11 Eylül 2017 23:10

Zeminin tablosu: Halılar ve kilimler

Tarihten bu yana değişmeyen ve dünyanın her yerinde ihtiyaç haline gelen halı ve killimler, yaşamımızda nasıl bu kadar ön plana çıktı?

Paylaş

Ahmet Bayer
Evin Turgut

Yaşamımızda kullanım değeri ortaya çıktığı tarihten bu yana değişmeyen ve dünyanın her yerinde insanların ihtiyacı olmuş maddeler vardır. Bilgisayar ya da cep telefonu dediğinizi duyar gibiyim. Yanıldınız, daha da geriye mesela Orta Asya’daki göçebe çadırlarının içine gitmeniz gerek. Çadır mı kaldı gökdelenler dikildi şehirlere demeyin çünkü o çadırların içindeki halılar kaldı ve bugün köylerdeki evlerden tutun da şehirlerdeki gökdelenlere kadar her yerde olması şart. 

Halıların kullanım değeri hayatımızda hiç değişmedi ama halılar çok değişti. Kök boyanın ne demek olduğunu bir çoğumuz bilmezken iyi halıdan kastımız ayağımızın halının içine ne kadar gömüldüğü oldu. Peki ya halı dokumacılığının bir sanat olduğu zamanları neden bu kadar çabuk unuttuk? Hangi maddeden yapıldığını doğru dürüst bilmediğimiz halıflekslere neden bu kadar çabuk alıştık? Yine de şehirlerin kapalı çarşılarında ya da sokak aralarındaki dükkan önlerinde halı dokumacılığının bir sanat olduğunu haykıran halılar var. Bu halılara Van’ın bazı sokaklarında rastlamanız mümkün. Biz de desenlerin peşine düşüp İran Çarşısının yolunu tuttuk. İran Çarşısının içindeki tek halı ve kilim dükkanı olan Kazım Bor’u ziyaret ettik. Kazım ağabey önce önümüze birer bardak kendi demlediği çaydan bıraktı. Sonra neyi merak ettiğimizi sorup anlatmaya başladı. 

Kazım ağabey bu işi 35 yıldır yapıyormuş. İlk senelerde dokunan halı ve kilimleri toplar seyyar olarak başka şehirlere götürüp satarmış. Sonrasında Van’ın merkezinde farklı yerlerde dükkanı olmuş uzun zamandır da İran Çarşısında bu işi yapmaya çalışıyor. Yapmaya çalışıyor diyoruz çünkü Van’da bu işi yapan sayılı esnaflardan. Onlar için durumun ne kadar kötüye gittiğini üye sayısının gittikçe azalması sonucu kapanan derneklerinden anlıyoruz. 

Kazım ağabey halı ve kilimlerini anlatırken arkasındaki rafta dizili kimisi bir kimisi bir buçuk asırlık halı ve kilimler de tüm canlılıklarıyla bize bakıyor. “Şunlar iki kanatlı yani iki parçadır. Şimdiki hazır tezgahlar yoktu yer tezgahlarında dokunuyordu. Hakkari, Van ve İran’ın sınır köylerinde dokunup gelen kilimlerdir. İran’dan gelenler ipek ve yün karışımı ama Van ve Hakkari yöresinde dokunanlar Kirman ipidir ve özellikle yündür.” 

URARTU MOTİFLERİ

Halı ve kilimlerin kimisi çok canlı dururken kimisi soluk duruyor bunun sebebi ise kök boyaymış. Kök boya kaldıkça renkleri daha da canlanmaya başlıyormuş. Ancak Kazım ağabey artık kök boyanın bulunamadığı bulunsa da binde bir bulunduğunu söylüyor. Sebebi ise hem elde edilişinin zorluğu hem de kök boya yapan ustaların pek kalmamış olması. Bu sorumuzdan sonra Kazım ağabey parmaklarını duvarda asılı bir kilimin üzerinde gezdirmeye başlıyor. “Bu motif asker duruşudur, bunlar Urartu motifleridir. Bu renk soğan kabuğu, bu nar kabuğu, bu yeşil renk kadın idrarı kullanılarak elde ediliyor.” 

35 yıllık esnaf Kazım ağabey altı yıl önce yaşanan Van depreminde ne yapmış merak ediyoruz. “Depremden önce 20-30 tane tezgahım vardı. Halı ve kilimleri evlerde dokutuyordum. Ama depremden sonra hiç birini alamadım bir tek dükkanın içindeki malım kaldı. Şimdi de dışarıda dokutuyorum.” Kazım Ağabey aynı zamanda antikaları seven bir esnaf. Çayı ve bize ayırdığı zamanı için teşekkür edip dükkandan ayrılıyoruz.

EL EMEĞİ GÖZ NURU

İran Pasajından çıkıp sola dönüyoruz. Biraz ilerde yine halı ve kilim satan bir esnaf daha var. Kocaman el dokuma iki halı dükkanın girişine serilmiş. Halıların üstüne basmakla basmamak arasında kalıyoruz ve dükkana giriyoruz.  Dükkan Sahibi Mehdi Borak baba mesleği olan bu işi 25 yıldır yapıyormuş. Halı ve kilimleri evlerden, atölyelerden topladığını bir kısmının ise ithalat ya da sınır ticareti yoluyla İran’dan geldiğini söylüyor. Evlerden ve atölyelerden alınan kilimleri genellikle kadınlar dokuyormuş. Mehdi Bey dokunan halı ve kilimlerde fabrikasyon ip kullanmamaya çalıştıklarını söylüyor. Tıpkı Kazım Ağabey gibi o da kök boya ve el örgü iplerin kolay kolay bulunamadığını söylüyor. Ayrıca halı dokuma sanatının yeni nesle aktarılmıyor olmasından da şikayetçi. “Yeni nesil emeğinin karşılığını mı alamıyor yoksa uğraşmak mı istemiyor bilmiyorum.” diyor. Kök boyayı da elde eden yine halı ve kilimleri dokuyan kadınlar çünkü onlar hangi ottan hangi rengin çıktığını daha iyi biliyor. 

GÜLSARYA, İSİMİ DOKUMACISINDAN ALIYOR

Mehdi Bey duvarda asılı olan halılardan birini gösterip bize Gülsarya desenini anlatıyor. “Gülsarya deseni, ilk bu deseni bulup kilimi dokuyan kadından ismini alıyor. Sarya’nın gülü demek. Zamanımıza kadar gelmiş güzel bir kilimdir. Bu kilimleri dokuyan bir kadınsa o anki gamını, sevincini yani duygusunu desenlere yansıtıyor, kilime kendinden bir şeyler katıyor. Şimdi öyle değil atölyelerde kilimi dokuyan kişinin önüne bir örnek konuyor ve onu dokuyorlar. Önceden Gülgewer denilen bir modelin yanına kilimi dokuyan kadın Gülsarya’dan modeller ekliyordu.  Böylece desenler de artıyordu. Ama şimdiki dokuyucular kafasından bir model üretemiyor.” Günümüzde halı dokuyanların neden model tasarlayamadığını sorduğumuzda “Şu an köylerde dahi insanlar burjuva yaşamı sürmeye çalışıyor. Bölgenin şartlarını ve sistemin insanlara bunu dayattığını da biliyorsunuz. İnsanlar tembelleşti, üretim azaldı. Bu durum sadece kilimler için geçerli değil, yediğiniz domatesler eski domatesler gibi mi?​” 

 Mehdi bey de işlerindeki gidişatın iyi olmadığını söyleyip sözü o da derneklerine getiriyor.  “Kilimciler Derneğine kayıtlı yüzün üstünde esnafımız vardı şu an hem derneğimiz kapandı hem de Van’da toplasanız bir elin parmaklarını geçmeyecek kilimci kaldık. Bu sadece bu işi yapan kişilere değil ekonomiye de zarardır. Bizler kültürü yaşatmaya çalışıyoruz.”

KADINLAR KİLİM DOKUMAYA DEVAM EDİYOR  

Kazım ağabeye sorduğumuz “Deprem döneminde ne yaptınız?​” sorusunu Mehdi Bey’e de soruyoruz. “Deprem döneminde herkesin terk ettiği gibi biz de Van’ı terk ettik. Biz bu işi İstanbul’da da yapıyoruz. Ayrıca bölgede toptancılığını yapıyorduk. Ama burada olduğu gibi batıda da sektör olumsuz etkilendi ve satış yaptığımız insanlar ödeme yapamaz hale geldi. Deprem döneminde İstanbul’da işimizi sürdürdük. Bir iki yıl orada kalıp döndük ve geçici süreliğine kapattığımız kepengimizi tekrar açtık.” 

Mehdi Bey halı ve kilimlere ilgi gösteren insanların bilinçli tüketiciler olduklarını ve bu işi bir sanat olarak gördüklerini söylüyor. “Bazı müşterilerim var memur maaşını biriktirip gelip kilim alıyor. Ama öyle müşterilerim de var ki evine 30-40 bin TL’lik perde almış, 500 bin TL’lik evde oturuyor ama yere bir tane makine halısı atmış.” Halı ve kilimi zeminin tablosu olarak tanımlamadan da geçmiyor. 

Arkamızda asılı duran halının motiflerinin anlamını sorduğumuzda Hititlere ve Urartulara ait motifler olduğunu öğreniyoruz. Ayrıca bölgede Gewdan ve Jirki aşiretlerinin kadınlarının kaliteli kilimler dokumaya devam ettiklerini de öğreniyoruz. 

Mehdi Bey’e asırlık kilimleri ve halıları içinde, bir emekçinin kolay kolay bu ürünleri alamayacağının burukluğuyla iyi satışlar dileyip ayrılıyoruz.  

ÖNCEKİ HABER

Gezgin: Batı, Myanmar’ı Çin etkisinden çıkarmak istiyor

SONRAKİ HABER

BM Güvenlik Konseyi'nden Kuzey Kore'ye yaptırımlar

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...