10 Temmuz 2017 13:47

İkinci adım için de umutlanmak istiyoruz

Evrensel Yazarı Ceren Sözeri Adalet Mitingi ile ilgili izlenimlerini yazdı.

Paylaş

Ceren SÖZERİ
 

Adalet Yürüyüşü’ne iki kez katıldım. Özelikle İstanbul’da gerçekleşen son günkü coşku ve yürüyüş kuyruğunun uzunluğu görülmeye değerdi. Yolda kenarda bekleyenlerin çoğu alkışlıyor, Türk bayrağı sallıyordu. Protesto edenler ise Rabia işareti ile karşılık veriyordu. Rabia’nın sembolleştirilmesi çok yeni ama iktidarı destekleyenlerin kendilerini ifade etmeleri açısından epey işlev gördü. Benimseyenlerin bu işareti, Erdoğan sevgisi dışında, neyle özdeşleştirdiklerine dair bir araştırmaya denk gelmek isterdim. 

Yürüyüşe katılanlar arasında en popüler konulardan biri polis ve jandarmanın tavrıydı. Herkese karşı son derece nazik davrandılar, mola zamanı rahatça dinlendiler hatta insanlara su, yiyecek ikram edenler oldu. Adalet Mitingi’nde de onca izdihama rağmen hiçbir gerginlik çıkmadı. Sanki demokratik bir ülkede protesto hakkını hiçbir tedirginlik duymadan kullananlar gibiydik. Adaletsizliğe karşı başlatılan ve milyonlarca insanı bir araya getiren bu 25 günlük sürecin en büyük artısının başka türlüsü mümkün rahatlamasını yaşatması ve insanlara yalnız olmadıklarını hissettirmesi olduğunu, mitingden beklentileri tam olarak karşılanmasa bile umutlu ayrılanları bu ruh halinin sarmaladığını düşünüyorum. Tıpkı yıllarca gaz yiyip mücadele verdikten sonra Taksim’in 1 Mayıs’a açıldığı 2010’daki gibi, demek ki olabiliyormuş.

Alan gerçekten çok kalabalıktı, herkes heyecanla konuşmayı bekliyorken daha önce eylemlerde rastlamadığım insanları görmenin şaşkınlığını yaşadım. Konuşma heyecanlı başladı, biraz uzun tutulduğundan ortalarda biraz tempo düştü ama tutuklu gazetecilerden, Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’dan, tutuklu milletvekillerinden bahsettiğinde hep karşılık buldu. 20 Temmuz’un ‘bir siyasi darbe’olduğunun birkaç kez altını çizdi. Bundan sonra da bunu sıkça tekrar edeceğini düşünüyorum. 16 Nisan Referandumu ile yapılan anayasa değişikliğini ilk kez bu kadar net biçimde gayrimeşru olarak nitelendirdi. “Bu yürüyüşle ne kazandık?” sorusunu sordu ve “Önce toplum olarak korku gömleğini çıkarıp çöp sepetine attık. Çekinmeyeceğiz, cesur olacağız, biz cesur insanlarız” cevabını verdi. Arka taraftan “biz zaten korkmuyorduk ki!” diye bir ses duydum. “Darbeyi de önleyeceğiz, adaleti de getireceğiz. Sokaksa evet, sonuna kadar sokak!” dedi. 

Huzur için daha fazla cesaret gerek
Pek çoğunuz gibi ben de 10 maddelik manifestodaki talepleri net ve cesurca buldum. Ve evet keşke Kürt sorunu konusunu yalnızca tutuklu vekiller için adalet, toplum için barış istemek ve Hakkari’ye selam yollamakla kalmasaydı. 9 Temmuz’un bir başlangıç olduğunu söylemesi umut verici ancak neye başladığımız / başlayacağımız konusunda bir fikrimiz yok. Kitlelerin dün beklentisi bir yol haritası açıklanmasıydı ancak olmadı. Kılıçdaroğlu bundan özellikle kaçınıyor gibi. 16 Nisan sonrası sokak protestolarına şiddet gerekçesiyle temkinli yaklaşmış, parti içinde dahi yoğun eleştirilerle karşılaşmıştı. 15 Haziran’da ise “tek başına” yola çıkarak hem parti içinde hem dışındalider olarak güvenini tazeledi, meclisin işlevsizleştirilmesine karşı siyaseti sokağa taşıdı. Bu en başında kendisi için doğru olan stratejisine bakarak bundan sonrası için bir planının olmadığını düşünmek yanıltıcı olur. Umarım bu plan 2019 hazırlıkları ile sınırlı değildir. Maltepe’de toplanan ya da televizyonları karşısında umutlanan milyonlara yalnızca bu tarihi 25 güne tanıklık etmek yetmeyecektir. 

Bu süreçte belki içimizden bazen dışımızdan sık sık Kılıçdaroğlu – Demirtaş kıyaslaması yaptık. Belki haklıyız ancak ikisinin farklı mücadelelerden gelen, farklı karakterde liderler olduğunu unutmamak gerek. Kılıçdaroğlu’nun dünkü konuşmasında tam 7 kez “huzur” sözcüğü geçiyor ve bence onun aklındaki ideal ülkeyi karşılayan en anlamlı sözcük bu, tıpkı ailemizde, mahallemizde sıkça karşılaştığımız insanlar gibi.

Ancak ülkeye huzuru getirmek şu ortamda epey cesaret istiyor. Bundan sonrası hiç kolay değil. İktidarın 15 Temmuz’u bir rövanş olarak göreceğinden, “yapabiliriz”i, “yapamazsınız”a çevirmek için elinden geleni yapacağından kuşku yok. Kılıçdaroğlu’nun 14 Haziran’daki mütereddit görünen tavrıyla 9 Temmuz’daki kendisine, kitlesine güvenli tavrını karşılaştırarak umutlanmaya devam etmek, çoğu konuda aynı fikirde olmasa da bu yürüyüşte desteğini esirgemeyenlerin taleplerini de kucaklamasını beklemek hakkımız.

Son bir not olarak, bu sürecin en önemli artılarından biri Selvi Kılıçdaroğlu’nu daha yakından tanımak olduğunu eklemek gerek. Artı Gerçek’ten Dilek Gül’ün yaptığı söyleşinin ardından kendisine saygı duyanların sayısının çok arttığını düşünüyorum, dün mitingde de bunu hissettim.
 

ÖNCEKİ HABER

Kapkaççı adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı

SONRAKİ HABER

Boya fabrikasında yangın

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...