22 Temmuz 2017 23:26

Toplu taşıma hayalleri

Alper Kaya, Evrensel Pazar'ın bu sayısına bir cumartesi günü toplu taşımada karşılaştığı yaşlı bir kadının öyküsünü yazdı. (Fotoğraf: Ayşegül Kaycı)

Paylaş

Alper KAYA

Otobüse veya başka bir toplu taşıma aracına bindiğinizde siz de hayal kurar mısınız? Ama kolaya kaçmadan… Yani, o an o araçta bulunan insanlara bakarak; ne düşündüklerini, ne yapacaklarını, ne yapmak isteyip de yapamadıklarını düşünür müsünüz? Ben sıklıkla yaparım. Hatta bir toplu taşıma aracında başka bir şey yapmam. İnsanlar etrafı izler genelde, oysa insanları izlemek daha eğlenceli değil mi?

Bugün cumartesi ve tatil olduğum için sabah geç kalktım ama yaşadığım yer cazibe merkezi olarak nitelendirilebilecek merkezi konumlara uzak olduğu için en kötü ihtimalle bir sinemaya gitmek için bile otobüse binmem gerekiyor.

İlk gelen otobüs, gitmek istediğim yere gitmiyor. Onu pas geçip durakta beklemeyi sürdürüyorum. Neyse ki çok beklememe gerek kalmıyor ve Taksim’e giden bir otobüs geliyor. Bekletmeden atlıyorum hemen kapısından içeri. Cumartesi günü olmasına ve saatlerin daha öğlen 11’i göstermesine rağmen otobüs neredeyse tıklım tıkış dolu. Bir kenara ilişip kulaklıklarımı takıyorum ama herhangi bir şarkıyı açamadan duraksıyorum. Otobüsteki bir kadına gözüm çarpıyor.

Artık son doğum gününü kim bilir kaç yıl önce anımsamıştır, diye düşünebileceğim kadar yaşlı bir kadın. Ellerinin arasında sımsıkı tuttuğu çantasıyla, etrafa neredeyse hiç bakmadan ama gözleri bir öfke kısıklığıyla bir noktada sabitlenmiş bir hâlde seyahat ediyor. Başında, gelişigüzel bağlanmış bir eşarp var. Gözleri kısık, söylemiş miydim? Ama öyle bir kısıklık ki bu; o gözler dile gelse neler söylerler acaba? Heyecanlandığımı fark ediyorum. Uzun zamandır bu kadar karakteristik bir tavırla karşılaşmamıştım.

Eh, İstanbul toplu taşımasını az çok bilirsiniz. İşe giderken mutsuz, işten dönerken bir sonraki gün de işe gideceği için daha mutsuz insanlarla doludur otobüsler. Onlar haricinde sıklıkla hastaneleri aşındıran yaşlılar, çocuğunu bir türlü uygun pozisyona oturtamadığı için hıncını gene o çocuktan alan birkaç çocuklu genç anneler, otobüse neden bindiğini mütemadiyen sorguluyormuş gibi bakan garip insanlar… Aslında pek çoğu, dünyaya neden geldiğini sorguluyormuş gibi bakmıyor mu sizce de?

Neyse. Şimdiye dönelim. Yolu yarıladık ve kadın daha inmedi. Taksim’e gidiyor olmalı… Taksim’e? Böyle bir tatil gününde. Ah şu benim önyargılarım… Oraya illâ ki gençler gidecek diye bir kaide mi var? Otobüs son durağa yaklaşırken göz ucuyla kadını süzüyorum. Ömer Hayyam’ı geçtik, Tarlabaşı’nı geçtik… Meydan durağında inecek belli ki. Heyecanla duraksıyorum. İlk kez bir insanı takip edeceğim sanırım! 

Duruşunda, hem bir ezilmişlik hem de bir gurur var. Dayak yese de diklenen bir teknik direktör gururu gibi. Kadının yaşını tahmin etmeye çalışıyorum; en az yetmiş gösteriyor. O da en az! Kim bilir neler yaşadı, neler gördü… Heyecana kapılıyorum iyiden iyiye; sanırım kadını takip edeceğim!

Otobüs duruyor. Kalan beş – on yolcuyuz ve sırayla iniyoruz aşağıya. Yaşlı kadın, eşarbını şöyle bir düzelttikten sonra çantasını daha sıkı tutuyor ve o an, çantasının içinde para olduğunu düşünüyorum. Belki bir yerden eline para geçti ve bankaya yatırmaya geldi… Sonra, günün resmî tatil olduğunu anımsayıp kendime kızıyorum. Adımları, yaşından beklenmedik çeviklik ve süratle birbirini takip ederken o önde ben arkada meydana çıkıyoruz. Meydandan, Tünel yönüne doğru inmeye başlıyoruz. Dayanamayıp bir sigara yakıyorum.

İstiklal, her zamanki gibi. Son yıllarda sadece Arap turistlerin ve yaşı daha 15-16 olduğu hâlde önüne gelenden bir lira isteyen, o parayı da büyük ihtimalle köşe başında bulunan ucuz ve dandik, hâliyle çabuk öldüren uyuşturuculara yatıracak gençlerle dolu. Onların haricinde muhtemelen İstanbul’a günübirlik gelmiş ve gelmişken Taksim’i de görmek istemiş arkadaş gruplarıyla zaten bu civarda oturan insanların oluşturduğu bir kalabalık var İstiklal’de. Hâl böyleyken yaşlı kadını gözden kaçırmam imkansız.

Kadın yürümeyi sürdürüyor. O önde, ben arkada hiçbir yere sapmadan ilerliyoruz. Yüzündeki ciddiyeti düşünüyorum o an. Yürürken de böyle görünüyor mu acaba? O an, önüne geçip yüzüne doğru bakmak istiyorum ama kendimi durduruyorum. Ya ben önüne geçerken o bir köşeden dönerse ve onu gözden kaçırırsam?

En nihayetinde kadının yürüyüşü yavaşlıyor. Polisler haricinde Galatasaray Lisesi’nin önünde bekleyen yaşı ona yakın veya ondan biraz daha küçük bir kalabalığın arasına karışıyor. Arkadaşları mı varmış? O an hayret hissine kapılıyorum. Yaşlı kadının, sımsıkı tuttuğu çantasından çıkardığı bir şey görüyorum. Heyecanla kalabalığın önünde duraksıyor, sigaramı yere atıp ayağımla izmariti çiğnerken gözucuyla kalabalığa bakıyorum. Hepsinin kadın olmasını garipsiyorum kısa bir an. O kısa anı sonlandıran, benim takip ettiğim kadının çıkarttığı kartonu görmem oluyor.

Bir gencin resmi var. Benim yaşlarımda bir genç. Altında bir tarih yazıyor; muhtemelen doğum tarihi. Bir de simsiyah bir yazıyla adı yazılmış. Gözlerimi kırpıştırarak en önde duran küçük dövize bakıyorum. Cumartesi Anneleri yazıyor. O an, otobüsten bu yana takip ettiğim kadının gözlerindeki heybetle yenilmişlik hissinin karışımını ben de duyumsuyorum.


PAZAR EKİ’NE DAİR AÇIKLAMA

Bugünden itibaren okurlarımız, basılı gazetenin içinde Evrensel Pazar Eki’ni göremeyecekler. Bunun nedeni elbette artan maliyet baskısı. Türkiye’de patron gazeteciliği dışında sermayeden bağımsız bir gazete olmanın bir bedeli de böyle çıkıyor karşımıza.
Bugüne kadar birbirinden değerli ve birbirinden keyifli yazılarıyla fikir dünyamıza katkılar sunan Pazar Eki yazarlarına teşekkür edip elbette burada noktayı koyacak değiliz. Zira Pazar Eki yazıları bundan böyle “Pazar Sayfaları” başlığıyla karşınızda olacak. Aslında Evrensel’i uzun süredir takip eden okurlar bu formata yabancı değil. Tıpkı önceki yıllarda olduğu gibi “Pazar Sayfaları” yine gazetenin ortasında ve dört sayfa halinde yayımlanacak.
“Rüzgara Karşı Evrensel” bütün zorlukları aşarak yoluna yürümeye devam ediyor. Daha önce de söylediğimiz gibi: “Okurlarımızın gösterdiği sahiplenme yegane dayanağımız.” Dayanışma, abone olma ve abone bulma kampanyası da bunun bir göstergesi zaten.
Saygılarımızla

evrensel

ÖNCEKİ HABER

Bulgaristan hatırası bir Marksist Türkolog: İbrahim Tatarlı

SONRAKİ HABER

Son nefeste Artvin!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...