16 Temmuz 2012 04:41

AKP’nin yutarak büyüme stratejisi

Hükümetin 12 Haziran seçimlerinden sonraki dönemi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından “ustalık dönemi” olarak adlandırılmıştı. Geride kalan bir yıla bakıldığında ustalık dönemini karakterize eden iki temel noktadan söz edilebilir: Birincisi Başbakan Erdoğan’ın siyasi istikbali ile doğrudan ilişkili olan 2014 y

AKP’nin yutarak büyüme stratejisi
Paylaş
Mustafa Kahveci

Hükümetin 12 Haziran seçimlerinden sonraki dönemi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından “ustalık dönemi” olarak adlandırılmıştı. Geride kalan bir yıla bakıldığında ustalık dönemini karakterize eden iki temel noktadan söz edilebilir: Birincisi Başbakan Erdoğan’ın siyasi istikbali ile doğrudan ilişkili olan 2014 yılında halk tarafından seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı olup Cumhuriyet’in kuruluşunun 100. Yılı olan 2023’e kadar iktidarının önünü açacak adımların atılması. İkincisi ise 2023 hayallerinin gerçekleşmesinin toplumda karşılığını üretmek açısından büyük önem taşıyan devletin, toplumun hatta tek bireylerin günlük yaşamlarının ve siyasetin yeniden düzenlenmesi.  Yargı ve emniyette yaşanan kapışma ve buralarda yapılan düzenlemelerde, dindar nesil yetiştirme hayali de, İstanbul’un siluetine Çamlıca’ya büyük bir cami yaparak imza atma hayali de, kürtaj yasağı tartışmaları da bu perspektiften değerlendirilebilecek konular olarak son dönemde siyaset gündeminin tartışmaları arasında yerini aldı.

Yukarıda ifade edilen iki argüman üzerine daha uzun bir tartışma yapılabilir ancak en sondan başlarsak geçtiğimiz hafta içerisinde burjuva siyaset alanının yeniden düzenlenmesi bakımından Başbakanın attığı iki adım dikkat çekti. Bunların ilki AKP ile aynı gelenekten gelen ancak sosyal adalet temalı vurgularıyla dikkat çeken Has Parti’nin AKP’ye iltihakı olurken ikincisi 12 Eylül öncesinin kontrgerilla faaliyetlerinin tetikçiliğini yapmış isimlerin 3. Yargı Paketinde yapılan özel bir düzenleme ile serbest bırakılması oldu. Her iki adıma da bakıldığında 2014 seçimlerinde referandum döneminde AKP’ye destek olmuş kesimlerin desteğinin garantiye alınmasının AKP’nin birinci amacı olduğu sonucu çıkartılabilir.

HAS PARTİ’NİN AKP’YE İLTİHAKI

Son seçimlerde Has Parti’nin AKP’ye katkı sağlayacak ciddi bir oy oranı yakalayamadığı ortada ancak partiyi kuran kadroların AKP’yi en çok rahatsız ettikleri söylemleri, AKP’yi ve doğrudan Başbakan Erdoğan’ı hedef alan firavunlaşma, karunlaşma ve dini buna alet etme eleştirileri olmuştu. AKP kadroları ile benzer bir siyasi geçmişe sahip isimlerden gelen bu çıkışlar AKP’ye oy vermiş kesimlerin ilgisini çekmiş ve iktidar partisini müteahhitler – mücahitler ve cipe binen türbanlılar eleştirileri ile zora sokmuştu. Numan Kurtulmuş’un iktidar gemisine geçiş yapmasıyla birlikte bu kesimlerinde iktidar pastasına ortak olmaya karar verdikleri değerlendirmesi yapılabilir. Ancak bu durumun sonuçları açısından bakıldığında AKP kendisi ile benzer bir tabana sahip ve iktisadi ya da siyasal bir kırılma anında kendisini rahatsız edebilecek bir alternatiften kurtulma hesabı yaptığı açıktır. Bu süreç iki partinin bütünleşmesinden ziyade süpermarketin yuttuğu bakkalın sahibine marketin bir reyonunda iş vermesine benzemektedir. Ve iş verilenler arasına kısa zaman içerisinde Demokrat Partinin eski Genel Başkanı Süleyman Soylu, teşkilat yapısı ile birlikte Muhsin Yazıcıoğlu’nun ölümünün ardından zaten AKP’nin hamiliğinde açık kalabilen BBP ve 12 Eylül öncesinin eski ülkücüleri de yer alacak gibi görünmektedir.

ERDOĞAN KENDİ TECRÜBELERİNDEN ÖĞRENİYOR

Erdoğan’ın 2014 seçimlerini ilk turda kazanma hesabıyla ilgili olduğu açık olan siyaseti yeniden dizayn etme projesindeki rehberi ise kendi tecrübeleri gibi görünüyor. 2002 yılında Cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik krizi ile siyasal alanda meydana gelen temsiliyet krizinin ardından seçim barajının sağladığı avantajla %34 oy oranıyla Meclisteki sandalyelerinin  %70’e yakınına sahip olan AKP sonrasında kazandığı iki genel seçim öncesinde de merkez sağ muhafazakar seçmeni seçeneksizleştiren siyaset mühendisliği projelerinin örtük ya da açık destekçisi oldu. Bunların ilki 2007 seçimleri öncesinde bir önceki seçimde sınırdan barajın altında kalmış DYP ve ANAP birleşmesinin başarısızlığa uğratılmasıydı. İki partinin yönetici elitlerinin arasındaki güç paylaşımı kavgası iktidara yakın kalemler tarafından kızıştırılırken bu proje seçimlere çok kısa bir süre kala sabote edildi. Bu durumun en önemli sonucu ise “milli görüş gömleğini çıkartıp, merkez sağın yeni merkezi” olduğunu iddia eden AKP’nin Menderes’e kadar uzanan bir siyasi çizginin tek temsilcisi olarak seçimlere girmesi oldu. Seçim sonucunu sadece bu operasyona bağlamak şüphesiz ki hatalı olacaktır. Ancak %47 içersindeki payının azımsanamayacağını o dönemlerin seçim anketleri de göstermektedir. 

12 HAZİRAN ÖNCESİNİN FAİLİ BELİRSİZ KASETLERİ

12 Haziran seçimleri sırasında ise Erdoğan tarafından hem kampanyanın kurulduğu dil, hem de hazırlanan aday listeleri 12 Eylül referandumundaki kamplaşma üzerinden politikayı kamplaştırmaya devam etmenin esas strateji olarak seçildiğini gösteriyordu. Bu dönemin siyaset mühendisliği projesi ise kaset komploları ile önce CHP’nin sonra MHP’nin vurulması oldu. Üzerinden bu kadar süre geçmesine rağmen faili bulunmayan bu operasyonun birincil hedefinin görünür ifadesini Deniz Baykal’ın politikalarında bulan ve askeri ve sivil bürokrasi içerisinde de azımsanamayacak bir desteği olan CHP-MHP ulusalcı koalisyonu hayallerinin sandık öncesi parçalanmasıydı. Ortaya çıkan sonuçlara bakıldığında MHP’nin barajın altına itilmesi stratejisinin tutmadığı ancak 12 Eylül referandumu sırasında MHP’den kopartılan Orta Anadolu illerindeki oy oranlarının korunabildiğini göstermektedir.  Erdoğan ve partisinin seçim başarılarının anlaşılmasında tek faktör seçmen tabanını genişletmeye dönük genellikle kimin tarafından yapıldığı karanlıkta kalan siyaset mühendisliği operasyonları yeterli değildir. Sadece Has Parti’nin ve sıradaki isim ve grupların AKP’ye katılımlarıyla amaçlananın ne olduğunun anlaşılması için konunun bu yönünün altı çizildi. Sonuç olarak Numan Kurtulmuş hamlesiyle amaçlanan iktidara yakın kalemlerin de ifade ettiği üzere referandumda yakalanan oy oranının 2014 seçimlerinde tekrar yakalanması.

ERDOĞAN’IN PARTİ İÇİ MÜCADELE HESAPLARI

Peki sadece bu açıklama yeterli midir? Kurtulmuş’un gelişiyle birlikte Erdoğan’ın AKP’nin içindeki iktidar mücadelesinin tarihini öne çekerek kendisinin partinin başında olduğu Abdullah Gül’ün ise parti içi mücadele için elinin biraz daha zayıf olduğu bir anda yaparak 2023’e kadar uzatmayı hesapladığı tek karar verici pozisyonunu korumak için yol temizliği yaptığı değerlendirmesi yapılabilir. Erbakan ailesinin çocuklarını da partiye davet etmeyi içerdiği sözü edilen planla Erdoğan, partisi içerisinde meydana gelmesi muhtemel çatlakların daha erken bir dönemde meydana gelmesini kışkırtarak, Çankaya’ya çıkmış Özal sendromu yaşamak istemediğini ortaya koyuyor. Erdoğan’ın bu konudaki kaygılarının aşılması için sadece parti içi mücadeleyle ilgili adımlarla yetinmeyeceği de sır değil. Bu nedenle Erdoğan’ın Başkanlık sistemi isteği ve partili Cumhurbaşkanı isteğiyle daha önce de dışa vurduğu isteklerinin önümüzdeki bir buçuk yılın en önemli siyaset gündemleri arasında yer alması çok güçlü bir olasılık. Kurtulmuş ve Erbakan ailesini partiye davetle Erdoğan’ın elini güçlendirmeyi istediği bir başka çekişme alanının da cemaat ile olduğu görünmektedir. Cemaatle hükümet arasındaki henüz bitmemiş bürokrasiye hakimiyet mücadelesi akıllardayken, Kurtulmuş’un katılması sürecinde AKP’nin Gülen Cemaati’ne yakın Hüseyin Çelik gibi isimleri Numan Kurtulmuş’a adeta ‘gelme’ demişlerdir. Yapılan açıklamalara bakılırsa Cemaat ve Erdoğan arasındaki çekişmenin alanın bürokrasi koltuğundan AKP’nin parti içi güç dengelerine doğru kayması sürpriz olmayacaktır.

PEKİ SİYASETİ TEK BELİRLEYEN BUNLAR MI?

Erdoğan ve AKP açısından bakıldığında Numan Kurtulmuş’un katılımı ve önümüzdeki dönemle ilgili hesaplar böyle. Ancak söz konusu olan Türkiye siyaseti olduğunda unutulmaması gereken temel noktaların başında siyaset mühendisliği projeleri genellikle hayatın doğal akışı tarafından akamete uğratılır. Dolayısıyla Erdoğan 2023 hesapları yaparken bir taraftan Türkiye’nin çözülmemiş sorunları gittikçe taşınması daha zor hale gelmektedir. Kürt Sorununda yaşanan tıkanma, dış politikadan saplanılan bataklık ve iç politikada gittikçe derinleşen meşruiyet krizi gibi önemli konu başlıklarının her biri kendi başına 2023 hayallerinin suya düşmesine yol açabilir. Ancak görünen o ki Erdoğan’ın ustalık dönemi siyaseti geleneksel kutuplaşma noktalarından kışkırtmak ve eskisine göre daha milliyetçi, daha sunni ve “Asım’ın nesli”ni yetiştirme hayalleri ile günlük yaşamın düzenlenmesi için çok daha fazlası müdahalenin gündeme geleceği bir dönem olmaya devam edecektir.  Ancak unutulmaması gereken nokta burası Ortadoğu ve bir buçuk yıl içerisinde köprünün altından daha çok su akacaktır.

ÖNCEKİ HABER

Tunus’ta yaza dönmeyen bahar

SONRAKİ HABER

Bu dünyada benim gibi insanlar da var diye yola çıktım

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...