16 Haziran 2017 00:33

Çevirmen Yiğit Yavuz: İntihal her yerde

Çevirmen Yavuz ile Frankenstein romanının Ayrıntı Yayınlarınca kendi çevirisinden intihal yapılarak basılmasını ve toplatılmasını konuştuk.

Paylaş

Vedat AYDEMİR
İstanbul

Ayrıntı Yayınları geçtiğimiz gün Hande Yazıcı’nın çevirisiyle çıkan Mary Shelley’nin Frankenstein romanını, çevirisinin “özgün olmadığı” ve aynı kitabın İş Bankası Kültür Yayınlarından çıkan Yiğit Yavuz çevirisinden “intihal” (Bir kişinin eser veya düşüncesini kaynak göstermeden kullanmak) yapıldığı gerekçesiyle özür metni yayımlayarak toplatma kararı aldı. Kendi çevirisinden intihali tespit eden Çevirmen ve Radyo Programcısı Yiğit Yavuz ile yaşanan gelişmeleri, çevirmenlerin nasıl belirlendiğini ve intihalin önüne nasıl geçileceğini konuştuk. Yavuz; “İntihal olgusu, şirketler, kurumlar ve kişiler arası bir hukuk meselesi olmanın ötesinde, çok daha önemli düzeyde, ülkenin kültürel altyapısındaki çürümenin müsebbiplerinden biri niteliğinde algılanmalı; devlet bunun üzerine ciddi şekilde gitmeli. İntihal her yerde” dedi.

‘İŞLENEN SUÇ ÇOK BARİZDİ’

İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkan Mary Shelley’nin ‘Frankenstein’ romanının çevirmenisiniz. Yakın zamanda aynı romanı Ayrıntı Yayınları da çevirdi. Ve intihal olduğunu fark ettiniz. Nasıl oldu anlatır mısınız?

Evvela çevirdiğim klasiklerin yeni çevirileri çıktığında, bunlara göz atmaya çalışmak adetimdir. Nasıl çevrilmiş, benim çeviri anlayışımdan farkları, eksikleri, üstünlükleri var mı, görmek isterim. Frankenstein’ın yeni bir çevirisi kısa zaman önce İletişim Yayınları’ndan çıkmıştı. Hemen ardından Ayrıntı Yayınları’nın da Frankenstein bastığını gördüm. Yayınevinin internet sitesine, kitabın ilk 16 sayfası konmuştu. Buradaki cümleler bana çok tanıdık geldi; kendi çevirimden olduklarını hemen anladım ve içim ürperdi. Derhal Editörüm Koray Karasulu’yu aradım ve “Ayrıntı’dan Frankenstein çıkmış, bizim çeviriden intihal edilmişe benziyor,” dedim. Cümleleri örnekledim; Koray da benim gibi şaşırdı ve yazıklandı. Emin olmam lazım, diye düşünüp, aynı gün çantamda kendi çevirimle, kitapçıya giderek bu yeni Frankenstein’ı satın aldım ve oracıkta iki kitabı karşılaştırmaya başladım. Evet; yanılmamıştım. Yeni çeviri gibi sunulan bu metin, benim çevirim üzerinde acemice oynanmak suretiyle oluşturulmuştu. Çoğu cümlede sadece bir ya da iki kelime değiştirilmiş, birçok cümle olduğu gibi bırakılmıştı. İşlenen suç çok barizdi. Tekrar editörümle konuştum, intihalin kesin olduğunu belirttim. O da “Merak etme, bu iş halledilir. Ben Ayrıntı’yla konuşurum, durumdan haberleri yoktur mutlaka; bu kitabı toplatacaklardır,” dedi. Benim intihali sosyal medya üzerinden duyurmamın ardından, ertesi gün, Ayrıntı Yayınevi bir özür metni yayınladı ve kitabın piyasadan toplanacağını duyurdu.

‘ÇOK İŞ BİLMEZCE’

Bir kitabın çevirisi yapıldıktan sonra kaç farklı süzgeçten ve karşılaştırmadan geçiyor. Bunun çok daha önce fark edilmesi gerekmez miydi?

Gerekirdi. Keşke fark edilseydi. Bu süreçte intihali yapan, kitabın künyesinde çevirmen olarak ismi geçen kişi.Yayınevi, tuzağa düşürülmüş oluyor. Ama bunun önüne geçecek emniyet tedbirlerini alması gereken de, yayıneviydi. Nasıl? Bir kere, çalışacakları kişileri iyi seçmeleri gerekirdi. Anladığım kadarıyla, yayınevi kadrosunda olmayan bir editörle çalışmışlar; yani dışarıdan iş yaptırmışlar. Çevirmen de niteliği belirsiz, yetkinliğini ve güvenirliğini ispat etmemiş biri olunca, başlarına böyle bir şey gelmiş. Kitabın önemli bir klasik metin olması, durumu daha vahim kılıyor. Böyle metinlerin teslim edileceği kişilerin daha özenli seçilmesi gerekiyor şüphesiz. Ayrıca yayınevinin en baştan, önce çevirmene bir deneme metni vermesi, o metin üzerindeki başarısına göre kendisiyle anlaşma yapıp yapmayacağına karar vermesi uygun olur. Bitmiş çevirinin de, kaynak metinle erek metnin bire bir karşılaştırılması suretiyle yayına hazırlanması gerekiyor. Kitabın böyle aşamalardan geçmediğini tahmin ediyorum. Peki editör Frankenstein’ın geçmiş çevirilerine bir göz atabilir miydi? Aklına gelmemiş olsa gerek, diyorum. Ama çeviriye alıcı gözle baksaydı, intihali sezerdi gibime geliyor. Çünkü çeviri intihal edilirken yapılan değişiklikler, ifadeleri, cümle yapısını bozucu olmuş. Çok iş bilmezce. Yani üzerinde çok çalıştığım güzel, düzgün cümleler, intihal sürecinde yapılan değişikliklerle bir noktada bozuluveriyor. Bunun şüphe uyandırmasını beklerdim açıkçası. 

‘AYRINTI, İNTİHALCİ YAYINEVLERİNDEN BİRİ DEĞİL ELBETTE’ 

İntihalin ardında hangi gerekçeler yatıyor? Çevirmenler neye göre belirleniyor? Ve çevirmenlerin hakları, kısacası çalışma koşulları nelerdir? Okuyucularımızı ve bizi bu konuda aydınlatır mısınız?

Vallahi, gerekçe öncelikle para hırsı ve tembellik. Piyasada intihalci yayınevlerinden geçilmiyor. İntihali kurumsallaştırmış yayınevleri, telifi kalkmış klasiklerin tercümesinde, çevirmene para vermektense, daha az ücretle bu intihal işlemeni yapacak biriyle anlaşmayı tercih ediyorlar. O kişi de mevcut çeviriyi alıp, cümleleri azıcık eğip büküyor; sonra sanki yeni bir çeviri yapılmış gibi kitap piyasaya sürülüyor. Ayrıntı, bu intihalci yayınevlerinden biri değil elbette. Burada çevirmenin yayınevini oyuna getirmesi söz konusu. Kısa ve zahmetsiz yoldan çevirmenlik payesi edinmek istemiş olmalı. Bunu neden yaptı? Anlaşılacağını düşünemedi mi? Demek ki düşünemedi; oysa yaptığı çalıntı o kadar bariz ki, eninde sonunda mutlaka anlaşılacaktı. Benim intihali çok erken, kitap çıkar çıkmaz saptamış olmam bir şans oldu aslında.

İntihallerin önüne nasıl geçilebilir? Bu durum geçmişte yapılan başka kitapların da çevirilerinin sorgulanmasını sağlar mı sizce?

Bir ahlaki çürümüşlük hüküm sürüyor maalesef. Bir yanda emeğinin karşılığını alamayan yayınevi çalışanları var, öte yanda başkalarının emeği üzerinden haksız kazanç elde etmeye çalışan korsan yayınevleri… Bir de, bu haksız kazanç yöntemini bireysel olarak uygulamaya çalışan sahte yazarlar, araştırmacılar var; emek hırsızlığı yapan sözüm ona çevirmenler de var; işte, Frankenstein vakasında görüldüğü gibi. Toplumda adalet, hakkaniyet, liyakat gibi kavramlara kaybettikleri itibarın yeniden kazandırılması gerekiyor. Hiç kolay değil. Bu en genel çerçeve. Daha dar çerçevede, çeviri intihallerinin niteliği ve yaygınlığı üzerinde önemle durulması, bu olgunun kültür ortamına neler kaybettirdiğinin okurlara bıkmadan usanmadan anlatılması gerekiyor. Bilinçli bir okurluk ve kültür tüketiciliği ortamı oluşturulmalı. Basına, çevirmen örgütlerine, eğitimcilere, derneklere, işini namusluca yapan yayınevlerine iş düşüyor bu noktada. Öte yandan intihal olgusu, şirketler, kurumlar ve kişiler arası bir hukuk meselesi olmanın ötesinde, çok daha önemli düzeyde, ülkenin kültürel altyapısındaki çürümenin müsebbiplerinden biri niteliğinde algılanmalı; devlet bunun üzerine ciddi şekilde gitmeli. İntihal her yerde. Akademik tezlerde intihal almış yürümüş, onlarca intihalci yayınevi yıllardır kitap basıp duruyor… Devlet kademelerinin şimdiye dek yeterince üzerinde durmadığı, çok sıkı tedbirlerle boğulması elzem olan bir suçtur intihal.

‘AYRINTI YAYINLARI HIZLI DAVRANMAKLA EN DOĞRUSUNU YAPTI’

Atrıntı yayınları hızlı bir refleks gösterdi. Bir özür metni yayınladı.... İntihali fark etmeseydiniz süreç nasıl olacaktı?

Ayrıntı Yayınları hızlı davranmakla en doğrusunu yaptı ve bu tutumuyla genel manada okurlardan takdir topladı. Bunu yapmasalardı, suçlu konumuna düşerlerdi; kendilerini o duruma düşürmediler. İntihal fark edilmeseydi ne olurdu? O zaman kitap satılmaya devam ederdi. Ama bir noktada, er ya da geç intihal mutlaka fark edilecek ve hukuki süreçler, tazminat davaları vs. devreye girecekti. Bundan hem okurlar, hem de intihalci konumuna düşmüş yayınevi zarar görecekti.

ÖNCEKİ HABER

Fransızlara karşı direniş destanı: Şeyh Salih el Ali

SONRAKİ HABER

Daha çok güneş daha çok D vitamini demek değildir!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...