1 Nisan 2011 12:45

Devlet zihniyetine atılan ‘tokat’

ZELİHA IRMAK / ÖNEN ERSİN

Türkiye çapında milyonlarca insanın sokaklarda barış ve özgürlük taleplerini haykırdıkları bir Newroz daha geride kaldı. Kürt halkının yöresel kıyafetleriyle, talepleriyle, halaylarıyla, zılgıtlarıyla, türküleriyle birçok renge boyadıkları alanlar; bu yıl da devletin içine korku düşürdü. Özellikle bölge illerinde bu korkunun bir yansıması olarak devletin kolluk kuvvetleri bir kez daha, Newroz alanındaki insanlara biber gazı ve tazyikli suyla müdahale etme gereği duydular.

Buraya kadar medyanın çok umursayacağı görüntüler değildi bu talepler ve Kürt halkının kararlılığı. Fakat BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel polisin saldırısına daha fazla dayanamayarak, bir polise tokat atınca bütün medya bir anda gözünü Silopi’deki Newroz’a çevirdi.

Yıllardır medyamızın söylediği bir yalan vardır, “Tarafsız herkese eşit yaklaşan bir medya anlayışımız var” diye. Koca koca holdinglerin yönettiği medya kurumları sözüm ona tarafsızlarmış, hiçbir sınıfın çıkarını savunmayacaklarmış. Fakat bizler işçi ve öğrenci eylemlerinde, doğa katliamlarında, Kürt sorunundaki tutumlarında görüyoruz medyanın tarafını. Medya tarih boyunca egemen zihniyetin elinde yer almıştır ve bugünün Türkiye’sinde de medya sistemin pompaladığı düşünceleri halka yansıtmakla yükümlüdür. Bunların içinde muhalif medya organları da var elbette Evrensel ve BirGün gazetesi, Hayat Televizyonu gibi; fakat buradaki medya tanımımız burjuva medyası olduğu için bu emekten yana medya kurumları tanımın dışında kalmaktadır.

Basın bugünlerde sürekli tokat yiyen polisin annesini televizyonlara çıkartarak, bu mesele üzerinden devletin Kürt sorunundaki politikasını insanlara kanalize etmeyi sürdürüyor. Burjuva basın tekrar tekrar polisin annesinin de Kürt olduğunu, bu milletvekillerinin aslında Kürtleri temsil etmediğini söylüyor. Bizim de aklımıza daha doğmamış bebeği coplarıyla, tekmeleriyle katleden polis geliyor ister istemez. Keşke o polisin annesini de çıkartsalardı ekranlara, bir eylem sırasında, hamile olduğunu bildiği halde bir kadın öğrencinin üstüne vahşice saldıran oğlu için neler düşünüyordu o anne? Biz eminiz ki, birazcık vicdanı varsa oğluyla gurur duymuyordur bu anne…

TOKAT  ŞİDDETİN SONUCUDUR

Parasız, bilimsel, demokratik, ana dilde eğitim isteyen öğrencilerin vücuduna copu indiren de polis, insanca koşullarda çalışmak, insanca yaşanılabilir bir ücret almak isteyen işçilerin üzerine biber gazı ile saldıran da. Tacizciyi, tecavüzcüyü koruyan, dayak yediği için kocasından kaçıp polise sığınan kadına “Kocandır sever de, döver de…” diyerek evine gönderen de polis. Hatta bir eylem sırasında kadın öğrenciyi yerde sürükleyip, “Hamileyim!” çığlıklarına kulaklarını tıkayıp, şiddetine devam eden de polis. Peki ya polisin bu şiddetine burjuva basın niye sesini çıkarmıyor? Eylemdeki kadın öğrenci üzerinden tartışmalar neden dönüp dolaşıp, öğrenciyi iffetsiz ilan etmeye kadar yöneliyor?

Medyanın bu tokat olayında da her zamanki tarafını belli ettiğini belirtmiştik, gerçekten de bugün baktığımızda televizyon kanalları ve gazeteler peşin bir yargılama ile Sebahat Tuncel’i mahkum etmiş durumdalar. Bugün birçok milletvekilinin yolsuzlukları ortadayken, farklı güç odaklarıyla bağlantıları biliniyorken medya bunları hiçbir zaman bu şekilde ortaya sunup tartışmadı; fakat ortada muhalif bir partinin milletvekili olunca yaptığı bir hareket günlerce tartışılır oldu. Peki, neden attı Tuncel o tokadı? Bunu hiç kimse sorgulamıyor, olaya bir de Tuncel’in açısından bakmaya ne dersiniz? Halkınızın yüzyıllardır kutladığı geleneksel bir bayram gününde, sizin de bu bayramı kutlamak için bir çadırda olduğunuzu düşünün. Bir taraftan bayramınızın coşkusunu yaşıyorsunuz, bir taraftan o bayramı anlamlandıran özgürlük talebinizi dile getiriyorsunuz. Fakat çoluk çocuk, genç yaşlı bu şekilde gayet barışçıl bir şekilde bayramınızın coşkusunu yaşarken; bir anda devletin kolluk kuvvetleri çadıra biber gazlarını atıyorlar, sanki Nazi Almanya’sında toplu katliam yapar gibi hiçbir şey yapmayan insanların bulunduğu kapalı bir ortama kimyasal gaz atıyorlar. Sonrasında çıkıyorsun çadırdan, bu kez tazyikli su ve polis müdahalesiyle karşılaşıyorsun. Yıllardır birçok arkadaşını, birçok yurttaşını katletmiş polis, bu kez de çocuk yaşlı demeden üzerine saldırıyor. Elbette çokbilmiş bürokratlarımız ve yazarlarımız; parlamenter yetkisi olan birisi, haklarını meclis yoluyla aramalı diyecektir. Fakat bu yıllardır süren bir hak arama mücadelesidir, bir grup milletvekilinin parmaklarını indirip kaldırarak aldığı bir karar değildir bu. Bu Kürt halkının yıllardır sürdürdüğü ve taleplerine ulaşmadan vazgeçmeyeceklerini vurguladığı bir mücadeledir. Tuncel de bu halkın milletvekilidir ve halkına yapılan saldırılara göstereceği refleksler son derece meşrudur. Hiç kimse Tuncel’in orada polisten bomba atmayı kesmesini rica etmesini bekleyemezdi, bu atılan tokat tamamen meşru bir tokattır ve Kürt halkının yıllardır birikmiş ezilmişliğinin, gördüğü baskının, şiddetin bir tokadıdır bu.

GEÇMİŞE BAKMADAN ANI YARGILAYAMAYIZ

Geçmişe bakmadan bugünü yargılayamayız. Kürt halkının yıllar boyunca nasıl katledildiği, nasıl yok sayıldığı, nasıl asimile edildiği bugün herkes tarafından kabul edilen bir gerçek. Birkaç yıl önce TSK’nın attığı bir bombayla paramparça olan Ceylan Önkol’un bakışları hâlâ daha karşımızda duruyor. Ceylan daha bir çocuktu öldürüldüğünde, annesinin eteklerinde paramparça bedeniyle duran bir çocuktu… Bir başka Kürt çocuğu Uğur Kaymaz’ın bedenine yaşından fazla kurşun girdi bu coğrafyada. Biz bu ülkede çocukların annelerinin elinden alınarak, kollarının kırıldığını gördük. Zamanında düz ovada siyaset yapın denilen Kürt siyasetçiler, belediye başkanları bugün hâlâ daha cezaevlerindeler. Yüzlerce Kürt insanının cesetlerinin yeri bile bilinmiyor bugün. Bütün bunlar ve sayamadığımız birçok gerçeklik ortadayken, Türkiye Cumhuriyetinin uyguladığı şiddet göz ardı edilip, bir milletvekilinin anlık refleksi tartışılıyor şu anda. Bunun adı yargısız infaz değil de nedir diye sormak gerekiyor?  

TALEPLER TÜRKLERİN TALEBİ OLMALI

Barış ve Demokrasi Partisi, Newroz’un hemen ardından yeni bir süreç başlattı. Ana dilde eğitim, Kürt siyasetçilerin serbest bırakılması, operasyonların durması ve Kürt kimliğinin tanınması için süresiz bir oturma eylemi kararı alındı ve eylem kararı uygulanmaya başlandı birçok ilde. Biz batıda yaşayan gençler olarak, Kürt halkının bu taleplerine ve bir halka uygulanan bu baskılara karşı; Kürt halkının yanında olmamızın gerekliliği artık daha yakıcı bir şekilde ortadadır. Bulunduğumuz batı illerinde, Türk yurttaşlarımıza medyanın yansıttığı yalanları değil, gerçeği anlatmamız boynumuzun borcudur. Kürt halkının demokratik ve barışçıl taleplerinin karşılanması, ülkemizin daha demokratik bir hale gelmesi için; her sokakta, her okulda, her fabrikada sesimizi yükseltmemizin zamanıdır, ta ki Kürt sorunu barışçıl bir şekilde çözülene dek…

*Uludağ Üniversitesi Öğrencileri

Evrensel'i Takip Et