23 Temmuz 2012 04:39

Yönetim de muhalefet de sessiz

Sendikalar kıdem tazminatı, THY’de grev yasağı ve işten atılan 305 işçiyle dayanışma, toplusözleşme düzeninin fiilen işlemez hale gelmesi, muhalif şubelere yönelik tasfiye ve baskılarla yara alan sendikal demokrasi gibi birçok konuda sınavdan geçiyor.Daha doğrusu geçemiyor. Yüksek perdeden açıklamalar yapan sendik

Yönetim de muhalefet de sessiz
Paylaş
Gökhan Durmuş

Daha doğrusu geçemiyor. Yüksek perdeden açıklamalar yapan sendikacılar, sıra somut adım atmaya gelince ortalıkta gözükmüyor.

İşçiler, beklentilerine karşılık vermeyen Türk-İş Yönetimi’ne tepkili. Son genel kurulda muhalefet olarak güçlü bir çıkış yapan Sendikal Güç Birliği Platformu da bu tepkiyi örgütlemekten ve işçileri harekete geçirmekten uzak. Geçmiş yıllarda hem saldırı politikalarını yürüten hükümetlere karşı hem bağlı bulundukları sendikalarda yaşanan sorunlara karşı sokaklarda gördüğümüz İstanbul Şubeler Platformu’nun da sesi çıkmıyor.

Geçmişten bu yana platformda aktif bir şekilde yer alan Petrol-İş, Haber-İş, Belediye-İş, Basın-İş ve Harb-İş şubelerine bu durumun nedenlerini sorduk. Şube başkanları bu nedenleri açıklarken Türk-İş kadar SGBP’yi ve kendilerini de eleştirdi.

Kıdem tazminatı hedefte, Türk-İş yönetiminden de genel merkezlerden de ciddi bir tepki yok. Sendikalar kıdem tazminatının gasp edilmesini seyretmeye devam mı edecek?  
Levent Dinçer (Basın-İş Sendikası İstanbul Şube Başkanı):
Kıdem tazminatı çalışma yaşamının en ‘kıdemli’ konusu. Pek çok dönem en önemli tehdit olarak ısıtılıp ısıtılıp önümüze getirildi. Bu son saldırıda da Türk-İş, Genel Kurul kararı olan ‘genel grev’in geçerli olduğunu hatırlatıyor ama başka bir şey yapmıyor.

Hasan Gülüm (Belediye-İş Sendikası İstanbul 2 No’lu Şube Başkanı): Kıdem tazminatı giderken Türk-İş’in durduğu yerden “genel grev” demesi bu kavramın içini boşaltıyor. Kıdem tazminatı Ekim’de Meclis gündemine gelecek gibi gözüküyor. Açıkçası Türk-İş İstanbul Şubeler Platformu içinde de ciddi bir tartışma yürütmedik. Geçen hafta konuştuk sadece. Açık söylemek gerekirse biz işyerlerimizde yeni yeni tartışmaya başladık. 15 Ağustos’tan sonra kıdem tazminatı fona dönüştürüldüğü zaman hangi haklarımızın kaybolacağını anlatacağımız bir kampanya başlatacağız. Daha sonra 15 günde bir kamuoyuna dönük ortak basın açıklamaları yapacağız. Türk-İş ya da Sendikal Güç Birliği Platformu, genel grev konusunda bir adım atabilir ama biz bunun koşullarını aşağıda sağladığımız zaman yapabilir. Bizim en temel sorumluluğumuz bu.

Ahmet Karatay (Haber-İş Sendikası 1 No’lu Şube Başkanı): Bütün sendikalar topu Türk-İş’e atıp “genel grev kararı var” diyorlar. Genel grevin nasıl hayata geçirileceği konusunda somut bir çalışma söz konusu değil. Ben bu kararı uygulama konusunda Türk-İş yönetimine güvenmiyorum. Türk-İş yönünü işçilere çevirmediği sürece işçilerin güven bunalımı devam edecektir. Sendikal Güç Birliği Platformu için de aynı şey geçerli.

Hüseyin Över (Harb-İş Sendikası İstanbul Şube Başkanı): Genel kurul kararına ve gazetelerde çıkan çarşaf çarşaf haberlere rağmen Türk-İş yönetimi, kıdem tazminatına ilişkin hiç bir şey yapmadı. Aslında hükümetten farklı düşünmediği de ortada. Türk-İş’in kıdem tazminatına ilişkin argümanları sadece kazanılmış hakların yani sadece üyelerinin birikmiş haklarının kayba uğramamasına dönük. Oysa kıdem tazminatının gaspı işçi sınıfının sorunudur. Türk-İş yönetimi genel kurul kararını uygulamak üzere işyerlerinden başlayan bir mücadele örgütlemek zorunda. Bugüne kadar buna yönelik herhangi bir çalışma yürütülmedi.
Sendikal Güç Birliği Platformu, kıdem tazminatının gaspına yönelik bilgilendirme amaçlı çalışmalar yürüttü. 1 Mayıs hazırlıkları esnasında hazırlanan broşürler işyerlerinde ve mahallelerde dağıtıldı. Halen hükümetin tasarılarına dönük bilgilendirme amaçlı açıklamalar yapılıyor. Fakat Güç Birliği’nin de mücadelenin örgütlenmesine dönük herhangi bir yerel çalışması yok.

Sendikal Güç Birliği Platformu neden sessiz sizce? Bu durum, Türk-İş genel kurulundaki iddialı çıkışıyla çelişmiyor mu?
Hasan Gülüm:
Benim gözlemlediğim kadarıyla 1992 kongresi sonrasında en güçlü muhalefet son kongrede oldu. Bu gücü topladığı oy sayısından değil sendikal alana ilişkin söylemlerinden alıyordu. Türk-İş, içinde bu kadar güçlü bir muhalefet olmasına rağmen bir yıl öncesinden daha geri bir noktaya düştü. Bunun iki nedeni var. En önemlisi Türkiye’de yaşanan siyasal süreç. Kapitalizm yeniden yapılanırken AKP eliyle Türkiye’deki çalışma düzeni de dizayn ediliyor, sendikalar da… AKP’nin muhalif olana yaşam hakkı tanımayan politikası Türk-İş’te de hayat buluyor ve dinamik olan yerlere saldırıya dönüşüyor. Çaykur’da, İstanbul Büyükşehir’de, THY’de… Bunlar bilinse de “kazanamayız” fikri sessizliğe neden oluyor.
SGBP söylemlerini ve düşüncelerini tabana yayamadı. Muhalefetin güçlenememesi ve büyüyememesinin sebebi budur. Farklılıklarını, söylemlerini hayata geçirmezlerse bir seçim muhalefeti olarak görünürler. Sendikalar sistemle olan bağını koparmadığı sürece, anti kapitalist olmadığı sürece sınıfa bağlanamaz. Sendikal hareketin bu zayıflığı da Türk-İş’in böyle davranmasına neden oluyor.

Levent Dinçer: Farklı bir sendikal anlayışı savunarak çıkış yapan Sendikal Güç Birliği Platformu da ne yazık ki tabanını harekete geçirecek bir adım atamadı. Öte yandan ne zaman kıdem tazminatına ilişkin yeni bir taslak veya tasarı gündeme getirilse, tüm sendikalar yalnızca bu konuya ilişkin açıklamalar yapmaya başlıyor; ancak AKP iktidarı aynı dönemde pek çok yasayı geçirebiliyor. Dolayısıyla aslında hepimizin konuya bütünlüklü yaklaşması ve yalnızca kıdem tazminatı saldırısına odaklanan bir mücadele hattı çizmekten kaçınması gerekli. Basit bir örnek; ülkemizde Şubat ayından bu yana toplu sözleşme imzalanamıyor, 900’den fazla işyeri yetki bekliyor. AKP fiilen toplu sözleşme düzenini askıya aldı. Bütünlüklü saldırılara karşı, bütünlüklü bir mücadeleyi öremezsek kayıplar kaçınılmaz olacak.

Reşat Tüysüz (Petrol-İş İstanbul 1 No’lu Şube Başkanı): SGBP içinde olmayan ama bir süre bizle hareket eden sendikalar da şu an ortada duruyor. Türk-İş’in sessizliğinden rahatsız olanların sayısı artıyor. SGBP’nin bunları da içine alan bir politika belirlemesi lazım.
(İstanbul/EVRENSEL)


İSTANBUL ŞUBELER PLATFORMU YENİDEN SOKAKLARDA OLACAK

SGBP’nin varlığı İstanbul Şubeler Platformunun reflekslerini kaybetmesine ve geriye düşmesine mi sebep oldu? Şubeler Platformu neden bu kadar hareketsiz?
Levent Dinçer:
Gerçekten de Şubeler Platformu bundan birkaç sene önceki kararlı, güçlü, şubelerin birbiriyle gerçekten dayanışma içinde olduğu döneminden çok farklı. Aslında SGBP’nin kuruluşundan daha önceye de dayanan bir gerilemeden bahsetmek mümkün. İstanbul Şubeler Platformu zaten geçmişe göre zayıflamış bir haldeyken SGBP kuruldu ve bir anlamda Şubeler Platformu pek çok işlevini SGBP’ye devretmiş gibi oldu. Oysa birbirini ikame edebilecek yapılar değildi. Üstlenmeleri gereken farklı görevlere ek olarak, örneğin genel merkezi SGBP içinde yer almayan pek çok şube İstanbul Şubeler Platformu içerisinde yer alıyordu. SGBP’nin kuruluşundan sonra, İstanbul Şubeler Platformu’nun hem daha da zayıflaması hem de kendi misyonunu tanımlayamaması özellikle bu şubeleri çok yıprattı. Aslında bu iki yapı, birbirinden rol çalmadan, birbirini güçlendiren biçimde yola devam edilebilmeliydi.

Ahmet Karatay: Şubeler Platformu, SGBP’ye bağlı sendika şubelerinin platformu gibi algılanıyor. Yaptığımız eylemlere şube yöneticileri benim genel merkezim SGBP’de yok diye katılmıyor. Şubeler Platformu sendikaların değil işçilerin temsil edildiği platformdur ve herhangi bir sendikaya bağlı kalmadan kendi kararlarını alıp uygulamalıdır.

Hüseyin Över: Sendikal Güç Birliği Platformu’nun çıkışını hepimiz önemsedik. Aslında iyi işler de yapıldı. Fakat Şubeler Platformu’nun bağımsız hareket etme refleksini zayıflattı. Mekanizmalar tam olarak oturtulamadı. Şubeler Platformu’nun ve SGBP’nin çalışmaları kesiştiği noktada sıkıntılar yaşadık. Şubeler Platformu, SGBP içinde olan ve olmayan sendikaların şubelerinden oluştuğu için kararlarda sıkıntılar yaşandı. Bu süreçteki deneyimlerimizi ve yaşanan aksaklıkları önümüzdeki dönem yeniden ele alacağız.

Hasan Gülüm: Geçen hafta oturup konuştuk ve şöyle bir karar verdik; SGBP’nin yapacağı etkinlik ve eylemlere “evet” ama dün olduğu gibi bizim dışımızdaki şubeleri de içine katarak… Türk-İş İstanbul Şubeler Platformu’nu yeniden gösterelim diye bir ilke kararı aldık.

Reşat Tüysüz: Eskiden daha rahat bir şekilde aniden gelişen bir olayda tepki gösterebiliyorduk, son dönemde bi genel başkana soralım, bir SGBP’ye soralım diye kendimizi frenler olduk. Önceden 20 civarında şube bir araya gelip mücadele ediyorduk, şimdi sayımız 10’a düştü. İşyerlerine gittiğimiz zaman “Ne yapacaksınız, ne olacak?​” sorularıyla muhatap olunca hiçbir şey yapmadığımızı fark ettim. Ama önümüzdeki dönemde yeniden sokaklarda olacağız. İstanbul Şubeler Platformu yeniden sınıf mücadelesinin içindeki yerini alacak.


BUGÜN HAVA-İŞ’E YARIN BİZE

İstanbul şubeleri olarak Türk Hava Yolları işçisine yeteri kadar destek verdiğinizi düşünüyor musunuz?

Ahmet Karatay: Direnişi temsilciler düzeyinde ziyaret ettik, imza kampanyalarına katıldık, bundan sonra da her eylemlerinde yanlarında olmaya çalışacağız ama biliyoruz ki bunlar yetersiz.

Levent Dinçer: Yeterli olsaydı bugün kazanmış olurlardı zaten. Ama direniş 52 gündür sürüyor ve hala emek örgütlerinin büyük bir desteği örgütlemesi için geç olmadığını düşünüyorum. İstanbul Şubeler Platformu’nun örneğin geçmişte Telekom grevinde olduğu gibi bir mücadeleyi örgütlemesi, üyelerini harekete geçirmesi gerekiyor.  

Hüseyin Över: THY işçilerinin direnişi oldukça önemli, daha planlı bir şekilde dayanışmayı güçlendirmeliyiz.

Reşat Tüysüz: Özellikle SGBP içindeki sendikalarımızın Hava-İş’e yapılanların yarın kendilerine de yapılacağını unutmaması gerekiyor. Bu konuda Türk-İş yöneticilerine güvenemeyeceğimizi çok açık bir şekilde gördük. Biz Şubeler Platformu olarak Türk-İş 1. Bölge’ye gidip “Türk-İş yöneticileri THY’ye destek vermezse, buraya gelmezse biz Ankara’ya gideriz” dedik. Bu bir şekilde Ankara’ya yansıdı ve ani bir kararla İstanbul’a geldiler. İstanbul’da açıklama yapılmasının bir sebebi de buydu. Türk-İş’e yaptığımızı, SGBP içindeki sendika merkezlerine de yapmamız gerekecek.
THY işçilerinin en çok desteğe ihtiyaç duyduğu bir dönemde ciddi bir destek yok. Ekonomik olarak da zor duruma giriyorlar. Bu 10 sendikanın sırayla bir şey yapması, hem işçiye hem sendikasına moral olur. Sürekli ve kitlesel eylemler yapmalıyız. SGBP’nin İstanbul’daki üye ağırlığı ortada. Bugüne kadar Türkiye’nin her yerindeki eylemlere sahip çıkan SGBP, yalnızlaştırılan Hava-İş’in yanında olmalıdır. 


MUHALEFETİN SUSTURULMASI VE TASFİYE HASTALIK BOYUTUNDA

Sendika içi demokrasi konusunda çok ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Muhalif şubelerin olağanüstülerle tasfiye edildiği, çeşitli baskılarla karşılaştığı bir süreçten geçiyoruz yine. Siz de dönem dönem bunu yaşadınız ya da tanıklık ettiniz. Neden birbirinize sahip çıkmıyorsunuz?

Levent Dinçer: Pek çok arkadaşımız genel merkezin baskısından şikâyetçi. Ancak bu sorunu platform gündemine getiremiyor, tek başına çözmeye çalışıyor. Oysa sıkıntı yaşayan şubelere, platformun yöneticileri ve üyeleriyle birlikte kitlesel destek verilmesi gerekiyor.

Ahmet Karatay: Bir sendikanın başka bir sendikada yaşanan olağanüstü durumlara müdahalesi ne kadar etkili olabilir? Tartışılır, ancak kamuoyu oluşturmada etkin rol oynanabilir. Bunun önüne geçecek yegâne güç işçilerdir. İşçilerin mücadeleci yöneticilerine, temsilcilerine sahip çıkması gerekir.

Hüseyin Över: Sendikal Güç Birliği Platformu da dâhil sendikalarımızda muhalefetin susturulması ve tasfiye hastalık boyutuna ulaştı. Saldırı o kadar yoğun ki herkes kendi mevzisini korumaya dönük refleks gösteriyor.
Bu konuda İzmir Sendikalar Birliği örnek bir birliktelik sağladı. Şubelere dönük tasfiye girişimlerine karşı örgütlü bir duruş sergilediler. İstanbul’da bizler bu birlikteliği ne yazık ki sağlayamadık. Şubeler olarak daha fazla çaba sarf etmemiz gerekli diye düşünüyorum. Sendika içi demokrasi tartışmaları yükseltilmediği ve demokrasi sağlanmadığı sürece işçi sınıfına dönük saldırıları püskürtmek mümkün değil.

Söylemlerinde sürekli sendikal demokrasiye işaret eden SGBP’nin içindeki bazı sendikalarda da bu tür olayların yaşanmasına ne diyorsunuz?

Hüseyin Över: Sendikal Güç Birliği içinde muhalif şubelere yapılan baskılar gündeme geldiğinde ve eleştirildiğinde, genel merkezler bunun bir “iç sorun” olduğu savunmasını yapıyorlar ve manipülasyonla geçiştirmeye çalışıyorlar.

Reşat Tüysüz: İşyerlerindeki temsilci ve işçi arkadaşlarımın düşüncesini aktarayım; “Türk-İş içinde SGBP’yi bir umut olarak gördük ancak birliğin içindeki sendikaların muhalifleri yok etme tutumu bizleri umutsuzluğa sevk etti” diyor. Türk-İş gibi bir konfederasyon içinde ilkeli bir muhalefet yaparak ortaya çıkan sendikalarda yaşananlar bizleri çok üzdü. Ben İstanbul Şubeler Platformu içinde uzun yıllardır yer alan bir şube başkanıyım. Bu platformda her öne çıkan yok edildi. SGBP’nin dışındaki sendikalarda da yaşandı. Ancak son günlerde SGBP içindeki sendikalarda şube başkanlarının, yöneticilerin, işyeri temsilcilerinin merkez yöneticileri, genel başkanları eleştirdi diye olağanüstülerle görevden alınmasını tasvip etmiyorum. Muhalefet edeni yok etmek değil saygı göstermek gerekiyor. Çünkü muhalif senin eksik yönlerini söylüyor. Demokrasilerin olmazsa olmazıdır muhalefet. Ben birçok genel başkana bu konudaki eleştirilerimi ilettim. Ancak bir kişinin konuşması ile olmuyor. Bunları düzeltmek zorundayız.

ÖNCEKİ HABER

TİHV’den günlük insan hakları raporu

SONRAKİ HABER

Neden babam hâlâ içerde?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...