06 Ağustos 2017 01:47

Ağır stetoskop

Ayşegül Tözeren ihraç edilen sağlık emekçisi doktor arkadaşı Yasemin Demirci'ye açık mektup yazdı.

Paylaş

Ayşegül TÖZEREN

Canım Yasemin,

Bu mektubu gazeteden açık olarak yazdığıma bakma. Seni de, beni de pek kimse tanımıyor. Oysa sen tanıyanlar için iyiliğin bu ülkede hâlâ bir sahil kasabasında yaşayabildiğine inançtın, umuttun. Anlattığım biraz senin, biraz benim hikayem olacak, başlayayım.

Lisede karar verdin, hangi mesleği seçeceğine. Hekim olacaktın. Sınavlarda üç tercih yaptın, üçü de tıp fakültesi. Özel öğretmenlerle filan yetiştirilmedin ama şıp diye Trakya Tıp Fakültesini kazandın. Üçüncü sınıfta branşına karar verdin, kardiakstetoskoptan aldın. Evet, kardiyolog olacaktın, kalp doktoru. Boynuna her gün taktığın kardiakstetoskop, sıra arkadaşınınkinden biraz ağırdı, sıcakta yazın taşımak zor oluyordu, ama olsun. Sen kardiyolog olacaktın, alışmalıydın. Tıp fakültesi bitti, sırada mecburi hizmet vardı. Özelde de, devlette de çalışacak olsan, tıp fakültesini bitirdiğinde mecburi hizmete gitmek zorundasın. Böyle bir zorunluluk sadece hekimlik için vardır. Uzun lafın kısası, senin de önünde uzun bir yol vardı. Mecburi hizmet için Iğdır’a gittin, o ağır stetoskop hâlâ boynundaydı çalışırken. Tıpta Uzmanlık Sınavı’na girdin ve… 

Çalıkuşuluk bizim kaderimiz gibiydi.

Kazandın. Ama fizyoloji bölümünü. Olsun, sen pes etmedin. Tekrar girdin sınava, tekrar girdin. Sonunda Kardiyoloji bölümünü kazandın! O ağır stetoskop artık başka bir anlam kazanmıştı. Hiç boynundan çıkarmayacaktın. Gerçekten hiç çıkarmıyordun. Uzmanlık eğitiminde her vakayı görmeye çalışıyordun, eve gittiğin sayılıydı. Çünkü sen uzmanlığını bitirir bitirmez, tekrar Anadolu’nun yollarına düşecektin. Çalıkuşuluk bizim kaderimiz gibiydi. 

Uzmanlığı bitirince, Bodrum Devlet Hastanesinin tek kardiyoloğu olarak göreve başladın. Iğdır’da mecburi hizmet yaptığın sırada seni pek ziyaret edememiştik, ama Anadolu’daki yeni durağında seni ziyaretçisiz bırakmıyorduk! Bizleri havalimanında, otogarda yüzündeki koskocaman gülümsemeyle karşılıyor, ya evine, ya otele, ya denize bırakıyor, hemen hastaneye koşuyordun. Ya bir anjio vakan oluyordu, zaten tek kardiyolog olduğun için sürekli icapçıydın, ya geç saate alınmış bir muayenen, ya bir acil durum. Öğle tatilini hayatından zaten silmiştin. Bir de üstüne üstlük hem meslek örgütün olan tabip odasında, hem de sendikan olan Sağlık Emekçileri Sendikasında aktiftin. Oradan oraya koşuşturuyordun, ama koskocaman gülümsemeni hiç kaybetmeden. 

(…) ama son konuşma yapıldıktan sonra geriye kalan hep kız kardeşlik ve kız kardeşler

Doktorduk, meslek örgütlerimizde aktiftik. Dahası kadındık. Bu ülkede kadınlar ne yaşıyorsa, bizim de yaşadığımız çok farklı değildi. Dayanışmalar güzeldi, anlamlıydı, ama son konuşma yapıldıktan sonra geriye kalan hep kız kardeşlik ve kız kardeşler olurdu. Yaşamda dikiş tutturamadığımızda, birbirimize tutunduğumuz bağ, kız kardeşlikti. Doktor olmaktan daha zoru kadın doktor olmaktır. Demokratik bir meslek örgütünde çalışsan da, kadın doktorsan bilirsin ki, tepende görünmez, camdan tavanlar vardır. Önce onları kırabilmen gerekir, hem de sen fazla yaralanmadan, hem de erkin iş birlikçisi “bıyıklı” kadına dönüşmeden. Dedim ya, bu ülkede kadınlar ne yaşıyorsa, sen de her yerde aynısını yaşarsın. Hastanede, meslek örgütünde, orada burada toplumsal cinsiyet vardır ve tümünde toplumsal cinsiyet meselesine dokunursan yanarsın.

Bodrum’un kalbi durdu.

Aslında bu topraklarda modernleşme serüveni henüz iki yüz yıla bile erişmemişken, hekim olan, mesleğini gereğince yapan, demokratik meslek örgütlerinde, sendikalarda var olmakta ısrarcı kadınların, ülkeyi yönetenler, idare edenler tarafından kutlanması gerekirken… Seni kutlayan olmadı Yasemin. Son KHK ile ihraç edildin. Neden diye sorduk kendi kendimize, neden! Kabullenemedik, içimize sindiremedik. Sadece arkadaşların olan bizler mi? Bodrum, anlayamadı. Yerel gazeteler başlığı attı: “Yasemin Demirci ihraç edildi, Bodrum’un kalbi durdu.” Yirmi yaşından beri boynundan indirmediğin o ağır stetoskopu çıkart diyorlardı sana. 81 yaşındaki hastan Facebook hesabı açıp, işine geri dönebilmen için mesajlar yazıyordu. Onu 80 yaşında yaşama döndürmüştün, gece yarısıydı galiba. Sen bilirdin zaten, hekimliğin gecesi gündüzü yoktu. Tanıyı koydun mu, imkansız sözcüğünü kabul etmezdin. Açtırırdın ameliyathaneyi. Hastayı en azından daha gelişmiş bir sağlık kurumuna gönderene kadar yaşamda tutmaya çalışırdın. Cesurdun. Hastalarının, yakınlarının elini son ana kadar bırakmayacak kadar da merhametli. 

Lütfen bu mektubu Çalıkuşu’nun Z Raporu gibi düşünme. Seni biraz tanıyıp, masumiyetine tanık olmamak mümkün mü? Biliyorum ki, sana çok yakışan o ağır stetoskopu yine boynuna takacaksın, yine seni ziyaret ettiğimde, denize doğru oturup, okuyacağız: “Aşkım da değişebilir gerçeklerim de / Pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı / Yangelmişim diz boyu sulara” Ve sonra bir ağızdan söyleyeceğiz yine: “Hepinize iyi niyetle gülümsüyoruz!”

Gülümse çektim, canım Yasemin, hepimizin fotoğrafını…

ÖNCEKİ HABER

Bırakın Onu

SONRAKİ HABER

Olmak istediğim kadın

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...