11 Haziran 2017 01:32

Biz, ülkelere asker yolladıkça terörist sayısı çoğalıyor

Yücel Özdemir, barış savunucusu Rainer Braun ile son siyası gelişmeleri konuştu.

Paylaş

Yücel ÖZDEMİR
Köln

Rainer Braun, 1980‘li yıllardan bu yana Almanya’daki parlamento dışı muhalefet hareketinin önemli simalarından biri. Çok sayıda barış çağrısına imza attı, ve halen Atom Savaşına Karşı Uluslararası Hukukçular Birliğinde (IANANA) yönetici. Pek çok eylemin düzenlenmesinde aktif yer alan Braun ile, son siyasi gelişmeler üzerine konuştuk. Braun, “Ne kadar çok ülkeye asker gönderdiysek teröristler de o kadar çok arttı” dedi. 

Sayın Braun, uzun zamandan beri toplumsal hareketin içindesiniz. Genel olarak baktığımızda Avrupa‘da parlamento dışı muhalefet hareketi nasıl bir süreçten geçiyor?
Bugüne kadar çok büyük gösterilere tanık olduk. Transatlantik Serbest Ticaret ve Yatırım Anlaşmasına (TTIP) karşı büyük eylemler yapıldı. Sadece Almanya değil bir çok Avrupa ülkesinde TTIP ve CETA’ya karşı eylemler yapıldı. Almanya’da yaklaşık 500 bin kişinin katıldığı eylemler düzenlendi. Barış hareketinde ise zorluklarımız var, bir jenerasyon sorunu var. Ayrıca yeni sorunlara karşı çözümler konusunda kırılmalar yaşanıyor. Bu durumdan çıkmak öyle kolay değil.

Barış için geniş kesimlerin sokağa dökülmesi konusunda yeterli değiliz. Bana göre öncelikli olarak aşırı silahlanma meselesini ele alıp yeniden geliştirmemiz gerekiyor.

Bu aynı zamanda parlamento dışı toplumsal hareket için de yeni bir ana konu olabilir mi?
Bana göre Trump’ın, milli gelirin yüzde 2’sinin savunma harcamalarına ayrılmasını talep etmesi dikkate değer bir sorundur. Almanya’dan konuşacak olursak, şu anda 37 milyar avro olan savunma harcamalarının 69 milyar avroya çıkarılması anlamına gelecek. Sosyal alanlarda büyük kısıtlamalar yapmadan bunu gerçekleştirmek söz konusu değil. Bu nedenle konunun geniş kesimleri harekete geçirebileceğini düşünüyorum.

Bunu elbette yurt dışına asker göndermeyle bağlantılandırmamız gerekiyor. Alman askerleri neden 14 değişik ülkede şu anda görev yapıyor? Dışarıya asker gönderme barışı getirmediği gibi terörü ülkemize getirdi. Yabancı ülkelere asker göndermek, mıknatıs gibi, terörü ülkeye daha fazla çekiyor. Bu nedenle bu durumu aşmak için çatışmaları bitirecek şekilde bir politika geliştirmemiz gerekiyor.

SİLAHLANMAYA KARŞI MÜCADELE ANA GÜNDEM OLMALI

NATO ve diğer güçler “Önleyici Savaş” adına ülkeleri işgal ettiler. Gelinen noktada bunun tamamen yanlış bir politika olduğunun artık anlaşılması gerekmiyor mu?
Kesinlikle yanlış bir politika izlendi. İnsanlık dışı, hümanist olmayan, uluslararası hukuka aykırı şekilde başka ülkelere saldırılar düzenlendi. Aynı zamanda verimsiz de. Ne kadar çok ülkeye asker gönderdiysek teröristler de o kadar çok arttı. Hatırlayalım: 1989-90’da Afganistan’da belki yüzlerle ifade edilen terörist vardı. Bugün maalesef Afganistan’da yüz bin teröristten söz ediliyor. Dünya çapında ise kesinlikle bir milyondan fazla terörist var. Sürekli sayı artıyor.

İnsansız savaş uçaklarıyla düğünlere, cenaze törenlerine saldırılar düzenleyip insanları katledince yeni savaşçılar ortaya çıktı. Bu politikayı temelden değiştirmemiz gerekiyor. Bu demektir ki silahsızlanma ana gündem yapılmalı, iş birliğini güçlendiren ilişkiler geliştirmek, adaleti sağlayan enternasyonal bir politikayla başka ülkelerin talan edilmesinin önüne geçebilir, şu anda karşı karşıya olduğumuz tehlikeli durumu aşabiliriz.

Parlamento dışı toplumsal harekete baktığımızda 2000’li yılların başında küreselleşme karşıtlığı dikkat çekiciydi. ATTAC, Avrupa Sosyal Forumu... gibi oluşumlar bu dönemde kurulmuştu. Özellikle gençlerin eylemlere katılımı yüksekti. Nesillerden söz ettiniz, peki bu genç insanlar bugün dünyada olanlar hakkında sizce ne düşünüyor?
Önce belirtmem gerekiyor, NATO’ya karşı düzenlenen gösteriye de göreceli olarak daha fazla genç katıldı. Umut verici. TTIP ve CETA’ya karşı yapılan gösterilere de gençler damgasını vurdu.  Bu jenerasyonun işi o kadar olay değil. Öncelikle neoliberal eğitim politikasıyla yetiştiler. İkincisi meslek eğitimi koşulları, üniversite öğrenimi yanında bir de çalışmayı da eklediğimizde, bütün bunlarla birlikte bir de eleştirel bir yaklaşıma sahip olması zor. Bizim dönemimizde çok daha basitti. Ben üniversiteyi özgür bir alan olarak kullandım. Bu bugün yok.

Bu demektir ki; her jenerasyon protestoya giden yolu kendisi bulmalı. Şunu söylemem gerekiyor ki hiç de kötümser değilim. Atlantik’in diğer yakasından umut dolu mesajlar geliyor. Trump’un seçilmesine karşı bir günde 5 milyon insan sokağa çıkarak gösteriler düzenledi. Milyonlarca insanın tepkisi umut dolu mesajdır benim için. 

ALTERNATİFİMİZ ENTERNASYONALİZM, ADALET VE BARIŞ OLMALI

ABD’de Trump, Türkiye’de Erdoğan gibi figürler yeni bir sosyal hareketin oluşmasına neden olabilirler mi? Bu figürler sosyal hareketi güçlendirebilir mi?
Bu dediğiniz insanlar elbette belli bir politikanın sembol figürleridir. İkisi de yukarıdakilerin emperyal, savaş, silahlanma ve demokratik olmayan politikalarının savunucu. Bu nedenle kişiler üzerinden çatışmalar sertleşiyor. Bizim bunlara karşı izlememiz gereken politika onların savunduğu politikalara karşı durmak olmalıdır. Neoliberal küreselleşme ve milliyetçi korumacı politikalar insanların sırtından hayata geçiriliyor. Bizim alternatifimiz adalet, dayanışmacı enternasyonalizm ve barış olmalıdır.

Irkçılığı da unutmamak gerekiyor sanırım. Sağ popülizm Avrupa’nın bir çok ülkesinde güçlendi. Dediğiniz konularla sağ popülizme karşı mücadele arasında nasıl bir bağlantı kurulabilir?
Sağ popülizmle barış arasında bağlantı kurmak çok kolay. Çünkü sağ milliyetçi partilerin tümü ülkelerinin silahlanma planlarının tümünden destek veriyorlar. Bizim istediğimizin tam tersi şekilde. Sağ popülizmle sosyal sorunlar arasındaki bağlantıya gelince özellikle (Fransa’daki) Le Pen’de öyle basit değil. Çünkü pek çok sosyal talebi de dile getiriyor. Diğer sağ popülist partilerde, Avusturya’da FPÖ, Almanya’da AfD’de bu daha basit. Çünkü ikisinin de neoliberal bir konsepti var.

Biz, sosyal hakları ve iyi çalışma koşulları isteyen herkesin enternasyonalist olduğunu sürekli vurgulayabiliriz. Ayrımcılık ve sınır dışıların tam tersi bir politikanın savunulması gerekiyor. Bu bizim milliyetçilerin azınlıkların sırtından sorunları çözmeye kalkmasına karşı çıkmamız gerektiği anlamına geliyor. Bunu çok güçlü şekilde konu edinmek gerekiyor. Sonunda ise güç ilişkilerinin daha sağa mı yoksa sola mı kaydığı belirleyici olacak.

ÖNCEKİ HABER

Kıdem giderse ‘Sen şu partidensin deyip ayırmayacaklar'

SONRAKİ HABER

Sessizlik, şiddeti sürdürüyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...