29 Nisan 2017 00:04

Fransa işçileri: Tek adama inanmıyoruz

Avrupa'nın gündeminde bu hafta Fransa cumhurbaşkanlığı seçimleri, Almanya'nın artan silahlanma harcamaları ve Britanya’daki erken seçimler vardı.

Paylaş

Fransa’da 23 Nisan’da yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin birinci turunda aşırı sağın adayı Marine Le Pen ile mali oligarşinin adayı Emmanuel Macron en önde gelerek ikinci tura kalmayı başardılar. 2002’de olduğu gibi bir kez daha “Le Pen” korkuluk olarak kullanılarak sermayenin diğer temsilcisinin geniş kitleler içerisinde desteklenmesi için yoğun bir kampanya derhal başlatıldı. Fakat 2002’de Jacques Chirac, ülkenin neredeyse siyasi ve sendikal güçlerinin tümünün desteğini almıştı. Bu sefer aynı durum ortaya çıkmadı, tam tersine Macron ve hayata geçirdiği liberal politikaların aşırı sağı güçlendirdiğine dair açıklamalar güçlendi. Bu hafta Fransa’nın en büyük işçi sendikası CGT’nin (Genel İş Konfederasyonu) çağrısını çevirdik. 

ALMANYA’DA SİLAHLANMA

Barış Araştırma Enstitüsü SIPRI, 2016 yılında silahlanmaya dünya çapında 1686 trilyon  dolar harcandığını açıkladı. Almanya’da da 2016’da silahlanmaya ayrılan para yüzde 2.9 artarak 41.1 milyar dolara yükseldi. Federal Savunma Bakanlığı, dünyada güçler  dengesinin değişimine bağlı olarak ordunun saldırı savaşlarına da hazırlanması gerektiğini, bu nedenle 2024 yılına kadar 130 milyar avro harcanarak modernleştirileceğini açıkladı. German Foreign Policy’den aldığımız yazı bu gelişmelerin arka planını anlatıyor.

BRİTANYA’DA ERKEN SEÇİMLER

Bu hafta Guardian gazetesi Britanya’daki 8 Haziran erken seçimleri sonrası iktidara kim gelirse gelsin her koşulda gerçekleşeceğini düşündüğü gelişmeleri listeledi. Eski seçimlerde Liberal Demokratları açıkça destekleyen gazete, Liberal Demokratların yükselişe geçmediği veya İşçi Partisinin liderinden kurtulmadığı sürece AB içinde kalma ihtimalinin olmadığını ve bundan rahatsızlığını açıkça ifade etti. Ana akım medyada ‘sol’ bir gazete olarak bilinen Guardian, İşçi Partisinin, son yıllardaki ‘en solcu’ liderini reddettiğini her fırsatta gösteriyor ve genel seçimden çok umutsuz olduklarını ifade eden değerlendirmeler yapıyor. 


AŞIRI SAĞA KARŞI BARAJ VE TOPLUMSAL GELİŞİM İLE DEMOKRASİ MÜCADELESİ*

Fransa’da cumhurbaşkanlığı seçimlerinin birinci turunun sonuçları demokrasinin; işçilerin ve yurttaşların haklarının tehdit altında olduğunu teyit etti. Bu durum liberal politikaların, gerici yasaların, haklara karşı saldırıların bir sonucu olduğu kadar, art arda gelen hükümetlerin gerçek anlamıyla sosyal adalet ile sosyal ve çevresel ihtiyaçlara cevap vermekten vazgeçmelerinin de bir sonucudur. Buna rağmen aylardır, bir çok işçi ve yurttaş bu tercihlere karşı direniyor; iş yasası ve Macron yasasında olduğu gibi yapılan kötü hamlelere karşı mücadele ediyor ve CGT gibi sendikalarda, sendikal mücadelede örgütleniyorlar. 

İKİNCİ DEFA ULUSAL CEPHE TEHLİKESİ

5. Cumhuriyet tarihinde ikinci defa Ulusal Cephenin sunduğu adayla, aşırı sağın adayı cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turuna kaldı. Bu demokrasi, sosyal birliktelik ve emek dünyası için bir tehlikedir. 2002’den bu yana iktidara gelen hükümetler, sosyal adalet taleplerine cevap vermeyerek, daha iyi bir geleceğe kapı açacak bir perspektif sunmayarak, bu durumun oluşmasında büyük bir sorumluluk taşıyorlar. 

CGT asla böyle bir senaryoya boyun eğmeyecektir. CGT’ye göre işçiler, daha kalabalık ve daha güçlü olarak, beklentilerini ve taleplerini haykırmalı, birleşen mücadeleleri güçlendirerek yeni haklar kazanabilmek için güçler dengesini aleyhlerine değiştirmelidirler. Dayanışmaları sadece toplumsal ilerleme güçlendirir, dışlanmaya, parmakla gösterilmeye ve karşılıklı rekabete karşı mücadeleyi sadece o güçlendirir. 

TAVİZ VERMEDEN MÜCADELE

Korkunun, terörün alet edilmesi, kampanya süresinde duyulan iğrenç benzetmeler, yabancı düşmanlığı, ırkçılık, cinsiyetçilik, homofobi, ulusal öncülük vaatleri eşitsizlik, işsizlik ve düşük ücret sorunlarını asla çözemez. CGT tüm bunlara karşı mücadele ediyor ve hiçbir taviz vermeden mücadele etmeye de devam edecektir. 

Aşırı sağa karşı baraj oluşturmadan da asla vazgeçmedik. Ve tek bir oy bile onun adayına gitmemelidir. 

Art arda gelen hükümetlerin otoritarizmi, verilen vaatlerin yerine getirilmemesi ya da unutulması, Sosyal Avrupa’dan vazgeçilmesi, demokrasinin reddi, (Meclisi baypas eden anayasanın) 49.3 maddesinin art arda kullanılması ve hayata geçirilen politikalar toplumun bir kesimi içerisinde umutsuzluk ve kaderciliği geliştirdi. Sanayinin ve kamu hizmetlerinin parçalanması, işsizliğin ve sosyal güvensizliğin artması, kırsal ve şehirlerde birçok bölgenin terk edilmesi de (bu umutsuzluğu  ve kaderciliği) daha da güçlendirdi. 

‘TEK ADAM’A İNANMIYORUZ

CGT, “Tek bir adamın her şeyi kurtaracağına” inanmıyor ve bundan dolayı tüm işyerleri ve kamu hizmetlerinde gerçek bir demokrasi, gerçek ifade özgürlüğü ve müdahale hakkını talep ediyor. Ücretlerin, emeklilik ve sosyal yarımların arttırılması, herkesin daha az ve daha iyi çalışabilmesi için haftalık 32 saat çalışma süresi gibi sosyal alternatifler öneriyoruz. 

CGT olarak, tüm işçileri ve sendikal örgütleri 1 Mayıs’ı bir mücadele günü, taleplerin yüksek sesle dile getirildiği bir gün; işçi hakları, sosyal ilerleme, özgürlük, eşitlik, adalet, kardeşlik, barış, demokrasi ve uluslararası dayanışma için daha ilerden seferber olunduğu bir gün yapmaya çağırıyoruz. 

* CGT Merkezi Yürütme Kurulu deklarasyonu
(Çeviren: Deniz Uztopal)


DÜNYA POLİTİKASININ ‘UZUN ÇİZGİSİ’

German Foreign Policy

Berlin, dünyadaki kapsamlı güç dengesi değişimine karşı ve bu değişimde iyi bir yer tutabilmek için ordusuna yeni ayar verecek. “Alman Ordusunun Yeni Prensipleri” adlı taslakta askeri gücün odak noktasının ülke savunması olması ama bunun müttefiklerin ortak hareketi ve dünyanın her yerinde müdahale savaşlarına katılmayı da içermesi gerektiği belirtiliyor. Federal Güvenlik Politikası Akademisinin bir açıklamasında 1990’dan bu yana Çin’in yükselişi ve Rusya’nın kendini toparlayarak atılım yapması sonucu dünya politikasında Batı’nın tek başına egemenliğinin ‘yarıldığı’, özellikle Pekin’in güçlenmesinin küresel güçler dengesi değişiminde uzun bir çizgiye tekabül ettiği belirtiliyor. Berlin, ne pahasına olursa olsun dünya politikasında önderlik pozisyonunda olmak istediğinden, yükselen diğer güçlerle zorlu “etki alanı savaşlarına” girebilir ve bu savaşlar geçen 25 yıldaki müdahale savaşlarından farklı olarak ülke sınırları ve egemenlik alanları içinde askeri çatışmalara yol açabilir. “Federal ordu, enerjik bir silahlanma ve diğer Avrupa ülkelerinin askeri güçlerini kendi komutası altında toplama göreviyle karşı karşıyadır”. 

ALMAN ORDUSUNDA YENİ DÜZEN

Alman ordusunun yeniden düzenlenmesinin nasıl olacağı, Federal Savunma Bakanlığı Planlama Bölümü Başkanı General Erhard Bühler’in imzaladığı bir broşürde toplandı ve bir gazeteye “sızdırıldı”. Broşürde ordunun 2016’da yayıMlanan Beyaz Kitap’ında öngörülen görevleri yapacak hale gelmesi için neler yapılması gerektiği ortaya konuyor. Savunma Bakanlığı sözcüsü, bu yapısal değişikliklerin 2032, en geç 2036 yılına kadar tamamlanacağını bildirdi.

BATI’NIN EGEMENLİĞİ DÖNEMİ

General Bühler’in mart ayında ordunun internet sitesinde yayımlanan bir açıklamasına göre tüm ordu, çatışmaların engellenmesi ve krizlerin bertaraf edilmesi esasına göre düzenlenecek. Bu, güç sahibi olmak için dünya çapında müdahaleler anlamına geliyor. Ordu 2011 yılında görevlerini belirlediğinde Batı, dünyada tek başına egemen güçtü. Almanya’nın kendine yönelik tehdit görmediği sürece askeri müdahalelerinden söz etmesinin tepki çekeceği yıllardı. Ancak şimdi Rusya’nın saldırı planları dikkate alındığında ve dünya çapında güç dengesindeki değişim görüldüğünde Alman ordusunun ülkenin çıkarlarına bağlı olarak görev belirlemesi ve yeniden yapılanması zorunlu.

ÇOK KUTUPLU DÖNEM

Dünya politikasının ‘uzun çizgisi’, 2011-2015 yılları arasında Federal Güvenlik Politikası Akademisi başkanlığı yapan Hans-Dieter Heumann tarafından epey önce ortaya  konmuştu. Dünyada Batı’nın tek başına egemenliği, Çin’in yükselişi ve Rusya’nın tekrar devreye girmesiyle sarsılacaktı. Alman ordusuna yakın Clausewitz Tartışma Grubunda dünya çapında güçler dengesinin değişeceği fikri ortaya atılarak, tek tek ülkelerin askeri ve ekonomik güç sahibi olmak için yapısal değişiklikler yapması gerektiğinden söz edilmişti. 

Uzun vadede dünyadaki güç dengesinin değişeceği öngörüsü, tek tek ülkelere dünya çapında etki alanını arttırmak ya da korumak için askeri çatışmalara girebilecek şekilde değişiklikler yapılmasını dayatmaktaydı. Almanya, ne pahasına olursa olsun dünya politikasında önder bir rol oynamak istediğinden silahlı çatışmalara hazır hale gelmek için gereken değişiklikleri yapmalıydı. General Bühler’in de belirttiği gibi Alman ordusundaki yeni düzenlemenin esasını ülkenin ve müttefiklerin savunulması oluşturacak. “Düşmanı geri adım atmaya zorlamak için donanım” söz konusu. Ancak bu yeni düzenleme, dünya çapındaki müdahale savaşlarına dahil olmayı da esas almak zorunda.

ORDUNUN YENİ YAPISI

Ordunun önüne konan görevleri yapabilecek hale gelmesi ise yapısal değişikliklere bağlı. 

Şimdiye kadar olduğu gibi yedi tugay yerine, tugay sayısı üç görev alanında hazır olacak şekilde 8-10’a çıkarılacak. Üç alan; ülke savunması, müttefiklerin çıkarlarının ve sınırlarının savunulması ve dünyanın değişik alanlarında askeri müdahaleler olarak belirlendi. Şu an ordu personeli bu ihtiyacı karşılayacak durumda olmadığından askerliğini tamamlamış olanlar da göreve çağrılacak. 

Diğer Avrupa ülkelerinin ordularıyla da sistematik bağlantı sağlanacak. Şu ana kadar Hollanda ordusunun üçte ikisinin, ihtiyaca bağlı olarak, Alman birliklerine uyum yapması süreci tamamlandı. Çek Cumhuriyeti ve Romanya tugaylarının da yine ihtiyaca bağlı olarak, Alman ordusunun bir parçası olarak hareket etmeleri konusunda anlaşma sağlandı. Bu yetersiz olduğundan General Bühler, Avrupa ordularının ortak harekete geçme becerisinin güçlendirilmesinden söz etmekte.

YOĞUN SİLAHLANMA

Ordunun yeniden düzenlenmesi yoğun silahlanmayı gerektiriyor. Örneğin şu Boxer Transport Tankı’nın sayısı üç, hatta beş kat arttırılacak. Bir Boxer’in fiyatı 5 milyon avro. Buna ek olarak hava ve deniz kuvvetlerine kapsamlı silah satın alınacak. (...)Gemiler avcı bombalarıyla donatılacak. Atmosferin silahlandırılması ve siber savaşa hazırlanılmasının gerekleri yerine getirilecek. Uzmanlar Savunma Bakanı Ursula von der Leyen’in ordunun modernleştirilmesi için 2024 yılına kadar 130 milyar avro gerektiği açıklamasına, bu para yetmeyeceği için, kuşkuyla bakıyorlar. Almanya’nın ekonomik ve askeri açıdan dünya gücü olması çabaları epey masraflı...

(Çeviren: Semra Çelik)


GENEL SEÇİMİN ARDINDAN NE OLACAK?

Sean O’GRADY
Guardian 

Bu seçimlerde, çok büyük bedeller ödenecek ve telafi edilemeyecek değişikliklerin gerçekleşmesi ihtimali var, ama ülkenin gidişatı hakkında şaşırtıcı olan bazı ortak görüşler, hatta yakınlaşmalar da oluyor. Aynı zamanda bizim isteğimiz dışında, iktidara kim gelirse gelsin her koşulda, gerçekleşecek gelişmeler olacak. Bunların bazıları şöyle:

BRİTANYA AB’DEN AYRILACAK

Eğer Liberal Demokrat Parti çok büyük bir gelişme göstermezse -yükselişe geçme ihtimali var ama bazı insanların isteğinin çok altında bir ihtimal bu- veya İşçi Partisi, liderini ve siyasi pozisyonunu değiştirmezse, iktidar olduktan bir kaç yıl sonra  Jeremy Corbyn (İsçi Parti Lideri) veya Theresa May (Muhafazakar Parti Lideri ve Başbakan) başbakan olarak Brexit’i gerçekleştirecekler, halka ikinci bir referandum ve AB için de kalma fırsatı sunulmayacak. Tatsız bir gelişme, ama bu olacak.

DAHA FAZLA VERGİ ÖDEYECEKSİNİZ

“Siz”, seçmen olarak daha fazla vergi ödeyeceksiniz. Kabul etmeseler de üç ana siyasi parti, zengin ailelerin bu süreçte daha fazla vergi ödemesi gerektiği konusunda hem fikir.

Bu yüzden Muhafazakar Parti gelir vergisinin, sigorta ödemelerinin ve KDV’nin yükselmesinin önündeki yasal engelleri kaldırma planları yapıyor. İşçi Partisi de varlık vergisini gündeme getirdi ve yıllık 70 bin ile 80 bin sterlin maaş alan vatandaşları “zengin” diye tarif etmeye başladı.

Liberal Demokratlar vergi uygulaması konusunda esnek davrandılar, koalisyon sürecindeki verdikleri sözü yerine getirdiler ve milyonlarca çalışanın gelir vergisi ödememesini sağladılar. Muhafazakar Partiden pek ümit yok. Ne olursa olsun vergi konusunda bütün partilerden zarar göreceğiz.

GAZ VE ELEKTRİK FİYATLARINA SINIRLANDIRMA

Bu konuda da partiler arası bir uyum var. Siyaset dünyasında büyük enerji şirketlerini dize getirmek gerektiği konusunda hem fikir olmayan birisini bulmak çok zor. Fiyat kontrolleri, daha fazla rekabet, iktidar tarafından daha yakından denetlemeler veya buna benzer gelişmeler olacak. Siyasetçilerin gaz ve elektrik piyasasında eşitlik görme isteğini hafife almamak lazım. 

ABD İLE ERKEN TİCARİ SÖZLEŞME YAPMAYACAĞIZ

Bunu yapmak mümkün olmayacak, çünkü Amerikalılar bunu aşağı yukarı açıkladı ve gerçek şu ki, onlarla “özel bir dostluğumuz” yok. Yani Donald Trump için Downing Street’te (iktidarda) kimin olduğu önemli değil. Trump, ABD’nin çıkarlarına öncelik veriyor ve sonra AB’nin çıkarlarını düşünüyor.

ULUSAL GELİRİN YÜZDE 2’Sİ GÜVENLİĞE

Bu seçimde en çok tartışılan konulardan biri savunma harcamaları, özellikle de söz konusu nükleer silah ve Trident (denizaltı silah) olunca tartışma alevleniyor; fakat her parti NATO’ya verilen söze sadık kalınacağını söylüyor.

Dış ülkelere yardım etme görevimizi ulusal gelirimizin yüzde 0.7’sini ayırarak yerine getireceğiz. Bu konuda neyin harcamalara dahil olup olmadığı konusunda bir anlaşmazlık var, örneğin güvenlik bütçesinin bir kısmı buna dahil edilmeli mi veya hangi harcamalara daha fazla ağırlık verilmeli konusunda bir tartışma sürüyor. Hindistan’a yardım ve denetleme harcaması gerekiyor mu, diye tartışılıyor. Fakat (Başbakan) Theresa May, bu bütçeyi desteklediğini açıkladığına göre bu hedef en azında önümüzdeki dönem parlamentoda yerini alacak. Bir tek aşırı sağcı UKİP dış ülkelere yardım bütçesini iptal edebilir.

ALTYAPIYA DAHA FAZLA KAMU HARCAMASI

Seçimden önce bütün partiler bu konuda hem fikirdi. Heathrow Havaalanının genişletilmesi ve HS2 (yüksek hızlı tren hattı çalışması) projelerin gerçekleşmesi için genel olarak partiler içinde bir çalışma var.

Brexit olsa da olmasa da tüm parti liderleri İngiltere’nin başarılı olması için altyapının çok önemli olduğunun farkında ve bunu önemsediğini halka göstermek isteyecek. Gerekirse vergileri yükseltecekler ve bu bütçeyi koruma altına alacaklar.

(Çeviren: Çınar Altun)

ÖNCEKİ HABER

Evde konserve yapmalı mıyız?

SONRAKİ HABER

Son kaleler için birlikte mücadele!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa