11 Nisan 2017 01:12

Ne oldu sanki öldü mü!

Çalıştığı Hayat Televizyonu kapatıldıktan sonra tekstil işçisi olan kadın işçi yaşadığı süreci ve işyerindeki işçilerin referandum düşüncelerini yazdı

Paylaş

Tekstil işçisi bir kadın
İstanbul

En iyi anımsadığım zamanın başlangıcı lise yılları sanırım. Arkadaşlığın en eğlenceli, sürekli hayatın başındaymış gibi hissetmenin en kötü halinin olduğu zamanlar. Girilmek zorunda olunan sınavlar ve vadedilen yalanlar. Lise ve sonrası aynı his hiç kalkmadı üzerimden. Bunu da geç rahat edeceksin, bunu da bitir olacak, bunu da, bu da... 

Uzun bir süredir farkındayım ki 12-13 yaşlarında okumaya başladığım kitaplar, lise yıllarında anlamaya başladığım felsefeyle bu zamana kadar oluşturduğum benliğimle istediğim hayatı yaşamak zordu bu memlekette.

Kötünün iyisini görmeye çalışıp geçtim o sınavları bitirdim okulları ve mesleğimi yaparak ortalama 60 yıllık hayatımın kalanını yaşamak istedim. Ancak gel gör ki memleket sürekli birilerinin oyun alanı oldu. Kim yönetime geçse kendi arkadaşlarını aldı oyuna. Biz hep yedekte ya da seyirci olmak durumunda bırakıldık. İlla ki bir hile vardır diye düşünmene rağmen çalış geç o sınavları ama yine de kenarda tutul. Çünkü yönetenlerin yandaşları masa başlarında yerlerini ayırttı bile. Yönetim değişince onlar da tepetaklak oldular. Yeni evli çocuk sahibi olmuş yeni düzen kurmuş insanlar evlerinden işlerinden oldu ve terörist ilan edildi. Onların yanında yönetimin hoşuna gitmeyen ahlaklı insanlar da harcandı. Ahlaklı insanlara çok üzüldüm ama diğerlerine çok üzülemedim doğrusu. Aynı yaşlardaydık, aynı maratondaydık, ortalama aynı boyutlardaydı beyinlerimiz; ben çalıştım siz hile yoluna gittiniz. Üstelik dini kendi amaçlarına alet eden bir yapıyla beraber benim hakkımı gasbedip sahtekarlık yaptınız. Haliyle üzülemedim mağduriyetinize. Sizin benim hayatımı görüp içinizde kalan ahlak kırıntılarıyla utanmanız gereken noktadayız şimdi. 

ŞU MEŞHUR 2010 KPSS’Sİ

Üniversiteye girmek için de bitirmek için de KPSS’yi geçmek için de uzun zaman ve çokça çaba harcadım. Başarılı da oldum ancak atamam yapılmadı. Şu meşhur 2010 KPSS’si var ya hani. 300 kişinin tam puan aldığı, itiraz ettiğimiz ancak AKP Hükümetinin Cemaatle çıkarı çatışana kadar soruşturmadığı, şimdi ceza olarak yüzlerce insanın hayatının altüst olduğu sınav… 2010’da KPSS’ye girdim ilk. Hile yapmadan 100 üzerinden 90 aldım. Bu not başarılı olduğumu gösterir (Öğretmenlik mesleğimdir biliyorum). Hükümet kendisine başarılı insanlar yerine yandaş aradığı için atamam yapılmadı. Hayatta en başarısız olduğum konular hayatımın zor geçmesine sebep oldular ve oluyorlar. Sahtekarlık, yalan, yalakalık, yağcılık... Bu kelimeleri kime söylesen kavga çıkarır bu memlekette. Ancak gel gör ki bu özellikleri barındırıyorsan köşe olursun çünkü yönetenlere uygunsundur. 

Peki bu özellikler yoksa ne yapacaktım? 2010 ve 2011’de KPSS’ye girdim, aldığım başarılı puanlara rağmen atamam yapılmadı. Ben de devletle ilişkimi en aza düşürmeye karar verdim ve özel sektöre yöneldim. Özel okullarda çalışmak istemedim çünkü öğretmen gibi hissedemeyeceğim bir yerde, gencecik çocukların stresini görmek istemedim. Haliyle vasıfsız bir insan oluverdim bir anda.

İKİ SATIRLIK KHK İLE HAYAT TV KAPATILDI

Sekreterlik, satış elemanı, kitapçılık gibi işlerden sonra İstanbul’daki kuzenimin yanına geldim. Burada Hayat Televizyonu’nda çalışmaya başladım. Haber ve yayıncılığa dair bir yeni bilgi edindim. Alaylı bir televizyoncuydum artık. Dürüst ve iyi insanlar arasındaydım. Yine çokça zaman ve emek harcadım hayata dair iyi şeyler olsun diye. Derken bir kötü zihniyet yine çizdi üzerini iyi şeylerin. Hayat Televizyonu iki satırlık bir KHK ile kapatıldı. Kapatmalar ardı ardına geldi ve geriye kalan medyanın hali ise içler acısıydı. Ben yine işsiz kaldım. Peki şimdi ne yapmalıydım onurumla yaşayabilmek için?

Medya dışında başka işlere bakmak zorunda kaldım. Haliyle ikinci kez vasıfsız insan konumuna düştüm. 

Şu sıralar bir fabrikada işçiyim. Haberlerini yaptığımız, dinlediğim, okuduğum onca işçi hayatı benim hayatım oldu bir anda. 

Günde 10 saat ayakta çalışıyorum. Bazen bu saat 12’ye çıkıyor. Yemekler kötü evet. Tuvalete gitmek için ilkokuldaki gibi izin istemek gerekiyor. Ustabaşı, müdür ve patron kendisini azar memuru sanıyor. İnsansın hastalanmak yasak, yorulmak yasak, izin almak yasak... Bir de kadın olmak var ve bunların hepsi asgari ücrete tabii.

İŞÇİLİKTE İLK GÜNÜM

İşçi olarak yaşadığım ilk gün gerçekleri bilmeme rağmen bambaşka bir hayattı benim için. İşçi kadınların yaşadıklarından hareketle, erkeklerle göz göze gelmemeye çalıştım. Tuvalete gitmek için izin istemek utanç verici geldiği için paydos zilini beklemek zorunda kaldım ve koşarak tuvalete gittim. Ustabaşının “Hızlanın hızlanın” sözlerinin ara sıra bazı işçileri azarlamaya döndüğüne şahit oldum. Uzun çalışma saatinin sonuna yaklaşırken bir kadın işçi bayıldı ve kargatulumba kucaklanarak çalışma ortamından uzaklaştırıldı. Sonra şeker hastalığı olan başka bir kadın işçi fenalaştı. Arkadaşları yardım etmek istedi. 3 kadın işçi su verip elinden tutuyordu ki usta başının azarıyla irkildi herkes “Ne oldu sanki öldü mü!” 

İlk günde şahit olduklarıma oranla 2 aylık işçi hayatımın nasıl geçtiğini anlarsınız. Hem de hepsi asgari ücrete.

33 yıllık hayatımda önce dirsek çürüttüm öğretmen oldum, şimdi de bütün bedenimi çürütüyorum. Çok iç açıcı değil tabii ki anlattıklarım. Kime anlatsam üzülüyor bu duruma. İyi yanından bakarsak bir çok deyim edindim bir çok hayat tanıdım tanıyorum. Memleketin halini de bildiğimize göre üzülmek yerine düzeltmeye çalışalım. 

PADİŞAH OLACAKMIŞ PEH

Bilimsel bakış açısıyla sorunu çözmek için sebebi ortadan kaldırmak lazım. Benim hayatımda en büyük talihsizliğim kendimi bildiğim dönemin tek adamcı bir iktidara denk gelmesi oldu. Çocukken hatırlıyorum yönetimde kim olursa olsun diğer siyasilerden de iyi mevkide bir tanıdığınız varsa işiniz az çok yapılırdı. Bu da iyi bir şey değil tabii ancak o zamanda kötünün iyisi bu kadardı. AKP ile beraber iyice dışlandı herkes. AKP’li değilse, vekil bile derdinize çare değil. İşin en net çözümü yandaşlık olayını ortadan kaldırmak aslında. Eşit adil davranmak için yapılmış yasalar olsa ve uygulansa mağduriyetler olur muydu sizce? Şimdi referandumla yapılacak anayasa bunun için çok önemli. Benim çalıştığım fabrikada 600 işçi var ve çoğu AKP’li. Başlarda anlamakta güçlük çekmiştim ‘kendi durumlarına bakıp son 15 yılda ileri geri nereye gittiğini ölçüp nasıl hâlâ AKP’li olabiliyorlar’. Sürekli çalışıyor asgari ücret yetmiyor, zam istese grev yapsa en tepeden engelleniyor nasıl hâlâ AKP’yi destekliyor? Sonra konuşmalarını dinledim. ‘Tek adam’ arzusundan illallah gelmiş anlaşılan. Çoğu ‘hayır’ diyeceğini söylüyor. Hatta “Padişah olacakmış peh...” deyip gülüşüyorlar. 

Bir ülkenin yönetiminin nasıl olacağı zamanla gelişir. Bunca zaman sonra belki de herkese eşit davranmanın gerekliliği anlaşılıyor. Yıllarca bugün bana yarın sana lazım olur hukuk denildi. Anayasa hepimiz için yazılmalı. ‘Tek’ bir insan için değil.

 

 

ÖNCEKİ HABER

Biz işçiler birleşirsek, tepki gösterirsek güçleniriz

SONRAKİ HABER

Fransa’da düzen partieri krizde

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...