17 Haziran 2017 00:37

Seçim gündemine silahlanma eklendi

Avrupa'nın Gündemi'nde bu hafta, İngiltere'de ve Fransa'daki seçimler ile Avrupa'da 'bağımsız askeri güç' oluşturma gündemleri yer alıyor.

Paylaş

Geçen hafta, İngiltere’de İşçi Partisinin genel seçimde oyunu artırması sonrası Muhafazakar Partinin tek parti olarak iktidarını sürdürmesi zorlaştı. Muhafazakarların en az 326 milletvekilinin desteğine ihtiyacı var ancak 318 milletvekili bulunuyor ve 10 milletvekili olan sağcı, gerici ve dindar bir parti olarak bilinen DUP (Kuzey İrlanda Demokratik Birlik Partisi) ile anlaşmaya çalışıyor. Bazı Muhafazakar Parti üyeleri de dahil geniş bir kesim, DUP gibi gerici bir partiye ne tür vaatler sunulduğunu sorguluyor, açıklama istiyor. Eski Muhafazakar Başbakanı John Major, Kuzey İrlanda’da sağlanan barış antlaşmasının, DUP’la ittifak sonucu zedelenme ihtimalinin olduğuna dikkat çekiyor. Bu hafta The Guardian gazetesi başyazısında Muhafazakarların koalisyon krizi yaşadığı ve DUP ile bir anlaşmanın ülke çıkarına olmadığı analizi yapıldı. 

FRANSA SEÇİMLERİNDE İKİNCİ TUR ZAMANI

Yarın Fransa’da genel seçimlerin ikinci turu gerçekleşecek ve 2. tura kalmış adaylar içerisinde 577 milletvekili seçilecek. Uzun yıllardan sonra ilk defa bir siyasi partinin Mecliste ezici bir çoğunluğu ele geçirmesi bekleniyor. İlk turda tüm seçmenin sadece yüzde 15’inin desteğini alan Macron’un partisi “Cumhuriyet İçin İleri”. Pazar günü Meclisin yüzde 75’ini ele geçirebilir. Bu hafta seçtiğimiz yazı Fransız İşçileri Komünist Partisinin (PCOF) seçimlerin ilk turuna dair değerlendirmesi ve ikinci tur için yaptığı çağrıyı içeriyor. 

AVRUPA SAVUNMASININ GELECEĞİ RAPORU

İtalya’daki G7 zirvesi sonrası Trump’ın sağının solunun belli olmadığı, ABD’nin artık güvenilir bir müttefik olmadığı ifadeleri arasında AB’nin bağımsız bir askeri güç olarak ortaya çıkması tartışmaları daha yüksek sesle yapılmaya başlandı. Geçen hafta AB Komisyonunun sunduğu  Avrupa Savunmasının Geleceği başlıklı tezde Avrupa’nın askeri bağımsız güç olmasının barışı hızlandıracağı iddia edilirken Junge Welt’te Almanya’nın başını çekeceği otonom militarist Avrupa’nın dışa ve içe savaş anlamına geldiği belirtiliyor.  


KAOS KOALİSYONU

The Guardian 
Başyazı

Eski Muhafazakar Başbakan John Major, DUP ile yapılması beklenen anlaşmaya karşı sert uyarılarda bulundu ve Brexit konusunda “Boş ümitler değil, gerçekler olsun” çağrısı yaptı. Enflasyon son dört yılın en yüksek noktasında ve referandum sonrası sterlinin değeri düşmeye devam ediyor. Avrupa Komisyonunun açıkladığı değişiklilerin Londra’nın finans merkezini etkilemesi bekleniyor. Aradan 5 gün geçmesine rağmen hükümetin yürüttüğü kötü seçim kampanyası, Theresa May’in sorunlu liderliği, İşçi Partisinin seçimlerde yükselişi ve Muhafazakarlar için felaket olan seçim sonuçlarının ardından hükümet şaşkınlığını sürdürüyor.

Kuzey İrlanda’nın 1990’daki barış anlaşması sürecinde önemli rol oynayan biri olarak John Major bu konuda konuşmak için oldukça yetkili ve DUP ile yapılacak herhangi bir anlaşmanın hükümetin İrlanda meselesinde tamamen bağımsız olduğunu gösterebilmesine engel olacağı uyarısı önem taşıyor; özellikle şu anda oldukça hassas olan güç paylaşımını yeniden kurmak için yürütülen görüşmeler ve de Brexit sonrası olası gelişmeler açısından uyarıların dikkate alınması gerekiyor. Gerçekte ne olursa olsun, DUP ile resmi herhangi bir anlaşma, Muhafazakarların hükümeti ülkenin çıkarı adına yönettiği iddiasına yapılacak son darbe olur. Major’ın da belirttiği gibi Muhafazakarları iktidarda tutmak gerekmiyor bile. Eğer DUP alacağı kararla seçimi zorlarsa, Jeremy Corbyn’in İşçi Partisi seçimleri alır ve bu Theresa May’in erken seçim kararı kadar partiye zarar verebilir. Azınlık hükümetini sürdürmek için iktidardaki parti, diğer partilerin iki dudağının arasına bakıyor olacak. Ama azınlık hükümeti ülkenin çıkarına alınmış bir karar olabilir.

EKONOMİ DÜŞÜŞTE

Referandumun ardından bir sene boyunca yükseliş gösteren ekonomik verilerin şu anda düşüş göstermesi maliyeyi endişelendiriyor. Enflasyon yüzde 2.9 oldu, bu en azında faizlerin yükselişine yol açabilir, ve hane halkı harcamaları düştü. Kamu sektöründe maaşlar en fazla yüzde 1 yükselebiliyor ve özel sektörde maaşlar halen ortalama yüzde 2 yükseliş gösteriyor, dolayısıyla hayat koşullarında acımasız bir gerileme var, bu gerçeklik seçim sonuçlarını kesin etkilemiştir ve gelecekte de etkileyecektir. Pazartesi günü kabine toplantısının ilk görüşmesinde kemer sıkma politikalarının daha da yumuşatılacağı söylendi (Zaten Philip Hammond’in sunduğu ilk bütçede kemer sıkma politikalar sulandırılmıştı). Aslında neredeyse bir senedir sözde kemer sıkma politikalarına son verildi ama gerçekte bunun ne anlama geldiği belli değil. Resolution Foundation’nin gözlemlediği gibi, George Osborne (Eski Maliye Bakanı) tarafından yürürlüğe giren sosyal yardımların dondurulması kararı, halen geçerli. Çalışan ailelerin aldığı sosyal yardımlarda yapılan kesintiler sonucu 2021’e kadar 10 milyon ailenin geliri 2015’tekinden daha düşük olacak. 

Eski Dışişleri Bakanı William Hague tüm siyasi partilerin Brexit’e yönelik ortak bir tutum sergilemesi gerektiğini söyledi, daha sonra da ‘Daily Telegraph’ adlı sağcı günlük gazetesinde yazdığı köşe yazısında yeni bir seçim olursa iktidarda Marksistlerin olabileceğini söyledi. Hiç şüphe olmasın, bu hükümet yeni bir seçimden korkmasına rağmen korkutma siyasetini de devam ettiriyor. 

BREXIT NASIL OLACAK TARTIŞMASI

Bu korku, Brexit’e karşı olumlu bir tutum alınması yönünde etki yaratabilir. Theresa May’in savunduğu Ortak Pazar ve Avrupa Adalet Mahkemesinden uzak bir Brexit’i bu seçim sonuçları reddediyor ve May’i bu anlamda yetkisiz bırakıyor. Bu anlayışı destekleyen bir çoğunluk ne ülkede, ne de Parlamentoda var; bunun en açık göstergesi bakanların diğer partilerin ve kurumların fikirlerine açık olunması gerektiğini ve farklı seslere de kulak verilmesi gerektiğini söylemelerinden anlaşılıyor. Bu olumlu bir gelişme. Bu daha yumuşak tavrın, işin detaylarına inince, ne anlama gelebileceği hakkında henüz bir netlik yok. Ama müzakerelerin haftaya başlaması gerekiyor. Resmi Ara Bulucu Michel Barnier ve Avrupa Parlamentosu Temsilcisi Guy Verhofstadt görüşmelerin başlaması için baskı yapıyor, belli ki diğer taraf sabırsızlanmaya başladı.

Devam eden karışıklık yüzünden yaralı ve morali çökmüş Sayın May’in, parti lideri olarak devam etmesi veya başbakanlığa tutunabilmesi kesin görünmüyor. Partisini şimdilik sakinleştirdi; milletvekilleri ne kadar kin tutsalar da dışarıya yönelik birlik görüntüsünü sergilemeye devam ediyor. En kısa zamanda Parlamentoda ve kendi partisinde çoğunluğun desteğine sahip olduğunu göstermeli. Eğitimde, sağlık sisteminde ve kamu maaşlarındaki kesintiler konusunda daha esneklik sağlanmalı ve göçmenlere yaklaşım tarzında daha yüce gönüllü olunmalı. Koyu Brexit yanlısı olanlar bu yoldan sapmayacak. Theresa May’ın çöküşünün önündeki tek engel, Jeremy Corbyn’i karşısına alıp genel seçime bir kez daha gitme korkusu.

(Çeviren: Çınar Altun)


MACRON’UN EGEMEN OLDUĞU BİR MECLİSE HAYIR!*

5. Cumhuriyetin başkanlık rejiminin seçim sisteminde, cumhurbaşkanlığı seçimlerinden hemen sonra düzenlenen milletvekili seçimlerinin amacı, seçilmiş cumhurbaşkanına Meclis çoğunluğunu vermektir. (Cumhurbaşkanı Emmanuel) Macron’un taraftarları ve sonradan gelmiş savunucularının, hareketi ve (Başbakan) Philippe hükümetinin tüm üyelerinin durmaksızın tekrarladıkları da buydu ve basında bunu büyük oranda güçlendirerek yansıttı. Macron, oligarşinin politikasının yürütebilmek için başkanlık rejiminin tüm yetkilerini elinde bulundurabilmek ve kendisini “ne sağcı, ne solcu” partiler üzerinde olarak tanıtan bir “hareketin” Meclis çoğunluğunu ele geçirebilmesi için bu antidemokratik sistemle birleşti. 

BİRİNCİ TUR SEÇİM SONUÇLARI

Seçimlerin 1. tur sonuçlarına dair şu yorumlar yapılabilir: 

Oy kullanmama oranı yüzde 51’i geçti, emekçilerin yoğun yaşadığı mahallelerde ise yüzde 80’lere kadar ulaştı. Bu sayı, bu tür seçimlerde bir rekor kırdı ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oy kullanmayan ya da “boş oy” kullanan 16 milyonla beraber değerlendirilmeli ve “Le Pen’e karşı baraj oluşturmak için” Macron’a oy kullanılması yönlü baskılara rağmen bu oranın yüksek olmasından siyasi sonuçlar da çıkartılmalı. 

Bu genel seçimlerine egemen olan rüzgar “Macron’un hareketine Meclis çoğunluğunu oluşturacak sayıda milletvekili verilmeli” oldu. Sağdan ve Sosyalist Partinin yönetici kadrolardan bu harekete sürekli katılımların olduğu koşullarda basın da bu eğilimi güçlendiren bir rol oynadı. 
Sonuçta Macron’un listeleri 7.3 milyon oy aldı ve bu veri cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunda aldığı 8.75 milyon, ikinci turda ise aldığı 20.75 milyon oyla yan yana konulmalıdır. Kuşkusuz düz/mekanik bir şekilde karşılaştırmamak gerekiyor, fakat düşüş bir eğilimi yansıtıyor: Ne Macron ne de hareketi, başkanlık rejiminin kurumlarının seçim sisteminin onlara verdiği “meşruiyete” sahip değiller. 

Genel seçim kurallarının “sihri” Macron’cu Meclis çoğunluğuna 400’den fazla milletvekili çıkartmasını sağlayabilir. Bankacıların ve patronların devletin başındaki tercihleri olan Macron (...), böylelikle emrinde olan bir Meclis çoğunluğu üzerine hesap yapabilir. 

Sosyalist Partinin (PS) tüm iç eğilimler de dahil olmak üzere reddedilmesi, cumhurbaşkanlığında aldığı yenilgiyi daha da derinleştirdi. Bakanlar, milletvekilleri... içerdeki muhalefet dahil devasa bir yıkım yaşandı. PS’nin müttefiki Yeşiller de büyük oranda cezalandırıldı. 

IRKÇI FN’DE GERİLEME

Sağ ise bölünmüş; Macronculuğunu ilan etmişler ile “Cumhuriyetçiler” (LR) partisinin kişiliğini savunanlar arasında parçalanmış olarak her yerde büyük gerileme yaşadı. Fakat, yine de Mecliste Ulusal Cephenin (FN) önünde ikinci büyük grubu oluşturmayı umuyor. 

Cumhurbaşkanlığından aldığı oylara (ilk turda 7.7 milyon, ikinci turda ise 10.6 milyon oy) göre FN’nin büyük oranda gerilemesi dikkat çekiyor: 3 milyona yakın bir oy aldı. Bu gerileme büyük oranda cumhurbaşkanlığı seçimlerinden bu yana aşırı sağcı partinin akım ve liderlerinin bölünmelerinin daha da derinleşmesi ve açıkça kamuoyunda ilan edilmesiyle açıklanabilinir.

ANTİLİBERAL SOLUN DURUMU

Boyun Eğmeyen Fransa Hareketinin (FI) 69, Fransız Komünist Partisinin (PCF) ise 16 adayı ikinci tura kaldı. Melenchon’un ilk turda aldığı oy (7 milyonun üzerinde) bu sefer FI’nın milletvekili adaylarına verilmedi (toplam 2.5 milyon oy alındı). Bu oy kaybının birçok nedeni var, bunlar arasında FI ile PCF arasındaki bölünme ve sürtüşmeleri belirtmek lazım. 

FI, adaylarının bir kısmını, aralarında JL Melenchon’da olmak üzere, Meclise seçtirebilir ama seçim kampanyasında öne sürdüğü tamamen gerçek dışı ihtiras (Mecliste birinci güç oluşturma) kadar olamaz. Fakat, gerek FI’nın, gerekse de PCF’nin adaylarının seçilmesinin tek koşulu tüm sol güçlerin desteklediği ortak adaylar olarak girmeleridir. 

İlk turun sonuçlarına bakıldığında ikinci tur için çağrımız, yeni cumhurbaşkanının tamamen hizmetinde bir Ulusal Meclis oluşmaması için sol muhalefetin (FI ya da PCF) adaylarına oy kullanılmasıdır. 

Bu uzun seçim sürecinin sonucunda ortaya çıkan durum, yarattığı bölünmeler, geliştirdiği kafa karışıklığı, oligarşinin bir adamı tarafından oligarşi için yürütülecek politikalara karşı daha derin ve en geniş kesimi kucaklayacak birlikler için derhal çalışmaya girmenin ne kadar önemli olduğuna dikkat çekiyor. Bu birlik ise işyerlerinde, mahallelerde ve sokaklarda gerçekleşmeli, mücadele eden işçi ve emekçilerle dayanışmalarda, polis devleti ve savaş politikalarına karşı mücadelelerde pekiştirilmelidir. 

* Fransız İşçileri Komünist Partisi (PCOF) açıklaması
(Çeviren : Deniz Uztopal)


AVRUPA BİRLİĞİ’Nİ SİLAHLANDIRMA PLANLARI

Jörg KRONAUER
Junge Welt

Avrupa Birliği tarafından bu hafta yayınlanan “Avrupa Savunmasının Geleceği” konulu refleksiyon tezlerinde AB’nin stratejik bağımsızlığı talebi öne çıkıyor. 28 Haziran 2016’da AB’nin resmi hedefi “Dış ve Güvenlik Politikasında Küresel Stratejiler” olarak belirlendiğinden bu yana politikacıların konuşmalarında ve politik belgelerde bu konunun ne denli önemli olduğu vurgulanıyor. Kendilerine göre haklılar: Kim kendini büyütecek bir bağımsızlık ve otonomi hedefine erişmek istemez ki? Kim birine bağımlı yani kendi başına iş göremez şekilde yaşamak ister? Bu nedenle yeni refleksiyon tezlerinde saldırgan Avrupa’nın stratejik bağımsızlığı propagandası yapılıyor. 

Avrupa’nın bağımsızlığının AB’nin dominant/egemen çevrelerinin bağımsızlığı olduğunu bilmek zorundayız. AB’nin dominant çevresi denince de akla yıllardan beri AB’nin motoru olmak için çaba harcayan Almanya gelmeli. Franz Joseph Strauss, 1966’da otonomiden söz ettiğinde, aklında Sovyetler Birliği ile ABD arasında bağımsız bir güç olacak ve onlarla rekabet edecek Birleşik Avrupa vardı. Buna erişebilmek, diğer dünya güçleriyle eşit ilişki içerisinde olabilmek için Avrupa’daki atom silahlarının ve Avrupa’nın askeri gücünün herhangi bir Avrupa hükümeti (Siz Almanya anlayın) tarafından kontrol altında tutulmasını zorunlu görüyordu. Strauss’un hedefleri unutulmadı. Özellikle 1990’dan bu yana Alman hükümetleri sistematik olarak AB’yi askeri açıdan da bağımsız bir güç haline getirmek için çaba harcadı. Ancak Berlin hiçbir zaman bu hedefine Trump’ın başkan olması sonrası kadar yaklaşamadı. ABD Başkanının değişken, kısmen itici dış politikası, AB’nin bağımsız askeri güç olması taleplerini her zamankinden daha güncel ve tartışılır hale getirdi. 

Brüksel, bu sayede dünya barışının garanti edileceğini iddia etse de ABD’nin karşısında bağımsız bir askeri güç olmak mantıki olarak barış getirmeyecektir. AB Komisyonunun refleksiyon tezlerinde, stratejik otonominin ya gönüllü olarak bir müttefikin yanında ya da ona alternatif olarak tek başına hareket edilmesi anlamına geldiği belirtiliyor. Bunun için savunmaya daha fazla para ayrılması gerektiği de... AB’nin ya da açık ifadeyle egemenlerin stratejik bağımsızlığı silahlanma ve gerektiğinde savaş demek. Bu nedenle Avrupa’nın savunma gücünün arttırılması yanı sıra halkın buna karşı direniş gücünün kırılması ve AB içinde bu konudaki alt yapının güçlendirilmesi gerekli. Dış politika, her zaman iç politikayı etkiler, dışa savaş açanlar içe de savaş açarlar. Stratejik otonominin hayata geçirilmesi, ülke içinde de doğal olarak  askeri müdahaleleri beraberinde getirir. 

(Çeviren: Semra Çelik)

ÖNCEKİ HABER

Maçka'da nöbet 3. gününde: Adalet gelene kadar sokaktayız

SONRAKİ HABER

Yeni yaşam için mücadele dansı: Hêk

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa