01 Temmuz 2012 07:27

‘Kürtaj olmasın demek, araba kazaları hiç olmasın demek gibi’

Dünya genelinde milyonlarca kadın, kürtaj yasağı sebebiyle uygulanan geleneksel yöntemler ya da merdiven altında yapılan kürtajlar nedeniyle hayatını kaybediyor. “Öldürmeye ne zaman izin vardır?” söylemleriyle bugün fetüsün hayatını korumaya çalıştıklarını iddia edenlere ise, kadın doğum uzmanlarının bir s&o

‘Kürtaj olmasın demek, araba kazaları hiç olmasın demek gibi’
Paylaş
Özge Ayaz

Başbakanın ortada bir şey yokken bir an da “Sezaryene karşıyım, kürtajı cinayet olarak görüyorum” demesi gündeme damgasını vurdu. Siz böyle bir açıklamanın durup dururken yapılmasını neye bağlıyorsunuz?

Aslında birkaç yıl öncesinde başlayan bir söylemi vardı Başbakanın “3 çocuk doğurun” diye. Bunun kürtajın yasaklanması noktasına kadar gelebileceğini düşünemedik. Oysa burada bir nüfus planlamasına yönelik bir söylem var. Esasında nüfus artışına yönelik, bir bakış açısı var Başbakanın. Bunun için, 3 çocuk 5 çocuk söylemi arkasından da kürtajı da yasaklayıp gelen bütün gebeliklerde doğurmaya yönelik bir teşvik daha sonra da zorlamaya doğru giden bir söylem oluştu. Sanki nüfus azalıyormuşçasına bir artıştan bahsediyorlar, oysa bugün Türkiye nüfusu azalmıyor. Toplam doğurganlık oranı 2.1. Bu da azalmayacağına dair bir rakamdır. Burada böyle bir telaşa girmek, çok da bilimsel gelmiyor bana.

'İSTEĞE BAĞLI SEZARYENE İZİN VERİLMELİDİR'

Sezaryen uygulamasının kadın sağlığı açısından tehlikeleri nelerdir, biliyoruz ki Kadın Doğum Uzmanları 3’ten fazla sezaryeni onaylamıyor?

Sezaryen sayısı arttıkça, komplikasyon oranları da artar. Her sezaryenden sonra karın içerisinde bir takım yapışıklıklar olur. Bu da bir sonraki sezaryeni zorlaştırır. Plesenta yani bebeğin eşinin yerleşme anomalileri çok olmaya başlıyor ve bu ciddi ölümcül kanamalara yol açabiliyor doğum sırasında. Yani annenin hayatı tehlikeye girebiliyor. O yüzden 3’ten fazla gebeliğe izin vermek istemiyoruz. Ama yine de kadına “Sen kürtaj olmayacaksın, sen normal doğuracaksın” demek insan haklarına aykırı. Kadınlara normal doğum anlatılmalı, kadın gebelik süresince ve doğum sırasında desteklenmeli. İkna olanlar zaten normal doğum yapar, olmayanları da sezaryen yapmak gerekir. Yani isteğe bağlı sezaryene de izin vermek gerekiyor. Bu istekleri arttırmamak, azaltmak için bir şeyler yapılabilir. Her şeye rağmen gerçekten sezaryen istiyorsa, kadını zorla doğurtmak o kadına işkence yapmaktır. Aynı kürtajdaki gibi. Sonuçta kürtajı teşvik etmek değil mesele, kürtajı azaltmak lazım. Sezaryende de böyle bir şey var.

KADINI DESTEKLE, KÜRTAJI AZALT

Kürtajı azaltmak gerekir dediniz, kadınların daha az kürtaja başvurmaları için ne yapılmalıdır?

Avrupa’da doğurganlık düşüyor ve orada doğurganlığı arttırıcı bir takım teşvikler uyguluyor. Örneğin, Fransa’da kadın, çocuk doğurduktan sonra ücretli olarak 1 yıl izin alıyor. Bunun dışında çalışan kadınların çocukları emzirme izinleri, ücretsiz kreşler gibi imkanlar veriyorlar. Mesela gebe kalan kadınlara İngiltere’de eğer bir geliri yoksa, evli değilse devlet hemen ona bir kalacak yer ve geçimini sağlayacak bir maaş bağlıyor. Yani böyle teşviklerle, bir bakıma kadın çocuk doğurmak istiyor aslında. Kadının bilerek, isteyerek, bilinçli bir şekilde çocuk sahibi olmasını teşvik etmek lazım. Ama ilkel yöntemler işe yaramaz. Örneğin, Romanya’da kürtaj yasaklandı, arkasından kadınlar öldü. Çünkü kadınlar istemediği bir gebeliği ne olursa olsun sonlandırıyor. Yani bildiğimiz bir söz vardır ‘Zorla güzellik olmaz’.

Türkiye’de de 1983’e kadar bu ölümler yaşamış aslında?

1983’ten önce kürtaj yasağı ile uygulanan yanlış yöntemler nedeniyle ölen kadınların oranları yüzde 13 civarındaydı. En son Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırmaları’na (TNSA) göre bu oran yüzde 2’ye düştü. Bugün anne ölümleri rakamsal olarak azalmış gözüküyor. Fakat bu sıfırlanmalı sonuçta şu an yasak yok. Ama orada da şöyle bir durum var: Yoksulluk! Bu çok önemli bir nokta yoksul kadın sağlık haklarından yararlanamıyor. Bugün parası olan kadınlar için kürtaj serbest. Parası olmayan bir kadın devlette çok kısıtlı imkanlarla kürtaj olabiliyorsa oluyor, olamayan ise borç harç ile çok kötü koşullar da kürtaj oluyor, ya da doğurmak zorunda kalıyor.

SPERMLERİ VE YUMURTALARI DA KORUYALIM!

Kadınlar, doktorlar bu süreçte bebek katili olmakla suçlandı ve vicdani bir sorumluluk yüklenmeye çalışıldı. Bu konuya dair ne söylemek istersiniz?

24. haftaya kadar sinir gelişimi tam olmadığı için ağrı da duymuyor. Biz onlardan bahsetmiyoruz zaten. Bugün yasal olan süre 10 hafta. Zaten henüz şekillenmemiş. Onun için bu cenine bir bebek gözüyle bakmak yanlış. Orada bir bebek yok, olma potansiyelinde olan bir takım hücresel kümelenmeler var. Sperme, yumurtaya kadar inebilirsiniz. O zaman spermleri de, yumurtaları da koruyalım. Sonuçta onlar da insan olma potansiyeli taşıyor. Çıkmaz sokak burası. Önemli olan bu işin bilimsel verilerine bakmaktır. Bilimsel olarak da çok açıktır: Kürtaj yasaklanamaz.

KADIN BİREYDİR, AİLE DEĞİL

Sağlık Bakanı yaptığı açıklamada kürtaj taslağına dair ayrıntılı bilgi vermese de “Kadının ailesiyle ve eşiyle birlikte planlama yapmasını kolaylaştırmak” ifadesini kullandı. Bu açıklamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kadını birey olarak düşünmüyorlar. Onların düşüncesi şu bence; aile içinde her şey bilinir, kadın hamileyse bunu herkes bilir. Ama bir kadın hamile ise bunu belki de aylarca kimseyle paylaşmak istemiyordur, ya da bekardır ve kürtaj olacaktır bu zaten bir travma bunun bir de ailesi tarafından duyulduğunu düşünün. Mahremiyet bakış açıları aile odaklı olduğu için problem buradan çıkıyor.

Hazırlanan taslakta, kürtaj kullanımının zorlaştırılacağı, anne babanın hastanelere birlikte başvurma zorunluluğu getirildiği söyleniyor. Hatta kadınları kürtaj yapmamaya ikna edilecek kurullar oluşturulacakmış. Bu, yasaklamakla eş değer değil mi?

Zaten eş rızası isteniyordu kürtaj yapılırken bu yeni bir şey değil. Ama şöyle bir gerçek var. Kadın yaşıyor bunu kendi bedeninde. Halk arasında hamile olan kadına “Allah kurtarsın” derler, çünkü gebelik bir takım riskleri beraberinde getirir. Böyle bir şeyi kadın kendi hayatında yaşıyorsa öncelikle kadının rızası gerekir. Benim bedenim, benim kararım sloganından öte bir kadın doğum doktoru olarak şunu söyleyebilirim ki; kadın gebelik ile bir riske giriyor, bu riske giriyorsa buna kendisi karar vermeli. Mesela muhafazakar kadınlar, ilk başta kürtaja karşıyım diyor, ama “Kürtaja karşı olmak yasak olmayı gerektirir mi” dediğin de “hayır” diyor. Çünkü kadınlar bunun farkında. Hayatın içinden bir kadın kürtajın yasaklanmasına hakikaten prim vermez. Çünkü kendi bedeninde gebeliğin nasıl bir şey olduğunu bilir.

SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM, SEZARYENE TEŞVİK

Şöyle son 10 yıla baktığımızda, sezaryen oranlarında bir artış var. Hatta sanki düne kadar da teşvik ediliyor gibiydi. Bunun bugün değişmesinin sebebi nedir?

Görünüşte ‘Devlet sezaryeni doğrudan teşvik etti’ diyemeyiz. Ama sezaryene neden olacak bir sistem kurdu. Sağlıkta Dönüşüm Sistemi. Yani giderek daha çok özelleşen sağlık sisteminde sezaryen oranı arttı.

Sağlıkta özelleştirme ile sezaryen arasında nasıl bir bağ var peki?

Özelleştirme ile birlikte özel hastaneler, hasta doktor ilişkisini müşteri ve müşteri memnuniyetine dönüştürüyor. Kadın geliyor ‘Ben sezaryen istiyorum’ diyor, bir doktorun buna hayır deme şansı çok düşük. Sonuçta kadını ikna etmeye çalışmaktansa, uzun uzun konuşup da normal doğumu anlatmaktansa daha pratik, hızlı bir yönteme geçiyor. ‘Sezaryen mi tamam memnun edeceğim’ diyor. Yani sağlık sistemi hasta- doktor ilişkisini, müşteri ilişkisine ve müşteri memnuniyetine indirgediği için böyle sonuçlar çıkıyor ortaya.


GEBLİZ NEDİR

GEBLİZ projesi bizim kürtaj yasağı ile birlikte öğrendiğimiz bir sistem, nedir GEBLİZ?  

Gebe-loğusa-bebek izlemi için uygulanan bir sistem. Her gebeyi doktor bilgisayar sistemi üzerinden bildirmek zorunda. İşte normal bir gebelik mi, riskli bir gebelik mi onu bildiriyorsun. Bu bildirim olduğu zaman direk aile hekimine düşüyor. Aile hekimi kendi bölgesinde bir gebe olduğunu görüyor ve o gebeyi kendi adresinden bulup, kendi kaydına geçirmek zorunda.

Hamile kadınların yakından takip edilmesi iyi bir şey ama son zamanlar da gebeliğin aileye haber verilmesi üzerine çıkan sorunları okuyoruz, siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu çirkin, yanlış ve insan haklarına aykırı bir şey. Mahremiyet diye bir şey var. Ben de Sağlık Bakanlığına her gebeliği bildirmek zorundayım. Ama orada mahremiyet butonu var, orayı tıkladığım zaman aile hekiminin hastayı aramaması gerekiyor. Gerçi bu sistem ilk kurulduğunda mahremiyet butonu yoktu. Bugün ortaya yeni çıkıyormuş gibi konuşulan bazı problemler yaşandıktan sonra mahremiyet butonu koyuldu. Örneğin bekar bir kızın ailesinin aranması yeni bir olay değil.

ÖNCEKİ HABER

Gençlik kampı öncesi şenlik

SONRAKİ HABER

Şampiyona dönemlerinde şahlanan milli gurur!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...