17 Temmuz 2017 02:41

KESK kongresinde ne oldu, ne olmadı?

KESK içerisindeki Emek Hareketi, KESK'in 9. Olağan Kongresini değerlendirdi.

Paylaş

*

Konfederasyonumuz KESK’in 9. Olağan Genel Kurulu, geçen dönem boyunca yaşanan siyasal ve sendikal süreçlerin, gereken derinlikte ve kapsamlı değerlendirmesinin yapıldığı bir kongre olmadı. Oldukça zorlu geçen bir dönem boyunca yürütülen çalışmaların değerlendirmeleri ve çıkarılan sonuçlar da, buna uygun öz eleştirel bir tutumla önümüzdeki sürece nasıl müdahale edilmesi gerektiği tartışmaları da, ne yazık ki kamu emekçilerinin ihtiyaçlarına yanıt verecek nitelikte değildi. Buradan hareketle, kongrenin, örgütsel sorunların giderilmesi yönünde, mücadele birikimi ve deneyiminden yararlanarak, emek mücadelesine yapılan/yapılacak saldırılar karşısında güçlenmesini sağlayacak bir perspektifle KESK’in önüne bir mücadele platformu/planı koyduğunu söyleyemeyiz.

Daha ilk günden çalışma raporunun okunması gündeminin “önceden delegeye dağıtıldığı” gerekçesiyle geçilmesi önerisi, ardından yapılan tartışmalar ve rapor özetinin okunması sırasında salonun boş(!) olması, kongrenin bu bakımdan zayıf geçeceğinin işaretiydi. Hem çalışma raporu hem de sürece ilişkin öneri ve eleştiriler üzerine derinlikli bir tartışma yürütülmedi.

DELEGELERİN İLGİSİZLİĞİ NASIL OKUNMALI?

Şubelerden, sendikalardan seçilerek en üst organa gelen delegenin kongreye ilgisizliği dikkat çekiciydi. Büyük bir kısmı kongreyi takip etmedi. Getirilen öneriler ve yürütülen tartışmalar ise belli çevreler arasında geçti. Bu durum bir yanıyla da kongreden beklentinin düşük olduğunu gösterdi. Bu ilgisizlik, önümüzdeki döneme ilişkin mücadele hattının çizilmesi gereken kongreyi, “yapılması gerektiği için yapılan” bir kongreye dönüştürdü. Diğer yandan delegenin ilgisizliği ve coşkusuzluğu, saldırılar karşısında ne yapacağını bilememe, mücadelenin sadece dayanışmaya indirgenmesi işyerleri ile olan bağın zayıflığını da gösterdi. Kamu emekçilerine yönelik saldırılar düşünüldüğünde bu durum karşısında çokça düşünmemiz gerekmektedir. Yapılan tartışmalarda ise delegelerin ne dediğinden çok söyleneni ve eleştirileri göğüsleme ve çürütme üzerinden, “güçlüysem ben biçimlendiririm, tartıştırmam” anlayışı kürsüye yansıdı.

SENDİKAL DEMOKRASİ TARTIŞILAMADI

Kongre tartışmalarının genel olarak tüzük maddeleri üzerinden yürütüldüğünü söylemek abartı olmaz. Tüzükteki bazı organların sendikal demokrasi açısından tekrar tartışılması yönünde kimi delegelerin yaptığı değerlendirmeler ve öneriler konunun bağlamından kopuk tartışıldı. Emek Hareketi’nin sendikanın karar alma organlarının yapısı, bunların kendi üyesi ile olan ilişkisi, işyerindeki emekçinin hangi yollarla karar alma sürecine dahil olacağı üzerinden başlatmaya çalıştığı tartışma daha baştan tıkandı. “Bu organlar kalksın mı kalkmasın mı?” tartışmasına döndü. İçerik ve sendikal işleyiş üzerinde olumlu ve olumsuz etkileri bile değerlendirilmeden son derece sığ, tartıştırmaktan uzak bir dayatma ve söylem ile tutum alındı.

Sendikaların tüm organları emekçilere yakın, emekçilerin denetimine açık, her türlü bürokrasiden uzak ve ulaşılır bir yapıda olmalıdır. Emekçilerin mücadelesi içinde doğal süreçlerde ortaya çıkan deney ve tecrübelerin sonucudur. Masa başındaki pazarlıklarla organ oluşturup biçimlendirmek, sendikal ilkelere uymayan yaklaşımlardır. Teknik bir çalışmayla en mükemmel ve demokratik olduğu düşünülen mekanizma da oluşturulsa, bunu sürece katılamayan emekçilere sahiplendiremezsiniz. Bu organlar ancak sendikayı bürokratikleşmeye bir adım daha yaklaştırır ve politikalarını emekçilerden uzaklaştırır.

Tartışılmaya çalışılan yapılar; aynı zamanda karar organları olan KESK Genel Meclisi ve Kadın Meclisleri ile yalnız SES ve KESK’te var olan eş başkanlık sistemidir. Tartışmanın kendi bağlamından koparılarak “kadın düşmanlığı” ithamına vardırılması ise ayrıca tartışmaya değer bir tutumdur.

POLİTİKA YAPMA MESELESİ

Tartışmaların kilitlendiği konuların başında konfederasyonun siyasi bir “parti” gibi davranması geliyordu. Bu eleştiri asıl olarak şu değerlendirmeleri kapsıyordu: Bir program oluşturulma çabası, bu program üzerinden tartışma yürütülmek istenmesi. Bağlı sendikaların öğrenci, veli, hasta vb hizmet alanları üye yapacak şekilde örgütlenmesi ve sendika yönetimlerinin bu çevrelerin temsilcilerinden oluşturulmasının önerilmesi. Karar alma süreçlerini merkezileştirerek sendikal demokrasiden ve sınıf mücadelesinden uzaklaşılması ya da sınıf mücadelesinin muğlaklaşması...

KESK’in emekçi tarzında değil “parti gibi” politika yapma biçimi eleştiriliyordu. Yoksa sorun belirli bir partiye yakınlık ya da uzaklık olarak ifade edilmiyordu. Ancak bu eleştiri de bir siyasi partiye uzak ya da yakın olmak üzerinden söyleniyormuş gibi değerlendirildi. Sonuçta yer yer birbirini anlamadan, herkesin kendi kafasındakini söylediği bir tartışmaya dönüştü.

Sendika elbette politika yapılacaktır, sınıf mücadelesi aynı zamanda siyasal bir mücadeledir. Bunun örneklerini de görüyoruz. Bir gecede yasaklanan grevler, iş güvencesi üzerindeki baskı ve tehdit, varlık fonu, kıdem tazminatının fona devredilmesi ve basın organlarının kapatılması gibi antidemokratik kararlar, Alevilerin inançlarının yok sayılması, Kürt halkına yönelik baskılar ve savaş politikaları vb uygulamalar kamu emekçileri içerisinde de tartışılan, hatta onları ayrıştıran konulardır. Sermayenin ve onun siyasi temsilcisi iktidar emekçiler karşısında tek vücut davranmaktadır. Buna karşı emekçilerin tüm geçmiş deneyimleri göstermiştir ki sınıf olarak hareket etmek önemli ve saldırıları püskürtmenin belki de tek çıkışıdır. Ancak bu konular işyerlerinde gündem edilmez, tartışılmaz, bildiri, broşür vb yollarla emekçilerin gündemine sokulmaz, işyerindeki emekçileri eylem ve etkinliklere çekecek şekilde ele alınmazsa; sadece konfederasyonun merkezi düzeydeki açıklamaları ve belli kadroların katıldığı eylem ve etkinliklerle yetinilirse amaca uygun davranılmamış olur. KESK’in son üç yılı bu açıdan değerlendirilememiş ve önümüzdeki dönem açısından yapılması ve yapılmaması gerekenler tartışılamamıştır.

HERKES ‘BİRLEŞİK MÜCADELE’ DİYOR AMA...

Delegelerin çoğunluğu tarafından dile getirilen işyeri bağının zayıflaması eleştirisi ile birleşik bir emek mücadelesinin gerekliliği üzerine değerlendirmeler önemliydi. Ancak bu söylemlerin yanında diğer sendikalara üye emekçilerle ayrım noktalarının öne çıkarılması, hem emekçileri hem de KESK’e bağlı sendikaların dışındaki sendikaları dışlayan ve niyetten bağımsız bir rekabeti destekleyici konuşmalar, kendisini merkeze koyarak diğerlerini üsten bir söylemle niteleyen değerlendirmeler bu birleşik mücadeleyi dillendirmenin samimiyetini sorgulatmaktadır.

Kamuda en geniş kitleleri birleştirecek olan taleplerin doğru belirlenmesi, kamu emekçilerinin en geniş katılımını temel alan mücadele araçlarının öne çıkmasıdır. Emekçilerin taleplerini almayan bu talepler yerine gelmezse ne yapılacağını onların dışında karar alan bir sendikal hat terk edildiği koşullarda yeni bir süreç başlayabilir.

Alınan diğer kararların ise ancak şubelerde ve işyerlerinde örgütlü ve planlı bir çalışmayla yaşama geçebileceğini görmek gerekiyor. KHK ve OHAL’e karşı mücadele, laiklik, iş güvencesi ve kıdem tazminatı başta olmak üzere, yerel emek güçlerini en yakıcı talepler etrafında birleştiren bir çalışmayı önümüze koymak, milyonlarca kamu emekçisinin ve elbette KESK’in geleceği açısından hayati önemdedir.

SENDİKALAR PROGRAM YAZMAZ

Kongrede kabul edilen karar önergesi ile bir veya bir buçuk yıl içinde tüzük ve program kurultayı yapılması karar altına alındı. Eğer süreç sendikaları yukarıdan aşağıya doğru sendikal özgünlükler yok sayılıp aynılaştırarak, matruşka gibi birbirinin içinden çıkan örgütler haline getirerek dizayn etme, aynı hatada ısrar etme çabası ile sonuçlanırsa, bu ülkemiz emek mücadelesine bir şey katmayacağı gibi, KESK’in geçmiş mücadele tarihini inkar etme, KESK’i yeniden kendi iç tartışmalarına döndürmek olur. Bundan da mevcut iktidar ve sendikal bürokrasi kârlı çıkar.

Hem delege konuşmaları hem de alınan kararlar açısından değerlendirildiğinde kongrenin bir mücadele platformu ortaya koymadığı açıktır. Kongre salonunda bazı sendikal anlayışların, kendi dağıttıkları broşürlerde yer verdikleri yapısal sorunlara ilişkin kimi önerileri kürsüde dillendirmekten kaçınmaları, yine benzer içerikteki önerilere destek vermemeleri ittifakların gölgesinde bir kongre yapıldığını ve ittifakların kongrede sürdürülmesi gereken tartışmaların önünü kapattığı bir görüntü oluşturmuştur.

Kongrede 32 karar önergesi kabul edilmiştir. Tüzük ve program kurultayı oy çokluğu ile geçmiştir. Bu örgütün sorunlarını çözmesi için bir tüzük değişikliğine gitmesi, tüzüğü sadeleştirmesi ve gerçek seçilmiş organlara kavuşması ihtiyaçtır. Hatta üyelere dayanarak değil yukarıdan getirilen, üç yıldır yürümeyen ve halen tartışma konusu olan maddeler bu kongrede tüzük değişikliği gündem değişikliği önergesi kabul edilerek zaman kaybetmeden değiştirebilir ve esas olarak mücadeleye odaklanabilirdik. Bunu ötelemek hem ekonomik hem de zaman kaybına neden olacaktır. Bir program tartışması yapmak ise tamamen ideolojik bir yaklaşım ve çizgi sorunu tartışması getirecektir ki sendikalar açısından böyle bir tartışmayı örgütün önüne koymak ve bu tartışmalara boğmak doğru değildir. Sendikaların partiler gibi programları olmamalı emekçileri en yalın ve basit şekilde kapsayacak, amaçları ve ilkeleri olan ve emekçileri demokratik olarak sürece dahil edecek tüzükleri yeterlidir.

(*) Emek Hareketi’nin KESK Genel Kurulu değerlendirmesi.

ÖNCEKİ HABER

Bu yürüyüş bir başlangıç aslında

SONRAKİ HABER

Adalet mitinginde çekilen fotoğraf neden olmasın?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...