27 Temmuz 2017 08:15

Dakika dakika Cumhuriyet davasının 4. günü

Cumhuriyet davasının ilk duruşmasının dördüncü gününde yaşananlar dakika dakika bu sayfada.

Paylaş

Cumhuriyet gazetesi çalışanları 267 gün sonra mahkemeye çıkarıldı. Çalışanlar hakkındaki iddianamenin gazetenin yayın çizgisini cezalandırmaya dönük siyasi bir metin olduğu açığa çıktı. İlk duruşmanın 4. günü bugün görülüyor.

11’i tutuklu 17 Cumhuriyet çalışanının ‘FETÖ’ ve ‘PKK/KCK’ örgütlerine üye olma iddiasıyla yargılandıkları davayı dün çok sayıda uluslararası gazeteci ve yazar örgütü temsilcisi izledi. Gazeteciler, savunmalarında iddianamedeki suçlamalara tek tek yanıt verdi.

İstanbul Adliyesi 27'nci Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmalar, cuma gününe dek devam edecek.

DAVADA KİMLER YARGILANIYOR?

Cumhuriyet gazetesi davasında, gazetenin İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay, Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu, Yayın Danışmanı Kadri Gürsel, Okur Temsilcisi Güray Öz, Köşe Yazarı Hakan Kara, Kitap Eki Yayın Yönetmeni Turhan Günay, Karikatüristi Musa Kart, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu üyeleri Önder Çelik ve Bülent Utku, Cumhuriyet Vakfı Danışma Kurulu Üyesi Avukat M. Kemal Güngör  ile Muhabiri Ahmet Şık tutuklu yargılanıyor.

Davanın tutuksuz sanıklar ise şu şekilde: Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Erinç, Cumhuriyet yazarları Aydın Engin ve Hikmet Çetinkaya, gazetenin muhasebe çalışanı Gülseli Özaltay, gazetenin eski çalışanı Bülent Yener. Gazetenin eski Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ise dosyada ‘firari sanık’ olarak bulunuyor. Ayrıca gazetenin Muhasebe Çalışanı Yusuf Emre İper ise 107 gündür tutuklu bulunuyor ve bu davaya dahil edilmedi.

DAKİKA DAKİKA GELİŞMELER

Muhabirimiz Cansu Pişkin duruşma salonundan bildiriyor. 

  • 21.30: DURUŞMANIN 4. GÜNÜ SONA ERDİ

    Avukat Gülendam Şan Karabulutlar'ın savunması sonrası duruşmanın 4. günü sona erdi.
  • 21.15: AYHAN ERDOĞAN'IN SAVUNMASI BİTTİ

    Avukat Ayhan Erdoğan savunmasını "Tahliye talep etmiyorum çünkü tutukluluk sona ermiştir. Hukuka aykırı bir şekilde tutuklanmıştır ve bu hukuka aykırılığın ortadan kaldırılmasını istiyorum" sözleriyle bitirdi.
  • 20.35: AYHAN ERDOĞAN SAVUNMASINI YAPIYOR

    Avukat Ergin Cinmen savunmasını tamamladı. Avukat Ayhan Erdoğan savunmasını yapmaya başladı.
  • Ayhan Erdoğan: Bu iddianamede çok sayıda hukuka aykırılık var. İki talepte bulunacağım. Yeterli şüphe denilen bir soruşturmada dayanak olarak gösterilecek aydın enginin bir yazısı gösteriliyor. Yeterli şüphe ile başlayan soruşturma çok süratli şekilde arama yakalama kararı oluyor. Onda da aykırılıklar söz konusu. O çok kuvvetli arama tutukluluğa sevkte bir baktık ki kuvvetli şüphe varmış. Ama o delillere baktığımızda o her şey yok. Başta savcının yıkık inşa ettiği o yapının devamında yıkıntı var.
  • O hukuksuzlukların araştırılması ve tutukluluk halinin devam etmesinde baştaki hukuksuzluğun devam ettiğini gördük. Cumhuriyet savcısı bir ihbar veya soruşturmayla ilişkili haber aldığında temin için adli kolluğu görevlendirir diyor. Adli kolluğu görevlendirmesini mi batayım bekliyorsunuz Erdoğan'a 'reis' tweetleri atan, yazan sosyal medya hesaplarını görevlendiriyorsunuz bir savcı yardımcısı gibi.

    Ama Ünal Aydemir (bilirkişi) "Açık kaynak araştırması" diyerek kendini ele de veriyor. Bu polis terimidir. 'Aydemir, refakatçi mi' diye merak ediyorum. Delillerin dosyada dikkate alınmamasını talep edeceğim, çünkü hukuka aykırı delillerle yargılama olmaz.

    MASAK raporlarını değerlendiren meşhur gizli bilirkişi bende 'Acaba MİTçi mi' diye düşünceye yol açtı.

    MASAK raporlarını değerlendiren bu bilirkişi raporu da tartışılması gereken raporlardı. Her 3 rapor da hukuka aykırı başlayan soruşturmanın hukuka aykırı raporlarıdır.
  • Yargılama hukuka aykırı deliller üzerinde devam ediyor. Dosyada bilirkişi isimlerine bile ulaşmamız engellenmiş kısıtlılık kararı nedeniyle. Bu hukuka aykırı ama orada da karşımıza çıkıyor aykırılık.

    Hukuka aykırılıkta bir delil uydurma var. 12 Eylül'ü bizzat yaşayanlardanım cemaat döneminde bizzat hedeftim her dönemin yargılamasını bilirim. Mahkemelerin çok garip şekilde delil için çaba sarf etmesi gerekirdi işkence gibi. Sonra cemaat geldi işkence kalktı ama delil uydurma başladı.

    Eski bir polis olarak hangi yöntemleri kullanarak bunları yazdıklarını da biliyorum. Ancak artık delil de uydurulmuyor sadece iddia ediliyor.
  • Bylock'la ilgili meseleyi dosyadan çıkarmanızı talep ediyorum. 16. Ceza Dairesi Bylock kullanmayı delil sayıyor ama Bylock kullanan biriyle görüşmeyi suç saymıyor.

    Dosyada ne tutukluluk ne suçlar kişiselleştirilmiş. Savunmalar birbirine benzer çünkü suçlamalar genel, kişiselleştirilmemiş. Anayasa mahkemesi 'bylocktaki kayıtları inceleyeceksiniz. Kullanmış mı kullanmamış mı ona bakacaksınız' diyor. Bylocku olanlarla ilgili henüz üyelikten dava açılmamış ama bylock kullananlarla görüşenler yargılanıyor.
  • MASAK raporlarının da dosyadan çıkarılması lazım. Çünkü raporu hazırlayan bilirkişi hukuka aykırı bir bilirkişi. Para gönderdiği kişi hakkında bile FETÖ'cülükle ilgili bir soruşturması yok. Bunun illiyet bağını sonsuza kadar götürürsek benim müvekkilimin doğması hatadır. Çünkü bütün süreç doğmasıyla başlamıştı.
  • 20.00: DURUŞMAYA AVUKAT ENGİN CİNMEN'İN SAVUNMASI İLE DEVAM EDİLİYOR

    Ara sonrası duruşmaya Avukat Ergin Cinmen'in savunması ile devam ediliyor.
  • Ergün Cinmen: Duygun hocanın düşman ceza hukuku açıklamaları bu davaya son derece uygun bir açıklamaydı. Bülent Utku, Akın Atalay ve Mustafa Kemal Güngör ile 12 Eylül döneminde tanıştık cuntaya karşı mücadele ettik. Olabildiğince ezilenlerin yanında olduk. Cumhuriyet gazetesi 12 Eylül karanlığında etrafı pırıl pırıl aydınlatıyordu, soluk borusu gibi bir şeydi. 40 yıl düşünsem şu insanların burada FETÖ, PKK ve DHKPC'nin temsilcisi olmakla yargılanacağını aklımın ucundan geçirmezdim.

    Bu davayla ilgili bazı kelimeler kifayetsiz kalıyor. Benzer gazetecilik davalarındaki iddianameleri ortak iki kavramla açıklayabiliyorum. Bir tanesi 90'larda çıkmış gerçek ötesi diye anlamlandırdığımız bir kavram. Bu kavram varı nasıl yok edersiniz, olmuşu nasıl olmamış yaparsınız. 90'lardan sonra tek kutuplu dünyaya geçildiğinde böylesi büyük yalanlara geçildi. İkincisi ise avukatların savunma yaparken bazı teknikleri vardır. Bunlardan biri de kopuş savunmalarıdır. Siyasi davalarda sanık iddiayı bir tarafa koyar ve kendi görüşlerini ortaya koymak için kamuoyu yaratmaya çalışır. Artık kopuş iddianameleri var. Hukuku bir tarafa koyup hazırlanan iddianameler bunlar.
  • Bülent Utku'yu hem FETÖ'cü hem PKK'li hem DHKPC'li olarak anlatıyorsanız çok büyük yalanlara ihtiyaç duyarsınız. Bunun için de ilk önce 33 klasör hazırlarsınız ki insanlarda tehlikeli kişilerle karşı karşıya olunduğu imajı yaratılsın. Bir de gizlilik konulur ki çok daha büyük tehlike algısı doğsun. 15 yaşında bir çocuğa bile inandıramayacağınız Bylock iddiaları var.
  • Merak ediyorum. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı Fethullah Gülen kaç kez aramış?
  • Dilekçemizin ekinde tesadüfen seçtiğimiz gazete küpürleri var. Darbe sonrası Kısıklı'da konuşulan sözler şuydu:

    "Bunları devlete biz soktuk. Allah affetsin. Kandırıldık"

    Yine bir başka gazete Star'da "Cemaat üyeleri bizden be talep ettiler de yapmadık". Altında Erdoğan ile eşinin fotoğrafı var.

    5 Haziran 2011'de Sabah gazetesinde Erdoğan'ın Gülen'e dönük bu hasret artık bitmeli dediği haber var.
  • Arandığımızda ya da aradığımızda Bylock kullanılıp kullanılmadığını bilmiyoruz. Bunca yargıç, savcı FETÖ'den diye atıldı. Böylesi kanıtları dosyaya sokmak kadar tehlikeli bir şey olamaz. Bu kadar doğru olmayan şeyleri içeren iddianameler kolay yazılamıyor ama Ortaçağ karanlıklarında bir engizisyon hukuku var. Sadece işkenceden ibaret değil. Engizisyonda önce ihbar yapılır cadı diye, sonra yakalanır, soruşturma yapılır. Aynı böyle geniş bir alanda yargılama yapılır ve kendisinin suçsuz olduğunu ispatlamaya çalışır. Yani suçluluk karinesi. Aksinin ispat edilemeyeceği şeyi itham olarak ortaya koyup ispat et dersek suçsuzluk karinesi suçluluk karinesi olur.
  • Suçsuzluk karinesinin ne kadar önemli olduğunu bu kadar sene avukatlık yaptım bu davada gördüm. Tam olarak suçsuzluk karinesi suçluluk karinesi haline getiriyorsunuz.

    Engizisyon mahkemelerin diğer özelliği: itham değil tahrik söz konusudur. Bir terör savcısı adliyenin en üst katında tutukluluğun devamı mütalaasını sulh cezaya verir. Büroma gelen sulh ceza hakimliği kararına bakmadan atıyordum çünkü biliyorum reddeder. Soruşturma aşamasında savcılık ve hakimlik savcılıkta birleşmiştir. Benzer gazetecilik davalarında itham sistemi bitmiş savcılık hem karar vermiş hem itham etmiştir.
  • Dilekçe vereceğiz birazdan. Orada tutuklu değil tutulu terimini kullandık. Bu kavram CMK'de olan bir kavram.

    Tutukluluğun koşulları bellidir ama hiçbiri gerçekleşmedi. Ben onları tutuklu olarak görmüyorum, bir yerde tutulu olarak görüyorum.
    Ben gazetecilikle ilgili çok şey öğrendim. Dilerim iknaya açıksınızdır. 25. Ağır Ceza Mahkemesi'nin vermiş olduğu tahliye kararı nedeniyle HSYK toplandı ve o heyeti açığa aldı.
  • Hiç bir gazetenin manşeti tartışılır mı? Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey olmaz. Siz yazıları manşetleri söyleyip ne demek istiyorsunuz diye soruyorsunuz. Bu ifade özgürlüğünün aşılıp düşünce özgürlüğüne müdahale edildiğini gösterir. Yazılarda ne demek istendiği soruluyorsa o ülkede hukuk devleti yok demektir.
  • İçerideki cezaevlerinde yer açmak için infaz yasasında değişiklik yapıldı. 10 yıla kadar cezalar açık cezaevinde infaz edilecek. Bu şu demektir 10 yıla kadar olan cezalarda kaçma hususu yok demektir. Tutukluluk hükümlülüğü aştı infaza döndü halbuki yasalara göre masum durumdalar bu davada.
  • Heyet Başkanı: Sayın Cinmen açıklamalarınızdaki iki hususa yanıt vermem gerek. Bu yargılama insanların birbirini ikna etmekle yükümlü olduğu dava değildir. Mahkememizin iknaya ihtiyacı yoktur. Okuyacağımız maddeleri hangi maddeleri okumamız gerektiğini avukat arkadaşlarımızdan öğrenecek değiliz. Biz sizin yaptığınız işe saygı duyuyoruz siz saygı duymuyorum derseniz bu doğru yaklaşım olmaz.

    Cinmen: Kolay iş yapmıyorsunuz. Bakın yandaş basın hala inanılmaz açıklamalar yapıyor. Normal koşullarda bir yargılama yapılmıyor.

    Heyet Başkanı: Biliyoruz. İçeride blog yapıyor gazeteciler. Yalan yanlış yazıyorlar. Ama önemli değil. Öğrendik basın dikkat çekmek ister. Okumuyor muyuz sanıyorsunuz.

    Cinmen: İşinizi size öğretme kastım yok. Ama bir şeylerin farkında olmanızı istiyorum. Bu iddianameyi okuduktan sonra reddetmenizi beklerdik. Tensip kararında tutukluluğa devam demenizi yadırgadık. Bırakın da gazete manşetlerinin burada yargılanmasını yadırgayalım.
  • 19.10: DURUŞMAYA ARA VERİLDİ

    Avukat Duygun Yarsuvat'ın savunması sonrası duruşmaya ara verildi.
  • 18.00:AVUKAT DUYGUN YARSUVAT SAVUNMASINI YAPIYOR

    Tora Pekin savunmasını 'Gazetecilik suç değildir yargılanamaz!' diyerek bitirdi. Avukat Duygun Yarsuvat,savunmasını yapmaya başladı.
  • Avukat Duygun Yarsuvat: Düşman caza hukukunun karşısında yurttaş ceza hukuku vardır. Yurttaş ceza hukuku tehlikesizdir. Düşman ceza hukukunda ise bütün sanıklar tehlikelidir. Kişi özgürlüğünü ortaya çıkaran bütün prensipler ihlal edilir.
  • Bu iddianameyi okuduğum zaman bu filmi görmüştüm dedim. Ergenekon, Balyoz, Deniz Subayları gibi davalarda metot hep aynıydı.
  • Düşman ceza hukuku, özellikle demokratik olmayan rejimlerde ikinci dünya savaşı döneminde kullanılmış olan bir ceza hukuku anlayışı. Bu dosya gibi...
  • Burada düşman kim, Cumhuriyet gazetesi. Adamları çalışanlar, yazarlar, muhasebe, idari elemanlar.Savcının görevi gazeteyi imha etmek.
  • Sürekli soruyorlar niye x gazetesi ile aynı manşeti yayınladınız diye. Aynı olaylar aynı sonucu doğurur çok doğaldır.
  • Savcı bakmış ki FETÖ'den bir şey yapamayacak o zaman şu Vakıf işini açalım demiş.
  • 17.50: TORA PEKİN'İN SAVUNMASI SÜRÜYOR

    Soruşturmanın avukatlardan gizlenerek dosya yandaş basına servis edildi.

    Önce soruşturma içeriği, o abuk sabuk rapor Anadolu Ajansı’na ve iktidar medyasına sızdırıldı. Tarih 31 Ekim 2016, gözaltıların yaşandığı gün. Sonra Vakıf Başkanımız Orhan Erinç’le savcı Yasemin Baba’ya ifadeye gittik. İsteği üzere Vakıf yönetim kurulu karar defterlerini de yanımızda götürdük. Bunları istedi, tutanak karşılığı verdik. Tarih: 17 Kasım 2016. Ertesi gün vakıf defterleri iktidar medyasında haberdi. Sonra iddianame sızdı. Tarih: 4 Nisan 2016. Meğer taslakmış. Dosyadan taslak sızdırılmış. İktidar medyası hemen internetten paylaştı bu metne ilişkin çarpıtmalı bilgileri. Hatırlarsınız iddianame mahkemenize gönderildiğinde, odanıza gelip “iddianame kabulünden önce iddianameyi bana veremeyeceğinizi bildiğimi, ama en azından sızdırılan ve sonra bizim de gazetecilerden aldığımız metin ile size sunulan iddianamenin aynı olup olmadığını sormak zorunda kalmıştım. Savunmaya böyle bir soru sordurmaya kimin hakkı olabilir?

    Tarih 24 Temmuz. Buraya duruşmaya gelmek üzere uyandığımızda telefona düşen ilk haber: Yine iktidar medyası. Tutuklanan son arkadaşımız Emre İper’in davası açılmış, bu dosyayla birleştirilmesi istenecekmiş ve saire. “Adliyenin saldırısı” ne demek anlatacağım, demiştim. Kastım şudur. Somut gerçek, dosyadaki bilgilerin sistematik olarak, altını çiziyorum sistematik olarak, sızdırıldığıdır. Ben bunu savcılar mı yapıyor, kalem memurları mı yapıyor, birileri Uyap’a girip mi yapıyor bilmiyorum. Ama UYAP olmamalı çünkü vakıf defterleri sayısal veriler olmadığı için ancak fotokopi verilebilir ya da fotoğrafının çekilmesine izin verilebilir.

    Soruşturmanın gizliliğinin sebebi bilindiği gibi masumiyet ilkesinin korunmasıdır. Sadece savcının değil bizim de var ondan.

    O dosya, savcıların sorumluluğundadır, savcıların namusudur. Biri bunu ihlal ederse, o savcıların dünyayı ayağa kaldırmaları gerekir. Sorumluları bulmaları, haber verme hakkı ötesinde yayın yapılmışsa da sorumlu gazeteciler için TCK m. 285’i işletmeleri gerekir. Tabii eğer siz kendiniz yapmışsanız hiçbir şey yapmazsınız. Bildiğimiz kadarıyla bizim savcılarımızın da kılı kıpırdamadı.

    Görüleceği üzere bir suç var ve buna katılan, sesini çıkarmayan, isyan etmeyen koca bir adliye var. Adliyenin saldırısından kastım budur. Cemaat soruşturmalarının olmazsa olmazı sızdırma bu dosyada misliyle mevcuttur.

    iktidar medyası artık doğrudan hedef alıp tutuklatmak için yayın yapıyor. Burada da yapıldı. Hem bu kez devletin resmi haber ajansı Anadolu Ajansı da katıldı bu işe. Sormayın sayın başkan, AA’nın yayın çizgisi çok değişti son yıllarda.

    İktidar medyasının son hedefi de burada bulunan gazeteci arkadaşlarımızı desteklemek için çalışan “Dışarıdaki Gazeteciler”. Duruşmanın başlama tarihi “24 Temmuz” başlığıyla kurdukları WhatsApp grupları. Bu grup ismi oldu size yeni darbe girişimi tarihi. Gördüğüm kadarıyla darbe yapmıyorlar, duruşmayı izliyorlar. Bu arada kayda geçsin hedef göstermelere rağmen de hiçbir yere gitmiyorlar. Yandaş medyanın masumiyet karinesini saldırısı. Misliyle mevcut.

    Hukuka aykırılıklarla sakat tutuklama, ceza usul hukukunun devre dışı bırakılması, tutuklamaların önlem olmaktan çıkarılıp cezaya dönüştürülmesi, tutuklamanın siyasal iktidarca sahiplenilmesi, polis fezlekelerinin iddianameye dönüştürülmesi, ilgili ilgisiz sayısız evrakı, içindeki özel hayata ilişkin verileri de gözetmeden dosyaya boca edip çok delil varmış algısı yaratmak, Nihayet tüm bunları yürüten, Cemaatçi olmakla eleştirilen bir savcı bunların hepsi cemaat soruşturmalarının olmazsa olmazı. Bu davanın bir dönem yargıda örgütlü Fethullah Gülen suç şebekesinin davalarından biri olmasının önünde sadece bir aşama kaldı.

    O aşama sizin kararınız elbette. Bu tamamlanacak bir aşama mı, yoksa bir kopya cinayetin önüne mi geçilecek, bunu sizin vereceğiniz karar belirleyecek. Lütfen müsterih olun, niyetim size “bakın size de FETÖ’cü derler” demek gibi bir düşüklük değil. Heyetinizi, savcımızı böyle bir zan altında bırakmak değil. Soruşturma savcılarının düşüncesinin aksine bize göre birisini suçlamak için, hele ki terörle suçlamak için herkesi ikna edecek somut kanıtlar lazım.

    Çemberi tamamlayacak bir aşama var, o da kararınız. Bu dosyanın kullanılan yöntemler itibarıyla bir “FETÖ dosyası” olmasının önündeki tek engel kaldı, o da sizin kararınız.

    Burası Cumhuriyet. Bizde taşın sabrı var. Siz ne karar verirseniz verin, gerçeği ortaya çıkarmak için biz sabırla çalışırız. O gerçeğin ne olduğunu da herkesten önce yine biz yazarız.
     
  • 17.41

    Tora Pekin: İleride İbrahim Kaboğlu gibi hocalarımız haklarına kavuşup üniversitelerine döndüklerinde, bu dosya bu yönüyle hukuk fakültelerinde yanlış soruşturma örneği olarak okutulacaktır.
  • 17.33

    Tora Pekin: Evet doğru savcı Murat İnam’ın masumiyet karinesi var biz de kendisine FETÖ’cü demedik zaten. Ama bu iddianamede soruşturmayı başlatan ve imza atmayan İnam, onun hazırladığı iddianameye imza atan Savcı Yasemin Baba ve Mehmet Akif Ekinci suçludur. Bir savcı üstelik de kişinin yedi ceddini araştırıp güç bela bulduğu 300 liralık makbuzları örgüte yardım diye sunar mı? Deliller bunlar işte 10 bin sayfa çöp hiçbir delil yok, kronolojik sıra yok.
  • 17.28

    Tora Pekin: İktidara yakın gazeteler sık sık aynı manşetle çıkıyorlar. Benim açımdan bakarsanız suç değil ama etik de değil.
  • 17.27

    Tora Pekin: Elinizi vicdanınıza koyun. Savcı Murat İnam siyasal iktidara değinen tek bir soruşturma yürütebilir mi? İktidara dokunursa sanık, Cumhuriyet’e dokunursa savcı. Murat İnam hakkında görüşüm budur.
  • 17.23

    Tora Pekin: Kandil röportajlarını yapmayan gazete yok. Bazıları sadece Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünü sağlamak ya da barışa katkı sunmak için yapıyor, ki bunları yapmakta da bir sakınca yok. Başkaları basınca bunun adı gazetecilik, Cumhuriyet basınca PKK’nın eylemlerini meşru görmek, öyle mi? Hani biz ulusalcıyız ya, bize suç öyle mi? Çünkü iddianame bunu iddia ediyor. Cemil Bayık ile Kandilde yapılan röportajda şiddet içerikli hiçbir şey yok, tek bir söz yok. Dört aylık dava süresi de geçmiş zaten.
  • 17.16

    Tora Pekin: Gerçeği bu kadar tahrip eden iddianame hakkında savunma yapmalı mı diye cezaevindeki arkadaşlarımızla çok konuştuk. Büyük çoğunluğu köşe yazılarından oluşan bu iddianame bir köşe yazısı olsaydı Cumhuriyet gazetesinden hiçbir yazar bu yazıya cevap vermezdi.

    17.11 'KİM İNANIR BU SUÇLAMAYA?'

    Avukat Tora Pekin savunma yapıyor: Cumhuriyet iddianamesinde Cumhuriyet'in laiklik çizgisinden ayrıldığı yazıyor. Kim inanır buna? Nitekim iddianamede de bu iddiayı destekleyecek bir haber yer almıyor. Yayın politikası suçlaması, Cumhuriyet hakkında bir şey bilmemekten kaynaklı. Hayali senaryo ile algı yaratılmak üzere inşa edilmiş. Cumhuriyet şiddet içeren hiçbir eylemi övmez varsa gösterin yoksa bu suçlamadan vazgeçin.
  • 16.25

    Fikret İlkiz: Yargıtay 16. Ceza dairesinin kapısının önünde asılı olan listede 4.10.2016 tarihinde yargılandığı davanın listesi asılıyor. FETÖ PDY suçlamasıyla yargılanan savcının 10 ayrı suçlaması var. Biz HSYK’nın dikkatini çekmek üzere haberi öğrenince ‘Eğer doğruysa’ diye bir açıklama yaptık. Eğer doğruysa bu savcının görev yapamayacağını söyledik. Dünkü duruşma sırasında başsavcılık tarafından yapılan açıklamada savcı İnam’ın 31 Ekim’den sonra görevden alındığını söyledi. İddianamenin yazıldığı tarih 3 Nisan 2017. Buna karşılık 28 Mart 2017'de İnam’ın da aralarında olduğu 5 savcı tutukluluklarının devamına karar verdi. Dün yapılan başsavcılık açıklamasında İnam'ın görevinden alındığı yalandır.
    3 kasım 2016'da TBMM’de konuşan Bekir Bozdağ ‘Selam Tevhid davasında ismi geçen savcının HSYK tarafından yargılanmasına izin verildi’ dedi. HSYK’nın soruşturduğu ve görevden ihraç etmediği bu savcı için kararın yargılamadan sonra verileceğini söyledi Adalet Bakanı. HSYK halen görevde olan savcı ile ilgili bir işlem yapmayacak. Zaten talebimiz görevinden alınması değil. Bu soruşturmayı bu koşullarda yürütemez demekten ibaretti isteğimiz.
    Cumhuriyet iddianamesinde imzası bulunan Mehmet Akif Ekinci İnam'ın sanık olduğu dosyada tanık.
  • 16.08

    Avukat Fikret İlkiz: Ortada bir iddianame ve bu iddianamenin soruşturmasını yöneten savcı var. 18 Ağustos 2016'da soruşturma yürüten savcının odasında emniyet görevlileriyle yaptığı toplantıdan sonra operasyonla kimlerin gözaltına alıncağı konuşuldu. Bu kararlar 31 Ekim 2016'da uygulanmaya başladı. Savcılık ifadeleri ve tanık ifadeleri emniyette alındı. Cumhuriyet gazetesi çalışanları Vatan Emniyet’te alt katta gözaltındayken tanıklar emniyete getirilerek dinlendi. Barış Pehlivan bu soruşturmayı yürüten savcı hakkında haber yaptı ve savcının FETÖ’den yargılandığını söyledi. Aynı gün savcılık Barış P;ehlivan hakkında soruşturma başlattı, gözaltı ve tutuklama kararı verildi. Sonra Turgut Kazan doğrudan bakanlığı aradıktan sonra ertesi gün Barış Pehlivan hakkında takipsizlik kararı verildi. Bu savcı hakkında konuşmamızdan rahatsız olduğunuzu biliyorum ama şunu bilmelisiniz ki biz de çok rahatsız olduk.
  • 16.03

    Avukat Fikret İlkiz soruşturmayı yürüten savcı hakkında konuşmak istediğini söyledi.
  • 16.00

    Orhan Erinç'in savunma ve sorgusu bitti⁠⁠⁠⁠. İddia makamının yarın mütalaada bulunacağı açıklandı.
  • 15.53

    Murat Sabuncu da söz aldı ve "Ankara’da bakanlıklara yakın yerde PKK bombalı saldırı yaptı. 'Devletin kalbine bomba' dedik. Devletin kalbi orası. Gazetecilikte bu tip acı ama rutin olaylarda böyle bir başlık var” dedi.
  • 15.52 ORHAN ERİNÇ'İN SORGUSU YAPILIYOR

    Orhan Erinç’in savunmasının ardından sorgusuna geçildi.
    Kıdemli üye: Karşı gazete diyebileceğimiz zaman gazetesiyle aynı manşette çıkmıştı. Bunun neden yapıldığı hususunda bir eleştiri oldu mu?
    Orhan Erinç: 33 bin günde 3 gün olmuş bu, iddianameye girmiş. Çok ender olur. 1 ay önce spor servisi takvim ile aynı manşeti attı. Buna pişti olmak denir. Çok ender olur. Ajans haberi öyle güzel bir başlıkta vermiştir ki size yapacak çok bir iş kalmaz. Gazeteler kendi özel haberlerinde çok kıskançtırlar. Hatta özel haberleri çıktığında bazı büyük gazeteler gazeteleri kendi kamyonları ile dağıtırlar.
    Mahkeme başkanı: Türkiye'de bütün gazeteler aynı haber ajanslarından mı besleniyor? Aynı havuzlardan mı haberler toplanıyor?
    Orhan Erinç: Gazeteler mali durumlarına ve gazetecilik iddialarına göre abone olurlar. Çok satan gazete, abone olmadığı bir ajansın vereceği haberle diğer gazetelerin kendisini atlatacağı korkusuyla tümüne abone olurlar. Maliyet açısından Cumhuriyet olarak iki ajansa üyeyiz. AA ise bizi abone yapmıyor, bize ambargo uyguluyorlar. Devletin haber ajansı herkese servis yapıyor ama bize yapmıyor.
  • 15.27

    Orhan Erinç: ‘Cumhuriyet Atatürkçü kalmamıştır’ iddiasına ne yazık ki algı yönetimi sonucu inananlar olmuştur. Gazetenin ne yayın politikası değişmiştir ne de Atatürkçüler tasfiye edilmiştir. Cumhuriyetin yayın politikası bellidir. Demokrasiyi insan haklarının evrenselliğini savunur. Hedef gösteren kışkırtan yayın yapmaz. Gazetecilik ön yargılara değil halkın haber alma hakkına dayanır. Son olarak şunu söylemek istiyorum. Arkadaşlarımın tavrından kaynaklı kendileri ile çalışmaktan grur ve mutluluğunu yaşıyorum. Beraatimi talep ediyorum.
  • 15.16

    Orhan Erinç: Mehmet Faraç'ın (Aydınlık yazarı) yazılarına Cumhuriyet gazetesinde çalışan bir muhabirlerimizin saçından tutup sürüklediği için son verilmiştir. Mehmet Faraç Cumhuriyet Vakfına seçilmek için CHP sekreterinin elini öpmüştür. Cumhuriyette çalışmayan birinin yazısı Cumhuriyet'te yayınlanmaz.
  • 15.16

    Orhan Erinç: Mustafa Pamukoğlu'nun ifadesine gelecek olursak, sadece 2013'e kadar değil, hiçbir zaman FETÖ ile bağlantımız olmadı. Aydınlık gazetesi ile bizim anlayışımız farklıdır. Pamukoğlu, Vatan Partisi'nden Diyarbakır milletvekilliğine aday olmuştur. Anladığımız kadarıyla Pamukoğlu ve arkadaşları Cumhuriyet gazetesini ele geçirme arayışındadır. Aydınlık gazetesinin yayın politikasını uygulamayı amaçlamıştır. İddianamedeki ifadeler bunu gösteriyor.
  • 15.08

    Orhan Erinç: Mustafa Balbay’ın köşe yazarlığına CHP Genel Başkanlığına adaylığını açıklamasıyla son verilmiş, vakıf görevine de bu nedenle son verilmiştir. Can Dündar'ın Genel Yayın Yönetmeni olmasına da kendi imzasıyla onay vermiştir.
  • 15.05

    Duruşma aranın ardından başladı. Orhan Erinç savunmasına devam ediyor.
  • 14.04

    Duruşmaya yarım saat ara verildi.
  • 13.47

    Orhan Erinç: Gayrı ciddi bilirkişi raporunu hazırlayana teşekkür ederim çünkü 7 sülalemi aramış suçlayacak tek bir kuruş bile bulamamıştır. Bu benim için önemli bir durum saptamasıdır. Ben gazetecinin 1000 lira kazanıyorsa 1200 liralık yaşayabilir ama 2500'lük yaşıyorsa o gazeteci değildir. Kullanılan bir adam olmuştur.
  • 13.43'CİDDİYETTEN UZAK HAZIRLANMIŞ BİR İDDİANAME

    Orhan Erinç: Cumhuriyet Vakfı’nın başkanı olduğum konusu geçiyor. Yalnız iddianamede 3 rakibim vardı. Kuşkuya düştüm acaba burada da mı eş başkanlık var dedim. Ama anladım ki ciddiyetten uzak hazırlanmış bir iddianame.
  • 13.41

    Orhan Erinç: Bana yöneltilen suçlamalardan biri de ByLock kullanıcıları ile iletişim kaydımın olduğu. Ben Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin başkanlığını yaptım ve orası her görüşten gazetecinin üye olduğu bir yerdir. Benim gazetecilerle görüşmem ve onların beni araması kadar doğal bir şey yok. Devletin bilmediği ByLock’u benim bilmem beklenemez. Ben bir kaymakam ile görüştüm. Kaymakamın ByLock kullanması benim değil vali ve İç İşleri Bakanlığı’nın ayıbıdır. Bir seyahat şirketiyle konuşmam varmış. ByLockçu’ymuş. Ben tatillerimi tanınmaktan uzak yerlerde tercih ederim o da KKTC. Oraya gitmek için de seyahat şirketinden ayarlarım tatilimi. O seyahat şirketi de hem gazete hem televizyon reklamlarıyla görevini sürdürüyor. Bu da bir garipliktir.
  • 13.36

    Orhan Erinç: Bir gazetenin yayın politikasının değiştiğini saptamak bir ağır ceza mahkemesinin görevi midir? Bu konunun ağır cezada tartışılmasını ben anlamıyorum
  • 13.33

    Orhan Erinç: Cumhuriyet’e yöneltilen suçlardan en önemlisi vakıf yönetim kurulunun bir bölümünün vakfı ele geçirmek için cumhuriyetçileri tasfiye ettiği ve yayın politikasını değiştirdiğidir. Bu iddia Alev Coşkun, Mustafa Balbay ve Mehmet Faraç ile Cumhuriyet’i ele geçirmeye çalışan Aydınlıkçılarındır. Bu 3 arkadaş soruşturmanın çarkını çevirenlerdir. Tasfiye edildiklerini iddia ediyorlar. Mehmet Faraç çıkarıldığında vakıf başkan vekili Alev Coşkun’dur. Alev Coşkun yeterli oyu alıp yönetim kuruluna giremediğinde ona oy vermeyen yönetim kurulu üyelerinden biri de Mustafa Balbay’dır. İddianameye bakarsanız, 3 kişi ayrılınca Cumhuriyet Atatürkçü olmaktan çıkmıştır. Bu çalışan meslektaşlarıma ve bana hakaret olarak sayılmalıdır diye düşünüyorum.
  • 13.28ORHAN ERİNÇ SAVUNMA YAPIYOR

    Orhan Erinç: Burada gazetecilik yargılanıyor. İki saptamam var. Birincisi, gazeteci olarak halkı bilgilendirmek için yaptıklarımızla casusluk yaptığımız anlayışı hakim. İkincisi gazetecilerden yargıç ve savcı gibi davranması isteniyor. Bizim için olay haberdir. Yolsuzlık, usulsüzlük kavga, dövüş haberdir. Ama yargıçlar ve savcılar için elde edilen belgeler yasal olarak elde edilmemişse hukuken hiçbir değeri yoktur. Yani yolsuzluk olmuştur ama belgelerin yasaya uygun olmadığı görülmüştür, yargı takipsizlik verir ama olay ortadan kalkmaz. Bu gazeteci için haberdir.
  • 13.23

    Gazetenin imtiyaz sahibi Orhan Erinç'in savunmasına geçildi.

  • 13.15

    Yazar Aydın Engin'in sorgusu.

    Heyet Başkanı: İletişim kayıtlarında sizinle irtibatlandırılan husus israil imamı Harun Tokak isimli şahıs ve 13 ByLock kullanıcısı ile görüşmelerinize ilişkin açıklamanız olacak mı?
    Engin: O zaman yasal olmayan bir örgütün paralelinde onun sözcüsü gibi davranan kişilerle telefonla iletişim kurmayı suç sayıyor soruşturma savcısı. Ben gazeteciyim. Görüştüğüm insan FETÖ'cü olur PKK'lı olur. Harun Toprak FETÖ denen örgütün önde gelenlerindendir. O ve onun gibi kişilerle görüşmezseniz cemaat nedir ne değildir bilemezsiniz. Benim mesleğim bunu sorgulamaktır. Halkın haber alma hakkını ete kemiğe büründürmektir. Cemaatin vitrinindeki kişilerle konuşmasaydım Cumhuriyet okurları daha darbe teşebbüsü olmadan AKP ile Cemaat arasında bir şey görünmüyorken ortada iz yokken haberci olarak ben ortaya koydum. Bunu onlarla konuşmadan yapamam. Ben görevimi yaptım ve iyi yaptım. Savcının eksik bıraktığını söyleyeyim: Ben 3 Abant toplantısı izledim. Cemil Çiçek de açılış konuşmasını yapmıştı. Bir sürü AKP vekili vardı demeyeceğim. İzledim evet. Bakire gazeteci olmaz. Ben son Abant toplantısına gittiğimde Cemaat'in vitrinindekilerin orada olmadığını ve tüydüklerini yazdım. Bu sorular sormamıza neden olan bir ipucudur. O yüzden övünerek söylüyorum. Ben 15 Temmuz olduğunda şaşırmadım. Çünkü bir hazırlık olduğu çok belliydi. Ben Gülen okullarının ne olduğunu gazetelerden öğrenmedim. Moskova ve Uganda'daki okulları ziyaret ettim ve Cemaat'in ne yapmaya çalıştığını nasıl örgütlendiğini orada gördüm. Savcı iyi araştırsaydı bulurdu bunları da

    Heyet Başkanı: Zaten sizde bir 007 James Bond ruhu seziyorum.

    Engin: Savcıdan çok insanları tanırım. Benim mesleğim insanların ihtiyacı olan bilgileri toplayıp Aczmendi haberi yaptığımda sizi tenzil ediyorum bir hakim hakkımda dava açtı. Hizbullah Batman'da 203 yargısız infazın sahibiydi. O günlerde ve o yıllarda onlara ait gizli bir evde Diyarbakır'da röportaj yaptım. Şimdi ben Hizbullahçı mıyım? HDP kongresini izledim, MHP kurultayını izledin. CHP kurultayını izledim, sosyal demokrat mıyım? O yüzden Abant toplantılarından bir şey çıkarmayın. Gazetecilik mesleğiyle teröristliği birbirine karıştırmayalım. Uzattım ama sanırım cevap oldu

    Heyet başkanı: Keyifle dinliyoruz. T24'te yazılarınız yayınlanmış.
    Engin: Yasal süre içerisinde bu yazılara soruşturma açılmamış. Muhtemelen savcı basın suçlarını iyi okumamış. Soruşturma savcısı darbe lafını görünce üzerine atlamış. Darbe dediğiniz silahlı el koymadır. Erdoğan'ın ise eski ortağı yeni düşmanı Cemaat'in siyasi iktidarını devirmeye çalışmasını 17/25 Aralık'ta faş etmesiyle alay ettim. Erdoğan'a ithafen "Siz şunu açık seçik söyler misiniz benim hiçbir bakanım rüşvet almadı diyebilir misiniz. Bunun yerine o bana darbe yaptı bu bana darbe yaptı" diyorsunuz yazdım.

    Heyet Başkanı: 15 Temmuz darbeyi önceden gördünüz mü? Yurtta sulh cihanda ne yazınıza ithafen soruyorum.
    Engin: Bir silahlı harekete kalkışacaklarını 15 Temmuz'da sordaydınız 'Sanmıyorum' derdim. Yani sanmıyorum derken bir şey yapacakları belliydi ama silahla böyle bir çılgınlık yapacaklarını, darbeye kalkışacaklarını itiraf ediyorum ki sezmedim. Gelelim şu ünlü yazıya 'Yurtta sulh cihanda sulh dünyada ne'. Salondaki arkadaşlara ve size ayıp olacak bunu bilmeyen yoktur ama bu Atatürk'ün sözüdür. 1984'ten beri hayatımıza giren şiddeti ve terörü seçmiş PKK'nın hayatımıza soktuğu Kürt sorununa ilişkin 2000'li yıllarda barış sürecine gelindi. Bunu en çok destekleyen gazetecilerdendim. Kürt sorununu silahla çözemezsiniz demekten kalemimde mürekkep kalmadı. Ama süreç bozuldu. Kürt kentleri kazınıyor haritadan. Aferin cihanda sulhu becerdiniz ama yurtta neden yok. Yazı bununla ilgiliydi. Savcının bu mantığı için kendimi epey zorladım, saygı duymayı beceremedim

    Kıdemli üye: 15 Temmuz hazırlanıyor demiştiniz. Ne demek istediniz?

    Engin: YAŞ'tan sonra emniyette çok büyük operasyona hazırlanılıyordu 17-25 Aralık'tan sonra AKP YAŞ'ta çok ciddi kararlara hazırlanıyordu. 15 Temmuz gecesi gazetede haberleri takip ederken bir şeyler yapacaklarını düşünüyordum ama darbeye kalkışacaklarını sanmıyordum. "Demek tasfiyeyi böyle yapacaklarmış askeriyeden" diye konuştum.

  • 12.55

    Yazar Aydın Engin'in savunmasına geçildi.

    Engin iddianameye ilişkin, "Benim 3 kıdemli avukatım Akın Atalay, Bülent Utku ve Mustafa Kemal Güngör iddianameyi çürüttüler ve benim onların sözü üzerine söyleyecek sözüm yok" dedi.

    Engin, "İddianameye suç kanıtı gibi yerleştirilmiş ve yasal süre içinde basın savcılığınca herhangi bir soruşturmaya konu edilmemiş dokuz makalemle ilgili herhangi bir açıklama yapmayı da anlamsız buluyorum. O yazılar zaten benim ek cümleler kurmama gerek bırakmayacak bir açıklıkla iddianameye cevap veriyorlar.
    Soruşturma savcısının yazıların başlıklarına bakıp ama içeriğini bile okuma zahmetine girmeden iddianameye yerleştirdiğini düşünüyorum. Aksi takdirde “Savcı yazıları okumuş ama anlayamamış” demek zorunda kalırım ki hukuk eğitimi görmüş bir savcının bu duruma düşeceğini düşünmek bile istemem. Bu konuda ben bir karar vermeyeceğim. Seçimi soruşturma savcısına bırakıyorum.
    Ancak tutanağa geçmesi için tek bir cümleme izin vermenizi diliyorum.

    Böyle bir iddianame ile benim ve arkadaşlarımın sanık iskemlesine oturtulmuş olmamız bana hukuk adına utanç, ülkem adına acı veriyor.
    Söyleyeceklerim bundan ibarettir." dedi.

    Engin'in sorgusuna geçildi.

  • 12.50

    Hikmet Çetinkaya'nın sorgusuna geçildi.

    Heyet Başkanı: Yazarlar Vakfı'nın toplantısına sizden başka gazetenizden davet alan oldu mu?
    Çetinkaya: Bildiğim kadarıyla olmadı.

    Kıdemli Üye: Doğan Akın'ın röportajı. "Dünya değişiyor FETO hakkında ne yazdıysam yazdı, adam 1998'den beri yurt dışında yaşıyor" demişsiniz. Tamam yurt dışında yaşıyor da Türkiye'den gerçekten gitmiş midir?

    Fikret İlkiz araya girdi: Orada yaşadığını devlet biliyorsa biz de biliyoruz.

    Kıdemsiz Üye: 2011 yılında katılmış olduğunuz toplantıya ilişkin “Israrla davet ediyorlar” demiş ve Orhan Erinç ile Akın Atalay’a sormuşsunuz. Bu soru izin için mi görüş için mi?
    Çetinkaya: Vakfa gazetecilik dürtüleri ve kimliğiyle gittim. Akın Atalay olsun Orhan Erinç olsun bir yere giderken haber veririm paylaşım amacıyla.

    Bahri Belen: Gazetenin en eski yazarlarındansınız. İddianameye göre son 3 yıldır gazetenin yayın politikası vakfın ele geçmesinden sonra değişti. Siz gazetede son 3 yılda böyle bir politik değişikliği izlediniz mi?
    Çetinkaya: Böyle bir şey izlemedim. Çünkü Cumhuriyet gazetesinin bir anayasası vardır. Bunlar kara propagandadır aslı astarı yoktur. Gazete çizgisini bozmamıştır

  • 12.36

    Hikmet Çetinkaya: Birçok ceza davasında sanık oldum, yargılandım. Gülen sürekli hakkımda şikayet dilekçeleri verdi, tazminat davaları açtı. Ama Cumhuriyet gazetesi olarak yılmadan yazdık. Türkiye Cumhuriyeti için ne kadar büyük bir tehlike olduğunu yıllarca anlattık. Devletten 15 Temmuz 2016'ya kadar emekli maaşı alan bu imamın gerçek yüzünü ortaya çıkardık. Altın nesil adı altında Amerika'da örgütlenmesini yazdığımızda kimse olup bitenleri görmedi. Yurt dışında açılan okulların açılışına davet edilen gazetecilerden olmadık. Gülen'e methiyeler düzen gazetecilerden değildik. Yıllarca peşimizden koştular, aldırmadık. Ama gerçek yüzlerini açığa çıkardık, gazetecilik yaptık. Yazılarımıza haberlerimize itibar etmeyenler tarafından sürekli tehdit edildik. Bugün ise içinde “Cummhuriyet gazetesinin silahlı terör örgütlerinin (FETÖ/PDY, PKK/KCK, DHKP-C) eylemlerini meşru göstermeye yönelik yayınlar” yazılı böyle bir iddianame nedeniyle ben ve çalışma arkadaşlarım “Terör örgütü üyesi olmamakla birlikte örgüte yardım etme” suçunu işlemekle suçlanıyoruz. Şimdi geçmişi unutmuş savcıların iddianamesiyle FETÖ'ye yardım ve yataklıktan yargılanıyorum. Yazdıklarım, haberlerim, iddianameye karşı savunmam ve sorgumdur. Yaşamın olağan akışına aykırı. Böyle bir iddianameyi kendim, yazılarım, yaptıklarım ve gazeteciliğim adına reddediyorum. Mahkemenizden beraat kararı verilmesini talep ederim.
  • 12.29

    Cumhuriyet davasının ilk duruşmasının 4. günü başladı. Bütün tutuklu ve tutuksuz sanıklar salonda. Duruşmaya CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ve Mahmut Tanal da katıldı. Bugün tutuksuz sanıkların savunmasının ardından savcı mütalaasını verecek. Duruşma Yazar Hikmet Çetinkaya savunmasıyla başladı.
ÖNCEKİ HABER

CHP’li Adıgüzel, 18 yaş altı evlilikleri Meclis’e taşıdı

SONRAKİ HABER

İşçilerin ancak yüzde 12’si sendikalı çalışıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...