Savaşın hakikatleriyle yüzleşmek barış için adım atmak olur
24 Aralık 2010 Cumartesi Anneleri eyleminin 300. haftasıydı. Yakınlarını kaybeden kadınlar ve erkekler, o gün itibariyle üç yüzüncü kez, Galatasaray meydanında oturarak yakınlarının bulunmasını, kaçıranların-kaybedenlerin-katledenlerin cezalandırılmasını istediler.
Bitlis’in Mutki ilçesinde Ocak 2011 başlarında bir toplu mezar bulundu, 12 kişinin kemikleri vardı. Ardından Elazığ’da çöplük yerinde ve yeniden Bitlis-Mutki’de toplu mezarlar ardı ardına ortaya çıkmaya başladı. Yakınlarını kaybedip de cenazelerini alamayanlar, DNA tespiti için yetkililere başvurdu. Hiç değilse ölülerine bir mezar yeri bulacak olmanın ümidi ve ölülerine yapılan bu saygısızlığın, bu insanlık dışı tutumun acısı, birlikte yaşanıyor şimdi. İHD yöneticileri sürekli yeni başvurularla karşılaşıyor. Başvurularda, tahmin edilenden daha fazla sayıda cesetle, daha doğrusu kemikleriyle karşılaşılıyor. İlk toplu mezarlar itirafçı Abdülkadir Aygan’ın beyanlarıyla Diyarbakır’da ortaya çıkarılmıştı. 2009 Mart’ında Silopi’de kazılan asit kuyularından kemikler fışkırdı. Bugün de Albay Arif Doğan, JİTEM’i kendisinin kurduğunu, toplu mezarların yerel birimlerce gerçekleştirildiğini kabul ediyor.
Kayıplar devletin kayıtlarında
Artık ailelerin kendini oraya buraya başvurarak hırpalanmasına son verilmeli. Büyük acılar yaşandı, zaten aileler yaralı, yakınlarını kaybettiler ve yıllardır ölülerine hasretler. Oysa devlet, toplu mezarların yerini biliyor, bütün bunlar kayıt altında olmalı. Çünkü, ölülerin gömülmesi için savcılar tarafından defin ruhsatı verilmesi, belediyelerin yer göstermesi gerekiyor.
Kaçırılanların, kaybedilenlerin yasa dışı şekilde gömülmüş olması da şaşırtıcı değil. Ancak, bunların dahi, Susurluk raporunda ve Albay Arif Doğan tarafından itiraf edildiği üzere, devletin yetkili organlarının talimatı ve örtülü ödenekten finanse edilmesiyle gerçekleştirildiği artık herkesin malumu. Çatışmada ölenlerin ya da yerinde/yargısız infaz edilenlerin kaydının devlette olduğu aşikâr. Toplu mezarların bir kısmının bu çatışmada öldürülen gençlere ait olduğu kesin.
Hekimler, insanın yasını doğal yollardan yaşamasının önemine dikkat çeker. Doğum ve ölüm insan yaşamının, doğal yaşamın iki tabii olgusu. Doğum ve ölüm, her bir canlıda farklı şekilde karşılanır. İnsan topluluklar halinde yaşar, ölüm acısını kimi yas törenleri ve gelenekleriyle sağaltır, bir süre sonra yaşamına olağan şekilde devam eder. Elbet ölüm acısını yaşamış her birimiz biliriz acılarımızın nasıl hafifleyeceğini. Acı paylaşıldıkça, ölene karşı toplumsal görevler yerine getirildikçe hafifler.
Yaşamlar olağanlaşamıyor
Ancak, kayıp öyle bir olgudur ki, insan yasını yaşayamaz. Sizden koparılan yakınınız ne ölüdür tam olarak, ne de sağ. Cenaze törenlerinde, kaybettiğiniz yakınınızı toprağa verip, üstünü toprakla örttüğünüzde bir türden hafiflik hissedersiniz. O ana kadar sizi boğan acı, yavaş yavaş bir gerçeğin kabullenilmesine dönüşür. Yüzünüzü dışarıya dönersiniz, çevrenizle paylaşıma, gündelik işlerinize devam edersiniz; acı tükenmez ama katlanılır hale gelmeye başlar. İşte kayıp olgusunda, bu süreç yaşanmadığı, yaşanamadığı için kaybedilenin yakınlarının yaşamları olağanlaşamıyor, o büyük acı, insanları hırpalamaya devam ediyor.
12 Eylül darbesi ve peşinden yaşanan çeyrek asırlık çatışmalı dönemde, toplamında 30 yıllık kesintisiz savaş sürecinde pek çok acı yaşandı. Binlerce insan, kadın-yaşlı-genç-erkek gözaltında kaybedildi ya da yerinde infaz edilerek cesetleri bilinmeyen yerlerde gömüldü. Kürt coğrafyasında bazen asit kuyularında yakıldı, bazen toplu mezarlarda kimliği belirsiz şekilde, habersizce gömüldü, cesetlere işkence edildiği de görüldü.
Mutki ilçesinde bulunan toplu mezarlar, bir taburun çöp olarak kullandığı sahada yer alıyor. Bakalım, askeri yetkililer başka kimsenin girmesinin mümkün olmadığı, askeri sahada bulunan insan kemikleri ve toplu mezarla ilgili açıklama yapmaya tenezzül edecek mi? Bakalım, Savcılık askeri yetkililer hakkında soruşturma açacak mı?
Barışın bir koşulu
Şu anda çatışmasızlık hali var. Devlet, bu süreci, barış için adım atma süreci olarak değerlendirmeli. Hakikatleri araştırma komisyonu kurulmalı. Devlet, gizli belgelerini, örtülü ödenek kayıtlarını açmalı. Özel savaş yöntemleri için görevlendirilenler, ayrılan bütçe ve bunun kayıtları ortaya çıkarılmalı. Hukuk dışı, insan hak ve hürriyetlerini ortadan kaldıran, insan onuruna aykırı uygulamalar mahkûm edilmeli. Bu yaşananlar nedeniyle mağdurların kayıpları tazmin edilmeli. Yakınlarının cenazeleri, hiç değilse kemikleri kendilerine teslim edilmeli. Herkesin ölüsünün hiç değilse bir mezarı; bayramda, özlediğinde dokunabileceği bir toprağı, hasretini-sevgisini yollayacağı çiçekleri olsun. Çok şey değil.
Barış için Kadın Girişimi, Barış için Sanatçılar, Barış Anaları, Türkiye Barış Meclisi ve insan hakları örgütleri, demokrasi cephesinde yer alan siyasi partiler hakikatlerin ortaya çıkmasının yol ve yöntemleri üzerinde öneriler yapıyor. Türkiye, demokratik anayasayı tartışıyor. Yanı başımızda Tunus, Mısır ve daha birçok Afrika ülkesinde halk, baskıya ve yoksulluğa karşı isyan etmiş durumda. İşte bu koşullar içinde devlet, hükümet, daha fazla saklanamaz. Demokratikleşmenin, demokratik bir anayasa yapmanın, barışın bir koşulu da, geçmişle demokratik hesaplaşmadır.
Evrensel'i Takip Et