06 Temmuz 2017 00:35

KESK’in mücadeleci temelde dönüşümü için

KESK’in 9. Olağan Genel Kurulu başta kamu emekçileri olmak üzere, işçiler ve demokrasi güçlerine yönelik baskılarının yaşandığı bir dönemde toplanıyor

Paylaş

15 Temmuz darbe girişimini dayanak yapan AKP, Cumhurbaşkanı ve suç ortağı MHP, çıkarılan KHK’lar ile on binlerce kamu emekçisini hukuksuz bir şekilde açığa aldı, ihraç etti. İş güvencesi fiilen ortadan kaldırıldı. OHAL koşulları dayanak yapılarak “tek adam, tek parti” diktatörlüğü hızla inşa ediliyor.  

Bu bakımdan Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın, TÜSİAD toplantısında sarfettiği “OHAL’in, sermaye sahiplerine, patronlara bir zararı olmadığı” yönündeki sözleri bir gerçeğin ifadesidir. “Ülke normalleşene kadar OHAL devam edecektir” diyen Erdoğan, baskıcı ve saldırgan politikaların devam edeceğinin işaretini vermiştir. Açlık grevindeki Nuriye Gülmen ve Semih Özakça için aydınların ve sanatçıların yapmış olduğu çağrıya hükümet cephesinden tehditle yanıt verilmesi de bunun bir göstergesidir. 

EKMEĞİMİZE VE HAKLARIMIZA SALDIRIYORLAR

Erdoğan ve hükümeti, hazırladığı paketlerle, işçi ve emekçilerin kazanılmış haklarını tamamen tasfiyeye etmeye girişti. Enflasyon yükseliyor, işten atmalar hız kazanıyor, işsizlikte rekorlar kırılıyor, temel ihtiyaçlara her gün yapılan zamlara karşılık ücretler her geçen gün eriyor, iş cinayetleri artarak sürüyor... Ekonomik ve siyasal alanda yaşanan olumsuzlukların faturası, yeni saldırı yasaları ile işçi ve emekçilere kesiliyor.

Grev ve gösteri hakkı başta olmak üzere, demokratik haklara ve siyasal özgürlüklere yönelik saldırılar ve gerici politikalar hız kesmeden sürüyor. OHAL ve KHK’lerle baskı ve gözaltılar, düşünce ve basın özgürlüğünü ayaklar altına alan uygulamalar olağanlaşmaktadır. Yargının tümden siyasallaşması, mahkemelerin aldığı kararlar, adaletin tecelli etmeyeceği duygusunu giderek güçlendirmektedir. 

Suriye’deki kanlı terör örgütlerine silah gönderildiğinin ortaya çıkmasının ardından, hükümet “yavuz hırsız” misali, gerçeği halka ulaştıran herkesi hedefe koydu. Dokunulmazlıkları kaldırılan HDP Eş Genel Başkanları ve milletvekillerine peşpeşe cezalar kesilirken, en son CHP Milletvekili Enis Berberoğlu 25 yıl ceza verilerek hapsedildi. 

Artık kimse güvende değildir! Ülke, adım adım inşa edilen gerici, faşist politik rejimle, işçi sınıfı, emekçiler, aydınlar, bilim insanları açısından yaşanmaz hale getirilmektedir.

Kürt sorununda derinleşen çözümsüzlük ve bu eksende gündeme getirilen operasyonlar sürmektedir. Kentler yakılıp yıkılarak yüz binlerce insan yerinden yurdundan edilmiş, Kürt siyasetçiler tutuklanmış ve birçok belediyeye kayyım atanmıştır. AKP Hükümeti de diğer bütün sermaye hükümetleri gibi Kürt sorunu yoktur “terör” sorunu vardır söylemiyle imha politikasını sürdürmektedir.

Bir yandan da muhafazakar politikalar yaşamın her alanına egemen kılınmaya çalışılmaktadır. Dünyada evrim teorisini kitaplardan çıkaran iki ülkeden birisi Türkiye’dir.

AKP Hükümetinin muhafazakar siyasetinin, en açık tezahür ettiği alanlardan biri de kadın ve aileye yönelik politikalarıdır. Son 15 yılda, kadına yönelik ayrımcılık, çocuk istismarı, baskı, şiddet, kadın cinayetleri daha da artmış, kadın emeği daha da ucuzlatılmış, kadınlarda işsizlik oranı yükselmiştir. 

Dış politikada da durum iç açıcı değildir. Ortadoğu’nun emperyalistler ve işbirlikçi, gerici bölge güçleri tarafından yeniden paylaşılması mücadelesinde, AKP’nin ittifak arayışları her gün yeni bir duvara toslamaktadır. Erdoğan ve hükümeti dış politikada mezhepçi, milliyetçi çatışma ve savaş kışkırtıcılığıyla yol almaya çalışmaktadır. Dönüp dolaşıp ABD işbirlikçiliğine çıkan bu politikalar başta Türkiye olmak üzere bölgenin yoksul halklarını vurmaktadır. 

İŞ GÜVENCEMİZİ YOK EDİYORLAR

KHK’ler ile 100 binden fazla kamu emekçisi, gerekçe bile gösterilmeden meslekten ihraç edilmiştir. Sorgusuz sualsiz, keyfi olarak ihraç edilen kamu emekçilerine yargı yolu dahi kapatılmıştır. 

OHAL koşulları, kamu emekçisinin 657 sayılı yasada yer alan sınırlı iş güvencesini fiilen ortadan kaldırmanın fırsatına dönüştürülmüştür. Şimdi bu fiili durum yasal dayanağa kavuşturulmak isteniyor. Kamu Personel Sistemi yeniden düzenlenerek, kamu emekçilerinin son kalesi olarak ifade edebileceğimiz iş güvencesi hakkının bütünüyle gasbedilmesi gündemdedir. AKP’nin kısa zamanda hayata geçirmeyi planladığı hedeflerden birisi de budur. Bu bakımdan KESK’in kamu emekçilerinin iş güvencesine yönelik saldırılar karşısında nasıl bir mücadele yürüteceği bu dönem daha da önem kazanmıştır.

HANGİ TALEPLERLE, NASIL BİR MÜCADELE?

Emek mücadelesi ve sendikal hareket, hükümetin emekçi düşmanı politikalarının yanı sıra, işbirlikçi sendikal anlayış ve sendika bürokrasisinin de kuşatması ve ihaneti ile karşı karşıyadır. Buna bölünmüş ve parçalanmış sendikal yapı da eklenince, kamu emekçilerinin güçlü bir mücadele örmesinin koşulları zorlaşmaktadır.

Kamuda sendikal özgürlükler hem idarecilerin hem hükümetin saldırısı altında. Ekonomik, sosyal ve demokratik haklar için yapılan sendikal eylemler, disiplin soruşturmaları ve cezalarla karşılanıyor. İdareciler hukuksuz keyfi soruşturmalar ve cezalarla emekçileri sindirmeye çalışıyor. İşyerlerinde ihbarcılar oluşturularak emekçiler arasında güvensizlik ve korku egemen kılınıyor. 

Memur-Sen yönetimi izlediği sendikal politikalarla, kamu alanında iktidarlar tarafından yıllardır kutuplaştırıcı söylemler ve uygulamalarla ayrıştırılan kamu emekçilerini ve mücadelelerini bölmeye hizmet etmektedir. Kamu Sen ise atıl durumdadır. KESK’e egemen olan çizgi ise “ulvi” gerekçeler öne sürerek diğer konfederasyonların tabanıyla birlikte hareket etmekten kaçmaktadır. Kamu emekçileri, en temel talepleri için dahi işyerlerinde birleşememektedir. 

Bu haliyle KESK, kamu emekçilerini, saldırılara karşı mücadelede birleştirebilecek, sendikal hareketin ve emek hareketinin güçlenmesini sağlayacak anlayıştan hayli uzaktır. KESK’in bu durumdan çıkması, emekçilerin ortak mücadeleye atılmasını sağlayacak doğru bir platform ve sendikal mücadele hattı belirlemesi; emekçileri sendika ayrımı yapmadan mücadeleye çekebilmek için güçlerini seferber etmesiyle mümkündür. Bunun için kongrede eleştiri ve öz eleştiri mekanizmalarının sonuna kadar işletilmesi, sorunların gerçek temellerine inilmesi, her türden sınıf dışı anlayışla hesaplaşması ve geleceğe yönelik doğru kararlar alınması gerekmektedir. 

Dolayısıyla genel kurul sürecinin en önemli konusu, sendikal mücadele çizgisinin ne olacağıdır. Bunun için de “Nasıl bir sendika, hangi taleplerle nasıl bir mücadele” sorularına verilecek yanıtlar önemlidir. Genel kurulda bu tartışmayı bütün açıklığıyla yürütmeli, gelecek açısından kararlı bir tutum sergilenmelidir. 

SİYASİ BÜROKRASİ DEĞİL SENDİKAL DEMOKRASİ

KESK’e bağlı sendikaların söz ve karar hakkını kullanabileceği demokratik bir sendikal işleyişin güvence altına alınması gerekir. Sendikalar kendi iç işleyişlerini, kendi karar mekanizmalarını tartışmasız hayata geçirebilmelidir.

KESK’te tüzük değişiklikleri ile oluşturulan karar organları oldukça sorunludur ve demokratik işleyişe zarar vermektedir. KESK Genel Kurulundan sonra en yüksek karar alma organı KESK Genel Meclisidir. KESK Genel Meclisi, sendikaların bütün çalışmasının ve alınan kararlarının sorumlusu, yürütücüsü ve hesap vericisi olan merkez yöneticilerini dahi kapsamamaktadır. Genel Mecliste MYK’lardan sadece birer temsilci bulunmaktadır. Buna karşılık herhangi bir sorumluluğu, görevi ya da hesap vermek zorunluluğu olmayan kişiler KESK Genel Meclisi’nde karar yetkisine sahiptir. Bu haliyle KESK, kararları alanlarla bu kararları uygulamakla ve hesap vermekle yükümlü olanların birbirinden farklı olduğu, ayakları üzerinde değil baş üstünde durmaya çalışan bir yapıya dönüşmüştür. Sadece bu bile, KESK’te yaşanan bürokratikleşme sorununu çarpıcı bir biçimde göstermektedir. 

En geniş ve doğrudan seçilmişlerden oluşan organa baştan Danışma Meclisi denilerek karar mekanizmalarının dışına itilmesi, adeta siyasi grupların temsili temelinde belirlenen kişilerin karar organı olarak görülmesi, en hafifiyle on binlerce kamu emekçisinin iradesini hiçe saymaktır. Oluşturulan meclisler ‘özerk’ davranmakta, KESK bütünlüğü diye bir şey kalmamaktadır.

İşyerlerinden başlayan demokratik mekanizmalar yerine, tüzüklere konan meclis, eş başkanlık vb mekanizmalarla, aşağıdan yukarıya, yukarıdan aşağıya işlemesi gereken sendikal demokrasi tahrip edilmiştir. 

Her üyenin ulaşacağı mekanizmaları dışlamak, en geniş temsil yetkisini ortadan kaldırmak, yönetim mekanizmalarını tahrip etmek, emekçilere yabancı yönetim mekanizmaları oluşturmak, sendikal mücadeleyi ya da sendika içi demokrasiyi ilerletmez, tam tersine bunları zayıflatarak büyük sorunlar ortaya çıkartır, bürokrasiyi kalıcı hale getirir. 

Bu durum, sendika yönetimlerinin üyelerin sorunlarına yabancılaşması ve işyerleri ile olan bağların zayıflamasına neden olacağı gibi, bu yabancılaşma ve işyerinden uzaklaşma daha da derinleşecektir. KESK kimi zaman illerdeki şubeler platformlarına kadar müdahale etmiş, hatta şubelerin kimlerle iş yapacağı, kimlerle eylem örgütleyeceğine varan müdahaleler içine girmiştir.

TEMEL GÖREV; ACİL TALEPLER İÇİN BİRLEŞİK MÜCADELE

KESK’in kamu emekçilerin ana gövdesini kucaklayabilmesi, emekçilerin işyerlerinde mayalanmaya başlayan tepkilerini örgütlemesi ve ortak bir mücadeleye seferber edebilmesi için, kamu emekçilerinin en acil talepleri uğruna mücadele etmek durumundadır. Bunun için kamu emekçilerinin hangi sendikaya üye olduğuna, üye olup olmadığına bakmaksızın emekçilerin birleşik mücadelesini oluşturabilecek her tür araç ve yöntem değerlendirilmek zorundadır. İşkollarında örgütlü diğer sendika ve konfederasyonlar ile yürütülecek ortak çalışmalar, onlara yapılacak çağrılar bu bakımdan önemlidir. 

Diğer sendikaların tabanlarındaki emekçileri birleştirebilmenin, onları mücadelenin içine katabilmenin, birleşik bir mücadele zemini oluşturmanın gerekliliklerinden biri budur. Unutulmamalı ki, bu kadar saldırı ve kutuplaştırma karşısında emekçilerin, sadece birbirine benzeyenlerin yan yana geldiği ve diğer sendikaların sadece eleştiri konusu yapıldığı bir hat ile birleştirilmesi mümkün değildir. KESK, birleşik mücadeleyi oluşturabilme imkanları en fazla olan konfederasyondur ve bunun gereklerini yerine getirmeli, buna uygun hareket etmeli, bu sorumlulukla davranmalıdır. 

Bunun için ise, iş güvencesine yönelik saldırılara karşı genel eylemlerle sınırlı olmayan, kapsamlı, işyerlerinde emekçilerin aydınlatılmasından başlayarak her türlü araç ve yöntemin büyük küçük demeden değerlendirileceği ve kamu emekçilerini ve kamuda çalışan tüm kesimleri birleştirmeyi hedefleyen bir mücadele programı oluşturulması, bu genel kurulun en temel görevidir. Önümüzdeki TİS süreci de bu programın bir parçası olarak değerlendirilmelidir. Aksi takdirde, kadroların katılımı ile sınırlı bir mücadele ve hazırlık çalışması yapılmadan, tabana dayanmadan yapılan merkezi çağrılarla hayata geçirilmeye çalışılan eylemler kamu emekçileri mücadelesinin ihtiyaçlarını karşılamamıştır, karşılaşamayacaktır.

(*) Emek Hareketi’nin KESK Genel Kurulu için hazırladığı broşürden özetlenerek alınmıştır.

ÖNCEKİ HABER

Orkide Yağ'da direniş yerine kurşun bırakıldı!

SONRAKİ HABER

Özel, Ağbaba ve Kayışoğlu ile karavanda söyleşi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...