31 Ağustos 2017 01:27

‘Değirmen’de Sabahattin Ali öykücülüğü

Prof. Dr. Ulaş Başar Gezgin, Türkiye edebiyatının usta yazarlarından Sabahattin Ali’nin ustalık işi öykülerinin yer aldığı ‘Değirmen’ kitabını yazdı.

Paylaş

Prof. Dr. Ulaş Başar GEZGİN
ulasbasar@gmail.com

‘Değirmen’ (1935) adlı öykü kitabı, Sabahattin Ali’nin (1907-1948) yayımlanmış ilk öykü kitabı ve ‘Dağlar ve Rüzgar’ (1934) adlı şiir kitabından sonra yayımlanmış ikinci kitabı. Kitap, hem Sabahattin Ali’nin başta 20 yaş öyküleri olmak üzere ilk öykülerini kapsıyor hem de ilerleyen yılların ustalık işi öykülerini sunuyor. 1927’de yazdığı ilk öykülerden ilk öykü kitabına kadar 8 yıl geçmesi gerekecektir. 

DEĞİRMEN

‘Değirmen’ (1929), Çingene müzisyenle köylü kızı arasında geçen bir aşk öyküsü. Sen diliyle yazılmış; çergibaşı, anlatıcı olmuş. Akıcı bir öykü. Müzisyen, aşkı için büyük bir feda eyleminde bulunacaktır. 

‘Kurtarılamayan Şaheser’de (1929) başkişi, kendini beğenmiş genç bir şairdir. ‘Şaheserim’ dediği yapıtını sevgilisini kazanmak için yazmıştır. Fakat umduğunu bulamayacaktır. Birkaç kere daha dener, ama umduğunu yine bulamaz. Öyküde söyleyiş güzelliğiyle dolu cümleler öne çıkıyor. ‘Kurtarılamayan Şaheser’ olay örgüsüyle masala yaklaşıyor. Masal olarak da okunabilir. Sabahattin Ali’nin daha genç yaşında ustalığını konuşturduğu bir öykü. Sürprizli sonuyla şaşırtıyor. 

‘Kırlangıçlar’ (1933) adlı öyküde, bir çift kırlangıcın sohbetini dinleriz. İş, hayatın anlamına kadar varır. Ali, bu öyküde, bir gençlik aşkına gönderme yapıyor gibidir. 

‘Viyolonsel’ (1928) adlı öyküde, Afrika’da bir kabileyle yaşayan, ormanda kendi başına viyolonsel çalan bir Avrupalı beyazın başından geçenler konu ediliyor. Neden burada yaşamaktadır? Eşine ne olmuştur?

Kitaptaki ilk 4 öyküde aşk izleğinin öne çıktığını görüyoruz. Sonraki öykülerde izlekler çeşitlenecektir. 

BİRDENBİRE SÖNEN KANDİLİN HİKAYESİ

‘Birdenbire Sönen Kandilin Hikayesi’ (1929) adlı öykü, gerilim dolu bir gizemli bina öyküsü… 

‘Bir Delikanlının Hikayesi’ (1930) adlı öyküde, bekar erkek odası betimleniyor. Birinci tekilden anlatılan öyküde başkişi, kadın özlemiyle dolu. Bu özlem onu hızla sokaktan birisine sürükleyecektir. 

Üçüncü tekilden anlatılan ‘Bir Gemici Hikayesi’ öyküsünde (1930) başkişi, kekeme bir gemici genç. Başkişi ve diğer tayfalar, çalışma koşullarının kötülüğü nedeniyle isyan etme noktasına gelmişlerdir. Başkişi, sağlığının bozulmasından, üç dört yıl sonra elinin ayağının tutmaz olacak olmasından korkar. Berbat yemekler yerlerken, kaptanın odasında et yemesi, bardağı taşıran son damla olur. Açık uçlu biten bir öykü… 

BİR ORMAN HİKAYESİ

‘Bir Orman Hikayesi’ öyküsünde (1930), bir ihtiyar, başkişiye bir hikaye anlatır. Öykünün girişindeki orman betimlemeleri ustaca… Öykü, 80- 90 yıl öncesinden ormanın kapitalistlere peşkeş çekilmesini konu ediyor. Bu açıdan, oldukça güncel bir yapıt. 

‘Kazlar’ (1933) adlı öykü, bir köyde geçiyor, cinsel açlık içindeki bir öğretmenin gözünden anlatılıyor. Dudu’nun kocası bir cinayet nedeniyle hapistedir. Hapisten mektup gönderir; kendisine 2 kaz göndermesini ister; bunları yöneticilere verip kendini daha iyi bir yere aldıracaktır. Ancak, Dudu’nun 2 kaz göndermesi olanaksızdır. Bulabilecek midir? Bulacaksa nereden nasıl? Olaylar beklenmedik bir biçimde gelişecektir… 

‘Bir Firar’ (1933) adlı öyküde, suçlu olmayan bir köylünün işlemediği bir suçu dayak nedeniyle kabul etmek zorunda kalması konu ediliyor. Yazar, 1930’da yazdığı şiirde Atatürk’e hakaret ettiği iddiasıyla bir süre hapis yatar. Hapisliği, öykücülüğünde yeni konular ve yeni kişilikler esinler. 

KANAL

‘Kanal’ adlı öykünün açılışı ustaca; halk destanlarını andırıyor:

“Çumra Kanalı’nın suları Beyşehir Gölü’nden çıkarken su rengindedir; Konya Ovası’nda kan renginde...  Siz buna, ovanın kırmızı toprağının rengidir diyeceksiniz; ben, Dedemköylü Mehmet’le kardeşinin kanlarının rengidir diyeceğim.

Konya Ovası’nın ufukları mavi değil, sarıdır, sapsarıdır...

Siz bunun, rüzgarın kaldırdığı tozlardan böyle olduğunu söyleyeceksiniz; ben, Konya hapishanesinde yatan Zağar Mehmet’in benzinin sarılığından diyeceğim.” (Ali, 2002, s.69)

‘Kanal’da (1934) toprak ve su kavgası, köyde iki çocukluk arkadaşının ve ailelerinin hayatlarını zehir edecektir. 

Önceki iki öyküdeki gibi, ‘Candarma Bekir’ (1934) adlı öykünün Ali’nin hapisliğinden esinlendiği anlaşılıyor. Bu, Çallı Halil Efe’nin neden ağır cezalık olduğunun öyküsü… 

‘Sarhoş’ (1933) adlı öyküde, bir kanun sanatçısının aynı gazinoda çalışan şarkıcıya yönelik ilgisini görürüz. Bir türlü onunla yalnız kalamaz. Oysa onu eşi (karısı) beklemektedir ve bu ilgiden rahatsızdır. Sürprizli bir bitiriş okuru bekler. 

BİR CİNAYETİN SEBEBİ

‘Bir Cinayetin Sebebi’ (1927) adlı öyküde, bir katilin mahkemedeki konuşmasını dinleriz. Kurbanı sanılan nedenden değil, başka bir nedenden öldürdüğünü öğreniriz. Bu, Sabahattin Ali’nin 20 yaşında kaleme aldığı bir yapıt. Belki de ilk öyküsü… 

‘Bir Siyah Fanila İçin’ (1927) adlı öyküde, kaymakam çıkacak bir Mülkiyeli’nin nasıl olup da ayakkabı boyacısı olduğunu görürüz. Öyküdeki kasaba ileri gelenlerinin betimlemeleri, başarılı… Bu öykünün adı, ‘Kaçık’ da olabilirdi…  Bu da, Ali’nin 20 yaş öykülerinden… 

‘Komik-i Şehir (Ünlü Komik)’ adlı öyküde, kasabaya gelen bir tiyatro kumpanyası konu ediliyor. Yine bu öyküde de, kasabalı betimlemeleri başarılı. Öykü, bize, kasaba ileri gelenlerinin ve idari amirlerin ellerindeki güçle kötülükte sınır tanımayacaklarını gösteriyor.

SONUÇ

Görüldüğü gibi, ‘Değirmen’de konuların çeşitli olduğunu görüyoruz. Öykü coğrafyaları Afrika’dan gemilere kadar geniş tutulmuş. Kimi öykülerde çeşitli ortaklıklar gözlemliyoruz: ‘Kazlar’da bir köy öğretmeni var; ‘Bir Cinayetin Sebebi’nde, başkişi, taşraya gidecek bir öğretmen; ‘Bir Siyah Fanila İçin’deki başkişi ise yine taşraya giden bir Mülkiyeli. 

Ali’nin 20 yaş öykülerinde bile ustalık işi parçalara rastlıyoruz. Bu durum, “Usta bir öykücü olacağı önceden belliymiş” dedirtiyor. Öte yandan, kimi öykülerinde toplumsal eleştiri öne çıktığından ve yazar, sürekli baskı altında tutulduğundan olacak; kitabın 1935 baskısının başına “Falanca öyküler Osmanlı döneminde geçmektedir” yazmak durumunda kalmıştır. Böylece bunlar, cumhuriyetin ilk yıllarının değil Osmanlı’nın son zamanlarının eleştirisi niteliği kazanır. Oysa, ilgili öykülerin kendilerinde, olayların Osmanlı’da mı cumhuriyet döneminde mi geçtiği sorusuna ilişkin bir bilgi yer almamaktadır. Bu açıdan, ikisi de olabilirdi. Bu, özellikle, bugün de geçerliliğini ve anlamını koruyan ‘Bir Orman Hikayesi’, ‘Candarma Bekir’, ‘Bir Firar’, ‘Bir Siyah Fanila İçin’ ve ‘Komik-i Şehir’ için söz konusu olacaktır. 

Son olarak, kimi öykülerin yazarın hapishane yaşamından esinlendiğini görüyoruz. Bu öykülerde, olaylardan çok kişiliklerin öne çıkması yaygın bir durum. Sabahattin Ali, bu kişiliklere dayanan destansı anlatım tarzını, birkaç yıl sonra, ‘Kuyucaklı Yusuf’ta (1937) doruğa çıkaracaktır.  

KAYNAK

Sabahattin Ali (2002). Bütün Öyküleri 1: Değirmen, Kağnı, Ses. İstanbul: YKY. 

ÖNCEKİ HABER

Yine kurs, yine istismar iddiası: Olay örtbas mı ediliyor?

SONRAKİ HABER

Myanmar’da zulüm, Bengal Körfezi’nde mülteciler

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...