04 Temmuz 2012 10:31

İşverenler hapse girmekten kurtuldu!

İşverenlerin kaynanaları da hapse girmekten kurtulmuş… Öyle diyor gazetesinde Profesör Şükrü Kızılot. Hatta zafer kazanmış komutan gibi gazetesinde tefrika yazıları döktürüyor.Neydi olay?Bilindiği gibi yaklaşık bir buçuk yıl önce bütün partilerin desteğiyle çıkarılan 6102 sayılı Türk Ticaret Ka

İşverenler hapse girmekten kurtuldu!
Paylaş
Gültekin Bekar

İşverenlerin kaynanaları da hapse girmekten kurtulmuş… Öyle diyor gazetesinde Profesör Şükrü Kızılot. Hatta zafer kazanmış komutan gibi gazetesinde tefrika yazıları döktürüyor.
Neydi olay?
Bilindiği gibi yaklaşık bir buçuk yıl önce bütün partilerin desteğiyle çıkarılan 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu daha uygulamaya geçmeden değiştirildi.
Yasa genel olarak 1 Temmuz 2012’de yürürlüğe giriyordu. Gel gelelim yasayı değiştirttiler. Değişiklik maddeleri meclisten geçti ve Cumhurbaşkanı tarafından onaylanarak yürürlüğe girdi. Değişmeden önceki haliyle yasa başlıca üç temel kolon üzerine oturtulmuştu:
1-Şeffaf ve kurumlaşmış şirketler dolayısıyla İnternet siteleri olan şirketler,
2-Uluslararası muhasebe standartlarına göre kayıtları ve mali tabloları olan şirketler,
3-Mali müşavirler ve yeminli mali müşavirler tarafından denetlenen şirketler.
Maalesef yapılan değişiklikler ile üç temel kolon yerle bir edildi..
Nasıl mı?
Yaklaşık 700 bin civarındaki faal şirket yeminli müşavirler, mali müşavirler ve bağımsız denetim şirketleri tarafından denetlenecekti. Bu şirketlere İnternet sitesi oluşturma zorunluluğu da getirilmişti.
Bu İnternet sitesinde şirket ile ilgili genel bilgiler, uluslararası raporlama standartlarına göre mali tablolar ve denetçi raporları yayınlanacaktı. Bunlara aykırı hareket edenlere adli para cezası ve hapis cezası öngörülmüştü…
Amaç bütün şirketlerin şeffaf ve kurumsal olması ve kazancı oranında vergi vermesiydi…
Ama olmadı… 1 Temmuza bir gün kala yapılan yasa değişikliği ile golü yiyen her zamanki gibi halkımız oldu…
Kazanan ise yine uluslararası denetim şirketleri …
Neden mi?
Çünkü yasada yapılan değişiklikle hangi şirketlerin denetleneceği ve İnternet sitesi kuracağı Bakanlar Kurulunca belirlenecek. Bunlar da yüksek cirolu şirketler olacak gibi. Umarım yanılırım…
Hapis cezaları ve adli para cezaları önemli ölçüde kaldırılarak idari para cezasına dönüştürüldü.
Bu arada gerek TÜRMOB gerekse Mali Müşavir Odaları, gazetelere ilanlar vererek son dakikada hakları elinden alınan mali müşavirlere sınavsız denetim hakkı verilmesini istediler. Elbette denetimi meslek mensupları yapmalı. Ama denetlenecek şirketleri bulabilecekler mi acaba? Bu olayın üzerinde nedense kimse durmuyor.
Yasa değiştirilmeden önce kayıt dışı lobinin sözcüleri sanki el birliği yapmışçasına;
*Şirketlerin yatak odasına girilir mi?
*Ekonomik suça ekonomik ceza verilmeli.
*Bu yasayla hapse girmeyen işveren kalmayacak. Hatta damadının şirketinden alışveriş yapan kaynanalar da hapse girecek.
*Bir lira dahi borç para çeken işveren hapsi boylayacak vb. teraneleriyle yasa 1957 yılının da gerisine düştü maalesef…
Yasa da elbette kırtasiyecilik anlamında veya teknik anlamda değiştirilmesi gereken maddeler vardı. Ama namus ve ahlak boyutunun şirketlerin yatak odasıyla özdeş olduğunu bu süreç içerisinde yeni öğrendik…
Ekonomik suça ekonomik ceza diyerek yasadaki birçok ceza maddesini kaldırtanlara özellikle şunları sormak gerekir:
Hayali ihracat yapmak, banka hortumlamak, kamu görevini kötüye kullanarak rüşvet almak ekonomik bir suç değil midir?
Hatta bir adım daha öteye gidelim, karnını doyurmak için fırından ekmek çalma da ekonomik bir suç değil midir?
Öyleyse bu bahsettiğim olaylara da ekonomik ceza verilmeli.
Ayrıca 26 Haziran 2012 de yasa değişmeden önce on dört tane ceza maddesi 1957 yılında çıkmış eski yasadan aynen alınmıştı. Acaba bu ceza maddelerinden kaç kişi içeriye girdi? Çok merak ediyorum. Kaynanaları düşünen birtakım ‘bilim insanları’ bu konuda açıklama yaparsa çok sevineceğim..
Halbuki yeni TTK 13 Ocak 2011’de Meclisten geçtikten sonra bir buçuk yıllık süreç içinde gerek Vergi Usul Kanunu gerekse Gelir Vergisi Kanunu da değiştirilerek yasalar arasındaki uyumla kayıtlı ekonomiye geçişin sağlanması gerekiyordu.
Kayıtlı ekonomi sağlanamadığı koşullarda kazanç sahiplerinden ziyade vergi yükü halkın sırtına biniyor.
Özellikle bu konuyla ilgili olarak, Türkiye Gelirler Kontrolörlüğü Derneğinin İnternet sitesindeki bilgileri paylaşmak isterim:
Ülkemizde 2001-2009 yılları arasında 9 yılda incelenen 880 bin 998 şirketin incelenen matrahı 415 milyar TL (eski paramız ile 415 katrilyon), bulunan matrah farkı ise 484 milyar TL. Yani bu kadar matrah eksik beyan edilerek az vergi verilmiş. İncelenen şirketleri bütün şirketlere oranlama yaparsak incelenen şirket sayısı yılda tüm şirketlere oranla yüzde iki buçuk bile değil.
Yine başka bir örnek; Gelir İdaresi Başkanlığı İnternet sitesinden:
Türkiye’de 2011 yılında toplanan 250 milyar TL verginin yaklaşık yüzde 32’si direkt vergi yüzde 68‘i ise dolaylı vergi. Yani bunun anlamı şu; verginin çoğunluğunu kazananlar değil halk ödüyor. Bu oran Avrupa ülkelerinde tam tersi. İşin ilginç yanı bu vergi istatistikleri içinde iki olay var çok dikkat çekici: Toplam 250 milyar vergi gelirleri içinde yaklaşık faal 700 bin şirketin ödediği kurumlar vergisi 25 milyar TL. Bu 25 milyarın yüzde 83’ünü 1500 şirket ödüyor. Geri kalan verginin yüzde 17’sini ise 698 bin 500 şirket ödüyor!
Yine aynı sitede 3 milyon 100 bin gelir vergisi mükellefinin (avukat, doktor, mühendis , kira geliri olanlar vb.) toplam vergi gelirleri içinde ödediği vergi ise üç milyarı bile bulmuyor… Böyle bir durumda şirketlerde denetimi kaldırmak hangi mantığa uyuyor? Hele denetçiye yasada yanlış raporundan dolayı şirket başına çok yüksek cezalar olduğu koşullarda kazanç vergilerinin artacağı aşikar değil miydi?
Yasada denetimin önemli ölçüde kaldırılması halkın daha çok vergi vermesi demektir. Bu da Anayasada gayet insani olan “Herkes kazancına göre vergi verir” ilkesine ters düşmektedir. Yasada yapılan değişiklikler maalesef kayıt dışı ekonomik faaliyetlere yol açıcı niteliktedir. Zaten kayıt dışı ekonomiden dolayı her üç yılda bir af çıkmıyor mu? 2003 deki vergi barışı affı, 2008 deki varlık barışı affı... 2011’deki torba barışı (pardon torba yasası affı) neden çıkarıldı? Ki bu aflar ne kadar amaca hizmet ediyor?
Bu aflardaki devletin temel mantığı; mükellefe, ‘Ben seni denetleyemiyorum, biraz daha vergi ver, denetlersem canını yakarım’ şeklindedir. Ama parasız eğitim isteyen üniversite öğrencilerine af çok uzaklarda gibi…
Şirket ortaklarının gözü aydın… Artık başlıktaki gibi hapse girmekten kurtuldular. Sayın Prof. Şükrü Kızılot şöyle söylüyor: “Ortak şirketten bir lira dahi çekse doğru içerde”, hatta magazinsel bir şekilde “Şirketten veresiye mal alan kaynana da hapis cezasından kurtuldu”. Sanki 700 bin şirket hemen paldır küldür devletin denetim elemanlarınca denetlenecek ve bütün patronlar kaynanalarıyla birlikte içeriye… Sanki içeride çok yer var…
Halbuki ortaklar şirketlerinden her zaman için yasal olarak para çekebiliyorlar.(Bunu ayrı bir yazı konusu yapmayı düşünüyorum.)
Şimdi yine eski tas eski hamam. Denetim ve cezanın olmadığı yerde vergi toplamak biraz zor gibi…Umarım önümüzdeki yıllar dolaylı vergiler daha da artmaz. Denetim önemli ölçüde kaldırıldı, şeffaflık yine sağlanamadı, cezaların da önemli bir kısmı kaldırıldı. Şimdi vur yine abalıya.
Çok anlatılacak konu var. Umarım ileride anlatırız. Yazıyı bağlamadan çok değerli profesörümüzün 25 Haziran 2012 tarihli yazısını nokta ve virgülüne hiç dokunmadan aktarmakta ve niyetini anlamakta fayda var: “72 yaşında bir işadamıyım. Yüzde 90’ı bana, yüzde 10’u da eşime ait bir limited şirketimiz var. Aynı zamanda şirketin müdürüyüm. Allah’a şükür işlerimiz de servetimiz de iyi. Son yıllarda, arka arkaya çıkan bazı kanunlar özellikle yeni TTK, arka arkaya sıralanan hapis cezalarıyla, beni çok tedirgin etti. Bazı geceler rüyama bile girdi. Sorum şu; Yeni TTK’ya göre ne yapmalıyız ki bu yaştan sonra ‘hapis cezası’ gibi sevimsiz suçlamalara muhatap olmayalım? En önemli, şirket varlığı dışındaki, kişisel servetimizi kaybetmemek için ne yapmalıyız? Yanıt: En çok aldığımız soru bu. Sizinle birlikte çok sayıda Hürriyet okurunun, sorusunu yanıtlamış olacağız. Size ve sizin durumunuzda olanlara tavsiyemiz şu; 1. Yeni TTK yürürlüğe gerince, limited şirketinizi anonim şirkete çevirin. 2. Anonim şirketin yönetim kurulunu bir kişilik yapın ve ortak olmayan, güvendiğiniz birini yönetim kurulu üyesi olarak seçin. Bu durumda; Anonim şirketin ileride karşılaşabileceği vergi ve sosyal sigorta primi borcu ve cezası nedeniyle 1 TL dahi sorumluluğunuz olmaz. Şirketin diğer borçlarından dolayı da herhangi bir sorumluluğunuz olmaz. Hapis ve diğer cezaların muhatabı da siz olmazsınız.”
Gördünüz mü sayın hocanın önerisini…
6102 sayılı Yasa’ya en fazla muhalefet eden hoca yaşlı işverene bakın nasıl akıl veriyor!
Peki, bu saygıdeğer öneriyi yanlışlıkla genç işverenler de duyup uygularsa vergiyi, sigorta primini bu devlet kimden toplayacak?

* Serbest Muhasebeci Mali Müşavir

ÖNCEKİ HABER

Şırnak’ta şüpheli asker ölümü

SONRAKİ HABER

İkbal Kaynar’a mektup

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...