12 Temmuz 2017 00:34

Trump’ın ilk altı ayı: Dün dündür bugün bugündür

Trump, seçim kampanyasında çok sert söylemlerde bulunurken, ilk altı ayı, birkaç ayrıcalıklı durum dışında beklenenden yumuşak oldu.

Paylaş

Doç. Dr. Ulaş Başar GEZGİN
ulasbasar@gmail.com 

Trump yönetiminin ilk altı ayı 20 Temmuz’da dolacak. Trump, seçim kampanyasında çok sert söylemlerde bulunurken, ilk altı ayı, birkaç ayrıcalıklı durum dışında beklenenden yumuşak oldu. Kuzey Kore hakkında bol bol saldırgan konuşmaları oldu; ancak Rusya ve Çin’in tepkisi dolayısıyla olacak, Kuzey Kore’nin tüm silah denemelerine karşın, ABD, pratikte Kuzey Kore’ye müdahalede bulunamadı. Suriye’yi bombaladı, fakat bu, Suriyeli yetkililere bakılırsa düşük düzeyli bir saldırıydı. Çin’e karşı yaptırımlardan söz etti; fakat bunların hiçbiri gerçekleşmedi. Kızının adını taşıyan şirketin üretimini Çin’de yaptığı gerçeği ise, güldürdü.

Trump’ın şimdiye dek Obama’nın dış politikasından ayrıldığı iki temel nokta, İran ve Küba bağlamında oldu. Trump, Obama’nın tersine, İsrail’le Suudi Arabistan’ı ve Sünni dünyasını arkasına alıp İran’ı hedef gösterme gibi bir yol tuttu. Obama zamanında Küba’ya yönelik hafifleyen yaptırımlarsa geri geliş sinyalleri verdi. İsrail’e verdiği, Amerikan büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma sözünü henüz gerçekleştirmiş değil. Bunu belki de hiç gerçekleştiremeyecek...

ŞİRKET YATIRIMLARI OLAN ÜLKERE VİZE

Öte yandan, iç politikada sıklıkla KHK’lere (executive order) başvurdu ve çeşitli Müslüman çoğunluklu ülkelerden ABD’ye giden uçaklarda elektronik yasağı gibi absürd uygulamalara imza attı ve belirlediği Müslüman çoğunluklu ülkelerin yurttaşlarını ülkesine sokmadı.

İç politikada boşu boşuna enerji harcadığı için, Trump’ın ilk 6 ayında ABD, daha önce tahmin ettiğimiz gibi, dış politikada zayıf bir görünümdeydi. Trump’ın ticari ilişkileriyle başkan olarak siyasal ilişkileri arasında olması gereken ama gerçekte olmayan ayrım diğer bir tartışma konusu oldu. Şöyle ki, Trump’ın bloklamadığı Müslüman çoğunluklu ülkeler, genellikle Trump’ın daha önce iş adamı olarak iş ilişkileri geliştirdiği ülkelerdi. Trump’ın Rusya’ya ABD’nin devlet sırlarını verip vermediği de bu ilk altı aylık dönemdeki tartışma noktalarından biri oldu.

ÇILGIN ADAM İMGESİ

Trump’ın çevre dostu anlaşmalardan çekilmesi gibi gelişmeler kapitalist dünyada ABD’nin küresel liderliğini sorgulatan bir nitelik kazandı. ABD için, tarihi boyunca, insan hakları, araçsal bir işleve sahip oldu. ABD yanlısı olmayan ülkeler insan haklarını ihlal ettikleri gerekçesiyle nice yaptırıma maruz kalırken, Suudi Arabistan gibi insan hakları açısından cehennem sıcağı yaşayan ülkeler el üstünde tutuluyor. Trump döneminde bu araçsal çifte standardlı siyasa değişmedi; bunun ötesinde “ülkelerin iç işlerine karışamayız” söyleminde iyice esneklik kazanmış oldu. Trump’ın öngörülemez ve ilkesiz siyaseti akla “dün dündür; bugün bugündür” sözünü getiriyor.

Trump’ın dünyada sağı solu belli olmayan çılgın adam imgesi, en çok da Çin’in işine yaradı. Çin, Trump’ın söylem düzeyinde yerden yere vurduğu, ancak eylem düzeyinde birşey yapmadığı küreselleşme modelinin baş savunucusu oldu. Trump’ın Avrupa’da da sevenleri az; çünkü hem Avrupalılara ilişkin gaflarıyla hem de Avrupa’nın ve dünyanın ‘savunulması’nda Avrupa’nın daha çok kaynak (asker, finans vb.) ayırması talebiyle popülerlik göstergelerinde eksilerde geziniyor.

TRUMP ZAMANINDA GÖÇMEN OLMAK

Trump zamanında ABD’de beyaz üstünlükçü ırkçı saldırılar arttı; kalıpyargılar, önyargılar ve ayrımcılık doruğa ulaştı. Ayrıca göçmenlere yönelik olumsuz söylemlerinin ve uygulamalarının yakında Amerikan ekonomisine yansımalarını göreceğiz. Klasik Amerikan sağı söylemi, göçmenleri “işimizi elimizden alıyorlar” ya da “sahte sigorta numaralarıyla haksız yere sosyal sigortadan yararlanıyorlar” gibi iddialarla öne çıkarken, aslında Çin karşıtı söylemlere sahip Trump’ın kızının Çin’de fabrikası olması örneğindeki gibi, Amerikan sağı, göçmenlerin üzerinden büyük paralar kazanıyor. Bir kere onlar Türkiye’de de örneklerini bildiğimiz merdivenaltı atölyelerde güvencesiz ve güvenliksiz çalıştırılıyorlar. Bu adı konmamış kölelik koşulları, Amerikan işvereninin Amerikan hak arama mücadelelerinin bir ürünü olan Amerikan iş yasalarının daha fazla kazanç adına delmesi anlamına geliyor. 

TRUMP ZAMANINDA KÜBA VE İRAN

Trump’ın sertlik politikası Küba rejimini güçlendirecek. İlk bakışta tam tersi olduğu düşünülebilir ama öyle değil. 1980’lerde Castro, “isteyen, ülkeyi terkedebilir” dedi, rejim düşmanlarının neredeyse tümü ABD’ye kaçıp vatandaş oldu. Geriye kalan Küba halkı, rejime çok bağlı. ABD ambargosu, Küba halkı için ortak bir düşman algısı yaratmaya devam ediyor, böylece tek yumruk olup rejimi ölesiye desteklemeye devam ediyorlar. Küba’nın direnişi, asıl Obama ya da Trump ambargoyu kaldırsaydı kırılacaktı. O zaman, ABD ile Küba ekonomileri, özellikle Amerikan vatandaşı Kübalıların etkisiyle içiçe geçecekti. Bu durumda rejim, Amerika’nın adım adım ülkeye girme tehlikesine karşı savunmasız kalacaktı.

İran’da da benzer bir durum söz konusu. Trump’ın İran’a yapılan terör saldırısını bile kınamayıp İran’ı terörist devlet olarak gördüğünü açıklaması, İran’ın daha da güçlenmesini sağlıyor.

Bir de Katar krizi var elbette. Krizin Trump’ın Arap coğrafyasına yönelik ziyaretinden sonra gerçekleşmesi elbette rastlantı değil. Katar’ı terör odağı olarak işaret etmesi, elbette Suudi Arabistan’ı aklaması anlamına geliyor ve ona bölgede Amerikan çıkarını korumak için yeni görevler verileceği anlaşılıyor.

SINIFIN SÖZCÜSÜ OLARAK TRUMP

Trump’ın ilk altı ayı bir de sınıf ayrımcılığıyla kendini öne çıkardı: “Ekonomimizi yoksul biri idare etsin istemem.” Trump, “parası neyse veririz” zihniyetiyle başkan olduğu için bu tür söylemleri şaşırtmıyor. Ama asıl şaşırtan, bu kadar uyumsuz ve “kör göze parmak” siyasalarla daha nereye kadar dayanacağı… Kimi yorumcular, Trump’ın er ya da geç görevinden el çektirileceğini ileri sürüyor. Bu, yalnızca Amerikan yasama organlarındaki değil, Amerikan toplumundaki büyük çaplı protestolara da bağlı… Anlaşılan, Trump, ülkeyi ve onun üzerinden dünyayı bir şirket gibi yönetmeye çalışıyor; ancak bu, hem etik olarak hem de teknik olarak olanaksız. Ülkeyi şirket olarak yönetmek etik olarak doğru değil ve teknik olarak bakarsak, ülke yönetmek, bir yöneticinin şirketi yönetmekteki özgüvenine sahip olabileceği bir arena değil. Sevmediğin insanları işten attığın gibi vatandaşlıktan atamazsın ve ülke yönetimi, hele ki ABD gibi büyük ölçekli bir ülke, bir şirkettekinden daha fazla eşgüdüm becerisi ve takım çalışması gerektirir. Bunlar Trump’ta bulunan özellikler değil.

Ne olacağı belirsiz bir Trump’lı altı ay daha bekleyen yalnızca ABD değil, bütün dünya. Fakat bu kadar belirsizlik uluslararası finans kapitali de ürkütür. Bu nedenle, Trump’a ayar vereceklerini, bunun üzerine Trump’ın en keskin söylemlerinde yumuşamaya gideceğini ya da söylemlerini yumuşatmasa da eyleme asla dökmeyeceğini söyleyebiliriz. Bu yıllar ABD’nin kayıp yılları olarak tarihe not düşülecek ve Çin’in yükselişinin ivme kazandığı yıllar olarak…

ÖNCEKİ HABER

Muhalefet ‘İç tüzük dayatması’nı kabul etmiyor

SONRAKİ HABER

Trump ile Macron Suriye'yi görüşecek

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa