30 Haziran 2012 20:38

Devlet ve toplum

Ulus üniter devlet tekçiliğe dayanır. Tekçiliğini korumak adına, topluma yakın ve uzak tehlike algısı aşılar. Aşıladığı bu risk çoğu zaman gerçek olmadığı gibi çok abartılıdır da. İdeolojik aygıtları aracılığıyla tehlikeyi yakın ve gerçekmiş gibi abartıyla sunmaktan geri durmaz.Abartılı ve gerçek dışı s

Devlet ve toplum
Paylaş
Demir Çelik

Ulus üniter devlet tekçiliğe dayanır. Tekçiliğini korumak adına, topluma yakın ve uzak tehlike algısı aşılar. Aşıladığı bu risk çoğu zaman gerçek olmadığı gibi çok abartılıdır da. İdeolojik aygıtları aracılığıyla tehlikeyi yakın ve gerçekmiş gibi abartıyla sunmaktan geri durmaz.
Abartılı ve gerçek dışı sunduğu bu tehlikeye karşı kendisini korumak için riski ortadan kaldırmak zorunda olduğuna, bunun da kendisinin meşru hakkı olduğuna toplumu ikna etmeye çalışır. Sağladığı bu meşruiyet üzerinden toplumu şekillendirir, kendi bekasına yöneldiğini söylediği tehlikeyi toplum nezdinde itibarsızlaştırır. Bununla yetinmez değişim dinamiğini düşman ilan eder, toplumu buna iknaya çalışarak onu ortadan kaldırmada bir sakınca görmez.
Sınıf adına topluma el koyan Kemalizm askeri ve sivil bürokratik elitle; “imtiyazsız ve sınıfsız toplum“ iddiası ile yeni bir toplum mühendisliğine girişir. Topluma rağmen toplum üzerindeki bu tahakkümcü anlayış yasama, yürütme ve yargının da tekçi şekillenmesine yol açar. Erkler ayrılığı göstermeliktir ve tek bir şeye hizmet eder. O da farklılıkların inkarı ve egemenlikçi zihniyetin topluma dayatılmasıdır. Bu zihniyet üzerine oturtulan ise her dönem merkeziyetçi militarist devlettir.
Militarizm, her şeye ve herkese; dost ve düşman kuvvetler ayrımıyla yaklaşır. Ulus üniter devleti ve onun sınırlarını kutsar, toplumu bu kutsanmışlık ideolojisi ile hiçleştirir. Özgürlüklerinden ve haklarından yoksun bırakılan toplum, devlet karşısında küçülür, kişiliksizleşir ve değişimci ruhunu kaybeder. Toplumu esir alan devlet, her şeyi ve herkesi  tek tipleştirir, bu politikaya direnenleri ise tasfiye eder, ortadan kaldırır ya da siyasal entegrasyonla kendi içinde eritir. Bu çerçevede doksan yıllık T.C. tarihi tek tipe gelmeyenlerin kıyım tarihidir.
Tasfiye ve kıyımı sürekli kılan; toplum dinamiklerinin düşman görülmesidir. Bu dinamikler çoğunlukla farklı etnik kimliğe, farklı inanç, kültür ve düşünceye sahip olanlardır. Bazen Ermeni, Kürt ve Rum’dur. Bazen Alevi ve Süryani’dir. Bazen de evrensel düşünce sahibidirler. Bu dinamikler dış odakların maşasıdır diyerek toplum nezdinde önce itibarsızlaştırılır, sonra da ortadan kaldırılması gereken ‘iç düşmanlar’ ilanı ile iradesi kırılır.
‘Dış düşmana’ karşı güçlü ordu, ‘iç düşmana’ karşı ise vesayetçi yargı ve güçlü kolluk kuvvetine gerek duyar. Bunlarla toplum sindirilir, göçertilir, asimile edilir, siyasi entegrasyona tabi tutar, askeri operasyonlarla katliamları devreye koyar. Çünkü; düşman kuvvetlere karşı üstün gelmek, zafer kazanmak esastır. Bu nedenle her yol ve yöntem mübahtır. Toplum ve toplum birikimlerine savaş ilan edildiği için de hiçbir şeyden kaçınmaz.
Her kesin Türk ve İslam olduğu söylemine ters düşenler sistem tarafından ya ortadan kaldırılmış, ya da tasfiye edilerek teslim alınmıştır. Koçgiri, Seyh Said, Zilan, Ağrı ve Dersim’de Kürtler; yine Dersim, Maraş, Çorum ve Gazi’de de Aleviler teslim alınma operasyonlarına tabi tutulmuşlardır. Bir yandan bu operasyonlarla irade kırıp toplum teslim alınmak istenirken, diğer yandan da siyasi saiklerle yargı yoluyla toplumun geri kalanları hizaya çekilmek istenir.
Hizaya getirilmek istenen iç düşman; şaki, eşkıya, bölücü, terörist, hain vb. yakıştırmalarla önce itibarsızlaştırıyor, ötekileştiriliyor, daha sonra yargısal kuşatmayla tasfiye edilmeye çalışılıyor. İstiklal Mahkemeleri, Sıkıyönetim Mahkemeleri, Devlet Güvenlik Mahkemeleri ve Özel yetkili Mahkemeleri  ‘iç düşman’ın iradesizleştirilmesi amacıyla devreye sokulmuşlardır. Toplum potansiyel suçlu görülmüş, on binler bu tezgahlardan geçirilerek teslim alınmaya çalışılmıştır.
Devlet bir yandan kolluk kuvvetleriyle  ‘düşman’a savaş açmış onu ortadan kaldırmaya çalışmış, diğer yandan da kanun devletinin hükümranlığıyla her tür özgürlüğü yok saymıştır. Bununla da yetinmemiş tekçi, yasakçı zihniyetini dayatmada JİTEM, İtirafçı, Ergenekon ve faşist gruplara dayalı paramiliter yapılarla kaos ve korkuyu toplum üzerinde egemen kılarak kendisini ve politikalarını sürdürmüştür.
Canlı bir organizma olan toplum her seferinde bu faşizan uygulamalara karşı direnmesini de bilmiştir. Tarihi olan bu direniş, meşru ve haklı olduğundan her seferinde de başarılı olmuştur. Her tür yetersizliğine rağmen kazanacak olan toplumun doğallığına ve tarihin ileri döngüsüne uygun olanıdır.
Meşru ve demokratik olanı reddederek ve yasaklayarak toplum teslim alınamaz. Tarihin on binlerce yıllık birikimi ulus üniter devletin tekçi, merkeziyetçi zihniyeti ile ortadan kaldırılamaz. Tarih boyunca hiçbir özgürlükçü düşünce esir alınamamış, çelikten kafeslere sığdırılamamıştır.
Gerçek anlamda yol temizliği yapılmadan demokratik, sivil, eşitlikçi ve özgürlükçü bir anayasa yapılamaz. Bu manada özel yetkili mahkemeler derhal lağvedilmeli, TMK, Ceza Kanunu, Seçim ve Siyasi partiler Yasası tümden kaldırılmalıdır. Çünkü anayasa ve yasalar toplumu devlet karşısında koruyan özgürlükçü nitelikte olmalıdır. Aksi takdirde aşılmaya muhtaç araçlar olmaktan öteye geçmezler.
Bir halkın tüm seçilmişlerinin ve siyasetçilerinin yargısal kuşatma altında olduğu bu süreçte siyasal, tarihsel, sosyal ve kültürel boyutu olan Kürt sorununun barışçıl ve demokratik çözümü mümkün değildir. Tüm yurttaşlar için eşit hukuksal düzenleme sağlanmadan, tekçi zihniyetin yargıdaki uygulamaları ortadan kaldırılmadan diyalog ve müzakereye dayalı bir süreç başlatılamaz. Kürt varlığının inkarının aşıldığı doğrudur. Ancak sorunun sosyolojisini doğru çözümlemediğinizde yapmaya çalıştığınız patinajdan öteye gidemeyecektir. Çünkü söz konusu olan, bir halkın halk olmaktan ileri gelen bin yılların birikimi haklarının karşılanmaması, terörize edilmesi sorunudur. Bu zihniyet değişmedikçe askeri, siyasi operasyonlarla bir halk topyekün düşmanlaştırıldığında ise bu olsa olsa faşizm olur.

* BDP Muş Milletvekili

ÖNCEKİ HABER

Tetikçiyle sınırlı kalmasın

SONRAKİ HABER

Suriye toplantısını, Suriyesiz yaptılar

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa