17 Temmuz 2012 13:01

Çiller neyse, Recep Tayyip aynısı

BDP Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın ayağı kanlar içindeki bu fotoğrafı Diyarbakır’da yaşananların adeta bir özeti gibiydi. Acı içindeki bu yüzü daha önce Sevahir Bayındır, Ayla Akat Ata’da da görmüştük. Onlar da farklı zamanlarda aynı minvalli saldırıların sonucunda yaralanmışlar ve uzun süreli teda

Çiller neyse, Recep Tayyip aynısı
Paylaş
Sevda Karaca

Emek Partisi Genel Başkanı Selma Gürkan ile hastanede kendisini ziyaret ettiğimizde Cihan Sincar da yanıbaşında oturuyordu. Cihan Sincar, eşi Mehmet Sincar’ı 19 yıl önce Batman’da faili meçhule kurban vermişti. Pervin Buldan da yattığı hastane odasının penceresinden eşi Savaş Buldan’ın kaçırılıp katledildiği otelin ışıklarını görüyor. Pencerenin perdesi tamamen açık. Selma Gürkan ona Kalanşo çiçeği getirmişti, internete baktım; zarafet ve dayanıklılık sembolü imiş. Sohbetimizin en sonunda Pervin Buldan’a “Kızgın mısınız?​” diye sorduğumda. “Hayır diyemem” dedi biraz rahatsız olarak, biraz gülerek. “Böyle bir dönemde işimden gücümden, yapmam gerekenlerden kısa süre için bile olsa ayrı tutuyorlar beni, ona biraz kızıyorum.”  

Diyarbakır’da yaşananların ardından kabineden kimse aradı mı, başbakan, bakanlar…?
Hayır, meclis başkanı Cemil Çiçek’ten bir geçmiş olsun dileği aldım. Birkaç AKP’li vekil aradı. Fatma Şahin de aramadı. MHP’li vekiller aradı ve geçmiş olsun dedi. Bunu ben önemli buluyorum. İdeolojik olarak, çizgi olarak çok farklı yerlerde duruyoruz ama insani bir duyarlılıkla yaklaşmış olmasını çok önemli buluyorum. Bunun AKP’li vekillere de örnek olmasını diliyorum.

Saldırının ekranlara yansımaması ve büyük bir suskunlukla geçiştirilmesi bugün medya içinde olanlarca bile eleştiri konusu haline geldi. Siz ne düşünüyorsunuz buna ilişkin?
Gerçek gazetecilik Türkiye’de bana göre ölmüştür, gerçeği kamuoyuyla paylaşmak bir insanlık görevidir, bu görevi yerine getiren çok az gazeteci var. Türkiye’de yaşanan acıları, ölümleri vahşeti kamuoyuna yansıtmak çok önemli, bunu yaptığınız oranda insan olabilirsiniz. Diyarbakır’da yaşananlar tam bir vahşetti, iki gündür takip etmeye çalışıyorum, yaşananları gerçek anlamda kamuoyuyla paylaşan çok az sayıda gazeteciye rastlayabildim. Bunda da tabii ki hükümetin çok büyük bir misyonu var. Kendi yandaş medyasını yarattı AKP. Bu da Türkiye’ye zarar veriyor, demokrasiyi çok geriye götürüyor. Eğer gerçekler aktarılsa Türkiye’de demokrasi çok daha hızlı bir şekilde vücut bulabilir, Kürt sorunu daha hızlı çözülebilir. Hukuk devleti diyoruz, insan hakları diyoruz, demokrasi diyoruz, bütün bunların olabilmesi için gerçeklerin yansıtılması gerekir.

Bu yaşananlar ve arkasından gelen sessizlik karşısında Kürt halkının duyguları nasıl özetlenebilir?
90’lı yıllarla 2012 yılları arasındaki tek fark şu; o zaman insanlar tek tek kaçırılıyordu, bugün toplu halde katliamlar var. Roboski örneği var, Çukurca olayı var, Bitlis’te katledilen genç kızlar var… Her ne kadar yöntem değişmiş olsa da zihniyet aynı, yöntemin değişmesi çok bir şey ifade etmiyor. Tansu Çiller dönemi Kürt halkı için neyse, Recep Tayyip dönemi aynısıdır. Baskı var, şiddet var, gözyaşı var, acı var… Çünkü Kürt sorunu var, sorun gerçekten çözülürse bunlar çözülür. Kürt halkının taleplerinin mutlaka yerine getirilmesi gerekiyor. Kürt halkı 30 yıldır sürekli bedel ödedi. İnsanlar canlarını feda ettiler, çocuklarını yitirdiler, benim bacağımın kırılması hiçbir şey değil. Son 30 yıldır yaşanan acılar çok büyük. Kürt halkının ödediği bu bedellerin artık Türk kamuoyu tarafından da bilinmesi gerekiyor. Acıları eşleştirmek çok doğru değil, ölen her çocuk bizim çocuklarımız. Bunların arasına bir çizgi koyarsanız, “sizin taraf, bizim taraf” derseniz sorun çok daha ağırlaşır. Artık soruna gerçekten her iki taraf açısından da tek gözle bakmak gerekiyor. Anayasa yazım sürecindeyiz, çok önemli bir süreç bu, çok büyük bir fırsat ve bunu değerlendirmemiz gerekiyor. Hakların güvence altına alınması gerekiyor.
(İstanbul/EVRENSEL)


DÖVÜLEN VEKİLLER, YARGILANAN AVUKATLAR, YAZILAN ANAYASA...

Bahsettiğiniz tarihi anayasa yazım süreciyle siyasetçilerin tutuklanması, KCK davaları, Roboski, Pozantı, sizin Diyarbakır’da gördüğünüz muamele iç içe geçmiş süreçler. Bu iç içeliğe ilişkin ne diyorsunuz?
Türkiye’de anayasayla birlikte tarih de yazılıyor, muhalifler, demokratlar, insan hakları savunucuları ve kendisine insanım diyen herkes açısından bu çok önemli. Bir taraftan anayasa yazım süreci bir taraftan mitinglere yapılan saldırılar, milletvekillerine uygulanan şiddet, tutuklamalar, cezaevleri, yargılamalar…. Dün milletvekilleri dövüldü, bugün avukatlar yargılanıyor, yarın anayasa yazılacak… Eğer anayasanın gerçek bir anayasa olmasını istiyorsak bunları göz önünde bulundurmak gerek. 8 bine yakın siyasetçinin cezaevinde olduğunu, Pozantı’da tecavüze uğrayan çocukların halen cezaevinde olduğunu, Roboski’deki 34 insanımızın katillerinin ortaya çıkmadığını unutmamak gerekiyor, eğer anayasa yazım sürecinde bunlar konusunda da adım atılabilirse gerçek anayasa o zaman yazılabilir. Bunlarla birlikte anayasa yazılırsa o zaman Türkiye bir tarih yazar, değilse yazılan yeni anayasa çok da bir şey ifade etmez Kürt halkı için.


‘O, İNSANLARI NASIL KATLETTİĞİNİ AÇIKLASIN’

1990’lı yıllarda peş peşe faili meçhullere kurban giden Kürt işadamlarından biri de eşiniz Savaş Buldan. O dönem emniyet genel müdürlüğü, İçişleri ve Adalet Bakanlığı yapan Mehmet Ağar’ın öldürülen Kürt işadamlarının listesini yazan kişi olduğu ifade ediliyordu. Bugünlerde ise kaldığı cezaevinde bir “Kürt Raporu” hazırladığı ve sorunun çözümü için katkı sunmak istediği konuşuluyor…
Mehmet Ağar’ın ifade ettiği şeylerin benim için önemi büyük. Şu an yattığım hastanenin hemen yanıbaşında eşimin kaçırılıp katledildiği otel var, Çınar Oteli. Ve Savaş’ın adı Mehmet Ağar’ın hazırladığı listenin içinde yer alıyordu. Ağar, Kürt sorununun çözümünü isteseydi daha o zaman bu listeleri hazırlamazdı. Ağar’ın bugün yapacağı tek iyi şey o dönem katlettiği işadamlarının listesini vermek, o listedeki insanları nasıl katlettiğini açıklamak olur. O, şimdi devletin koruması altında kaldığı cezaevinde devletin himayesi altında olan bir insan. O, Türkiye’de 17 bin faili meçhulün sorumlusu ve oradan devlete şu mesajı veriyor: “Eğer ben konuşursam bunun altında herkes kalır. Tuğlayı çekersem bu duvarın altında herkes kalır.”

Ancak “ben asla böyle bir şey demedim” dedi… Hatta infaz edilen Kürt işadamları listesine ilişkin “öyle bir liste bizim zamanımızda olmadı” dedi...
Biz çok iyi biliyoruz, bizim kayıtlarımızda arşivlerimizde var, o istediği kadar inkar etsin, biz unutmayız… Mehmet Ağar’ın Kürt sorununa katkı sunacağı fikrinde değilim ben, öyle bir kişilik Kürt Sorunu’nun çözümünde katkı sunmak yerine daha çok “bu cinayetler nasıl işlenir, bu cinayetlerin işlenmesine nasıl devam edilir” konusunda çaba sarfeder. Çünkü geçmişi karanlık olan bir insanın geleceğe aydınlık tutması çok da mümkün değil. Mehmet Ağar röportajını okuyamadım, elindeki listeyi de açıklamayı düşünüyor mu bilmiyorum. Ama yapacağı en iyi şey bu olur, onun emrinde ve onun listesiyle öldürülen binlerce insan var. Benim eşim de onlardan bir tanesiydi. Bugün o yargılanmış ve cezaevine konmuş olabilir ama Türkiye’de öyle bir hukuk sistemi var ki elleri kana bulanmış olanlar, insanları katletmiş olanlar ne yazık ki devlet tarafından korunuyorlar, bazen de kahraman ilan ediliyorlar. Ama düşüncelerini açıklayanlar, Türkiye’de demokrasinin, insan haklarının gelişmesini isteyenler cezaevlerine tıkılıyorlar ve yıllarca hapis cezasına çarptırılıyorlar. Mehmet Ağar çok komik bir cezaya çarptırıldı, bütün yaşananlardan sonra bu biçimde yargılanması ve cezalandırılması trajik birşey.

ÖNCEKİ HABER

Bireysel emeklilik sermaye lehine bir düzenlemedir

SONRAKİ HABER

Hükümet İzmir’e ölüm tüneli kazıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...