05 Temmuz 2012 12:47

Saldırılara karşı mı, koltuğumuzu sağlama almak için mi mücadele

İçinde bulunduğumuz dönemde bütün kesimlere ve işçi sınıfına yönelik yoğun saldırı herhalde herkes tarafından görülmektedir. Anayasal haklarını kullanıp sendikalaşmak isteyen işçilerin neyle karşılaştıklarını süren direnişlerden görüyoruz. Yeni yerlerin örgütlenmesi bin türlü saldırıyla

Saldırılara karşı mı, koltuğumuzu sağlama almak için mi mücadele
Paylaş
Makum Alagöz

Yine toplumun bütün kesimlerine yönelik saldırıların başında, eğitim hakkını paralı hale getiren, eşitsizliği derinleştiren 4+4+4 yasası geliyor. Bu sistemle bir taraftan sermayeye ucuz iş gücü sağlama amaçlanırken, diğer taraftan 5.5 yaşında çocukları zorunlu olarak okullara getirtip yıllardır hademelik yaptırılan öğretmenlere bir de dadılık yaptıracak yeni iş yükü getiriliyor. 4+4+4 yasası tüm sendikaları, sendika üyesi işçilerin ailelerini ilgilendiren bir kaos, bir saldırı değil midir?
Ya da sağlıkta dönüşüm adı altında sağlık alanında ki saldırılar… Kentsel dönüşüm adı altında barınma hakkına yönelik saldırılar... Ülkede yıllardır akan kan yetmiyormuş gibi şimdi komşu ülkelerle savaşır duruma getirildiğimiz dış politikadaki gelişmeler sendikal mücadelenin ve sendikacıların gündemi değil midir? Bu konularda ne yapıyoruz? Elbette irili ufaklı eylemler, her kesimin kendi başına verdiği mücadeleler var. Hatta yaptığımız işçi kurultayları ve işçi toplantılarına, gerçekleştirilen eylemlere baktığımızda işçilerde, tabanda mücadele arzusunun olduğu da görülüyor. Bütün bunları alt alta eklediğimizde sendikacıların, hele de iddia sahibi platformların büyük sorumluluğunun olduğu bir dönemin içerisindeyiz.

MÜCADELECİ SENDİKACILARIN NE YAPTIĞI ÖNEMLİDİR

Sınıfa ve mücadelenin ihtiyaçlarına karşı sorumluluklarımızı bugünün ihtiyacına yanıt verecek bir anlayışla tek tek verilen mücadelelerin yenilip gitmesine seyirci kalmadan ortaklaştırmak hepimizin sorumluluğudur. Bizim yerelde oluşturduğumuz İSB ve Türk-İş içerisinde ortaya çıkan SGBP, bu bakımdan önemlidir ve önemli beklentiler yaratmıştır. Bunun için bu platformların ne yaptığı ve bu platformlar karşısındaki tutum önem kazanmıştır. Artık, “O platformda şunlar var, böyle oluştu” gibi bahanelerle bu birliklerden uzak durmak mücadeleyi birleştirmemek göz göre göre mücadelenin yenileceği bir zemine çekmektir. Sendikacılık artık yeniden seçilebilmek için yalnızca kendi üyelerinin sorunları ile ilgilenip, işçilerin düğününde, cenazesinde bulunmak, çiçek-çelenk göndermekle yapılabilecek bir iş değildir. O dönemler bitmiştir ya hep birlikte samimi bir şekilde birleşip mücadele edeceğiz. Ya da hep birlikte yok olup gideceğiz.

SENDİKAL DEMOKRASİ KİMSENİN İÇ SORUNU DEĞİLDİR

Sendikacılık her şeyden önce bir mücadeledir ve bu mücadele bireysel ya da tek başına verilecek bir mücadele değildir. Bunun için adı ne olursa olsun yerel mücadele birliklerini her yerde tabandan doğru oluşturmalıyız. Konfederasyon farkı gözetmeden, KESK, DİSK, Türk-İş’e bağlı şubeler olarak yan yana gelerek oluşturduğumuz İSB, İzmir’de önemli işlere imza atmıştır. Üstelik bir yanda hâlâ, “İSB şu kesim tarafından oluşturuldu” tartışmalarına rağmen.
1 yıldır devam eden Savranoğlu direnişinde, Savranoğlu işçileri, yine 6 aydır devam eden Billur Tuz direnişinde Billur Tuz işçileri mücadelelerinde İSB’yi gördü. Yalnız kendi sendikası değil İSB’deki sendikaları, sendika başkanlarını gördü, tanıdı, bunlardan güç aldı, güvendi. Bugün direnişteki işçilerin gözünde bir Petrol-İş Aliağa Şube Başkanı, bir Belediye-iş 6 No’lu Şube Başkanı, TEZ- KOOP-İŞ Şube Başkanı, Tek Gıda-İş Genel Başkan Danışmanı Gürsel Köse, TÜMTİS ya da BES şube başkanları pratikleriyle direnişteki işçiler tarafından görüldü, tanındı. Bütün İzmir işçi hareketi de bu isimleri bilir. Peki şimdi işçi ne görüyor? Sendika merkezleri tarafından, “İç sorunumuz” açıklamaları yapılırken Belediye-İş 6 No’lu Şube Başkanı, olağanüstü kurullarda olağanüstü yetkiler alan genel merkez tarafından sendika içi operasyonla tasfiye ediliyor. Şimdi aynı şeyi TEZ- KOOP-İŞ’te hafta sonu yapılacak kongrenin gündeminde görüyoruz. Genel merkez, şube açma, şube kapatma, görevden alma olağanüstü yetkileriyle, kendine muhalif gördüğü şubenin tasfiye edilmesi için, 2 binden fazla üyesi olan yıllardır mücadele vermiş bir şube başkanını tasfiye girişimi başlatıyor. Yeni görevlendirdiği birine şube açıp oraya üyeleri aktarıyor. Benzer şeyi dün gazetelerde okuyoruz, Harb-İş sendikası kendine muhalif gördüğü şube için yapıyor. Eee ne oldu? Sendikalar yukarda belirttiğimiz işçi ve emekçilere yönelik saldırıları gündem edip mücadeleyi ortaklaştırmayı değil tabanın iradesini yok sayarcasına, kendi içinde kamuoyunca ve sendikal hareket içinde direnişçi işçiler tarafından mücadeleciliği ile tanınan sendikacıları yok etmekle uğraşıyor. Tabanda mücadeleci sendikacılar yarın sıra hangimizde diye düşünmeye başladı. Hele gerçekten de çıkışı ile sendikal mücadele içerisinde umut olan SGBP’da yer alan sendikalarda bunların yaşanması mücadeleci sendikacıları, işçileri ciddi düşündürüyor.
SGBP İzmir Bölge toplantısında Tepekule Kongre Merkezinde bütün genel başkanların söyleminde taban iradesi ve sendika içi demokrasi vardı. Olağanüstü kongrelerde olağanüstü yetkiler almak sendika içi demokrasi ile nasıl bağdaştırılacak? Sendika içi demokrasi sendikaların iç sorunu ile açıklanamaz. Mücadeleci işçilerin, sendikacıların ortak talebidir. Sendikalar sendikacıların kendi paralarıyla açtığı marketler değildir. Onun için hiç kimse bu sorunlar bizim iç sorunumuz karışılmasın dememelidir. Çünkü bütün sendikalar bütün sınıfın var ettiği örgütlerdir. O zaman mücadeleci sendikalar bütün sendikaların nasıl yönetildiğini de sorun etmelidir. Bizler de bu sınıfın parçası ve sendikacılarıysak bu sorunlara sessiz kalamayız.
Sessiz kalmamalıyız ki hepimizi umutlandıran, SGBP, İSB gibi birlikler ve daha aşağılarda yapılan kurultaylarla, uzun ve cefalı direnişlerle 23 Mayıs kamu emekçilerinin birleşik grevi ile ortaya çıkan olumlu adımlar ilerletilebilsin.
“Direnişteki işçi sıcakta asfaltta otururken yazlıklardan, klimalı odalardan sendikacılık yapılamaz”. Savranoğlu direnişini sürdürebilmek için ayağında çorabı bile olmayan, eşinin çoraplarını giymek zorunda olduğu için ayaklarını saklayarak direniş çadırında oturan işçinin fedakarlığını, ya da yıllardır oturduğu mahallesinden kirayı veremediği için babasının çobanlık yaptığı ovadaki barakaya taşınıp oradan her gün çocuğunu sırtında okula taşıyan işçinin fedakarlığını, kendisi de direnişte ve parasız olan işçilerin aralarında para toplayarak çocuğunu okula götürebilsin diye arkadaşlarına motor alarak sergilediği dayanışmayı görmeden hissetmeden sendikal mücadele verilemez. Ya da bu yazın sıcağında klimalı odalarından, yazlıklarından çıkmayan sendikacılar, sıcakta asfaltın ortasında 11-12 saat oturan Billur Tuz işçilerinin direngen tutumunu hissetmeden sendikacılık yapamaz. Biz doğrusu İzmir’de işçilerin bu duruşundan güç alarak mücadele etmeye çalışıyoruz, DİSK’i, KESK’i, Türk-İş’i ile sendika şubelerini bir araya getirerek İSB olarak mücadelemizi ortaklaştırmaya çalışıyoruz. İşçi kurultayları ile mücadeleyi daha aşağıdan birleştirmeye çalışıyoruz. Sendika ve iş kolu gözetmeden örgütsüz işyerlerini örgütlemeye çalışıyoruz. Çiğli organizede bunun meyveleri ortaya çıktı. Son 1.5 yılda 5 işyerinin 4’ü bu anlayışla örgütlendi. Bu adımları ilerletmek için ortak mücadele platformlarının içerisinde yer almamak ve olumsuzluklara karşı sessiz kalmak tarihsel sorumluluğumuzu yerine getirememek olur. Biz İSB’de bu sorunları tartışarak tutum almaya çalışıyoruz ve bütün sendikacılara bu çağrıyı yapıyoruz.

*Deri-İş İzmir Şube Başkanı

ÖNCEKİ HABER

Mircan ustalarla alemlere yolculukta

SONRAKİ HABER

İSB’den bürokrasiye karşı mücadele kararları

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...