28 Temmuz 2017 00:05

Sırra kadem bas(tırıl)anlar

10 Ekim Ankara Katliamı için hazırlanan dosyanın ikinci gününde katliam davasının ‘sağ yakalanamayan’ sanıkları ele alındı.

Paylaş

Hazırlayan: Eda YILDIRIM

Dosyamızın ikinci gününde 10 Ekim Katliamı davasının ‘sağ yakalanamayan’ sanıklarını ele alıyoruz. Mağdurların Avukatlarından Senem Doğanoğlu, “IŞİD saflarında girdiği çatışmalarda ya da hücre evi baskınlarında öldüğü” söylenen bu sanıklardan geriye kalan soru işaretlerini yazdı. 10 Ekim-Der Başkanı Mehtap Sakinci Coşgun da, bir kez daha ailelerin adalet talebini dile getirdi. 


Senem Doğanoğlu*

10 Ekim Katliamı failleri teker teker öldü; “yakalananlar” bu ölümlerin sırrına sığınmayı düstur edindi. Ölmüş faillerin bedenlerinin izinde ve yaşayan faillerin susmalarının peşinde sır perdesinin çekilmeye çalışıldığı bir yargılamayı sürdürüyoruz. Her zaman söylendiği üzere, ortada hiçbir sırrın olmaması; sırrın kendisi…

NEREDE OLDUKLARININ BİLİNDİĞİNİN ŞERHİ 

Payımıza düşenin, iki intihar bombacısının, bu katliamı organize ettiği ifade edilen Yunus Durmaz’ın, Halil İbrahim Durgun’un, Mehmet Kadir Cebael’in ölümünün bir olgu olarak kabulü olması istendi. Ancak ölünceye kadar nasıl yaşadıkları, ne yaptıkları, ne bildikleri ve esasen nasıl öldükleri hâlâ sır alanına tabii. 11 Temmuz 2017 tarihli 4. duruşmada, hakkında yakalama kararı olan sanık Muhammed Zana Alkan’ın Rakka’da öldüğüne ilişkin bilgi notunun paylaşılması ile herkesin nerede olduğunun bilindiği, herkesin ne olduğuna vakıf olunduğunun da şerhi düşülmüş oldu…

İNTİHAR BOMBACISISADECE İNTİHAR BOMBACISI MIDIR?  

Halen bir tanesinin kimliğinin belirlenmediği, iki intihar bombacısının tüm o uzun, sır gibi saklanan soruşturma sürecinde hiçbir şeklide “merak” unsuru olmadığını ifade ederek başlayalım. Savcılığın “10 Ekim çözüldü!” açıklamalarına kaynaklık eden “Beyaz ayakkabılı intihar bombacısı serüveni” kendi ilgisine bile mazhar olamamış durumda. Ankara Emniyetinin fezlekesinde, 10 Ekim 2015 tarihi itibarıyla intihar bombacısının “Beyaz spor ayakkabısı giydiğinin” anlaşılması üzerine olay yerinde fotoğraflandığı söylenen alt ekstremiteler (bacaklar) üzerinden geriye dönük MOBESE taraması yapıldığı da ifade edilmiş ve o aşamada Suriye uyruklu olduğu da düşünülmeye başlanmış. “Uyruk analizini” bir beyaz ayakkabıdan yapabilecek kudrette olan Emniyetin halen bu intihar bombacısına yönelik kimliklendirmeye sahip olmaması, dahası 10 Ekim Katliamı soruşturmasında 14 Ekim 2015 tarihine kadar tek bir resmi adli işlemin yapılmaması da dikkate değerdir. Eklemek gerekir ki otopsi aşamasında söz konusu “beyaz ayakkabılardan” arındırılmış olarak ceset, adli tıp kurumuna teslim edilmiştir. 

10 EKİM ÖNCESİNDE BİLİNİYORDU AMA...

Interpol aramasını bir defaya mahsus yaparak, kimliği belirsiz olarak nitelendirilen intihar bombacısına ilişkin tüm işlemleri bununla sınırlı tutarken, kimliği 10 Ekim’den önce bilinen Yunus Emre Alagöz için de DNA analizi dışında herhangi bir işlemin gerçekleştirilmemiş olmadığını hatırlatalım. Yunus Emre Alagöz kim? Mülkiye Müfettiş Raporunda yer alan 10 Ekim 2015 tarihli “muhtemel eylem” konulu istihbari yazıda intihar bombacısı olabilecek iki kişiden biri olan Yunus Emre Alagöz… 13 Ocak 2015 tarihinde tüm Adıyaman hücresini örgütlemesi nedeniyle Emniyette ifadesi alınıp serbest bırakılan Yunus Emre Alagöz… 5 Haziran 2015’te Diyarbakır Mitingindeki bombalama eylemini gerçekleştiren Orhan Gönder’i cihatist düşünceye “kazandıran”, kardeşi Yusuf Alagöz’ün ifadesiyle Ocak 2015’te Suriye’ye giden, Suruç Katliamı’nı gerçekleştiren Şeyh Abdurrahman Alagöz’ün ağabeyi olan Yunus Emre Alagöz… Hakkında neredeyse her şeyi bilen Emniyetin, Adıyaman Savcılığının sadece 10 Ekim Ankara Katliamı’nı önlemek adına değil ancak çözebilmek adına da Ankara Cumhuriyet Savcılığının “ilgisizliği” karşısında ortaklık kurduğu açıktır. 10 Ekim 2015 tarihinden sonra sadece kimliklendirme işlemi nesnesi olarak soruşturma dosyasında yer alması IŞİD ile olan ilişkinin kendisine ilişkin de temsili değerdedir.

İNTİHAR YELEKLERİYLE DOLAŞILAN BİR KENT: ANTEP OPERASYONLARI

Gaziantep Emniyetinin fezlekelerindeki “IŞİD tahlillerinin” en çok kurulan cümlelerinden biri “IŞID üyelerinin intihar yelekleri ile dolaştığı” şeklinde… Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun “Türkiye’de bulunan canlı bombaların isim listesi elimizde, ancak eylem yapılmadıkça tutuklayamıyoruz” ifşaatı hangimizin kulaklarında hâlâ uğuldamıyor ki? Nedense intihar yelekleri bir bir patladı ve Halil İbrahim Durgun ile Yunus Durmaz’ın tam da böyle “öldüğü” söylendi. 

Gaziantep Emniyet Müdürlüğünün 14 Kasım 2015 tarihli operasyonunda öldüğü bildirilen Halil İbrahim Durgun’un ölümüne ilişkin Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının işlemlerini tamamlamaya çalışan Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesine, Gaziantep Cumhuriyet Savcılığı “her belge Ankara’da” cevabını verdikten sonra bir anda ölü muayene görüntülerini yolladı. 10 Temmuz 2017 tarihine kadar eşi sanık Esin Altıntuğ’un dahi ikna edilmediği (Duruşmada kendine gösterilen ölü muayene görüntüleri karşısında “benziyor” demek zorunda kalmıştı) Halil İbrahim Durgun, intihar bombacılarını Ankara’ya taşıyan, katliam failleri ile her türlü ilişki ağında yer alan önemli aktörlerden biri. Operasyonda ‘öldü’.

YUNUS DURMAZ’IN OTOPSİSİ NERDE?

“Antep emiri” olarak anılan, 1 Mayıs 2016 tarihinde Gaziantep Emniyet Müdürlüğüne yönelik bombalı saldırı eylemi gerçekleştirilinceye kadar boş evlere baskınlarla “aranan” Yunus Durmaz hakkında ise Ankara Cumhuriyet Savcılığı “Öldüğü anlaşılan” demekle yetindi. Yunus Durmaz’ın ölümüyle ilişkili dava dosyasına zorla gelen 20 Mayıs 2016 tarihli olay, yakalama, arama tutanağı dışında ölümü hakkında bilgimiz yok. Halen ölü muayenesi, otopsisi Gaziantep Savcılığı önünde olup olmadığı belirsiz Yunus Durmaz da, intihar yeleği ile dolaştığı Antep sokaklarında, inanmamız istendiği haliyle, operasyonda öldü.

KATLİAMDAN SONRA RAHAT RAHAT GEZMİŞ! 

Katliam faillerinden Mehmet Kadir Cebael’in yeri, Gaziantep Emniyetine gelen bir “ihbar” ile tespit edilmiş ve evine 16 Ekim 2016 tarihinde operasyon düzenlenmişti. Eşi Fadile Cebael’in ifadesine göre Mehmet Kadir Cebael;  10 Ekim Katliamı’ndan sonra, 1 yıl boyunca Gaziantep’te rahatça dolaşmış ve Suriye’ye kısa süreliğine gidip gelmiş, dönüşünde kendilerine Yunus Durmaz tarafından ev tutulmuş. 

ÇATIŞMA, SNİPER, BİTİŞİK ATIŞ

Mehmet Kadir Cabael, Gaziantep’te 20 Ağustos 2016 tarihinde düğüne saldırıda bulunan intihar bombacısı olan kişiyi de saklamış, eyleme hazırlamış. Cebael hakkındaki operasyon Vali Yerlikaya tarafından şu şekilde duyuruldu: “Polisimiz, etraftaki ev sakinlerine komşularına da bir sıkıntı olmaması için karşıdaki inşaattan kendisini etkisiz hale getiriyor”. Olay yerine giden Gaziantep savcısı ise “Patlama olayının gerçekleştiğini, eşyaların, oda duvarlarının, kapıların patlama etkisiyle dağılmış olduğunu” kayıt altına almıştı. Peki 16 Ekim 2016 tarihli Cebael’e ait otopsi raporunda ne denmektedir? “Baş bölgesindeki silah yarası atışın bitişiğe yakın veya bitişik atış mesafesinden yapıldığını göstermektedir.” “Turuncu” kodla arandığı söylenen Cebael hakkındaki bu bilgilerin de dava dosyasına eksik, parça parça yollandığını ifade edelim. Bu zorlayarak bilgi edinme süreci Cebael’in bir çatışmada ölmediğini, karşı binalardan sniperların da devreye sokulmadığını göstermektedir. Cebael evinin banyosunda bulunmuştur. Yakın atış, bir failin daha cismen hesap sorulmadığı hedefi işaretlemektedir belki ama daha önemlisi ölümü değil; neden canlı yakalanmadığı sır haline gelen tüm ölen failler hakkında ne söylenmek istenmiyorsa, onu da işaretlemiştir. Yunus Durmaz, Halil İbrahim Durgun, Mehmet Kadir Cebael ve bilinen, bilinmeyen “Suriye’de öldü” notları paylaşılacak olan tüm faillerin ölümleri bile, kovuşturmaya başlandığında 36 olan fail sayısını gitgide azaltsa da hakikati gizleme şüphesini misliyle arttırmıştır.  

İLK SÖZÜMÜZ: YARGILATACAĞIZ

Yargılamada gelinen aşama, Türkiye’de IŞİD’in nasıl bu kadar kolay örgütlendiği, IŞİD üyelerinin Suriye’den Türkiye’ye ve Türkiye içinde nasıl kolay bir hareket alanı olduğuna dair ölmüş olsalar bile faillerin ölmelerinin biçimi, nedeni itibarıyla esasen konuşmaya devam ettiği bir aşama. İntihar bombacısının kimliği neden ortaya çıkartılmıyor? Yunus Emre Alagöz nasıl oldu da takip altındayken Ankara’ya kadar Suriye’den gelebildi? Yunus Durmaz’ın otopsi raporu neden yok? Cebael’in bitişik atışla öldürülmesi kime, hangi mesajı verdi? Halil İbrahim Durgun nasıl öldü? Bütün bu soruların havada asılı kalmaya devam etmesinin kendisi bile soruşturmanın kendisini, yargılama boyunca devletin hangi belgeyi, bilgiyi bu dosyaya sunmayı tercih ettiğinin göstergesi. Ancak başından beri, kulağa hoş geldiği için değil, sır kuyusuna atılanlara inat “Unutturmayacağız, yargılatacağız” dedik. 10 Ekim davası tüm sorumlular hesap verene kadar sürecek. Faillerin ölümü bile sırra kadem bastıramıyor.

* 10 Ekim mağdurlarının avukatlarından


10 EKİM-DER BAŞKANI MEHTAP SAKİNCİ COŞGUN: ADALET ÖRGÜTLÜ MÜCADELEMİZLE GELECEK

Tamer Arda ERŞİN 
Ankara

102 kişinin hayatını kaybettiği, yüzlerce kişinin yaralandığı 10 Ekim Katliamı’nın geride bıraktığı büyük bir acı ve adalet arayışı oldu. Katliamda yaralananlar ve yakınlarını kaybedenler, bir yandan yargılama sürecini takip ederken diğer yandan dayanışmayı örgütledi. Bu dayanışmanın bir ürünü olarak kurulan 10 Ekim Barış ve Dayanışma Derneğinin (10 Ekim- Der)  Başkanı Avukat Mehtap Sakinci Coşgun’la konuştuk. Adaletin ancak örgütlü bir mücadele ve dayanışmayla sağlanacağını  vurguluyor Coşgun ve ekliyor: “Bu ülkede adaleti sen zorlayacaksın, gözünün yaşını kurutmadan sen çabalayacaksın.” 

HER DURUŞMAYI SABIRSIZLIKLA BEKLİYORUZ

Katliamda eşi Uygar Coşgun’u kaybeden Mehtap Sakinci Coşgun, her duruşmayı sabırsızlıkla beklediklerini vurguluyor ancak kamu görevlilerinin sorumluluğunun  ortaya çıkarılmasına dair bir yargı iradesi göremeyince beklentilerinin boşa düştüğünün de altını çiziyor. Coşgun bu anlarda neler hissettiklerini de şöyle ifade ediyor: “Önümüzdeki 19 piyondan sonra duruşmalarda ortaya çıkan gerçekler bizim tansiyonumuzu yükselten şeyler. Biz şunun bilincinde olarak hareket ediyoruz, büyük infial yaratan olaylarda mağdurun yarasını sarabilmek pek kolay değil. Fakat bu ülkede muhalif kesimler zarara uğrayınca bizim mağduriyetimize başka bir pencereden bakılıyor.” 

İNSANLIK PAYDASINDA BULUŞUYORUZ

Tekrar tekrar dayanışmanın ve örgütlü bir güç olmanın önemine dikkat çekiyor Coşgun ve şöyle devam ediyor: “Katliam yargılamalarında örgütlü bir adalet arayışının kritik önemde olduğunu gördük. İşin formülü örgütlülüğün gücü. Katliamlarda ölenlerin sayıları önemli değildir.” 
10 Ekim Katliamı’ndan sonra ailelerin birbirleriyle büyük dayanışma içerisine girdiğini de kaydediyor Coşgun ve Katliamda kaybı olan aileler, yaralıların toparlanması için onlara destek olmaya çalışıyor. Değişik dünya görüşünden kişiler olarak, insanlık paydasında buluşuyoruz” diyor. 

‘ADALETİ SEN ZORLAYACAKSIN’

Coşgun, Dünyanın başka ülkelerinde adaletin vatandaşların ayağına gittiğini ancak Türkiye’de durumun farlı olduğunu vurguluyor. Bu yüzden “Bu ülkede adaleti sen zorlayacaksın, gözünün yaşını kurutmadan sen çabalayacaksın. Sonra mahkemeler ‘Biz size lütuf ediyoruz’ gözüyle bakacak. Bize adaletin lütuf gibi sunulmak istenmesini hissetmek kötü” diyor. 

Yargılamaya değinen Coşgun,  talepte bulunmalarına rağmen bazı isimlerin mahkemeye getirilmediğini anlatarak şöyle devam ediyor: “Örneğin sanıklardan Resul Demir’in eşi Ceren Demir katliam hakkında birçok şey biliyor olabilir diye mahkemeye getirilmesini istedik. Resul bu talep üzerine reddihakim istedi. Mahkeme başkanı da bizim Ceren Demir’in getirilmesi yönündeki talebimizi reddetti. Bu durum bizi gelecekteki süreç açısından kaygılandırıyor.” 

25 Temmuz tarihinde yine Ankara’da görülen HDP Diyarbakır Mitingine yönelik IŞİD saldırısı davasını takip eden isimler arasında olan Coşgun, bu davaya dair izlenimlerini de aktarıyor. İlk olarak davanın Ankara’ya taşınmasını eleştirerek, “Mahkemede mağdurların fiziksel üstünlüğünü kırmak amacıyla taşındı bu dava” yorumunu yapıyor. 10 Ekim davasında hayatını kaybedenler ve yaralananların davaya sahip çıkmak için her duruşmada Ankara’ya geldiğini anlatıyor Coşgun ve bunun sanıklar üzerindeki etkisini de şöyle anlatıyor: “Sanıklar mahkeme salonlarını doldurduğumuz için demoralize oluyorlar. Davamızda önemli olan mağdurların ve avukatların kararlı duruşu. Diyarbakır saldırısının mağdurları, siyasi partiler, sivil toplum örgütleri bu davaları takip etmeliler.”

BİZLERİ BU DAVALARDA YALNIZ BIRAKMAYIN

HDP mitingine yönelik saldırı davasında iki bombacıyla ilişkisi olan sanık Burhan Gök’ün tahliye edilmesine, “Mahkeme çok büyük bir vebal altında kalacak. Bu tahliye şunu da gösterdi ki mahkemeler dosyaları okumuyor” diyerek tepki gösteren Coşgun, “Adalet bu tarz hakim ve savcıların eliyle gelmeyecek ama biz ölmediğini bildiğimiz adaletin muhakkak tecelli edeceğine inanıyoruz” diyor. Dernek olarak Diyarbakır davasını da takip edeceklerini açıklayan Coşgun, “Diyarbakır duruşmasını izleyen bir kayıp ailesi olarak duruşmada çıldırdım. İnsanların katliam davalarında mağdurları yalnız bırakmaması gerek. Diyarbakır duruşmasında bir teyze gördüm kaybı olmamasına rağmen duruşmaları takip ettiğini söyledi. İnsanlar bir kere gelse o sürece dahil oluyor. Biz insanlara şunu söylüyoruz. Bizim adalet mücadelemiz gelecekte tarihe geçecek, gelsinler onlar da tarihe şahit olsunlar” çağrısı yapıyor. 

YARIN: Geçen 4 duruşmada neler yaşandı

ÖNCEKİ HABER

İkinci yaş gününde Güney’in yokluğunda

SONRAKİ HABER

Ankara Üniversitesi'nde taşeronun taşeronunun taşeronu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa