10 Temmuz 2017 00:20

Edebiyatımızın en baba meselesi: Dövmeler, redler, özlemler

Hakan Güngör, edebiyatımızın en 'baba' meselesi olabilecek baba-oğul ilişkilerini kaleme aldı. Vurmalar, dövmeler, redler, özlemler ve başka şeyler…

Paylaş

Hakan GÜNGÖR
İstanbul

Edebiyatımızın en “baba” meselesi, baba-oğul ilişkilerinin edebiyata yansıması olabilir. Baba meselesi diyorum, çünkü “babalık” edebi bir yazışmaya da ebedi bir çarpışmaya da işaret edebiliyor. 

Birkaç gün önce Evrensel gazetesinin kültür sayfasında Mustafa Aslan imzalı bir yazı yayımlandı. “Hayatta en çok babamı sevdim” başlıklı yazı, kuşkusuz edebiyat tarihimize damga vuran baba-oğul ilişkilerinin önemli bir bölümüne değiniyor oluşu nedeniyle kıymetliydi. Bu yazının beni de epey düşündürdüğünü ve etkilediğini belirtmek isterim. Ve fakat yazıya dair bazı itiraz ve notlarım da var. Mustafa Aslan’la bu nedenle hasbıhal etmek ve o yazıda yer verilmeyen ilişkilere de değinmek istedim… 

Aslan’ın yazısının ilk paragrafı şuydu: “Edebiyatımıza göz attığımızda babalar ve çocukları arasında müthiş bir sevgi ve saygı duvarı çıkıyor. Tanzimat edebiyatından bugüne doğru yavaş yavaş gelecek olursak; Halid Ziya’nın genç yaşta ebediyen ayrıldığı müzisyen oğlu Vedat’a yazdığı ‘Bir Acı Hikâye’, Recaizade Ekrem’in, erken yaşta yitirdiği Nijad’a yazdıkları ve Tevfik Fikret’in oğlu Haluk’a yazdığı ‘Haluk’un Defteri’ bunlardan sadece birkaçı olabilir.”

TEVFİK FİKRET’İN OĞLU HALUK

Öncelikle edebiyatımıza göz attığımızda babalar ve çocukları arasında müthiş bir sevgi ve saygı duvarı çıkıyor karşımıza bu doğru. Ancak bu duvar ancak “göz attığımızda” ortaya çıkıyor. Dikkatli gözlerle incelendiğinde bu duvarın hemen yıkılıverdiğini yahut çatlaklarla dolu olduğunu görmek de mümkün.

Evladın ölümüne şahit olmak tabii ki yıkıcı bir durum. Bu yoğun, şiddetli duygu yazar ve şairlerin ürünlerine de konu oluyor, kaynaklık ediyor. Halid Ziyakaybettiği oğlunun arkasından yas tutmuştu, bu yas kıymetli bir esere de kaynaklık etmişti. Recaizade Mahmud Ekrem’in durumu da maalesef farklı değildi. Bu isimlere ek olarak Tevfik Fikret örnek verilmişti yazıda, ancak Fikret’in ayrılan bir yanı vardı. 

Fikret, siyasi atmosferin karanlığında bir umut ışığı ararken önce kendi kuşağının mensuplarına yönelmişti. Ancak hassas ve onurlu bir insan olarak gördükleri, onu sükut-u hayale uğratmıştı. Zaman içinde umudun gençlerde olduğunu sezmişti. Hayalini kurduğu mücadeleni geciktiğini gördüğünde iş artık yüzünü çocuklara çevirmeye gelmişti. Haluk’un Defteri aslında budur ve Haluk diye seslendiği aslında umudunu yüklediği geleceğin büyükleridir. Onurlu mücadelesinde yeterince yol kat edemediğini düşünen bir aydının son görkemli çabası… Tevfik Fikret’te babayı, yani otoriteyi, öte yandan da parmak sallayan öğreticiyi yenmeyi salık vermek de vardı. 

Oğlunu kaybeden şair, yazar babalar anılırken Ümit Yaşar Oğuzcan’ı da eklemek gerekir. Ümit Yaşar’ın oğlu Vedat, 17 yaşındayken Galata Kulesi’nden atlayarak intihar etmişti. Üstelik Ümit Yaşar da defalarca intihara teşebbüs etmişti, ki bu sayının 24’ü bulduğu söylenir. Bir diğer rivayet de intihar eden Vedat’ın avucunda “Baba intihar öyle edilmez böyle edilir” yazdığı idi. Ümit Yaşar oğlunun ölümünün ardından “6 Haziran 1973/ Galata Kulesi’nden bir adam attı kendini/ Bu nankör insanlara/ Bu kalleş dünyaya inat/ Şimdi yine bir ninni söylüyorum ona/ Uyan oğlum, uyan oğlum, uyan Vedat” dizelerini kaleme almıştı…

BABASINI VURAN YAZAR

Tevfik Fikret’i dışarıda bırakacak olursak tüm bu isimler yaşadıkları şiddetli acı neticesinde matemlerini edebi eserlerine yansıtmışlardı. Ancak baba-oğul ilişkisi çok başka şekillerde de görülebiliyordu ve bazen bir babanın ölümü bizzat oğlunun elinden olabiliyordu. 

Şakir Paşa’nın ölümü, duyanları şaşkına çevirmişti. Şakir Paşa vurulmuştu, işin aslı kısa sürede ortaya çıkmıştı: Şakir Paşa’yı oğlu vurmuştu.Dahası, Şakir Paşa ile gelini Aniesi arasında bir yasak aşk olduğu iddia edilmişti. 24 yaşındaki oğlu 14 yıl hüküm giymişti. Babasını öldürerek cezaevine giren bu kişi, Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaçlı’dan başkası değildi…

CEMAL SÜREYA İLE OĞLUNUN KAVGASI

Şiddet konusu başka bir baba-oğulun ilişkisinde daha gündeme gelmişti. Cemal Süreya’nın oğlu Memo Emrah siyasi olarak babasından farklı düşünen biriydi, annesinin deyimiyle İslamcıydı. Süreya’nın eşi Zuhal Tekkanat verdiği bir röportajda baba-oğul arasındaki çatışmanın nasıl fiziksel bir saldırıya dönüştüğünü şöyle anlatıyordu: 

“Ölümünden üç beş gün önce Cemal Süreya’ya valizimsi bir çanta verilmiş. Cemal de o valizi Birsen’e (Cemal Süreya’nın son eşi) vermiş. Memo ‘Veremezsin, o benim’ demiş. Birsen de çocukla aşık atıp ‘Hayır, benim’ deyince münakaşa çıktı. Kızdı ayağa kalktı, çantayı almak istedi, babası vermek istemedi, ben araya girip Memo’yu itmeye çalıştım. Boyum kısa ya biraz, o da benim boyumun üstünden Birsen’e vurmak için elini attı, Cemal’e geldi. Başı hemen şişti.”

SAĞ BİR BABAYA ŞİİR: 'SİZİN HİÇ BABANIZ ÖLDÜ MÜ?'

Cemal Süreya ölümünden kısa bir süre önce oğluyla bir itiş kakış yaşamış, oğluun darbesiyle yaralanmıştı. Cemal Süreya’nın hayatında baba-oğul ilişkisine dair çok daha önemli bir anekdot da var. Süreya, “Sizin hiç babanız öldü mü?/ Benim bir kere öldü kör oldum/ Yıkadılar aldılar götürdüler/ Babamdan ummazdım bunu kör oldum” dizelerini kaleme almıştı. “Baba” mefhumu üzerine düşünülerken akla gelen ilk şiirlerden biri olan “Sizin Hiç Babanız Öldü mü?” şaşırtıcıdır ki, aslında Cemal Süreya tarafından henüz babası hayattayken yazılmıştı! Cemal Süreya, “Günler” kitabında, “‘Sizin Hiç Babanız Öldü mü?’ adlı şiirimi babamın ölümü üzerine yazdığımı sananlar var. İlk şiirlerimdendir. Babamın ölümünden dört yıl önce yayımlamıştım onu” diyordu. Süreya bu şiirin havasına uygun olmadığını belirtiyor ve “Bir şey anlatıyor, ama çok ilkel” diye tanımlıyordu söz konusu şiirini.

CAN YÜCEL BABASINI ÇOK AZ GÖREBİLDİ

“Sizin Hiç Babanız Öldü mü?” kadar etkili bir diğer baba konulu şiir de Can Yücel’in kaleme aldığı “Ben Hayatta En Çok Babamı Sevdim” idi. Yazısında Mustafa Aslan’ın da anımsattığı bu şiirde, meşguliyet nedeniyle babasından asla yeterince ilgi görememiş bir çocuğun serzenişi de vardır. Hasan Âli Yücel, milli eğitim bakanıydı ve çocuğuyla ilgilenecek yeterli zamanı asla olmamıştı: “Bilmezdi ki oturduğumuz semti/Geldi mi de gidici-hep, hep acele işi!”

Ve baba ister evde olsun ister dışarda, her durumda “saygı ve sevgi” beslenen olamayabiliyordu. Bir çocuğun hissedebildiği, tespit edebildiği, ama çözmeye gücünün yetmediği kimi sorunların kaynağı da baba olabiliyordu. Mesela Seyyidhan Kömürcü bir şiirinde “bütün evlerin en mükemmel hatasıdır baba” diyordu…Edebiyatımızda baba oğul ilişkisinin yeri var, bu kimi zaman matem, kimi zaman sevgi, kimi zaman saygı, kimi zaman da çatışma içererek şiirlere, romanlara, anılara yansıdı. Belirtme ihtiyacı duyuyorum, bu eser ya da anıların her daim sevgi ve saygıyı yansıttığına inanmak güç. Çünkü babanın bir otorite simgesi olarak ailedeki varlığı tecrübesinden ve saygıdeğerliğinden değil başka şeylerden kaynaklanıyor ise, babaya karşı duruşun da babayı sevmek kadar insan hayatında haklı bir yeri olduğu kanaatindeyim. Mustafa Aslan, “Babalar ve çocukları edebiyatımızın güvenilir, fakat hüzünlü bir atardamarı olarak ışkın vermeyi sürdürüyor” diyor. Hüzünlü olduğu açık ama güvenilir olduğu konusunda ben o kadar emin değilim…

YAHYA KEMAL, NÂZIM HİKMET’İN ÜVEY BABASI OLACAKTI

Mustafa Aslan, bir başka baba şiirinden bahsediyor ve “Nâzım Hikmet ‘Baba’ adlı şiirinde babayıbir kardeşi, ağabeyi ve arkadaşı gibi görüyor” diyordu. Nâzım Hikmet’in babaya değilse bile “üvey baba”ya bir itirazı vardı. Şair Yahya Kemal, Nâzım Hikmet’e ders vermek üzere sık sık evlerine gelip gidiyordu. Üstelik Nâzım Hikmet’in annesi Celile Hanım’la ilişkisi vardı. Bu duruma şiddetle karşı olan Nâzım Hikmet, hocasının cebine bir not dahi bırakmıştı: “Hocam olarak girdiğiniz bu eve babam olarak giremezsiniz.” Yahya Kemal, nedendir bilinmez, evlilik hazırlığı içinde oldukları esnada bir mektup yazarak Celile Hanım’dan ayrılmıştı. Nâzım Hikmet’in dediği olmuş, Yahya Kemal o eve “baba” olarak girmemişti.

ÖNCEKİ HABER

Adalet Maltepe Meydanı’na sığmadı

SONRAKİ HABER

IŞİD’i yaratan nedenlere odaklanmalı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa