12 Eylül 2017 00:12

Birlik olmak kutup yıldızımızdı ve bize o yol gösteriyordu

Bursa'da bulunan Aroma Meyve Suyu ve Su Fabrikasından bir işçi, Evrensel'e yazdı: 'Birlik olmak kutup yıldızımızdı ve bize o yol gösteriyordu'

Paylaş

Aroma Meyve Suyu ve Su Fabrikasından bir işçi
Bursa

Merhaba işçi ve emekçi dostu Evrensel gazetesi. Aroma meyve suyu fabrikasında toplu iş sözleşme görüşmelerinin olumsuz sonuçlanması üzerine 17.08.2017’de aldığımız grev kararı sürecinde bizleri yalnız bırakmadığınız ve işçi sınıfının gerçek dostlarını bir kez daha bizlere görme şansı verdiğiniz için Aroma meyve suyu ve su fabrikası çalışanları olarak sizlere teşekkür ediyoruz.

Yerel basında sadece ilk gün küçük puntolarla ulusal basında ise haber değeri olarak bile yer alamama sebeplerimizi biliyoruz.
Onlar kendi sınıfsal çıkarlarını biz işçiler ve emekçiler kendi sınıfsal çıkarlarımızı savunuyoruz. Onların bir arada olma sebebi ile Evrensel gazetesinin bizim yanımızda olma sebepleri aynı. Onlar kendi sınıfının sesi, Evrensel bizim sesimiz oldu. Bu gazeteler ve yerel bir kaç gazete işverenin kamuoyunu yanıltıcı basın metinlerini yayımlamaktan geri kalmadılar. Grev sürecinde basının çok önemli olduğunu gördük.

GREV NASIL BAŞARIYA ULAŞIR?

Grev kararı işyerine asıldıktan sonra bütün çalışanların açısından ortak düşünce son gün de olsa müzakere sürecinin başlayacağı yönündeydi. Süreç ilerlemeye devam edince grevin gerçekleşeceği yönünde öngörülerimiz de güçlenmeye başladı çünkü işveren tarafından herhangi bir görüşme talebi gelmedi. Fabrika içinde ve dışında herkesin kafasında grev sürecinde ne yapılabilir, aramızda çatlak sesler çıkar mı, grevin başarıya ulaşması için neler yapılması gerekir gibi sorular vardı. Sendikamız Tek Gıda-İş’in hazırladığı taslakta kıdem, zam, kadro gibi farklı içerikler vardı. Dolayısı ile insanları bir arada tutmak zor olabilirdi.

Fabrika içinde farklı bölgelerden farklı siyasi ve etnik düşüncelere sahip çok insan vardı. Eski, yeni kadrolu, kadrosuz, operatör, vasıflı-vasıfsız personel olmak üzere uzayıp giden bir durum söz konusuydu. Grevden bir kaç gün önce üst üste toplantılar yapıldı ve grev aşamasında yapılması gereken şeyler konuşuldu. Ayrıca grevde handikap olarak karşımıza çıkabilecek kişiler ve durumlarla ilgili konuşmalar yapıldı. İnsanlara grevin ne olduğu grev sonrası ne olabileceği elde edilebilecek kazanımlar herkes kendi edindiği bilgiler doğrultusunda anlattı. Dinledi kaygılarını paylaştı. Genel tabloya bakıldığında kararlılığın ve yüksek katılımın hakim olacağı anlaşılabiliyordu. Son gece toplantıları ve mesajlarla son rötuşlar da yapıldıktan sonra artık grev günü gelip çatmıştı. Bazı eksiklikler de olacaksa atasözündeki gibi “Kervan yolda dizilir”di nasıl olsa diye düşünüyorduk.

DENEYİM YOK, OHAL VAR!

Çalışan arkadaşlardan kimsenin grev deneyimi yoktu. Ayrıca OHAL dolayısıyla grevin ertelenmesi ya da yasal anlamda bir sorunla karşılaşma ihtimalimizde yok değildi. Yani pek çok şeyle karşılaşabilirdik. Grev sabahı genel merkezinde katılımı ile “Bu iş yerinde grev var” pankartının asılması ve yoğun katılım morallerimizi yükseltti. Evet ilk günün kitlesel ve yüksek motivasyonla başlaması çok önemliydi. Grevlerin doğal seramonisi olarak halay çekilmeye başlamıştı bile. Halay 4 veya 5 arkadaş başladı daha sonra giderek 30-40-50 kişiye yükseldi. Grev de böyle gelişecekti, gün geçtikçe biz insanlar alanda ve grevde öğrenecektik nelerin olabileceğini. İlk günü grevin kötü bir şey olmadığını, devletin anayasal hak olarak tanımladığını ve bu durumun çok olağan ve çok önemli bir hak olduğunu anlatmaya çalıştı pek çok insan. 

TAM KARŞISINDAKİ GREVİ GÖRMEDİ

Grev başladı ama en önemli ayağını basın oluşturuyordu. Bütün basın yayın organlarına haber vermemize rağmen Evrensel gazetesi dışında gelen kimse olmadı. Olay gazetesi ve televizyonu tam karşımızda yer almasına ve slogan seslerimizi duymasına rağmen bizleri haber değeri olarak bile görmedi. İşçi sınıfına duyarlı ve bizim çıkarlarımızı savunacak bir televizyon veya gazetenin çok önemli olduğunu herkes çok derinden hissetti o gün. İlk gün desteklemek amacıyla gelen sendikalar ve işçilerin varlığı bizler için manevi anlamda çok önemliydi. Grev deneyimlerini anlatanlar nasıl davranmamız gerektiğini aktardı. Tecrübelerini can kulağı ile dinliyorduk. Çünkü bir elin nesi var iki elin sesi vardı bizim için olayın özeti buydu.

Desteklemek amacıyla gelen herkesin söylediği en önemli şey “Birlik ve beraberliğinizi bozmazsanız sizi asla yenemezler” oldu. Bu söz kulaklarımızda yankılanıyordu. Fabrikada bulunan çalışanların etnik yapısı, siyasi görüşü ne olursa olsun hepimizi birleştiren çok daha önemli başka bir şey vardı. Bu aslında hepsinden daha önemliydi. Patronumuz yakın akrabamız bile olsa ikimizin çıkarları zıt durumdaydı ve bizler düşük ücretlerle çalışan aynı sosyal ve ekonomik yapıya sahip insanlardık. Bir an sınıfı bölmek için siyasi partilerin ve farklı kutuplaşmaların özellikle yaratıldığını derinden hissettim. Dünyada 2 insan topluluğu var diye düşündüm. Ezenler ve ezilenler. Kaba anlamıyla araklayanlar ve araklananlar diyebiliriz. Düzen yasalar kanunlar her şey araklayanların işini daha iyi yapması yani daha çok sermaye daha çok sermaye birikimi... Daha çok zenginlik, daha lüks arabalar, villalar, yalılar gibi anlamları varken, biz grev alanından bulunanların ise yaşamsal döngümüzü dahi sağlamaya bile yetmeyecek ücretlerle çalışıyorduk. Yoksulluk ve  açlık sınırı altındaki yaşamımızı idame ettirmeye çalışıyorduk. Ödeyemediğimiz faturalarımız vardı, okul kıyafetleri almakta zorlanan bireylerdik. Ve kaybedecek hiç bir şeyimiz yoktu. En önemli olan grev silahımızı neden kullanmayacaktık ki!

AYRI SESLER ORTAK TEK BİR SESE DÖNÜŞTÜ

Fabrikada çalışanların maaşlarına yapılacak iyileştirmeler, paranın ekonomi içinde tekrar dönüşümünü sağlayacağı için aslında yaşadığımız yerlerdeki esnaf açısından da önemliydi. Nitekim bizleri desteklemeye gelen esnafın ve vatandaşın sayısı çok fazlaydı. Grev süresince pek çok esnafın bireysel anlamda desteğine şahit olduk.


Grev çok kitlesel ve profesyonel şekilde devam ediyordu. Her geçen gün yeni bir şey öğreniyorduk. Karar mekanizması kediliğinden anından oluşuyordu. Atılan sloganlar yaratıcı, kitleyi coşturan, talepleri net olarak anlatan ve insanlar tarafından kavranan nitelikteydi. Hayatında ilk defa slogan atan arkadaşların varlığı her geçen gün içinde daha da profesyonelleşiyordu.

Ayrı sesler ortak tek bir sese dönüşmeye başlamıştı. “Biz bu yola baş koyduk geri dönüş yok” Sloganı kararlılığımızın ifadesiydi. Grev süresince bireysel anlamda kendi içimizde asla siyaset tartışmadık. Herkesin farklı renklerinin ve düşüncelerinin olması insan olmamızın gerekliliği ve sonucu idi. Zaman zaman siyasi konularda ters düşen insanların bir birine sarılıp “Kardeşim benim” dediğini ve bazen elindeki yarım ekmek domates ve peyniri paylaştığına şahit olduk... 

Yalnız değildik aslında milyonlarcaydık. Bizi desteklemeye gelenler, yoldan geçerken korna çalan araçlar... Bizleri gören ve el sallayan işçi servisleri... Yanı başımızda bulunan tekstil firması kendi çalışanlarına zam yapmıştı. Çünkü patronları “Susma sustukça sıra sana gelecek” sloganını çok sık şekilde duyar hale gelmişti. Grevin öğrettikleri etnik sosyal siyasal anlamda bizleri bölüp parçalayanların amacının bizlerin bir araya gelmemizi engellemek olduğunu anladım.

AYNI AİLEYE MENSUBUZ

Bizler farklı olmamıza rağmen eşimizden, çocuğumuzdan ve evimizden çok çalıştığımız fabrikayı ve işçi arkadaşlarımızı görüyoruz. Dolayısıyla aynı aileye mensubuz. Koruma ve birbirine sahip çıkma temelinde kurmalıyız hayatlarımızı. Grevin 5. gününde işveren toplantı talep etti. Görüşmeler başladı. Olumsuz sonuçlandı. Sıfır zam söylemi 330 rakamlara kadar yükselmişti ama bizim istediğimiz rakamların çok altındaydı. Grev uzadıkça bizler de profesyonelleşiyorduk. Kitleyi yönetme, yönlendirme, yemek organizasyonları... Basın (Evrensel, Birgün ve sosyal medya) konusunda yol katetmeye başladık. Sosyal olup olmadığı tartışmaya açık sosyal medya yoluyla grevden Avrupa’da yaşayan ilgili ilgisiz herkesin haberi vardı. Yurt dışından para gönderip çalışan herkesin yemek masraflarını karşılayan enternasyonalist insanlar oldu.

‘SİZ DE HAKLISINIZ İŞVEREN DE HAKLI’ DİYEREK SERMAYENİN YANINDA YER ALDILAR

Siyasi partiler de desteklemek amacıyla gelen ziyaretçilerimiz de fotoğraf karelerinde yerlerini aldılar. Gelen siyasi partilerin temsilcileri konuşurken Meclisten geçen yasalar ve daha önceden yapılan grevlerdeki tutumları, ayrıca büyük bir çoğunluğunun sermayenin temsilcileri olduğunu hepimiz zaten biliyorduk. Sonraki süreçlerde yapılan olumsuz açıklamalar “Fabrika kapanacakmış zaten” söylemleri tuz biber oluyordu. Greve katılırken kafasında soru işareti olan arkadaşların sorularına maruz kalıp açıklama yapmak zorunda kalıyorduk. Yani mücadele sadece greve çıkmakla bitmiyor. Bir çok olumsuz şey ile karşılaşabileceğimiz sonucunu da gösteriyordu bu durum
Hepsinin ortak görüşü aynıydı: “Fabrika çalışsın!” Bizim attığımız “Yan gelip yatmadık, Aroma’yı satmadık” sloganına kinaye yapar gibi... Bizler zaten çalışmasını istiyorduk. Orası bizim evimiz gibiydi, bayram öncesi grev başlarken bizi kovdular hepimiz bu duygular içindeydik.
Siyasi parti temsilcileri ve vekiller, “Siz de haklısınız patron da haklı ara bulucu olalım” şeklinde yaklaşıyordu. İşveren siyasi, ekonomik, yasal ve her anlamda bizden güçlü. Dolayısıyla pek çoğumuzun da seçmeni olduğumuz siyasi partilerin alması gereken tavır pozitif ayırım noktasında işçilerin ve emekçilerin yanında olmaktı. Ama mensup oldukları ve ilişik oldukları sermayenin yanında yer almış oldular bu tavırları ile.

BİRLİĞİNİZİ KORURSANIZ KAZANIRSINIZ

Bu ses sanki tarihin derinliklerinden gelen uğultu gibiydi. Madencilerin sesi, TEKEL işçilerinin sesi gibiydi... Herkes aynı şeyi söylüyordu. O halde ne olursa olsun bir arada olmalıydık. Grev deneyimi olan dostlarımızın söylediği en önemli şeydi. Bizler de her gün yapılan protestolara katılımın yüksek olması için çaba sarf ediyorduk. Nitekim öyle de oluyordu. Katılım kararlı ve kitlesel olarak çok yüksekti. Greve çıkış serüveni sadece zam ile sınırlı değildi. Kullanılamayan yıllık izinler, geçici statüde kadrosuz çalışanlar, buna benzer pek çok şey vardı.

Bayram öncesi işverenin toplantı talep edebileceği yönünde beklentiler oldu. Ama bayram sonrasına sarkacağı tahminlerimiz de vardı. Özel anlamda grevi kırma çabalarının boşa çıkarılması, fabrika dışından ara buluculuk amacıyla gelen insanların gördüğü kararlılık... Pek çok şey boşa çıkarıldı. Böyle olmasında temel dayanağımız şuydu: Kararlı ve bir arada duruyorduk ve her konuda ortak ve demokratik şekilde karar alarak hiç bir şey dayatmadan sorunları ortak aklın iradesi ile çözüyorduk. Çok kalabalık oluyorduk ve hiç bir sorun da çıkmıyordu. Çünkü herkes neden greve çıktığının farkındaydı. Bir arada olmak kutup yıldızımızdı ve bize o yol gösteriyordu.

Bayram da kurban organizasyonu yaptık. Fabrika önünde kurbanlar kesildi. Pişirildi aynı zamanda ve grevdeki arkadaşlar ve gelen misafirlerimizle yemek dağıtıldı. Ortak yaptığımız her etkinlikte en küçük bir organizasyon eksikliği olmuyordu. İş bölümü kendiliğinden gelişiyordu. Grevin bitmesi ve işyerine yeniden dönmemiz durumunda meydana gelebilecek senaryoları konuşuyorduk. Pek çoğumuz grevin bitmesi durumunda boşluk yaşayacağımızı düşünüyorduk. Ayrıca herkeste grevden sonra içeri başımız dik ve onurlu gireceğiz düşüncesi vardı.

Grevden sonraki sürecide değerlendiriyorduk kendi aramızda. İşverenin baskıları yıldırma politikaları gündeme gelebilirdi. Hatta işten çıkarılma olasılıkları da olabilir. Bu durumda yapılması gereken şeyleri bu süreçte öğrendik ve birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için var olacağız.

Gelinen en son süreçte işverenin sıfır zamdan başlayan serüveni her görüşmede yükseldi. Her konuda rüzgar bizden yana esiyordu. En son görüşme için genel merkez davet edildi. Sloganlarla karşıladık genel sekreteri. Kararlı olduğumuzu kendisine yeniden ifade ettik. Sendika temsilcileri ve genel sekreter müzakere için toplantı salonuna gittiler ve toplantı başladı.

Toplantı başlar başlamaz ortak bir refleksle slogan atmak için grev alanından fabrika önüne doğru yürüyüşe geçtik. Toplantı süresince sürekli sloganlar attık ve ıslıklar çaldık. Kendi bireysel inisiyatifimizle toplandık, bizi yönlendiren yoktu. Çünkü nasıl hareket etmemiz gerektiğini öğrenmiştik. Bir arada olursak bir çok şeyi başarabileceğimizi biliyorduk.s

ÖNCEKİ HABER

Kenan Bilgin dosyası AYM’ye taşınacak

SONRAKİ HABER

‘Hedef göstermek yerine olayı araştırın’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...