12 Haziran 2017 09:08

Avrupa sosyal demokratları nereye?

İngiltere seçimlerde İşçi Partisi‘nin oylarını yaklaşık yüzde 10 artırması, çöküş ve kriz sürecindeki Avrupa sosyal demokratlarını heyecanlandırdı.

Paylaş

Yücel ÖZDEMİR
Köln

Avrupa genelinde eski sosyal demokrat partiler tarihinin en derin krizlerinden birisini yaşıyor.  Başta Almanya, Fransa ve İngiltere olmak üzere pek çok ülkede iktidara gelen bu partiler, işçi sınıfı ve emekçilerin mücadeleyle kazandığı sosyal hakların budanmasına öncülük ettiler. 

İçi boş olsa da sıkça ‘sosyal adaletten’, ‘adil paylaşım’dan söz eden, emekçilerin mücadele ile kazandığı hakları savunan eski sosyal demokrat partilerin ‘klasik çizgi’yi terk etmesinde Almanya Eski Başbakanı Gerhard Schröder ve İngiltere Eski Başbakanı Tony Blair’in 9 Haziran 1999’da yayımladığı ortak belgenin büyük rolü var. Sosyal demokrat partilerin neoliberalleşmesini öngören bu belgedeki ideolojinin hayata geçirilmesiyle söz konusu partiler sadece iktidardan olmadılar aynı zamanda oy ve üye kaybettiler.

‘YENİ LİDER’ KRİZİ ÇÖZEMEDİ

Sırtını bu kez daha açık şekilde işçi sınıfına ve emekçilere dönen bu partilerin içine düştükleri derin krizden nasıl çıkacakları uzun bir süredir tartışılıyor. Oy oranı yüzde 40’lardan yüzde 25’lere düşen Alman Sosyal Demokrat Parti (SPD), krizi lider değiştirmekle çözebileceği düşüncesiyle Avrupa Parlamentosu Eski Başkanı Martin Schulz’u başkanlık koltuğuna oturttu. Ne var ki ilk aylarda “Schulz fırtınası” esse de bunun çok fazla bir işe yaramadığı son anketlerde görüldü.

Bu gidişle eylül ayında yapılacak genel seçimlerde yüzde 25-26 civarını aşması pek mümkün görünmüyor.

CORBYN ÇIKIŞI UMUT OLDU

Kıta genelinde hal böyleyken, İngiltere’de geçen hafta yapılan seçimlerde İşçi Partisinin önceki seçimlere göre yaptığı çıkış, aslında çözümün nerede olduğunu da gösterdi. Parti içinde neoliberalizmi savunan ‘Blairci’ ekibe rağmen genel başkanlığa seçilen sol kanat temsilcisi Jeremy Corbyn, seçimlere de görece radikal bir programla girdi. 

Özelleştirilen kurumlarının kamulaştırılması, eğitim ve sağlık hizmetlerine daha fazla bütçe ayrılması, barışçıl bir dış politika gibi 1970’li yıllardaki sosyal demokratların taleplerini dillendirerek geniş destek aldı. 

İşçi Partisinin neoliberal Blairci çizgiyi terk ederek yüzünü yeniden emekçi sınıflara dönmesi anlamına gelen Corbyn çizgisi, gelinen aşamada başarılı olmuş görünüyor. 2015’teki seçimlere göre oy oranını yüzde 9.5 artırarak yüzde 40’a çıkarması bunun ifadesi. Her ne kadar kazandığı milletvekili sayısı hükümet kurmasına yetmese de toplumda yeni bir heyecan yaratmış görünüyor. Bu nedenle etkisi sadece İngiltere ile sınırlı kalmadı, kıtaya yayıldı.

SCHULZ, CORBYN OLABİLİR Mİ?

Almanya’da Jeremy Corbyn’nin bu başarısına sevinen iki parti oldu. Birisi İşçi Partisinin “kardeş partisi” durumundaki SPD, diğeri ise Sol Parti (Die Linke). Corbyn’i tebrik etmek için telefon açan Schulz, en kısa zamanda kendisini Almanya’ya beklediğini söyledi. Böylece,  Corbyn’in estirdiği havayı arkasına alıp bir kaç puan artırmanın hesabını yapıyor.

Ancak, Corbyn’nin başarısının asıl olarak Blair politikasını eleştirmekte olduğunu görmek istemiyor. Bu nedenle Schulz’un “Almanya’nın Corbyn”i olabilmesi için öncelikle Schröder döneminde yapılan sosyal kısıtlamaları açık şekilde mahkum etmesi ve iktidara geldiğinde gasbedilen bütün hakların emekçilere iade edileceğini söylemesi gerekiyor. 

Ancak ne SPD’nin ne de Schulz’un bana niyeti var. Parti içi muhalefet de kalmadığı için bunu yapabilecek siyasetçiler de yok. SPD’nin krizden kurtulması pek mümkün görünmüyor. 

SOL PARTİ NE YAPACAK?

SPD’nin Schröderci politikalarına muhalefet ederek güçlenen Sol Partinin önünde ise, tıpkı Fransa’daki Sol Parti gibi geniş bir alan bulunuyor. Ancak, partinin bu alanı kullanmakta tereddüt ettiği geçen hafta sonu Hannover’de yapılan genel kongrede görüldü.

Kongrenin ilk gününde söz alan bütün delegeler Corbyn’in başarısına gönderme yaptılar. Kongre öncesinde yazılı açıklama yapan Sol Parti Eş Başkanları Bernd Riexinger ve Katja Kipping de kendisini kutlamıştı.

Ancak Sol Partinin aklı halen Schröderci SPD ile koalisyon ortaklığı kurup kurmamakta. Özellikle kongrenin ilk gününde partinin önde gelenleri SPD ile koalisyon ortaklığına yeşil ışık yaktılar. Hangi koşullarda ortaklığın olabileceğini ise belirtme ihtiyacı duymadılar. Halbuki Sol Parti, Doğu Almanya’da bulunan Thüringen ve Brandenburg eyaletleri ile başkent Berlin’de SPD ile koalisyon ortaklığı yapıyor. Bu ortaklığın gereği olarak önceki hafta Federal Konseyde otobanların özelleştirilmesine onay verdiler.

‘İYİ MUHALEFET, KÖTÜ HÜKÜMETTEN İYİDİR’

Kongrenin ikince gününde liste başı adayı ve Meclis Grubu Eş Başkanı Sahra Wagenknecht, bu konuda daha net bir söylem kullandı: “İyi muhalefet her kazan kötü hükümetten daha iyidir.” SPD’nin neoliberal politikaların savunucusu olduğunu kürsüden ilan etti. Öyle görünüyor ki, Sol Parti, SPD ile ortaklık yerine kendi taleplerini öne çıkarıp tartıştırdığı takdirde toplum içerisinde güç toplayabilir. Ancak parti içindeki dengelere bakıldığına bunun pek öyle kolay olmadığı aynı kongrede bir kez daha görüldü. 

Zira sorun doğru talepleri seçim programına yazmaktan çok bu taleplerin emekçiler tarafından kabul edilmesini sağlayacak güçlü bir çalışmanın yürütülmesi. Sol Parti için genel seçim çalışması aynı zamanda bunun göstergesi olacak.

NEOLİBERALİZM KARŞITI YENİ SOSYAL DEMOKRATLAR

İngiltere İşçi Partisi Lideri Jeremy Corbyn, henüz tam olarak sonuçlanmasa da seçimlerden aldığı başarı nedeniyle İngiliz İşçi Partisini Blairci çizgiden kurtarıp neoliberalizm karşıtı sosyal demokrat bir partiye dönüştürme fırsatı elde etmiş görünüyor. Bunu ne kadar başaracağı henüz belli değil. 

Ancak belli olan geniş emekçi kesimler arasında sosyal adalet, insanca bir yaşam, barış için neoliberal politikalara, vahşi kapitalizme karşı tepkinin oldukça yüksek olduğu. Özellikle de gençler arasında. Bu nedenle Avrupa’da mevcut sözde sosyal demokrat partilerin solunda yeni sol sosyal demokratların güç toplaması için koşullar bugün öncekine göre daha uygun görünüyor. Kaza bu partiler kıta genelinde ırkçı-faşist parti ve örgütlerin zayıflamasına da yol açabilirler.

Ama bu partiler aynı zamanda kapitalist sistemle bağını kaparmış yeni arayışlar içinde olan emekçiler, gençleri yeniden kapitalist sisteme bağlamanın tehlikesini de beraberinde taşıyorlar.

FRANSA’DA SOSYALİST PARTİNİN İFLASI

Sosyal demokrat çizgideki Fransa Sosyalist Partisi ise (PS) çöküşten çok iflas sürecini yaşıyor. İşçi sınıfının kazanılmış haklarını yok etmek için canla başla çalışan François Hollande yönetimindeki parti önce cumhurbaşkanlığı sonra da parlamento seçimlerinde hezimete uğradı. Pazar günü yapılan parlamento seçimlerinde ancak yüzde 9.5 oy alabildi. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aldığı yüzde 19 ile büyük bir çıkış yapan Sol Parti ve Lideri Jean Luc Melenchon bu kez de yüzde 11 oy alarak PS’yi geçti. Böylece PS tarihin en büyük yenilgisini de almış oldu.

ÖNCEKİ HABER

İzmir Barosu: Türkiye'de 2 milyona yakın çocuk işçi var

SONRAKİ HABER

Nadal, Wimbledon’ın da favorisi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...