29 Temmuz 2017 00:29

'Tüm engelleri müvekkillerimizle birlikte aşıyoruz'

10 Ekim Katliamı’na ilişkin dosyamızın son gününde mağdur avukatlarından İlke Işık, yargılama boyunca neler yaşadıklarını yazdı.

Paylaş

İlke IŞIK*

10 Ekim Ankara Tren Garı Katliamı davası  dördüncü duruşmayı geride bıraktı. Bir sonraki duruşma 25-26 Eylül’de. Duruşmaların geldiği aşama itibariyle toplam bir değerlendirme yapmaya çalışacağız bu yazı kapsamında.

SANIKLARLA VE MAHKEME İLE İLK KARŞILAŞMA 

7 Kasım 2016’da başlayan ilk duruşma, çok uzun süren savcılık soruşturması sonucunda katliamın 13. ayında başlamıştı. Savcı kapısı aşındırma, kısıtlılık kararı kapsamında bilgi almaya çalışmakla geçen sekiz ayın sonunda çıkan iddianame, son derece özensiz, baştan savma, delil toplama derdi olmayan, sanıkların bağlantılarını bile çözmemiş, toplam sorumluluklara dair hiçbir şey demeyen bir iddianame idi. 

7 Kasım günü ülkenin dört bir yanından gelen aileler, yaralılar, kitle örgütü temsilcileri, siyasi partilerin üye ve yöneticileri ile hınca hınç dolu bir salon ile başladı duruşma. Tutuklu sanıklarla ilk kez yüz yüze geldik. Biliyorduk ki onlar katliam sorumlularının sadece bir kısmıydı. O yüzden ilk duruşmada gerçek sorumlulardan söz ettik. Sınırların durumundan Gaziantep’teki IŞİD örgütlenmesine yol verilmesinden, siyasal iktidarın katliamda ne kadar net sorumluluğu olduğundan miting öncesi istihbaratlara rağmen alınmayan hatta bilerek ve isteyerek zayıflatılan önlemlerden, katliamın hemen ardından yapılan gazlı, TOMA’lı polis müdahalesinden…

Sonra sıra sanıklara gelmişti. Her bir sanık için aylardır, haftalardır hazırlanıyorduk. Tek tek sorguları yapıldı, sorularımızı sorduk, katliama dair rollerini netleştirmeye çalıştık. İlk duruşmaya 15 tutuklu sanık ile başlamıştık, sorguların ardından tutuksuz iki sanık daha tutuklandı ve böylece tutuklu sayısı 17 oldu. Sanıkların neredeyse tamamının emniyet ve savcılık ifadelerini değiştirme çabası içinde olması çarpıcıydı. Bu durum cezaevinde birlikte kalmakta olmaları ve baskı altına alınmaları konusundaki şüphelerimizi arttırdı. Sanıkların çapraz sorguları çoğunlukla gerilimlerle devam etti. Sanık Hacı Ali Durmaz hariç bütün sanıklar IŞİD’le olan bağlarını reddetti, emniyetin kendilerine komplo kurduğundan söz ettiler. Neredeyse hepsi aynı derneklere gidip geldiklerini anlattı büyük bir rahatlıkla. Bazı sanıklar ise bizlerin sorularına yanıt vermeyeceklerini söylediler. Bunun bir örgüt tavrı olduğunu da kayıtlara geçirdik. 

10 Ekim Ankara Katliamı’nın birinci yıl dönümünde yapılmak istenen anmaya polis saldırmıştı.

ŞUBATTA SÖZ MAĞDURLARINDI

6 -10 Şubat 2017 tarihleri arasında görülen ikinci duruşmada söz sırası mağdurlardaydı. Beş gün boyunca 125 kişi konuştu. Eşlerini, sevgililerini, oğullarını, kızlarını, babalarını, kardeşlerini, annelerini kaybedenler ve yaralılar yaşadıklarını anlattı, katliam alanında olanlar tanıklıklarını paylaştı. Yaralılar yerde yatarken üzerlerine gelen polis araçlarından söz etti, söz alan neredeyse herkes miting alanında olmayan ve hiçbir önlem almayan emniyet güçlerinden bahsetti. 

Esasen kocaman bir yüzleşmeydi yaşadığımız, tarihi bir haykırış. Bütün müvekkillerimiz gerçek sorumluları yargılayın, katliama yol veren, izin veren, siyaseten bu katliamı gerçekleştirenlerle uğraşın dediler. Çok ağladık, çok sarıldık birbirimize, birlikte ayakta durmanın bir yolunu bulduk. 

Müvekkillerimiz tarihe geçecek bir iş yaptılar aslında. Katliamdan bu yana tek bir polis memuru için bile soruşturma açmayan devlet, ilk kez bir suç duyurusunda bulundu. Müştekilerin beyanlarının suç duyurusu kabul edilmesi gerektiği talebimiz kabul edildi, davanın görüldüğü Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulundu. Bu grup celsenin sonunda tutuklu sanık sayısı yine değişti. Daha önce savcılık soruşturması sırasında tutuklanıp, kısa sürede tahliye edilen katliamın planlayıcılarından Halil İbrahim Durgun’un eşi Esin Durgun (ALTINTUĞ) tutuklandı. Artık tutuklu sayısı 18’di. 

Sanıklar müvekkillerimiz konuşurken salonu germek ve provokasyon yaratmak için büyük çaba harcadılar. Sataşmalar, söz kesmeler, laf atmalar, hakaret etmeler… Salon zaman zaman gerildi, hatta yarım gün duruşma tatil edildi, mahkeme heyeti sanıklar olmaksızın duruşmaları yapmak istedi. Bunların hepsini müvekkillerimiz ile birlikte aştık. 

KAMU GÖREVLİLERİNİN DİNLENMESİ TALEBİ REDDEDİLDİ

2 Mayıs’ta başlayan 3. duruşma grubu üç gündü. Bu duruşmada tutuklu sanık sayısı ise 19 olmuştu. Daha önceki duruşmalara gelmeyen sanık Hatice Akaltın, duruşma arasında Gaziantep’te ifade vermek için başvurmuş, arada yapılan duruşmada tutuklanmıştı. Toplam 36 sanıklı dosyada firari olanlar dışında bütün sanıklar artık tutuklu idi. 

Diğer celselerde olduğu gibi bu grup duruşmalarda da kamu görevlilerinin sorumluluğuna dair taleplerimiz oldu. Talebimiz üzerine dinletilen Barış Mitingi Tertip Komitesi Üyeleri, Ankara Emniyeti yetkilileri ile yapmış oldukları toplantılardan, kendilerine mevcut istihbaratlardan hiç söz edilmemiş olmasından, mitingin saatinin değiştirilmesinden söz ettiler. Tertip komitesi üyelerinin dinlenmesinin ardından Ankara Emniyet Müdürü dahil emniyet müdürlüğünün çeşitli kademelerinde polis müdürlerinin dinlenmesi yönündeki talebimiz Mahkeme Heyeti tarafından reddedildi. 

Oysa soruşturma aşamasında ortaya çıkan Mülkiye Müfettişi raporu ile söz konusu emniyet yetkililerinin sorumlulukları tek tek ortaya konulmuş durumda idi. Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi sadece elindeki sanıklarla yargılamayı sürdürme çabası içerisinde olduğuna dair bir sinyal vermiş oldu böylece. 

Bu grup duruşmalarda sanıkların Gaziantep’teki dosyalarının getirtilmesi, bazı kişilerin tanık olarak dinletilmesi, telefon kayıtlarına ilişkin taleplerimiz oldu. Bunların bir kısmı kabul edilirken, bir kısmına ilişkin mahkeme heyeti pek bir şey söylemedi.

ÖZENSİZ BİLİRKİŞİ RAPORLARI, CİDDİYETSİZ YAKLAŞIMLAR

10 Temmuz’daki son grup duruşmalarda duruşma sayısı iki güne düşmüştü artık. Bu aşamaya kadar yapılan bazı işlemlerin sonuçları gelmeye başlamıştı ve sonuçlar pek iç açıcı değildi işin doğrusu. Sanıklara ait dijital materyallere ilişkin bilirkişi raporu gelmişti örneğin ama rapor son derece özensiz, eksikti. Şarj aleti olmadığı için incelenemeyen materyallerden söz ediliyordu mesela. Bütün bunlara ilişkin beyanlarımızı sunduk, böylesi büyük bir katliam davasına yakışmayan bir ciddiyetsizlik söz konusuydu. Mahkemenin yapmış olduğu pek çok yazışmada da bu durum karşımıza çıkıyordu. Mahkemeye cevap vermeyen kamu kurumları, Cumhuriyet Savcılıkları… Sanıkların ülke genelindeki bütün dosyalarına ilişkin gerekli sorgulama bir türlü yapılamıyor örneğin.

Bu nedenle bu grup duruşmalarda somut eleştiri ve değerlendirmelerimizi yaptık. Sanıkların Antep’te açılmış ve devam etmekte olan çok sayıda dosyasının olduğunu biliyorduk. Bunlara ilişkin kendimiz de gidip incelemeler yapmıştık. Bu dosyaların mahkemeye getirtilmesi talebinde bulunduk. Söz konusu dosyalar sanıkların yıllardır ne kadar rahat hareket ettiklerine ilişkin önemli bilgiler içermekte hem de katliamla bağlantılarını ortaya koyması açısından önemli idi. Dosyada halen kimliği tespit edilemeyen hücre evi ve depolara girip çıktığı görüntülenen kişiler bulunmakta. Bu kişilerin kimlik tespitinin yapılması konusunda çalışmalar yapılması talebimiz kabul edildi. Katliamdan önce sanıklar hakkında bir dinleme işlemi yapılıp yapılmadığına ilişkin kayıtların getirtilmesi talebimiz de keza. 

Önümüzdeki duruşma tarihi 25-26 Eylül. En başta da söylediğimiz gibi bütün sorumluların yargılanmasını istiyoruz bu davada. Siyasal iktidarın sorumlularından, en alt kademedeki emniyet mensubuna kadar. Bunun için çalışıyoruz, dosya kapsamı genişledikçe tablo da daha aydınlanıyor aslında. Kaç yıl sürecek, ne kadar uğraşacağız zaman gösterecek ama müvekkillerimizle birlikte sonuna kadar gideceğimizi biliyoruz. Onlarla birlikte olduğumuz sürece devam edecek gücü her zaman bulacağız.

AİLELERİN VE KAMUOYUNUN TAKİBİ ÇOK ÖNEMLİ 

İlk duruşmalardan bu yana hem sanık avukatları hem de sanıklar, salonun dolu olmasından ne kadar rahatsız olduklarını açıkça ifade ediyorlar. Hiçbir duruşma grubu yok ki sanıklardan kaynaklanan bir provokasyon olmasın. Hakaret etmek, sataşmak, biz avukatlarla özel olarak uğraşmak… Salonun boşaltılmasını talep eden sanık avukatları var mesela.

Şu çok açık ki bu davanın kamuoyundan uzak ve sessiz sedasız görülmesini istiyorlar. O yüzden bu davanın kalabalık bir duruşma salonunda görülmesi çok önemli. Hem aile ve yaralıların hem de kitle örgütü temsilcilerinin, ülkenin emek, demokrasi ve barış güçlerinin bu davanın peşini bırakmaması çok kıymetli.

Son celse sanıkların bu çabalarına polisler de eklendi. Daha önceki celselerde de kargaşa anında ailelere ve yaralılara saldıran, hakaret eden küfür eden polisler olmuştu. 

10 Ekim Katliamı’nın 21. ayına denk gelen bu celsede, anmadan gelen ailelerin üzerlerindeki tişörtlere müdahale eden, gerginlik yaratan bir ortam oluşmuştu. Duruşmanın ikinci günü de sabah biz avukatların salona girişleri kimlik gösterme şartı ile yapılmaya çalışıldı. Mahkeme başkanının böylesi bir talimatı olmamasına karşın,uygulamayı sürdürmeye çalışan polislerle ciddi gerginlikler yaşadık. Daha önceki bütün duruşmalara gelen Alman bir meslektaşımız bu sefer son derece keyfi bir biçimde Adliyenin içine bile alınmadı, salona gelmesi ve izlemesine yönelik çabalarımızın tamamı sonuçsuz kaldı. 

*10 Ekim Katliamı mağdurlarının avukatlarından

ÖNCEKİ HABER

Kirazpınar halkı tedirgin ve öfkeli

SONRAKİ HABER

Digel Müdürü hakkında tacizden suç duyurusu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa