07 Temmuz 2017 00:55

Naif Bezwan: Afrin hazırlığının nedeni muhalefeti bastırmak

Siyaset bilimci Naif Bezwan, Türkiye'nin Afrin’e yapmayı planladığı olası bir askeri operasyonun etkilerini ve amaçlarını değerlendirdi.

Paylaş

Şerif KARATAŞ
İstanbul

‘Adalet’ talebiyle Ankara’dan İstanbul’a kitlesel yürüyüş sürerken, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP Hükümeti Kuzey Suriye’deki (Rojava) Kürt kantonu Afrin’e yönelik askeri operasyon yapılacağına yönelik söylemlerini sık sık dile getiriyorlar. Afrin’e yönelik olası askeri operasyona ilişkin Dr. Naif Bezwan, Erdoğan ve hükümetinin Afrin açıklamalarının iç kamuoyuna yönelik olduğuna vurgu yaparak, “İçerde toplumsal ve siyasal muhalefetin güçlenmesini önüne set çekmek ve böylece farklı toplumsal kesimlerin barış, demokrasi ve adalet talepleri etrafında alternatifler oluşturmasını engellemektir” dedi.

Mardin Artuklu Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi iken gazetemize Cerablus’ta başlatılan Fırat Kalkanı operasyonla ilgili yaptığı değerlendirmeler nedeniyle üniversiteden uzaklaştırılan ve sonrasında OHAL kapsamında çıkartılan kanun hükmünde kararnameyle ihraç edilen Dr. Naif Bezwan ile Afrin’e yönelik yapılacağı iddia edilen olası askeri operasyonu konuştuk.

Türkiye’de ana muhalefet liderinin Adalet talebiyle yürüdüğü sırada, AKP hükümetin Afrin’e yönelik askeri operasyon yapılacağı dillendiriyor. Afrin’e yönelik olası askeri müdahaleyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Erdoğan rejiminin, Rojava’da değişik cihadi/selefi örgütler aracılığıyla uzun süredir kirli bir savaş yürütmekte olduğu bir sır değil. IŞİD’in ufukta görülen Rakka hezimetiyle birlikte, devletin vekalet savaşlarını yürütme kabiliyetinin hayati derecede zaafa uğrayacağı da kesin. Herhalde TSK’nin Kürtlere karşı Afrin’de doğrudan cepheye sürülmesinin önemli bir nedeni bu.

Afrin’e saldırı hesaplarının önemli bir nedeni de içerde toplumsal ve siyasal muhalefetin güçlenmesini önüne set çekmek ve böylece farklı toplumsal kesimlerin barış, demokrasi ve adalet talepleri etrafında alternatifler oluşturmasını engellemektir. İç ve dış düşman yaratarak iktidarı tahkim etmek her türden diktatöryel ve otokratik rejimlerin en sık başvurduğu milli bir uyutma siyaseti olmasına rağmen, Kılıçdaroğlu’nun her defasında bu kirli siyasete yenik düşmesinin nedenleri üzerinde iyice düşünmek gerekir.

Gerçek şu ki, Kılıçdaroğlu’yu, egemen bloğun Kürt düşmanlığına dayalı Türkçülük sözleşmesinin esaretine tabi tutmak, Erdoğan’ın çok becerdiği ve acımasızca uyguladığı bir politikadır. Zira daha önce aynı siyaset askeri vesayet rejimi dönemlerinde Erdoğan’a karşı uygulanmış ve görüldüğü üzere başarıyla sonuçlanmıştır.

Sadece bir örnek vermekle yetinelim: Referandumdan hemen sonra CHP tabanının önemli bir kısmı halkın özgür iradesinin göz göre göre çalınmasına öfke duyarak, referandum  sonuçlarını gayri meşru olarak görmüş ve sivil bir direnişten yana bir tutum içine girmişti. Tam da bu sırada Erdoğan’ın emri ile 25 Nisan’da TSK Şengal ve Karakoçak’ta (Rojava) Kürt mevzilerine hava saldırıları düzenlenmiş ve saldırılar onlarca savaşçı ve sivil insanın katledilmesi sonuçlanmıştı. Kılıçdaroğlu, belki de çaresizlik içinde saldırılara sahip çıkarak, sokakta gelişen sivil direnişe sırtını dönmüş; başkanlık rejimini de Erdoğan’a tevdi edilmişti. Kılıçdaroğlu, bu kadar açık bir oyun üzerinde siyasal olarak esaret altına alınmayı siyasal cesaretle reddetmediği sürece kendi başına anlamlı ve değerli bir girişim olan ‘Adalet Yürüyüşü’nün bu amaca ulaşması mümkün olmayacak.

‘ESAD’IN ELİNİ GÜÇLENDİRMEKTEN BAŞKA İŞE YARAMAZ’

Olası Afrin operasyonun Türkiye ve Suriye ilişkilerine ve özellikle Rojava’ya yansımasına ilişkin yorumunuz nedir?
Erdoğan’ın başının çektiği mevcut iktidar bloğu, Kürtlerin kazanımlarını ortadan kaldırmaya dayalı siyaseti temel bir öncelik olarak görmektedir. Hem iç ve hem de dış politikada buna göre mevzilenmektedir. Bunun için hiçbir kirli enstrümandan imtina edilmemekte ve her yol mubah sayılmaktadır.

Öte yandan, Kürtlerle doğrudan savaşmayı askeri ve siyasi açıdan sürdürecek durumda olmayan Esad rejimi, Türkiye’nin Rojava’da Kürtlerle savaşmasından ancak memnuniyet duyabilir. Rojava Kürdistanı’na olası bir askeri saldırı, zaten ekonomik, toplumsal ve siyasal olarak derin sarsıntılar yaşayan Türkiye’yi şimdikinden çok daha ağır bir krizle karşı karşıya bırakması kaçınılmazdır. Doğrudan yapılacak olası askeri bir saldırı, sonuçta yurt içinde ve dışında Kürtlerle savaşı derinleştirerek, Esad’ın elini güçlendirmekten başka bir işe yaramayacak.

‘TÜRKİYE’NİN YENİ OSMANLICI POLİTİKAYLA YOL ALMASI MÜMKÜN DEĞİL’

Afrein'e askeri bir operasyonun egemen güçler açısından ve Ortadoğu’ya yansımasına dair neler söyleyeceksiniz?
Kürtlerin etkisizleştirilmesi ve Lozan’la ortaya çıkan bölgesel statükonun korunması Türkiye’nin geleneksel Ortadoğu siyasetine damgasını vuran iki temel parametre oldu. Buna göre birincisi, Kürtlerin herhangi bir siyasal statü elde etme imkanı bölge devletleri ve Batı’yla yapılacak türlü işbirlikleri yoluyla engellenecekti. İkinci olarak bölgesel statüko ise çeşitli güvenlik paktları ve politikalarıyla koruma altına alınacaktı. Bu politikalar sürdürülürken NATO ve Batı bloğunun güvenlik şemsiyesi esas alınacaktı.

Geçmişte Kemalizm adı altında sürdürülen ve meşrulaştırılan bu politika, bugün Kürt karşıtı ve statükocu özünü değiştirmeden, yeni bölgesel şartlar altında ve değişik bir formatta Erdoğan rejimi eliyle sürdürülmektedir. Ancak hem Kürtlerin kendi geleceğini belirleme çabalarını engellemenin hem de bölgesel statükoyu korumanın maliyeti artıkça, Erdoğan’ın başını çektiği iktidar bloğu Batılı müttefiklerle çatışma pahasına yayılmacı ve müdahaleci bir siyasete başvurmaktadır.

Başka bir deyişle, bugün normatif bir güç olma şansını çoktan kaybetmiş, güvenlikçi ve militarist politikalara teslim olmuş; proxy’leri (vekalet) her geçen gün güç kaybeden, içerde demokratik muhalefeti baskı politikalarıyla acımasızca abluka altına alan; yeni-Osmanlıcı bir kibri ve siyasal İslamcı bir retoriğe iman etmiş bir iktidar bloğu ve zihniyetiyle karşı karşıyayız.

Türkiye’nin bu politikalarla yol alması mümkün değildir. Bunun karşısında geniş toplumsal ve siyasal kesimlerin adalet, barış, demokrasi ve refah talepleri etrafında sivil itaatsızlığı ve demokratik sivil direniş yöntemlerini esas alan alternatif politikaları hayata geçirmek günümüzün en can alıcı sorusu olarak durmaktadır.

ÖNCEKİ HABER

CHP'li Ali Şeker: Kanunsuzluğu kanun yapan bir anlayış var

SONRAKİ HABER

Duymayanlardan duyanlara mesaj: Merhaba

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...