24 Ağustos 2017 01:00

Beş soruda Fırat Kalkanı harekatı | Nasıl başladı, nasıl sona erdi?

24 Ağustos 2016’da Cerablus’un IŞİD’den alınmasıyla başlayan ve 29 Mart 2017’de el Bab’ın alınması sonrası resmen bitirilen Fırat Kalkanı harekatının önemini ve etkilerini 5 soruda özetledik.

Paylaş

Mithat Fabian SÖZMEN

24 Ağustos 2016’da Cerablus’un IŞİD’den alınmasıyla başlayan Fırat Kalkanı harekatı, 29 Mart 2017’de el Bab’ın alınması sonrası resmen bitirildi.

Operasyon, Türkiye-Suriye sınırındaki IŞİD varlığını sona erdirdi, bu bölgeleri TSK ve vekaletindeki cihatçılara kazandırdı ve Kürtlerin kantonlarını birleştirmesini engelledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, operasyon resmi olarak bittiğinden bu yana özellikle Suriye Demokratik Güçleri’ni hedef alan yeni maceralardan söz ediyor. Son günlerde Afrin ve İdlib en çok öne çıkarılan senaryolar. Fırat Kalkanı’nın bir yılını 5 soru üzerinden yanıtlayarak bu operasyonların ne kadar gerçekçi olduğunu masaya yatırdık.

1- NASIL BAŞLADI?

Sabah: Bitirmeden dönmek yok. Hürriyet: 14 saatte Cerablus. Sözcü: Mehmetçik Suriye’de. Yeni Şafak: Bu daha başlangıç. Karar: IŞİD’e temizlik, PYD’ye mesaj. Star: Terör koridoruna Fırat kalkanı. Akşam: Milli orduyla çifte temizlik. Aydınlık: Koridora Türk kılıcı.

Türkiye’nin Suriye topraklarına ilk direkt askeri müdahalesi bundan tam 1 yıl önce yukarıdaki manşetler eşliğinde başladı. Sabaha karşı topçu atışları ve savaş uçaklarının bombardımanıyla girişilen operasyon kara harekatıyla sürdü. ‘Özgür Suriye Ordusu’ adı altındaki cihatçı grupların piyade gücünü oluşturduğu operasyona TSK, tanklarıyla destek verdi. IŞİD’in kontrolündeki Cerablus, 14 saatte kontrol altına alınmıştı. IŞİD, herhangi bir direnç göstermeden çekilmişti zira bölgedeki merkezi el Bab, batıdan Suriye Demokratik Güçleri (SDG), doğudan Suriye ordusunun -direkt olmasa da coğrafi bakımdan- baskısı altındaydı. IŞİD güçleriyse el Bab’ın batısındaki er Rai’yi ele geçirebilmek için Türkiye destekli cihatçı gruplarla savaşa yoğunlaşmıştı. Bölgenin lojistiği Rakka-Meskene-el Bab şeklindeki ince hattan besleniyordu. ABD, Rusya ve Suriye uçaklarının sürekli bombardıman tehdidi altındalardı. Bir başka deyişle dümdüz coğrafyasıyla Cerablus’u savunabilmelerine imkan yoktu bu yüzden hızlıca çekildiler.

  • klavyede iş bul tuşu

Neden bu kadar teferruat verdik? IŞİD’i arkasına bakmadan kaçmaya iten bu konjonktür önemliydi zira hem bölgedeki aktörlerin kalabalıklığını (SDG, ABD, Rusya, Suriye ordusu, ÖSO-cihatçılar) hem de IŞİD’in Fırat nehrinin batısındaki varlığının yakın bir tarihte sona ereceğini gösteriyordu.

Malum, IŞİD uzun süredir Suriye’ye müdahale etmek isteyen tüm dış güçler için en kullanışlı bahane. Türkiye de, -Suriye politikası mantığı uyarınca- IŞİD’in sınır hattındaki varlığı sona ermeden harekete geçmek zorundaydı. Çünkü Suriye Demokratik Güçleri ilerliyordu ve Menbic’den sonra Cerablus ve devamının gelmesi kaçınılmazdı. Eğer Türkiye bu adımı atmasaydı bölge birkaç ay içerisinde Suriye Demokratik Güçleri’nin hakimiyetine geçebilirdi ve Suriye’ye girmek sadece Kürtlere değil ABD’ye ve Rusya’ya da savaş açmak anlamına geleceğinden imkansızlaşabilirdi.

  • klavyede iş bul tuşu

Gazetelerin, ‘Milli orduyla çifte temizlik’, ‘Koridora Türk kılıcı’ manşetlerini yeniden hatırlarsak hedef hem Suriye’nin paylaşımında söz sahibi olmak hem de Kürtlerin nüfuz kazanmasını önlemekti.

2- NASIL SONA ERDİ?

24 Ağustos’ta başlayan operasyon ilk dönemde IŞİD’le değil ancak Cerablus’a yakın mesafede bulunan SDG birlikleriyle zaman zaman çatışmalar yaşanmasına sebebiyet verdi. AKP kurmayları bu dönemde SDG’nin Menbic’den çekilmesi gerektiğini sıklıkla yineledi. IŞİD’in terk ettiği bölgelere döşediği mayınlar, SDG ile yaşanan sürtüşmeler el Bab öncesindeki ilerlemeyi yavaşlattı.

Öncelikle er Rai’de hakimiyetin tamamen sağlanması gerekiyordu. Bunun için 3 Eylül’de TSK tankları sınırdan er Rai’ye giriş yaptı ve operasyonun bir ekseni buradan sürdürüldü.

Aynı dönemde SDG de el Bab’a yönelik operasyon başlatıldığını ilan etti. Ancak bu ilan Fırat Kalkanı baskısı sebebiyle cılız kalmaya mahkumdu. Zira, SDG ilerlemeye kalktığında bunu TSK bombardımanları engelliyordu.

Er Rai ve çevresindeki IŞİD baskısının azaltılmasıyla 20 Eylül’de hem IŞİD için sembolik merkezlerden olması hem de el Bab’la lojistiği sağlaması bakımından önemi büyük olan Dabik operasyonu başlatıldı.

Bu süreç IŞİD’in etkili bir karşılık verdiği, TSK’nin komutasındaki cihatçı güçlerin ise askeri becerilerinin sorgulandığı zorlu bir dönem oldu.
Nihayetinde el Bab’a yönelik operasyon 6 Kasım’a kadar bekledi. Bundan sonrası daha zor olacaktı.

23 Şubat’ta sona erene kadar el Bab’da TSK mensubu 59, ÖSO mensubu 500’ü aşkın savaşçı hayatını kaybetti.

Operasyonun erken bitirilmesi önemliydi çünkü bu, Türkiye’nin Suriye’de elde edeceği alanın genişliğini belirleyecekti.

  • 23 Şubat 2017 itibariyle bölgenin haritası.

Biraz sonra da değineceğimiz Halep savaşının dinamiklerinden önemli biçimde etkilenen el Bab savaşı sona erdiğinde Suriye ordusu, kasabanın hemen güneyindeki Tadif’ten başlayarak Fırat nehri kıyısında, SDG ile de sınır oluşturan el Hafsa’yı kontrolü altına aldı ve Fırat Kalkanı’nın daha fazla güneye inmesine izin vermedi.

IŞİD, uzun süren çatışmaların ardından el Bab’dan anlaşmayla güneye doğru çekildi ve Suriye ordusu ile olan savaşlarını bekledi.

IŞİD’le sınırı kalmayan, dolayısıyla hareket alanı da kalmayan Türkiye ise yeni hedeflerini SDG’nin kontrolündeki el Bab’ın batısı ve doğusundaki Menbic ve Tel Rifat olarak ilan etti. Ayrıca ABD’nin yeni başkanı Donald Trump’tan da ümit kesilmemişti. Türkiye, Rakka operasyonunun SDG ile değil Fırat Kalkanı güçleriyle yapılması için faaliyetlerini hızlandırdı.

El Bab’ın alınmasından Fırat Kalkanı harekatının sona erdiğinin ilan edildiği 29 Mart’a kadar Türkiye, Menbic ve Tel Rifat’a yönelik askeri adımlar atmaya çalıştı. Ancak bu girişimler, ABD-Rusya-Suriye ordusu koordinasyonuyla engellendi. Öyle ki Fırat Kalkanı’nın Menbic’e ilerleyişini engellemek için el Arima sınırındaki köylerin kontrolü Rusya ile varılan anlaşma neticesinde Suriye ordusuna verildi.

3- NELERİ DEĞİŞTİRDİ?

29 Mart’ta Fırat Kalkanı’nın sona erdiği ilan edildiğinde IŞİD, Türkiye-Suriye sınırından tamamen silindiği gibi 2 bin kilometrekarelik Suriye toprağı da Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın deyimiyle Türkiye ve vekaletindeki cihatçılarca “işgal edildi.”

SDG’nin Suriye’nin kuzeyindeki kantonları birleştirme hedefi önlendi. Ankara, Suriye savaşının başından bu yana arzuladığı “güvenli bölge”ye kısmen de olsa kavuşmuş oldu.

Türkiye’nin desteklediği cihatçılar, Lazkiye’den Halep’e tüm cephelerde kaybederken ve bu Türkiye’nin prestijini önemli oranda azaltırken, Ankara, Suriye denkleminde yeniden söz sahibi olmanın yolunu elde etti. Tüm bunlar Suriye politikasına dair önemli geri adımlar içeriyordu, bugüne kadar edilen büyük lafların hepsi yenmişti ama nihayetinde Rusya ve İran’la birlikte Astana masasına oturuldu.

  • Halep savaşı sona erdiğinde bölgenin haritası. (21 2016 Aralık)

4- DİĞER CEPHELERE ETKİSİ NE OLDU?

Fırat Kalkanı’nın en önemli etkisi Halep cephesineydi. Suriye, Rusya, İran ve Şeyh Maksud mahallesi üzerinden YPG ile Türkiye destekli Fetih Ordusu’nu (Nusra -bu süreçte adını Fetih el Şam olarak değiştirdi-, Ahrar Şam ve diğer cihatçılar) karşı karşıya getiren Halep kent merkezindeki operasyon, Suriye savaşının geleceği açısından hayati önem taşıyordu. Yıllardır “Savaşların anası” olarak anılan Halep cephesinde cihatçı hakimiyetinin sona erdirilmesi tüm ülkedeki savaşın kaderinin büyük oranda şekillenmesi anlamına geliyordu.

Savaşın başından bu yana Suriye rejimini dış müdahaleyle, askeri yolla, cihatçıların desteklenmesiyle devirmenin yollarını arayan hükümet, Rusya’nın dahil olduğu yeni konjonktürde desteklediği grupların Lazkiye ve Halep başta olmak üzere art arda yenilgiler aldığına tanıklık etti.
ABD ile olan limoni ilişkilerin, 15 Temmuz darbe girişimindeki CIA bağlantısının aşikar olması sebebiyle daha da netleşmesi, Rusya ile yeni bir mutabakat zemini doğurdu. Bu zeminde Moskova’nın eli çok daha güçlüydü ama Ankara da bölgedeki en güçlü 2 ülkeden biri olması, büyük ordusu ve cihatçılar üzerindeki nüfuzunu kullanarak masadaki ağırlığını artırma potansiyeline sahipti. Bu denklemde, Ankara, Moskova ile anlaştı ve Fırat Kalkanı operasyonuna belli sınırlar dahilinde onay verilmesi karşılığında Halep’te kendi etki alanında bulunan cihatçıları kentten çekti. Bu gruplar, Fırat Kalkanı harekatına katılırken hem Halep cephesi zayıfladı hem de Fetih Ordusu’ndaki müttefikler arasındaki ayrılıklar belirginleşti.

Suriye ordusu ve müttefikleri 22 Aralık 2016’da Halep kent merkezindeki cihatçıları bölgeden tamamen çıkarttı. AKP, Halep’e yönelik ‘Katliam var’ temalı Batı ve cihatçı propagandası karşısında sessiz kaldı. Bu, kendi içerisinde de yer yer açığa vurulan tepkilere yol açtı.

Halep’te yaşananlar Suriye’de el Kaide’nin Heyet Tahrir’uş Şam oluşumuna gitmesine neden oldu. Bu, eski adıyla Nusra ile Ahrar Şam arasında kesin bir ayrılığa işaret etti ve İdlib’de el Kaide’nin Ahrar Şam’ı Türkiye sınırından ve İdlib kent merkezinden tamamen çıkarmasıyla sonuçlanan güçlü askeri zaferine kadar vardı.

  • Türkiye, Rusya ve İran'ın olası İdlib senaryosu. (Harita: Twitter - Ali Özkök)

5- NASIL DEVAM EDECEK?

İlk soruyu ve yandaş medyanın manşetlerini hatırlayalım. Yeni Şafak, “Bu daha başlangıç”, Sabah, “Bitirmeden dönmek yok” demişti. Fırat Kalkanı sona erdiğinde de Cumhurbaşkanı Erdoğan her zaman için yeni operasyon ihtimalini sıcak tuttu.

Erdoğan’ın “O hançeri genişleteceğiz” sözleriyle medyaya yansıyan senaryolarına göre Türkiye’nin birinci hedefi Afrin. Uzun süredir PYD’nin sonradan hakimiyetine kattığı Tel Rifat’a yönelik kesintili saldırılar devam ediyor. Ancak Türkiye’nin Afrin operasyonu Suriye’deki hiçbir bölgesel güç (ABD, Rusya, İran, Şam) tarafından desteklenmiyor. Beşar Esad geçtiğimiz gün yaptığı açıklamada Türkiye’yi işgalci olarak tanımlayarak bunu net bir şekilde ortaya koydu.

Diğer güçler ise Suriye savaşının başından bu yana Ankara’nın manevra kabiliyetini yakından biliyor ve bu Erdoğan’ı güvenilmez bir partner yapıyor. SDG’nin ABD ve Rusya ile tutturduğu ilişkide eski dengesini ABD lehine yitirmesi Şam’ı düşündürse de, bu şüpheler kesinlikle Ankara’ya onay verecek kadar büyük değil.

Her ne kadar son günlerde İran’la Türkiye arasındaki askeri iş birliğine dair çok sayıda iddia ortaya atılsa da bunun Afrin’i kapsaması düşük ihtimal.

Son olarak Afrin, şiddetli bir direnişle karşılaşacağı, bunun ülke içerisinde Kürt muhalefetini yeniden ayağa kaldıracağı ve ABD’nin bilinen tutumu gibi etkenler de bu maceranın gerçekleşmesi ihtimalini azaltıyor.

Peki ya İdlib?

Türkiye’nin desteğiyle cihatçıların eline geçen İdlib vilayetinde el Kaide, sınır hattını ve kent merkezini kontrolü altına aldı. Bu, vilayeti bir “çatışmasızlık bölgesi” olmaktan çıkarıyor. Suriye, Rusya ve İran için İdlib operasyonu zaten uzun süredir masada ancak öncelik ABD ile de bir yarışın verildiği Deyrezzor’da.

İdlib’in geri alınması büyük bir askeri gücü gerektireceği için son günlerde “Türkiye kuzeyden, Suriye ve müttefikleri güneyden ilerlesin” gibi tezler başta Aydınlık olmak üzere bazı çevreler tarafından dile getiriliyor. Ancak bu tezlerin de fazla bir gerçekliği yok. Öncelikle Türkiye, bunu hayata geçirmesi halinde kendisini ciddi bir savaşın içerisinde bulacak. Heyet Tahrir’uş Şam içerisinde yer alan eski müttefiki gruplara silah doğrultacak. Rejimle gireceği direkt iş birliği, Fırat Kalkanı mensubu gruplar ve onların yönetimindeki er Rai-el Bab-Cerablus hattında sorunlara yol açacak.

Kısacası Türkiye, Fırat Kalkanı’yla Suriye’nin kuzeyinde oluşturduğu fiili durumu olabildiğince uzatmak istiyor (yerinde kalarak bunu yapabilir) ama bunu Afrin ve İdlib gibi iki kritik noktaya geniş çaplı askeri müdahaleyle sürdürmesi ancak yepyeni bir siyasi konjonktürle mümkün olabilir. Bu da kısa vadede mümkün değil. ABD ve Rusya, Suriye’deki paylaşım savaşını –şimdilik- askeri olarak karşı karşıya gelmeden sürdürme taraftarı. Bu değişmeden Afrin ve İdlib statükosu da değişmez.

ÖNCEKİ HABER

Kürtçe şarkı söylemeye tehdit

SONRAKİ HABER

Dokuz kayyım görevden alındı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...