölge halkı ile ilişkileriniz nasıl? Konser vs.

Şimdiye kadar birkaç konser dışında sıklıkla gitmek kısmet olmadı. Bu sene Diyarbakır, Van, Mardin gibi büyük şehirlere daha sık gitmek gibi bir hedefimiz var. Bir sorun ile karşılaşmazsak mesafeyi kapatmayı umuyoruz bu sene.

‘İSTANBUL’DAKİ KONSERLER AYDA BİR DEVAM EDECEK’

Bundan sonraki projelerinizden bahseder misiniz?

İlk olarak ikinci albüm projemize değinmek isterim. Sebr/Sabır albümümüzde emekleri büyük olan müzisyen arkadaşım Onur Duygulu ile demo kayıtlarımızı tamamladık. Bundan sonraki süreçte, albüm için maddi şartları sağlamak adına bir destek kampanyası başlatmak istiyoruz. İndiegogo diye bir halk destek sitesi var. Biz de yakın zamanda onun üzerinden bir video paylaşımı yapacağız. Destek olmak isteyecek dinleyicilerimizin sosyal medya hesaplarımız üzerinden takipte kalmalarını öneririm. 

İkinci albüm müzikal bütünlük açısından daha net bir çerçeveye oturacak. Şu an albüm sound’u üzerine bolca örnekler dinleyerek kendi fikirlerimizi somutlaştırma aşamasındayız. Bu süreç, çalışacağımız değerli müzisyen dostlarımıza hayalimizdeki tınıyı aktarabilmek için gerekli. Sonrasında prova ve kayıt süreci başlayacak umarım.

İstanbul’daki konserlerimiz ayda bir olacak şekilde devam edecek. Örneğin 30 Ekim’de Beyoğlu Line sahnesinde değerli Mehmet Akbaş’ın sahnesine konuk olacağım. 7 Ekim’de Diyarbakır LaMi-nör Kafe’de bir konserimiz var. Sonraki konserlerimiz Eskişehir, Mersin ve Adana’da olacak. Yeni yıla girdikten sonra Van ve uzun yıllar yaşadığım güzel kent İzmir’de de konser gerçekleştirmeyi amaçlıyoruz. Stratejik olarak Türkiye’nin her bölgesinde konser verebilmek hedefimiz. 

ÖNCEKİ HABER

Almanya’daki göçmenler buradaki çıkarlarına göre oy vermeli

SONRAKİ HABER

Fotoğraflarla Kırım günlükleri

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...