28 Mayıs 2017 01:14

Müntzer örneği: Eşitlik mücadelesinde dinin etkileri

Mithat Fabian Sözmen Müntzer önderliğindeki köylü isyanlarında dinin etkileri üzerine yazdı.

Paylaş

Mithat Fabian SÖZMEN

Böylece Mısırlılar, İsraillilerin başına onları ağır işlere koşacak angaryacılar atadı. İsrailliler firavun için Pitom ve Ramses adında ambarlı kentler yaptı. Ama Mısırlılar baskı yaptıkça İsrailliler daha da çoğalarak bölgeye yayıldı. Mısırlılar korkuya kapılarak İsraillileri amansızca çalıştırdı. Her türlü tarla işi, harç ve kerpiç yapımı gibi ağır işlerle yaşamı onlara zehir ettiler. Bütün işlerinde onları amansızca kullandılar. Yeni Ahit, Mısır’dan Çıkış. 1:11-12-13-14

Ne kadar uhrevi oldukları iddia edilirse edilsin, dinlerin hedef kitlesi insanlardır ve bu, onları her dünya görüşü/ideoloji/inanç vs. gibi dünyevi hareket etmeye zorlar. Her şeyden önce hedef kitlelerini yakalamaları gereklidir. Siyasal programları da buna göre şekillenir. Bağrından çıktıkları toplumun gerçekliklerinden hareket ederler ve ilk ortaya çıktıklarında kaçınılmaz olarak isyankardırlar. Musa, Mısır firavununa, İsa, Romalılara, Muhammed, putperest liderlere karşı halklarını ayaklandırmıştır.

GÜNAHTA EŞİTLİK

Ey günahkar, nereye kaçabilirsin/ Ey günahkar dua etmen gerekirken neredeydin? Sinnerman, Nina Simone.
Tek tanrılı dinlerin Yehova ile birlikte “tek kavimde monoteizm” evresinin ardından gelen Hristiyanlığın özellikleri, tüm dünyaya seslenebilmesine olanak tanıyan yapısıyla daha belirgindir. İsa’nın öğretisi, insanları en azından günahkarlıkta eşitler ve pek çok söylemiyle dönemin ezilenlerini cezbeder. Ortaya çıkışından 250 yıl sonra Roma İmparatorluğu’nun dini haline gelmesi tesadüf değildir. Yönetenler onda hem popülerliği hem de daha kolay yönetebilmenin anahtarını görmüştür.

‘MALLARIN ORTAKLIĞI’

İmanlıların tümü bir arada bulunuyor. Her şeyi ortaklaşa kullanıyorlardı. Mallarını mülklerini satıyor ve bunun parasını herkese eşit dağıtıyorlardı. Yeni Ahit, Elçilerin İşleri 2:44-45

Hristiyanlığın hakimiyet alanında Roma ve din adamları zümresinin etkisi arttıkça halkın “kutsal kitaba” başvurup  “Adamın gol diyor” deme şansı azaldı. Ancak, İsa’nın öğretilerinin yazıya geçirildiği pek çok ilk kitapta yer alan ifadeler silinemedi. “Malların ortaklığı” gibi vurgular, “ezilenlerin, kölelerin dini” olarak Hristiyanlığın içerisinde halen vardı. Sıradan insan ulaşamasa da ilk isyanın izleri kitaptaki yerini koruyordu. Üstelik Hristiyanlıkta vücut bulan tek tanrılı dinlerin yönetebilme başarısı artık kendisine Arabistan’dan bir akraba bulmuştu ve o da yola eski kitaplardan öğrendikleriyle çıktı. Çeşitli türlerden “eşitliğe benzer” vurgular İslam’ın kılıcıyla hızlıca dolaşıma girdi.

-Şimdi de kadınlar için düşündüklerini anlatsınlar.

-Allah, kadını erkeğe eş olsun diye yaratmıştır. Erkekten farklıdır ama eşittir.

-Eşit mi? Satın alırız kadınları. Yedirir, giydirir, kullanır, sonra da başımızdan atarız. Hiç kadınla erkek eşit olabilir mi? (Putperestlerden kahkahalar)

-Allah insanı bir kadın ve bir erkekten yarattı. Amr, seni karnında taşıyan anaya saygın bütün kadınlara yansımalı. Çağrı filmi, Muhammed taraftarlarıyla, Putperest Amr’ın Hristiyan Habeşistan kralı huzurundaki diyalogu.

ORTA ÇAĞ SESSİZLİĞİNİN SONU

Ancak Orta Çağ, çağların en karanlığı olarak bilgiyi ve gücü tekelleştiren yapısıyla sömürülenlerin bir araya gelmesini, isyan etmesini imkansız hale getiriyordu. Böylece tek tanrılı dinlerin erken dönemlerinde sesi duyulabilen “eşitlik” nidaları yüzlerce yıl boyunca uykuya yatırıldı. Kitaplarda yer alan ve yönetmeyi kolaylaştıran ifadelerin; itaatin, tokat yediğinde diğer yanağın uzatılmasının devriydi. Üstelik antik Yunan’ın devasa mirası da Kilise mahzenlerinin derinliklerinde gizleniyordu. 

Kahkaha korkuyu öldürür, korku yoksa da inanç yoktur. Çünkü şeytana duyulan korku olmazsa tanrıya ihtiyaç kalmaz. Gülün Adı, Kör Rahip Jorge de Burgos

Umberto Eco’nun Gülün Adı’nda işlediği bu Kilise merkezli bilgi tekeli, kentlerin güçlenmesi, burjuvazi ve proletaryanın ilk unsurlarının boy vermesi, teknolojinin gelişmesi ve yeni bir çağın ayak seslerini duyurmasıyla sarsılmaya başladı. Artık toplumların birbirleriyle etkileşimi, ticaret, ulaşım hızlanıyor, okuma yazma yaygınlaşıyordu. Feodalitenin Hristiyanlığı zırh yaparak silahsızlandırdığı ve ölümüne sömürdüğü köylülük yüzlerce yıllık öfkesini dışavurabileceği bir zemini elde etmeye başlıyordu. Sömürücüler dahil, tüm sınıflar tablosu değişen çağın etkisinden nasibini alırken Kilisenin Avrupa’nın her yanına dağılmış temsilcileri, ezen sınıfların yandaşı olmalarıyla halkın öfkesini üzerine çekiyordu. Pandora’nın kutusu açılmıştı ve Engizisyon gibi yöntemler işlerin bin küsur yıldır sürdüğü üzere devam etmesini engelleyemiyordu. Gizlenmiş bilgilere ulaşan ya da yenilerini keşfeden insanların önünü almak mümkün değildi. Taborcuların, Anabaptistlerin ortaya çıkıp isyan edecek kadar güçlenmesini hatta Değirmenci Menocchio gibi basit köylülerin dahi okuyup, öğrenip Engizisyon’un sözünün üstüne söz söylemesini engelleyecek bir rüzgar yoktu artık.

Ölüler için dua etmektense birbirimize yardım etmeyi dert edinmeliyiz. Kişinin komşusunu sevmesi, Tanrı’yı sevmesinden daha önemlidir. Komşusuna kötülük etmeyen günah da işlemez. Peynir ve Kurtlar, Carlo Ginzburg, Değirmenci Menocchio’nun sorgu kayıtlarından.

Kronolojik olarak Değirmenci Menocchio, Thomas Müntzer’in ardılıdır ancak onun adını hiç duymamış olması muhtemeldir. Menocchio’nun çeşitli kitaplar ve halk kültürü aracılığıyla edindiği ve Kiliseyi çileden çıkartan görüşleri 50 yıl önce onun birkaç yüz kilometre kuzeyindeki toprakları kasıp kavuran rüzgarla aynı kaynaktan yayılmıştır. Ancak oradaki rüzgar bizzat Reform hareketinin lideri Martin Luther tarafından kesilmiştir.

KÖYLÜ İSYANLARI VE MÜNTZER

İnancımızın hayata geçirmeyi arzu ettiğimiz esaslarından biri her şeyde ortaklıktır(omnia sunt communia), her şey durumun gereklerine ve herkesin çeşitli ihtiyaçlarına göre paylaştırılmalıdır… Hangi prens, kont ya da baron kendisine hakikat tebliğ edildiği halde onu kabule yanaşmazsa kellesi uçurulacak ya da asılacaktır. Thomas Müntzer’in yakalandıktan sonra işkence altında verdiği ifadeden, 8. madde. 

Luther ve Müntzer’in yaşadığı 16. yüzyılda Almanya, yukarıda değindiğimiz gelişmelerin etkisiyle bir dönüşüm içerisine girmiştir. Ekonomik temelli bu dönüşüm siyasi ve dini kurumları sarsmış, değişen toplumsal düzen sınıfları harekete geçirmiştir. Köylüler, bu hareketlilikte en avantajlı konuma geçmek için didişen prenslerin, soyluların, din adamlarının, burjuvaların altında ortak ezilenlerdir. Reform hareketi özgürlük vadederken onların üzerindeki baskılar daha da artar. Feodal imparatorluğun çözüldüğü, prenslerin güçlenerek bağımsız hale geldiği, orta ve küçük soyluluğun ekonomik ve askeri açıdan gereksizleştiği yeni koşullarda, küçük soylulara katılan şövalyeler hınçlarını serfleştirilen köylülerden çıkarabildi. Engels’in deyimiyle “Serflerin suyu sıkıldı.”

İnsanlar bundan böyle kardeş olacaklardı. Ekmeklerini ellerinin emeği sayesinde kazanacaklar ve kimsenin komşusundan çok varlığı olmayacaktı. Kavalcı Jean, 15. yüzyıl.

Köylüler, 15. yüzyıldan itibaren birçok isyana girişir. Korkunç vergilere, kilise ve soylu imtiyazlarına, avcılık ve balıkçılık yasaklarına, serfliğe karşı birçok bölgede binler halinde toplanırlar. Hüsçüler, Bundschuh, Yoksul Konrad gibi hareketler şiddetli muharebeler verir. Hareket kaçınılmaz olarak okunmuş tek kitabın yani dinin karakterlerini yansıtır. Örneğin Kavalcı Jean olarak da bilinen Niklashausenli Hans Boeheim’in Tauber vadisinde öncülük ettiği hareket, halkı tüm zevk ve eğlencelerden vazgeçmeye, çileciliğe çağırır. Boeheim’in dikkat çeken vaazları kısa sürede binleri Niklashausen’e toplar. Boeheim vaazlarında Bakire Meryem’in kendisine göründüğünü iddia eder. Engels’ten aktaralım: “Dediğine göre Niklashausen Bakiresi, ona bundan böyle artık ne imparator, ne prens, ne papa, ne de öbür tinsel ya da cismani yetkelerin olacağını haber vermişti. İnsanlar bundan böyle kardeş olacaklardı. Ekmeklerini ellerinin emeği sayesinde kazanacaklar ve kimsenin komşusundan çok varlığı olmayacaktı. Tüm efendi hakları, yükümlülükler, angaryalar, gümrükler, vergiler ve öbür harç ve borçlar sonsuz olarak kaldırılacak, korular, ırmaklar ve çayırlıklar her yerde özgür olacaktı.” Köylüler Savaşı, Friedrich Engels sf. 54.

Kavalcı Jean’ın hareketi bununla yetinmedi ve silahlı ayaklanmaya yeltendi ancak başarısız oldu. Niklashausen’in yalvacı yakıldı ve Almanya’nın köylüleri uzun süre sessiz kaldı ancak 16. yüzyılın başından itibaren yeniden hareketlendiler ve Boeheim’in izleri sürdü. 1520’ye gelinen süreçte köylüler Bundschuh ve Yoksul Kondrad hareketiyle seslerini duyurdu. Aynı dönemde Martin Luther de sahneye çıkıyordu. Engels, Luther’in Almanya’daki muhalefet ögelerini bir araya getirdiği 1518-1523 arasında köylülerin isyan etmediği hiçbir yıl olmadığını yazar. Ayaklanmalar 1524’ten itibaren sistemli hale gelir.

Peki bizi Köylüler Savaşı’na getiren bu süreçte hareketin lideri olduğu varsayılan Thomas Müntzer ne alemdedir?

Varlıklı bir aileden gelen, teoloji eğitimi alan, rahiplik yapan Müntzer, 1519’da Leipzig’de Luther’in ilgisini çeker ve onun tavsiyesiyle Zwickau’ya atanır. Dönemin tekstil merkezi ve Almanya’nın en büyük şehirlerinden biri olan Zwickau, yavaş yavaş madenciliğe ev sahipliği yapmaya da başlamıştır. Değişen çağın ve Almanya’nın örnek merkezlerinden biri olarak aynı zamanda Reform hareketinin de öncesinde Bohemya kökenli Taborcuların örgütlenme alanı olmuştur. Müntzer bu dönemlerde hem Suso ve Tauler üzerinden mistik okur hem de Nicholas Storch yanlısı Zwickau Peygamberleri’yle tanışır. Luther böylece Storch ve Anabaptist düşüncelerin etkisine girer. Müntzer artık kıyametin yaklaştığını vaaz etmekte, nihai mücadelenin geldiğini, dini bozuşturanlara karşı saf Hristiyanlığın ayağa kalkması gerektiğini iddia etmektedir. Bu dönemde madencilerin, dokumacıların ve işsizlerin Aziz Katherine Kilisesi’nin papazıdır.

Müntzer, Anabaptistlerin, İsa’nın havarilerinden öğrendiği “malların ortaklığı” gibi vurguları kapmıştır. Ayrıca onlara benzer şekilde kıyametçi, binyılcı, altın çağcı görüşleri benimsemiştir ama Anabaptist değildir. Kısa Prag misafirliğinin ardından Saksonya’ya geri döner. Allstedt’te ateşli vaazlarıyla kalabalıkları etrafına çeker, prensleri ve Luther’i ise karşısına alır.

İsa, ben size barış değil kılıç getirmeye geldim demez mi? Ama siz(Saksonya prensleri) bu kılıçla ne yapacaksınız? Eğer Tanrının iyi kulları olmak istiyorsanız onu İncil yoluna çıkan kötüleri ortadan kaldırmak için kullanınız. Thomas Müntzer, Allstedt vaazlarından.

Engels, bu dönemde Müntzer’in reformculuktan tamamen ayrıldığını, devrimci kampa katıldığını, hatta görüşlerinin tanrıtanımazcılığa yaklaşan bir kamutanrıcılık olduğunu iddia eder. Müntzer’in kutsal kitabın biricik esin kaynağı olduğu görüşünü reddettiğini, akla karşı kutsal kitabı çıkarmanın özü sözle öldürmek olduğunu dile getirdiğini belirtir. Bunun da ötesinde Müntzer’in siyasal programının da komünizme yakınlık gösterdiğini öne sürer: “Müntzer’e göre tanrı krallığı orada hiçbir sınıf ayrılığı, hiçbir özel mülk, toplum üyelerine karşı çıkan hiçbir yabancı, özerkli devlet iktidarının bulunmadığı bir toplumdan başka bir şey değildi.”

Müntzer’in İncil kaynaklı “tüm malların ortaklığı(omnia sunt communia)” sloganıyla sadece rahipleri değil prensleri, soyluları da hedef aldığı bu dönem Köylüler Savaşı’nın da hemen öncesidir. Müntzer, Allstedt’i terk etmesiyle sonlanan bu dönemin ertesinde Nürnberg ve güneyinde faaliyetler yürütür. Tüm bu paralellikler, Engels’e “Müntzer, hareketin iplerini elinde tutuyordu” dedirtse de Müntzer’in yaşamına dair bilgiler netleştikçe buna ilişkin soru işaretleri artmıştır. Yine de köylülerin hoşnutsuzluğu ve keskin, sınıfsal talepleriyle Müntzer’in söylemlerinin yer yer kesişmesi söz konusudur. Müntzer, savaşın kaybedilmesiyle Mühlhausen’de yakalanıp öldürülür. Öldürülmesi prensleri ve Luther’i çok sevindirir. Köylüler, savaşta ağır bir yenilgi alır, prensler ise en büyük kazanandır.

Tanrı imdada yetişecekmiş gibi görünmüyorsa insanın tek yapabileceği onun yerini almaya çalışmaktır, evi barkı terk edip aslında bizden çok Tanrı’nın malı olan şu zavallı yaşlı dünyamıza çekidüzen vermeye çabalamak. Jose Saramago, İsa’ya göre İncil

Müntzer ve dönemin köylü isyanlarında rol alan diğer din adamları, Musa’nın, İsa’nın, Muhammed’in yolunu izlemiştir. Amaçlarına ulaşmak için halkı kazanmaya çalışmış ve halkın taleplerini dikkate almıştır. Engels’in Müntzer’in “komünizme yaklaşmasını” gördüğü yerde, İsa ve havarilerinin ezilenleri kucaklama çabasının kalıntıları vardır:  Malların ortaklığı (Omnia sunt communia). Yerleşik düzeni yıkmayı hedefleyen her hareket, o toplumun çelişkilerinden doğar ve o düzlem üzerinde hareket eder. Göklerden geldiğini iddia etse de dinler de buna dahildir. Sömürü, sınıfsal eşitsizlik, adaletsizlik her zaman vardı. Ancak özel mülkiyetten çıkarı olmayan devrimci sınıfın, proletaryanın ortaya çıktığı koşullar olgunlaşana kadar insanlık ancak “İlk günahta eşitliği”, “İmanlılar arasında malların ortak kullanımını” hayal edebiliyordu. Bu yüzden ezilenlerin hareketleri de referanslarını buradan alıyordu. Bugünse çok daha güçlü, somut, net bir eşitliğin mücadelesi Marksizmle veriliyor. ‘Kurtuluş teolojisi’ gibi hareketlerin kaçınılmaz olarak yüzünü Marksizme dönmesinin nedenini de bu oluşturuyor.

Yoksulu beslediğimde bana aziz diyorlar. Neden bu kadar çok yoksul olduğunu sorduğumda ise komünist. Rahip Helder Camara

*Bu yazı, Evrensel Kültür dergisinin 2016 Mayıs sayısında yayımlanmıştır.

ÖNCEKİ HABER

Canım Feraye

SONRAKİ HABER

Başlangıçta direniş vardı- Thomas Müntzer

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...