25 Haziran 2017 00:44

'Eşitlik yoksa adalet olmaz!'

Elif Ekin Saltık, Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü Kadınlar için adaletin gerçek karşılığını konuştu.

Paylaş

Elif Ekin SALTIK

Kadınların hayatlarının kısıtlandığı, yargı kararlarının erkek egemen adalet çerçevesinde verildiği, iktidarın adaleti cinslerin sadece kendi arasındaki adalet olarak kurguladığı bir Türkiye’de bugün bir yürüyüşle adalet arayışına girildi. Kadınlı erkekli yollara düşen kendi adalet taleplerini dillendirdi. 

Özellikle son dönemlerde artan ve sıradanlaşan şiddet, kadınların gündelik hayatlarına daha çok müdahaleyi getiren cezasızlık, hem aile içinde hem de sokakta, dolmuşta, parkta, otobüste fütursuzca sergilenen erkek şiddeti, bütün bu artan şiddet karşısında failleri bırakalım cezalandırmayı hani neredeyse ödüllendiren yargı kararları kadınların ‘adaletten’ ne kadar da çok alacaklı olduklarını gösteriyor.

Ama ‘adalet’ denilince kadınların aklına gelen bir mesele daha var. O da son yıllarda özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP’nin kadın politikalarının akıl hocası ve uygulayıcısı Kadın ve Demokrasi Derneği KADEM’in dilinde doladığı “kadın-erkek eşitliği yoktur, olsa olsa adalet tesis edilebilir” fikri. 

Kadınlar için adaletin gerçek karşılığı ne peki? Adalet nasıl mümkün olabilir? Eşitliğin olmadığı yerde adalet olabilir mi? Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü sorularımıza cevap verdi.

Kadınlara ‘adalet’ dendiğinde ilk akıllara gelen her gün duyduğumuz taciz, tecavüz haberleri ve bu suçların faillerinin cezalandırılmaması, çocukların istismarcılarla evlendirilmesinin önünü açan düzenlemeler, Meclis Boşanma Komisyonunun kadınları erkeğe bağlayan ve neredeyse boşanmaları ‘yasak’ hale getiren önerileri, yargı kararları  oluyor. Liste kabarık. ‘Adalet’ özellikle kadınların erişemediği bir şey gibi görünüyor. Siz kadınların adaletsizlik gündeminin bu kadar kalabalık olmasını nasıl yorumluyorsunuz? 
Aslında bunların hepsi kadına bakış açısındaki adaletsizlikten kaynaklanıyor. 

Örneğin kürtajda benim bedenime müdahaleye bir başkası karar veriyor. Daha bu sabah bir kadın arkadaşım aradı, birlikteliğini sonlandırmış ve hamile. ‘Ne yapacağım’ diye yana yakıla bizi arıyor, ‘Bana yol gösterin’ diyor. Süreç geçmişse kürtaj yaptıramaz, çünkü devlet müsaade etmez, sıkıntılı bir süreçte olduğu için istemiyor çocuğu, devlete gitmesi de sıkıntılı. Yasada var olmasına rağmen fiili olarak yasak kürtaj. Burada bir adalet yok işte. 

İstismar Yasası tecavüz önergesiyle gündeme gelmişti. 13 yaşındaki çocuğun 40-50-60 yaşındaki tecavüz eden adam ile evlendirilmesi... Burada var mı adalet, yine yok. Bütün sivil toplum örgütleri; ideolojisi, etnik, mezhepsel, kimliksel olarak düşünceleri farklı olan bütün kadın örgütleri büyük bir başarı sergiledi istismar önergesinde. Adalet, işte bu olayın gerçekleşmesidir.

Boşanma Komisyonunun 12 tane maddesi kadınları ilgilendiriyor. Sadece 1 tanesini değerlendirirsek, diyor ki, ‘Hafta içinde kadınlar karakollara gitmesinler, adliyeye gitsinler.’ Bu demektir ki ‘Kadınlar şiddete uğradığınız, istismar edildiğiniz evde kalın, oturun, nasılsa alıştınız dayak yemeye orada devam edin.’ Günde 500 tane insan adliyeye gitse ne olacak yargının iş yükü?

Adalet kelimesinin neyi ifade ettiğini çok iyi anlamak lazım; ‘insanca yaşamak’. Ben insanca yaşamak istiyorum. Ama bize dayatılan ‘Hayır sen insanca yaşamayacaksın, sen erkek egemen zihniyetin talepleri, beklentileri, istekleri doğrultusunda yaşayacaksın’. Biz bunu kabul etmiyoruz.  

Son 3 yılı düşündüğümüzde hem AKP’nin hem de Kadın ve Demokrasi Derneğinin (KADEM) kadınlar açısından ‘adalet’ kavramını ‘eşitlik’ kavramının yerine geçirmeye çalıştığını görüyoruz. Bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan kadınla erkeğin fıtraten eşit olmadığını, kadınla erkek arasında ancak adaletin sağlanabileceğini söylüyor. KADEM eşitliğin Batılı bir yanlış kavram olduğunu, kadınların ‘adalete’ ihtiyacı olduğunu söylüyor. Bu biçimde ortaya konan ‘adalet’ ile kadınların asıl istediği ‘adalet’ arasındaki fark ne peki?
Kadın ve  Demokrasi Derneğinin kadın hareketi içinde kadınlara dair söz söyleyebilmesi 3 yıldır gelişen bir durum. Ben 27 yıldır kadın mücadelesi içerisindeyim. Bizler için adalet, kadına adalet ya da sosyal adalet kavramlarının anlamı birbirinden çok farklı. 

Son dönemde adaletin sağlanamaması ve kadınların daha fazla hak arayışına uzanması, hak talep etmesi galiba rahatsız etmiş olmalı ki uzun yıllar önce Vatikan’da konuşulmuş ve daha sonra rafa kaldırılmış ‘Eşitlik yok adalet var’ söylemi bugün gündemimize pompalanmaya çalışılıyor. Bu gerçekten yanlıştır. Kadınları erkeklerin iki dudağına, merhamet adaletine mahkum ederseniz her erkeğin vücudunda, ruhunda var olan merhametin uygulama alanlarıyla hepimiz o adaletten farklı nasipleniriz. Dolmuşta tokat atan beyefendinin bir cümlesiydi ‘İyi halli kadınlar’. Ne demek iyi halli kadınlar! Sen neye göre şekillendiriyorsun kadınları, biri iyi halliyi eteğinin boyunun uzun olması olarak görüyor, biri saçının renginin koyu olmasıyla görüyor, biri makyajının fazlalığıyla görüyor. Örneğin, sadece pembe vagonlara geldiğimiz süreci irdelediğimizde görüyoruz ki kadınların sokağa çıkması, gece bir yerlere gitmesi, çalışması, okula gitmesi, kendi tercih ettiği kişiyle evlenmesi, çalışma hayatının içinde yer alması gibi çok basit, birey olmanın getirdiği en temel hakların hedef alındığı durumlar var.  

Oysa kuralları, çevreleri, sınırları belirlenmiş hukuki kuralları uygularsanız, hakları tesis ederseniz bütün kadınlar adaletten yararlanmış olur. Bunun için mücadele verdi kadın örgütleri.   

Böyle bir adalet fikri ne sağlar? İnsanca yaşamak, doğru düzgün yaşamak, umutlu yaşamak, mutlu yaşamak, bindiğimiz dolmuşta tekme yememek, bindiğimiz otobüste tecavüz edilmemek, gecenin herhangi bir yarısı keyfi ya da zorunlu nedenlerle sokaktayken başımıza bir şeyin gelmemiş olması... 

ADALETİN TESİSİNDE KADINLAR DA YER ALMALI

Son günlerde “Adalet Yürüyüşü” farklı toplumsal kesimlerin yaşadıkları adaletsizlikleri dile getirdikleri bir zemin oldu. Kadınlar açısından bu yürüyüşün anlamı ne?
Yollara düşerek arayış içine girilen bir adalet var. Bizlerin de son zamanlarda “Adalet, adalet. Kadınlar ölüyor, çocuklar istismar ediliyor” diye söylediğimiz noktadan yola çıkarsak, bir kere adalet olması için toplumda eşitlik olması gerekiyor. Kadın-erkek eşitliğinden varacağız aslında adalete. Sosyal alan içinde, kadınlar açısından eşitlik sağlanmış mı sağlanmamış mı? Akademik dile gitmeye, bildirileri incelemeye, geçmişe bakmaya hiç gerek yok. Bugün içinde yaşadığımız dönemde eğer yerel yönetimler kadınları pembe otobüslere bindirmek üzere kararlar alıyorsa burada bir adalet göremezsiniz. Eğer kadın kendi yaşam alanında, kendi isteğini, kendi talebini yerine getiremiyorsa ve sorunların çözümünde kadınların müdahil olması engellenmek isteniyorsa adaleti bulamazsınız. Adalet, işlenen suçun cezalandırılmasıdır. Biz şu an ‘uygulanmayan adaletin cezalandırması’nı yaşıyoruz. 

Kadın örgütleri ile yan yana ciddi bir işbirliğine gidiyoruz ve adaleti aramaya, adaleti tecil etmeye, tesis etmeye, var olan eksikliklerini gidermeye, eksikler noktasında uygulamadan kaynaklı hukuksal, yasal boşlukların giderilmesi adına bizdeki tecrübeleri, deneyimlerin hepsini ortaya koymaya varız, varolmaya da devam edeceğiz ve birlikte bizler de adaletin tesisinde yer almak isteriz her zaman. 

ERKEK ADALET DEĞİL  GERÇEK ADALET...

Bugün kadınların çokça dillendirdiği bir slogan var: ‘Erkek adalet değil gerçek adalet’... Ne söylüyor bu slogan? 
Mesela babası tarafından tecavüze, enseste uğramış biri mahkemeye gidiyor, mahkeme kurallara bakıyor, ‘Suçlu değil’ diyor, delil yetersizliğinden takipsizlik ya da tutuksuz yargılanma kararı veriyor. Bu kararı verirken biz kadın örgütleri hukuk normlarına uyulmadığı kanaatine varıyoruz. Delil olarak sunulan bir videoya rağmen ‘Hayır, tutuksuz yargılansın’ deniyor örneğin. O camia içinde ‘Uydurmadır’ ya da ‘Babadır, yapmaz’ diye düşünülüyor. En son geçtiğimiz günlerde benim bireysel tanıklığımda bir öğretmenin kız öğrencisine yaptığı tacizde Savcı Bey ‘Araştırdık, çevrede çok temiz ve dürüst bir adam olarak intibası var’ diyor. Çevrenin dürüst ve temiz bir insan olarak intibası o erkeğin cinsel suçlardaki intibasının nasıl önüne geçiyor, ya da uyguladığı istismarı nasıl kapatıyor buna nasıl kanaat getiriyorsunuz? Oysa ki tacizle, istismarla ilgili görüntüler var ortada. Burada uygulanan ‘erkek adaleti’ dediğimiz hukuk kurallarının ötesindeki, gerçeğe uymayan adalettir ve sayıları da gittikçe artan din odaklı bakan bir duruma doğru gidiyor.

 KADINLAR  HAKLARINI ARTIK DAHA ÇOK ARIYOR

Ülkede bir yandan adaletsizlik artıyor ama kadınların bu adaletsizlik karşısında tepkileri de artıyor. Artık daha çok kadının yaşadığı şiddeti teşhir ettiğini ve yaşananlara ses çıkardığını görüyoruz. Bunu nasıl yorumlarsınız?
Türkiye’de geleneksel bir yapı vardı, bugün o geleneksel yapı değişiyor. Alışagelmiş, erkek egemen zihniyet içerisinde, başına vurduğunda elinden ekmeğini alabildiğin; git dediğinde giden, gel dediğinde gelen; defalarca dayak yediğinde, tacize uğradığında ailesi tarafından tekrar şiddet ortamına gönderilen bir modelden çıkıyor ve sorguluyor kadınlar. Kadın, “Senin beni dövme hakkın yok, ben de bir insanım. Ben de senin gibi hukuk önünde bütün yasal sistemde eşitliğe sahibim” dediğinde konu bitiyor. Kadınlara bir hırka bir lokma ekmek veren, merhametini gösteren, ama zamanı geldiğinde vuran, ‘Erkektir, hem sever hem döver’ diyen  zihniyete karnımız tok. Merhamet adaletine doyduk biz. Bizim mücadelemiz gerçek adalet üzerine. Yaşam alanları üzerinde söz söylemeliyiz. Ve bu söz söyleme üzerinden toplumsal cinsiyet eşitliği hayata geçirilmeli, okullarda bunlar öğretilmeli, kadınları üretken, doğuran cins olarak görmenin ötesinde birey olarak görmenin eğitimi verilmeli diyoruz. 

ÖNCEKİ HABER

‘Adalet, özgürlük, barış için birleşelim’ 

SONRAKİ HABER

CIPOML: İşçi sınıfı ve halklar kaderini kendi eline almalı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...