27 Temmuz 2017 00:21

Müfredat, çağın gerekleri mi, iktidarın ihtiyaçları mı?

Eğitimci Orhan Yüce, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından açıklanan yeni müfredata ilişkin yazdı.

Paylaş

Orhan YÜCE
Eğitimci

Yüzyıllardır yapılan araştırmalar, insanın insan olmasının 2.5 milyon yıl önce, 40 bin yıl önce ise toplu yaşama geçildiği dönemde eğitimin ortaya çıkmaya başladığını ve o günden bugüne kadar ‘Eğitim nasıl olmalı’ mücadelesinin sürdüğünü göstermektedir.

Milli Eğitim Bakanı bir kısmını 2017-2018 öğretim yılında, tamamını 2018-2019 öğretim yılında uygulayacağı öğretim programını açıkladı.
Bakanlık açıkladığı müfredat programının taslağını belli çevrelerde hazırlatıp tartışmaya açtığını söyleyip, bakanlık bünyesinde bir öneriler sitesi de oluşturmuştu.  Bakan programın 100 bin veli, öğretmen ve öğrencinin görüşü alınarak hazırlandığını açıkladı.

Hazırlanış biçimi demokratik, bilimsel ve teknik olmayan taslağa yaklaşık 40 milyon öğrenci, öğretmen ve veliden 100 bininin görüş bildirmesi taslağın ne ölçüde kabullendirildiğini gösterdiği gibi, sunulan önerilerin de dikkate alınmadığının bir kanıtıdır. ÖVDER’in, velileri temsilen sunduğu on maddelik öneriden hiçbiri yansıtılmamıştır.

Müfredat, taslak halinde de 

program olarak da, iktidarın siyasi yapısına uygun bir düzenleme olarak kamuoyuna açıklanmıştır.

Hükümetin 15 yıllık iktidarı sürecinde her söyleminde ifade ettiği ve 2012 yılında 4+4+4 sistemiyle uygulamaya geçirdiği “Dindar nesil yetiştirme” projesi bu müfredatla somutlaştırılmıştır. 

Hiçbir yerine bilimsel, demokratik ve laik verilerin olmadığı müfredat adeta dinci anlayışların kuşatması altına alınmıştır.

Taslak halinde sunduğumuz “Soyut ve dinsel bilgiler, 9. yıldan sonra seçmeli olarak verilmelidir. Öğrenme-öğretme yöntemi sınav ağırlıklı değil, yaşam ve bilgi ağırlıklı olmalıdır” gibi önerilerimizin aksi uygulamaya konmuştur.

Milli Eğitim Bakanı, “Çağın gereği, ferdin ve toplumun ihtiyaçları doğrultusunda müfredatı yeniledik. Müfredatı yenilerken her türlü farklılığı kapsayıcı ve hassasiyeti koruyucu olmaya odaklandık. Farklı kültür ve medeniyet havzalarının katkıları belirginleştirmeye çalışılmıştır” diye açıkladı.
Çağın ihtiyaçları; bilim, demokrasi, teknoloji ve laiklik iken, matematik, fizik, kimya ve biyolojinin son sınıflardan kaldırılıp, yerine cihat ve cihat anlayışının tüm kademelere konulması hangi çağın gerekleridir acaba?

Gerek Hükümetin, gerekse AKP Genel Başkanının bütün söylemlerinde Rabia işareti ile belirttiği tekçilik anlayışında, farklı kültür, inanç ve medeniyetlerin yansıtılması mümkün mü?

Dünyevi ve akli bilgilerin çıkartılıp, ahreti ve nakli söylemlerin konulması gelecek neslin çağa ayak uydurmasını sağlayabilir mi?
Emperyalizm ve mandacılıktan kurtuluşu simgeleyen 19 Mayıs, 23 Nisan, 30 Ağustos, 29 Ekim gibi özel günler silikleştirilirken, 15 Temmuz’un cihatla birleştirilerek yüceltilmesi milli birliğe nasıl hizmet edecektir?

Darbeler ülkesi olan Türkiye de sadece 27 Mayıs ve 15 Temmuz’u programa eklemek, ülkenin demokrasi ve bağımsızlığına değil, iktidarın devamı için çocuklarımızın kullanılmasından başka bir anlam var mıdır?

“Cihat bizim dinimizde bir unsur diyen bakan, hemen kırmak dökmek, savaşmak cihadın içine girmez” diye ekliyor. Cihadın din adına savaş olduğunu bizden iyi bilen bakan, Ortadoğu’daki cihatçıların birbirlerine gül attığını ve zeytin dalı uzattığını sanırım açıklama yaparken eklemeyi  unutmuş.

Toplumun aklı ile alay eden Hükümet, Genel Başkan ve Milli Eğitim Bakanı, cihat kavramında olduğu gibi, evrim kavramında da aynı mantığı sürdürüyor. Evrimin bir doğa, insan ve bilimsel değer olduğunu da iyi bilen bakan, yaradılış ve cihatçı anlayışına uygun olmayan, evrim ve bilimsel değerleri bugün için çeşitli gerekçelerle ötelemeye çalışıyor.

İlkokulda, somut olmayan ve çocukların kavrayamayacağı, anlayamayacağı dini ve hayali bilgileri zorunlu hale getirmesinde seviye gözetmeyen bakanlık, bilimsel değerlerden uzaklaşmak için her yolu mü-bah sayıyor.

Bu müfredat, çağın gerekleri değil, çağ dışı kalmak için hazırlamış ve uygulamaya konulmuştur.

Müfredat ve müfredatı getirenlerin anlayışı; 1000 yıl önce yaşamış tıp uzmanı, fizikçi ve filozof çağında çığırlar açmış İbn-i Sina’nın İslam’ı yorumlamasını değil, insanlara müziği, kadınlara gülmeyi günah kabul eden 1000 yıl önceki Gazali’nin kafa yapısı ile paralellik göstermektedir.
Bu yaklaşım aslında hoş görüyü öne çıkartan, İslam dininin genel anlayışına uyan bir yaklaşım da değildir. İktidarın, demokrasiden, bilimden ve laiklikten öç alma duygusu ile iktidarını koruma yaklaşımıdır.

Çağın gereği; ferdin ve toplumun ihtiyaçları, bilimsel, demokratik, laik ve parasız bir eğitim sonucu, insanca yaşanacak bağımsız bir Türkiye’dir.

ÖNCEKİ HABER

Meris Tekstil işçileri: Hakkımızı aramaya devam edeceğiz

SONRAKİ HABER

'Özgürlük, demokrasi ve adalet için birlik olalım'

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...