09 Nisan 2017 10:20

‘Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığından söz edilemeyecek’

İhraç edilen akademisyenlerin oluşturduğu Antalya Dayanışma Akademisi ve Eğitim-Sen Antalya Şubesi tarafından anayasa paneli düzenlendi.

Paylaş

Akdeniz Üniversitesi’nden ihraç edilen akademisyenlerin oluşturduğu Antalya Dayanışma Akademisi (ANDA) ve Eğitim-Sen Antalya Şubesi tarafından “Türkiye’de Anayasa Sorunu ve Anayasa Değişikliği Ne Getiriyor?” başlıklı panel düzenlendi.Panel, ihraç edilen akademisyenlerden Doç. Dr. Süleyman Ulutürk’ün moderatörlüğünde, Dr. Dinçer Demirkent ve Yrd. Doç. Dr. İnci Solak Akman’ın katılımıyla gerçekleşti.

Akdeniz Üniversitesi’nden 677 nolu KHK ile ihraç edilen akademisyenler tarafından kurulan Antalya Dayanışma Akademisi ve Eğitim-Sen Antalya Şubesi işbirliği ile “Türkiye’de Anayasa Sorunu ve Anayasa Değişikliği Ne Getiriyor?” adlı panel, dün Kaleiçi Bademaltı Art Kafe’de yapıldı. Panel, Akdeniz Üniversitesi’nden ihraç edilen Doç. Dr. Süleyman Ulutürk’ün açılış konuşmasıyla başladı. Ulutürk, “16 Nisan’da gerçekleşecek olan Anayasa Değişikliği Referandumu öncesinde bu toplantı çok anlamlı. Anayasa referandumunu farklı yönlerden ele alıp tartışmak istedik” diyerek bilimsel bilgiyi her yerde her koşulda üretmeye ve paylaşmaya devam edeceklerini dile getirerek sözü panelistlere bıraktı. Panelistlerden Dr. Dinçer Demirkent, ‘Türkiye’de Anayasa Sorunu’nu ele alıp değerlendirirken, Yrd. Doç. Dr. İnci Solak Akman ise anayasa değişikliğinin yaratacağı olumsuz durumlara değindi.

‘REFERANDUM İLE TÜRKİYE’DEKİ ANAYASASIZLIK HALİNİN DEVAM EDİP ETMEYECEĞİ OYLANACAK’ 

Demirkent, 1789 tarihli Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’nde, anayasa yapıcı iktidarın, kurulu iktidarı sınırlandırması, bölmesi ve birey hak ve özgürlüklerinin güvence altına alınması olarak anayasa kavramının tanımlandığına dikkat çekerek anayasa değişikliğinin kuvvetler ayrılığını, birey hak ve özgürlükler ile birlikte anayasal güvenceyi ortadan kaldırdığı için Türkiye’de bir anayasa olmadığını dolayısıyla referendum süreci ile bir anayasa değişikliği olmayacağını vurguladı. Demirkent, “Bu nedenle 16 Nisan’da oylayacağımız anayasa değişikliği, kanaatimce anayasa anlamında bir anayasa değişikliği değildir” dedi. Türkiye’nin anayasa sorunu hakkında Mümtaz Soysal’ın 1969 yılındaki sözlerine referans veren Demirkent, anayasal normları inşa ederek anayasa sorununun halledilemeyeceğinin altını çizerken en demokratik anayasa yapılsa bile o ülkenin demokratik bir ülke olamayacağına dikkat çekti. Demirkent, Darbe anayasası olarak anılan 1982 anayasasının 1987’den itibaren başlayarak 1995’te, 2001’de ve 2004’te gerçekleşen değişikliklerle üçte ikisinin zaten değiştiğini ileri sürerek, 2007 yılında Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine ilişkin anayasa değişikliğinin kabul edilmesinin, bugünkü referendum sürecini hazırlayan temel adımlardan biri olduğu ifade etti.

2010 yılında siyasal iktidarın, 1982 anayasasını gayri meşru olarak adlandırılması ve 2011 yılında yeni bir anayasa yapmak için anayasal uzlaşma komisyonunun kurulmasını, mevcut anayasal düzenin söylemsel düzeyden fiili düzeye doğru yok edilme süreçleri olarak değerlendiren Demirkent, fiili yok olma sürecinin özellikle Gezi olayları ile başladığına dikkat çekti. Demirkent, “2013 yılında Gezi olayları başladıktan sonra reel düzeyde de bütün haklarımızın elimizden alınabileceği bir anayasasızlık süreci yaşamaya başladık. Şuan ülkenin fiilen anayasası yoktur. OHAL ilan edilmeden önce de yoktu. Bu ülke anayasasızlaştırıldı. 16 Nisan’da oylayacağımız şey, bir anayasa değişikliği değil, bu anayasasızlık hali devam edecek mi etmeyecek mi?” diyerek sözlerine son verdi.

HUKUK DEVLETİNİ KALDIRACAK BU ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNE HAYIR DENMELİDİR! 

Panelin ikinci bölümünde İnci Solak Akman, anayasa değişikliği ile Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılacağına değinerek, yargı bağımsızlığı, HSYK, vergi ve bütçe gibi temel konularda yürütme organında gerçekleşecek değişiklikleri anlattı. Solak Akman, anayasa değişikliği ile hukuk devletinin yasallık ilkesi ve idari kanun ilkesinin, bütün bir yürütme organının işleyiş mekanizmalarının tek bir kişi tarafından düzenleneceğinin öngörüldüğünü belirterek bu durumun hukuk devletinin ortadan kaldırılmasına neden olacağını ifade etti.

Solak Akman, tüm yetkinin tek bir kişide toplanmasının öngörüldüğü 106.maddenin son fıkrasında bakanlıkların kurulmasının, kaldırılmasının, görevlerinin ve yetkilerinin, teşkilat yapısının, merkez ve taşra teşkilatlarının kurulmasının Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenlenebileceğini belirterek buradaki amacın yürütme organının yeniden yapılandırılması olduğunu söyledi. Anayasa teklifi maddelerinde Cumhurbaşkanının, Türk Silahlı Kuvvetlerini kullanma, OHAL’e karar verme, Milli Güvenlik Yetkisi’ni kullanma gibi önemli yürütme kararlarını tek başına alabileceği ifade edilirken Meclisin bu konularda hiçbir yetkisinin olmayacağına değinen Akman: “Yetki kullanımını frenleyecek bir kurum var mı? Yasama organının ne yapacağını anlamış değiliz. Kanun yetkisi var. Ama münhasıran, diye belirtiliyor. Yasama organının asli denetim ve kural koyma yetkisinin tarumar edileceği görülmektedir” dedi. Aynı zamanda bu anayasa değişikliği ile yeni kavramların hayatımıza gireceğini ifade eden Solak Akman, yeni anayasa teklifinde Cumhurbaşkanının, üst kademe yöneticilerini belirleyebileceği, görevlerine son verebileceği, atanmalarının usul ve esaslarına göre düzenleyebileceği şeklinde bir ifadenin olduğunu ancak Hukuk terminolojisinde üst kademe diye bir kavramın olmadığına dikkat çekerek şunları söyledi: 

“Bunun anlamı şudur ki ben kilit noktadaki bütün üst düzeydeki yöneticileri tek başına kararname ile atarım. Tek başıma görevlerine son veririm. Dolayısıyla benim dışımda yürütme alanında hiçbir hareket alanı olmaz. Benden bağımsız ya da ayrık karar kimse alamaz. Oysa ki kamu görevlisi olarak bir yere atamak likayata bağlıdır. Ancak bu anayasaya göre yönetici kavramını kime yakıştırıyorsanız, onu atarsınız. Bu fiiliyatta olan bir durumdur. Fakat bu maddeler ile kurumsallaştırılacaktır”.

‘YARGI BAĞIMSIZLIĞI VE TARAFSIZLIĞINDAN SÖZ EDİLEMEYECEK’

Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı söylemleriyle 2010 yılında HSYK ile ilgili ilk değişikliklerin yapıldığına dikkat çeken Akman, bir dönüşümün ilk aşaması olarak nitelendirdiği bu dönemi şu sözleriyle açıkladı: “2010’daki değişiklik bir dönüşüm projesinin ilk aşamasıydı. O zamanlar cemaat diyorlardı. Şimdi ise FETÖ diyorlar. Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığını vesayet altından kurtarmak için bu değişikleri yaptıklarını söylemişlerdi. Dönüşüm gerçekleşti. Bir gruba yüksek yargı teslim edildi. 17-25 Aralık olayları olduktan sonra HSYK’da tekrar seçimler yapıldı. Yeni anayasa değişikliği ile yine bağımsız ve tarafsızlık söylemleriyle 2017’de HSYK’yı bir daha değiştirelim, diyorlar.”

Akman, ‘HYSK üye sayısının 13 olarak değiştirilmesi öngörülüyor. Bu üyelerin 4’ü Cumhurbaşkanı tarafından seçilecek, 3’ü Yargıtay üyesi olacak, 1’i Danıştay üyelerinden belirlenecek, 3 üye Meclis tarafından seçilecek. HSYK başkanı adalet bakanı ve adalet bakanı müsteşarı da komisyonun tabii üyesi olacak. Bu durumda yargı bağımsızlığından bahsedilemez ” şeklinde konuştu. Akman, “Yargının hiçbir makam ve merciiden emir ve talimat alamayacağının, kendisine bir yargı makamına, hakime tavsiye ve telkinde dahi bulunulamayacağının anayasal norm olarak düzenlendiği bir ülkede adli yıl açılış töreni 
yürütme organının başının bulunduğu bir mekanda yapılıyorsa burada artık ne tarafsızlıktan ne bağımsızlıktan bahsedilebilir” dedi. 

HALK BÜTÇE HAKKIMA SAHİP ÇIKMALI

Akman, bütçe kanunu ile ilgili tekliflerin de anayasa değişikliği ile Cumhurbaşkanı tarafından sunulacağını söyleyerek, meclisin bütçe kanunu ile ilgili yetkisinin olmayacağını dile getirdi. Mecliste yine bir bütçe komisyonu kurulacağına değinen Akman, meclis tarafından bütçe kanunu çıkarılmadığında yeni bir bütçe kanunu çıkarılıncaya kadar Cumhurbaşkanının bir yıl önce onaylanmış bütçeyi yeniden değerleme oranında arttırarak sunabileceğini bu durumun meclisin hiçbir hükmü kalmadığının göstergesi olduğunu işaret etti. Bu durumu denetleyecek olan Sayıştay’ın da yetki alanının 2010 yılında daraltığına dikkat çeken Akman, Cumhuriyet tarihinde yurttaşa ait olan vergilerin toplanmasında ve harcanmasında meclis denetiminin ilk kez kaldırılacağını vurguladı ve ‘Bütçe hakkıma sahip çıkmak isteyen bir yurttaş olarak referandum da ‘Hayır’ diyeceğim’, dedi.

İzleyicilerin, yoğun katılımıyla gerçekleşen panel, soru-cevap kısmının ardından sona
erdi.

KİMDİR?

Dinçer Demirkent: Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden 2006 yılında mezun oldu. 2015 yılında aynı fakültenin Anayasa kürsüsünde asistanlığa başladı. 2015 yılında “Dinamik Cumhuriyet Kavrayışı” başlıklı doktora tezini savunarak ‘doktor’ ünvanını aldı. 7 Şubat 2017 tarihli KHK ile Ankara Üniversitesi’nden ihraç edildi. Ayrıntı Dergi başta olmak üzere çeşitli dergilerde yazmakta ve yazmaya devam etmekte.

İnci Solak Akman: Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni 2001 yılında bitirdi. 2002 yılında Maliye Anabilim Dalı’nda Araştırma Görevlisi olarak çalışmaya başladı. YÖK’ün Hukuk Fakülteleri’ndeki İktisat ve Maliye Bölümleri’nin kapatılmasına ilişkin kararından sonra kadrosu Mali Hukuk Anabilim Dalı’na aktarıldı. YL ve Doktorasını aynı üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde tamamladı. 2013 yılından itibaren Yrd. Doç. Dr. kadro ünvanında görev yapmakta iken biri olağan dönemde diğeri OHAL döneminde olmak üzere üniversiteden iki kez atıldı.(HABER MERKEZİ)
 

ÖNCEKİ HABER

Evet mitingine katılma sebebi: İşten atılma korkusu

SONRAKİ HABER

Mısır'da aynı gün içinde 2. kilise saldırısı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa