08 Mayıs 2017 11:20

Fransa’da Macron kazandı, siyasi belirsizlik dönemi başladı

Deniz Uztopal, Emmanuel Macron'un galibiyetiyle sonuçlanan Fransa cumhurbaşkanlığı seçimlerini değerlendirdi.

Paylaş

Deniz UZTOPAL
Paris

Altı aydır Fransa gündemini tümüyle kilitleyen cumhurbaşkanlığı seçimleri nihayetinde bitti. 39 yaşındaki Emmanuel Macron, önce 60 yıldır ülkeyi yöneten merkez sol ve sağ partilerinin geçirdikleri krizler, ikinci turda ise rakibi aşırı sağcı Marine Le Pen sayesinde Fransa cumhurbaşkanı seçildi. 

Bankacı geçmişiyle övünen, emek düşmanlığını ve sermaye savunuculuğunu en çıplak biçimiyle savunan birisinin ülkenin en yetkili kişisi olması, Fransa’da hiçbir şeyin artık eskisi gibi olmayacağına işaret ediyor. Bunun birçok nedeni var. 

SEÇİMLERİN ESAS GALİBİ ‘BEYAZ OY’

Her şeyden önce aşırı sağcı, ırkçı ve yabancı düşmanı Marine Le Pen’in ikinci turda olmasına rağmen Emmanuel Macron’a destek beklendiği gibi olmadı. Seçimlerin birinci turunun ertesi günü 24 Nisan’dan itibaren ülkede Macron’a için oy kullanmayı reddedenlere karşı adeta bir karalama ve korkutma kampanyası yürütüldü. 

2002’de faşist Jean-Marie Le Pen’in ikinci tura kaldığında oluşturulan “Cumhuriyeti savunma cephesi”, onca çabaya rağmen bu sefer oluşturulamadı, ciddi çatlaklar yaşadı. Her şeyden önce bu emek hareketinin geleceği açısından önemli bir veri. 

Aşırı sağın bir korkuluk olarak kullanılmasına rağmen 47.6 milyon seçmenin yüzde 25’i oy kullanmaya gitmedi, bu oran 1969’dan bu yana en yüksek oran. Diğer bir önemli veri ise yine aynı seçimden bu yana ilk defa ikinci tura katılmama oranının birinci turdakinden daha yüksek olması. 

Ama daha da önemlisi , 4.5 milyona yakın seçmenin (yüzde 11.5) sandıkta iki aday arasında tercih etmeyi kesinlikle reddederek “beyaz” veya “boş/geçersiz oy” kullanmayı seçmesi oldu. Seçimlerin ilk turunda beyaz oy sadece 650 bindi. Boş oy kullanmak bilinçli bir siyasi tavırdır. 

Sonuç olarak seçmenlerin en azından yüzde 35’i (Bu da yaklaşık 15 milyon seçmene tekabül ediyor) iki aday arasında tercih etmeyi reddetmiştir. 

11 MİLYON OY, LE PEN’E KARŞI VERİLDİ

Bu arada 23 Nisan’daki ilk tur Macron 8.6 milyon oy olarak ikinci tura kalmıştı, yani ikinci turda aldığı 20 milyon oyun (yüzde 66) en azından 11 milyonu ona sunulan bir destek değil, “cumhuriyeti savunma” adına rakibine karşı verildi. 

Ayrıca, ‘normal’ koşullarda sola oy veren seçmenlerin önemli bir kısmının ikinci turda merkez sağın adayı, muhafazakar Fillon ile aşırı sağcı Le Pen arasında ‘tercih’ yapmak zorunda kalmamak için ‘kötülerin içinde en iyisine oy vermeyi’ tercih ederek ilk turda Macron’a oy verdiği gerçeğini de hatırlatmak gerekiyor. 

5 YILLIK SİYASİ İSTİKRARSIZLIK DÖNEMİ 

Yani yeni “Genç Cumhurbaşkanı” seçimlerin ikinci turunda 20 milyon seçmenden oy almıştır ancak “programı”na destek sunanlar 4-5 milyondan fazla değildir. Bu seçmenin ortak özelliği de büyük şehirlerde oturan, yüksek diplomalı, beyaz yakalı ve büyük oranda ayda 4 bin avrodan fazla maaş alan kişiler olmalarıdır. 

Bu veri analizi bize, Fransa’da, zor ve büyük oranda da siyasi istikrarsızlığın hüküm süreceği 5 yıllık bir dönem açılmış olduğunu gösteriyor. Macron, umduğunun tersine, dikensiz bir gül bahçesi bulamayacak, ülkeyi rahatça yönetemeyecek. 

MACRON MECLİSTE ÇOĞUNLUĞU SAĞLAYABİLİR Mİ?

Yeni cumhurbaşkanının diğer sıkıntılarının başında mecliste çoğunluğu ele geçirme sorunu var. Yarı başkanlık sistemi olan Fransa’daki rejimde kuşkusuz cumhurbaşkanı en yetkin kişi. Başbakanı bizzat kendisi seçer ve istediğinde meclisi feshedebilir. 

Ama görevlendirilen hükümetin ilk işi zorunlu olarak mecliste güven oyu almaktır. Yani mecliste çoğunluğu olmayan bir cumhurbaşkanın iş yapması ciddi bir sıkıntıdır ve 1986’dan bu yana 3 defa cumhurbaşkanı ile başbakan aynı siyasi partiden olmadan, ciddi sıkıntılar yaşayarak yönetmişlerdir. 

Mecliste çoğunluğu alan hükümet, cumhurbaşkanının isteklerinin tam tersine bir çizgi izleyebilir. Örneğin 1981’de “solcu” François Mitterrand iktidara geldiğinde birçok şirketi millileştirmişti ama 1986’da mecliste çoğunluğu ele geçiren Sağcı Partinin Lideri Jacques Chirac, başbakan olunca ilk işi yeniden ve daha fazla şirketi özelleştirmek olmuştur. 

Daha sonra yaşanan diğer 2 örnekte de benzer olaylar yaşanmıştır.

BİR AY SONRA GENEL SEÇİMLER VAR

Bunun bir daha yaşanmaması için eylül 2000’de anayasa değişikliği yapılmış ve son 15 yıldır da cumhurbaşkanlığı seçimleriyle milletvekili seçimleri aynı dönem yapılmıştır. 

Bunun temel nedeni cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanan kişiye, aynı rüzgarla meclis çoğunluğunu ele geçirme olanağı vermektir. 

Bu olanak bugün de mevcut. Fransa şimdi de 11-18 Haziran’da, yine iki turlu ve dar seçim bölgelerinde gerçekleştirilecek milletvekilliği seçimlerine hazırlanmaya başladı. 

Normalde beklenilen Macron’un meclis çoğunluğunu da ele geçirerek, programını hayata geçirmesi için işe koyulması. 

Peki öyle olabilecek mi? 

2002, 2007, 2012 cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ertesi günü meclis çoğunluğunu kimi oluşturacağını herkes söyleyebilirdi, ama bunun Macron’un bunu nasıl yapacağı ciddi bir sorun. 

MACRON İTTİFAK YAPMAK ZORUNDA

Seçim sistemi büyük partilerinin lehine düzenlenmiş durumda. Kuşkusuz bu sefer en büyük düzen partileri olan merkez sol (Sosyalist Parti) ve merkez sağ (Cumhuriyetçiler Partisi) ciddi kriz yaşıyor. Fakat belirtmek gerekir ki bu kriz, daha çok merkezi düzeyde ve bölge örgütlerinin bu seçimlerde ciddi çalışma yürütmesine engel olmayacak. Dolayısıyla oy oranları azalabilir ama yine de ciddi sayıda milletvekili çıkarma ihtimalleri yüksek. 

Macron’un ise örgütü daha yeni ve yerel düzeyde diğer iki partiyle rekabet edebilecek kadar ne bir yapılanması ne de militan gücü var. Bu koşullarda mecliste çoğunluğu ele geçirmesinin temel koşulu ittifak yapması. Sosyalist Partili birçok milletvekilinin onun listesinden gireceği şimdiden biliniyor. 

İTTİFAKLAR SİYASİ KRİZİ ÖNLEMEYECEK

Ancak ittifak da kolay değil. Merkez sol ve merkez sağın kendi iç krizlerini aşabilmeleri için mecliste güçlü bir grup oluşturmak zorunda olmaları, olası bir ittifakın bile pamuk ipliğine bağlı olmasına neden olacak. 

Üstelik ‘ne sağ ne sol’ olmakla övünen Macron’un, Modem ve UDİ gibi sağcı partilerle de ittifak yapacağı belirtiliyor. Sonuç olarak, Macron için planlanan meclis çoğunluğu geniş bir yelpazeden oluşan ve doğası gereği ciddi sıkıntılar barındıran bir çoğunluk olacak. Bu bile Fransa’da bir istikrarsızlık dönemine girildiğinin bir göstergesi. 

FRANSA EMEKÇİLERİ MACRON’U RAHAT BIRAKMAYACAK

Fransa’da hükümetin emek düşmanı politikalarında sorunluluğu olan Emmanuel Macron’un, seçim programının her satırı da çok daha ileri sosyal saldırılardan oluşuyor. 

Yeni cumhurbaşkanının programında 60 milyarlık tasarruf yani kemer sıkma paketi var. Yerel yönetim bütçelerinde ciddi kesintiler yapılacak ve 120 bin memurun işine son verecek. Ayrıca Macron, aylar boyunca grev ve dev gösterilere neden olan yeni iş yasasını bile yeterli bulmuyor ve iş yasasındaki değişiklikleri meclis gündemine dahi getirmeden kararnamelerle onaylayacağını açıkça ilan ediyor. 

Bu bile kendi başına işçilere ve sendikalara karşı açıktan savaş ilanıdır. Fransa gibi mücadele geleneği yüksek bir sendikal hareket ile güçlü ve dinamik bir gençlik hareketinin olduğu bir ülkede bu saldırılar cevapsız kalmayacaktır. 

Buna bir de mecliste oluşabilecek çoğunluğun kendi içindeki olası siyasi krizlerini ve güçlü bir muhalefet ihtimali de eklendiğinde, emek düşmanı politikaların hayata geçmesinin o kadar da kolay olmayacağı görülüyor. 

Üstelik mecliste emekçilerin sesi olabilecek bir grubun oluşması ihtimali de bu sefer yüksek. 

MECLİSTE GÜÇLÜ BİR ANTİLİBERAL GRUP OLASILIĞI YÜKSEK

Neoliberalizm Karşıtı Solun Adayı Jean-Luc Melenchon, seçimlerin ilk turunda ciddi bir destek bularak 7 milyon oy almıştı. Bu oylar milletvekili dar seçim bölgelerine göre bölündüğünde Melenchon’un 58 bölgede birinci geldiği, 155 bölgede ise ulusal düzeyde yüzde 19’dan daha fazla ay aldığı görülüyor. Yanıi solun, 213 seçim bölgesinde ikinci tura kalma ihtimali var. Bu bölgelerde diğer sol örgütlerin, özellikle de hükümet partisinin sol kanadını temsil eden ve kampanyası bizzat kendi partisi tarafından baltalanan Benoit Hamon’un aldığı oylar göz önüne alındığında, antiliberal solun adaylarının kazanma ihtimalinin yüksek olduğu tam 114 seçim bölgesi bulunuyor. 

Mecliste emekçilerin sesi olacak, çıkarlarını savunacak ve Macron’un hükümetine karşı ana muhalefeti temsil edebilecek büyük bir grubun olması kuşkusuz içine girilen dönem açısından can alıcı öneme sahip. 

Bunun mümkün olması için ise her şeyden önce antiliberal güçlerin birliğinin sağlanması ve milletvekili seçimlerinin ikinci turunda diğer sol örgütlerle ulusal düzeyde bir anlaşmanın olması gerekiyor. 

Buna engel olanlarda emekçiler önünde hesap vermek zorunda kalacaklardır. Ne kadar mümkün olacağı ise önümüzdeki günlerde netleşecek. 

AŞIRI SAĞ REKOR OY ALDI

Seçimlerden çıkartılacak diğer bir ders ise aşırı sağın adayı Marine Le Pen’in aldığı 10 milyondan fazla oy. Seçim akşamı Marine Le Pen, yeni bir yapılanmaya gidilmesi gerektiğini söyledi. 2011’de partisinin başına geçen ve siyasi olarak giderek merkez sağa kayan; partisinin en faşizan unsurlarını ihraç eden Le Pen’in, her şeye rağmen toplumda “faşist” damgasını taşıyan “Ulusal Cephe-FN” ile seçimlere girmesi baştan sorunluydu. 

Partinin ismini değiştirilmesi parti içi muhalefetten dolayı mümkün olmamış, yine kampanya sürecinde FN ismi hiçbir propaganda malzemesinde kullanılmamıştı. 

Marine Le Pen, şimdi, seçmenlerin desteğini kaybetmeden partisini “normalleştirme” operasyonuna hız verecek. Meclis seçimlerinde çıkartacağı olası milletvekilleri ona daha fazla güç verecektir. Üstelik Macron’un emek düşmanı programının hayata geçmesi de milyonlarca emekçi içinde aşırı sağcı propagandanın daha ileriden yankı bulmasına da neden oluyor. Bu yüzden Macron’a karşı mücadele olmadan aşırı sağa karşı mücadele mümkün değil.

ÖNCEKİ HABER

HDP, 20 Mayıs'ta yeni barış planını açıklayacak

SONRAKİ HABER

Adana'da horozlara 'dövüş' zulmü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...