11 Temmuz 2017 00:21

Kıdem tazminatı ve eğitim hakkı

ÖVDER İzmir Şube Başkanı Orhan Yüce, eğitim süreci hakkında elde edilen kıdem tazminatı ve eğitim hakkının paralelliğini yazdı.

Paylaş

Orhan YÜCE
ÖVDER Şube Başkanı/İzmir

Topluluk halinde yaşayan insanların, üretim ve eğitimle toplum haline geldiklerini tarihsel süreç içinde görmekteyiz.

Toplumsallaşan insanlar farklılaştılar ve ardından devletleştiler. Devleti elinde tutanlara karşı mücadele verenler; yaşam hakkı, eğitim hakkı, çalışma hakkı gibi güvenceler elde ettiler. Ama iktidar olanlar sermaye sahipleri bunları yok etmek için devlet gücünü kullandılar.
Türkiye işçi sınıfı ve sermayedar da bu oluşumu dışında kalmadılar.

Sosyal ve ekonomik hakların savunulması, demokratik toplum düzeninin kurulup geliştirilmesinde en etkili araç eğitimdir.

Ekonomik haklardan olan çalışma hakkı, emeklilik hakkı, konut hakkı gibi hakların kullanılmasının ve geliştirilmesinin vazgeçilmezi nitelikli bilimsel, laik, demokratik bir eğitimdir.

Yazımızın konusunu da bu süreç içerisinde elde edilen kıdem tazminatı ve eğitim hakkı paralelliğini oluşturmaktadır.
Gerek çalışanların çalışırken ki iş güvencesinin,  gerekse gelecekleri için elde ettikleri kıdem tazminatının ve insanca yaşamın önemli bir etkeni olan nitelikli eğitim hakkının birbiriyle kopmaz bağını yaşam her an önümüze koymaktadır. 

Okuduğunu anlayan, anladığını yorumlayan, yorumladığını paylaşan insanlar, hakların tümünün insanca yaşam için gerekli ve zorunlu olduğunu değerlendirebilirler.

1936 yılında çıkartılan iş yasasında tanımlanan kıdem tazminatı yıllarca verilen mücadele sonucu 1975’de bugünkü halini aldı. Yani 1936’da 15 günlük olan kıdem primi, bugün her yıl için 30 günlük ücret tutarında kıdem tazminatına yükseltildi.

Kıdem tazminatı işçilerin hem iş güvencesi hem de gelecek güvencesidir.

Çocukların ve gençlerin nitelikli eğitim hakkı da kişinin ve toplumun insanca yaşanının güvencesidir. İnsanca yaşamın ön koşulu; nitelikli eğitim güvenceli işten geçmektedir.

Demokratik bir toplumun oluşmasını iktidarları için sakıncalı ve tehlikeli bulan iktidarlar, her fırsatta işçilerin, emekçilerin mücadelelerle kazandıkları hakları yok etmek için her aracı kullanmaktadırlar.

Devleti ele geçiren sermaye temsilcileri, dinsel ve ütopik değerler içeren eğitim faaliyetleriyle, toplumu istedikleri gibi yönetmek için, haklarından yoksul uysal vatandaşlar oluşturma amacı peşindedirler.

Sosyal bir devletin başta gelen görevi, yaşam, çalışma, eğitim, sağlık ve doğa gibi hakları güvence altına alması ve daha nitelikli hale getirip genişletmek olması gerekirken, tüccar devlet anlayışı ile haklar yok edilmekte, hizmetler ticarileştirilmekte ve niteliksizleştirilmektedir. 

İşçilerin 81 yıllık kazanımı olan kıdem tazminatı konusunda, 12 Eylül 1980 faşist darbe liderine “kıdem tazminat karşılıkları bir fonda toplanmalı ve kalan kısım özel sektör yatırımları için düşük faizle kullandırılmalıdır” talebinde bulunan Vehbi Koç’un arzusunu AKP Hükümeti 2003 yılından bu yana yerine getirmeye çalışmaktadır. Paketlerini çok güzel ambalajlarla işçinin ve halkın önüne koyan AKP Hükümeti, kıdem tazminatının fona devredilmesini başkanlık sistemi ve OHAL içinde bitirerek işverenleri bu kâbustan kurtarmak istiyor. İşçinin iş güvencesi ve geleceğini elinden almaya çalışan iktidar, işçi çocuklarının gelecekleri olan parasız, bilimsel, demokratik ve laik eğitim haklarını da yok etmek istiyor.

Eğitim hakkının yok edilmesini 2012 yılında 4+4+4 sistemiyle hızlandıran AKP Hükümeti, bugün öğretmenleri, okulları ve müfredatı istediği biçime sokmak için akla gelmedik yol ve yöntemleri uygulamaktadır. “Dindar nesil” projesi üstünden yürütülen eğitim sistemi, sistem olmaktan çıkartılıp, bir yaptırım haline getirilmiştir.

Bilimsel, laik ve demokratik değerlerden uzaklaştırılıp, tek tip itaatkar insan yetiştirme faaliyetine dönüştürülen eğitim, tarikatların egemenlik alanına haline getirilmiştir.

Kamu-özel ortaklığı ile yapılan köprüler, hastaneler, eğitimde özel okullara devlet desteği ile sürdürülmektedir.

2016-2017 eğitim-öğretim yılında 340 bin öğrenciye çıkartılan özel okullarda eğitime devlet desteğini, düşük gelirliler için çıkarttığını söyleyen iktidar, bir özel okulun 20 binden başladığını, 3-4 bin lira destekle asgari ücretli bir çalışanın çocuğunu gönderemeyeceğini bilmiyor mu? Bal gibi biliyor. Amaç; çalışanların çocuklarının nitelikli eğitim alması olsa idi, özel okullara değil, tüm yükü velilerin sırtına yıkılmış devlet okullarına desteğini sunardı. Emekçiden topladığı vergiyi, eğitim işletmecilerine aktarmak yerine, kamu hizmeti vermeye çalışan devlet okullarına aktarırdı.

Eğitimi, “istendik davranışlar kazandırma, dinselleştirme ve tek tipleştirme” olarak algılayan iktidar, kalan kaynakları da bilimsel, laik, demokratik değerlere alternatif olarak yapılandırılan okullara aktarmaktadır. Önümüzdeki yıl fen liselerine 250 derslik yapmayı planlayan hükümet, 5000’den fazla dersliği imam hatiplere yapmaktadır. Öğrencilerin önüne bir seçenek gibi konulan TEOG sınavları, sonunda öğrencileri imam hatiplere yönlendirmenin bir aracı haline gelmiştir. Diğer tarafta ise evlatlık muamelesi gören Anadolu Lisesi ve Fen Liseleri proje okulları adı altında imam hatiplerin gerisine atılması için müfredatı ve kadrosu boşaltılmaktadır. 

Yukarıda ifade edilenlerin tümü toplumun gözü önünde yaşanmakta ama algı operasyonlarıyla yanılsamalar yaratılmaktadır. Halbuki, kıdem tazminatını kaldıran bir anlayış, sağlık, eğitim, çalışma haklarını da kullanılamaz hale getirilmektedir.

Fabrikalarından, işletmelerinden işçileri atan bir sistem, okullarından üniversitelerinden hocaları kovmaktadır.

8 saatlik güvenceli iş hakkını esnekleştiren ve güvencesizleştiren bir iktidar, okullarda, üniversitelerde özgür, bilimsel ve demokratik düşünceleri baskılandırmakta ve toplumu tek tipleştirmektedir.

Bu nedenle; işçi kıdem tazminatına sahip çıkarken, sağlık, eğitim ve yaşam hakkına da sahip çıkmalı.
Okullarda parasız bilimsel, laik ve demokratik eğitim hakkına sahip çıkan eğitimci ve öğrenci işçinin iş güvencesi ve kıdem tazminatına da sahip çıkmalı.

İşyerlerinde işine, kıdem tazminatına ve ücretine sahip çıkan işçi, aynı zamanda veli olarak çocuğunun geleceği olan nitelikli eğitime de sahip çıkmalı.

Parasız, bilimsel, demokratik ve laik eğitime sahip çıkan veli yarın işyerlerine gidecek olan çocuğunun iş güvencesine, kıdem tazminatına da sahip çıkmalı ki; yaşam, iş, sağlık, eğitim ve doğa gibi toplumsal yaşam için vazgeçilmez olan haklar yaşanabilir olsun.

ÖNCEKİ HABER

Renault işçileri: İşten atmalara izin vermemeliyiz

SONRAKİ HABER

Sırbistan’da Fiat işçileri grevde: Ucuz iş gücü olmayacağız!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...