22 Haziran 2012 18:12

Dileriz belirsizlik umut olsun

Sanat Maratonu’nda gerçekten de biz, sanatçılar, bir şey denedik. Mesela rekorlar kitabına da girecek bir etkinlik yapmayı. Ama bize ne oldu da birden bire, sezon bitmişken, böyle bir maratona giriştik. Bu noktadan baktığımızda da evet biz bir eylem yaptık. Bir protesto, karşı çıkış için bir araya geldik. Ha biz bu eylemi ne için yap

Dileriz belirsizlik umut olsun
Paylaş
Veda İpek Yurtsever

Sanat Maratonu’nda gerçekten de biz, sanatçılar, bir şey denedik. Mesela rekorlar kitabına da girecek bir etkinlik yapmayı. Ama bize ne oldu da birden bire, sezon bitmişken, böyle bir maratona giriştik. Bu noktadan baktığımızda da evet biz bir eylem yaptık. Bir protesto, karşı çıkış için bir araya geldik. Ha biz bu eylemi ne için yapıyoruz? Başbakanın, hükümetin, süregelen sanat politikalarına karşı gelmek için yapıyoruz. Ama biz bunu kimin için yapıyoruz? Biz bunu gelecek için yapıyoruz. Çocuklarımız için yapıyoruz. İşte bu noktadan değerlendirdiğimde, bu eylemin sanatçı ve halkla iç içe olması gerektiğini hep düşündük. Biraz geç başladık, tanıtımını geç yaptık, tatil dönemine denk getirdik. Maratonun başlangıç yürüyüşündeki katılım ne yalan söyleyeyim yetersiz gelmişti, canımı sıkmıştı. Buraya gelinceye kadarda üzüntüm devam etti. “Yine üç beş kişi birbirimizi mi ağırlayacağız” dedim. Endişeleniyordum ki burada çehre değişti. O kadar çok seyircimiz oldu ki. Hem omuz omuza verdiğimiz arkadaşlarımız, hem de sanata, sanatçıya sahip çıkanlar buradalar. Saatler geceleri buldu sandalyelerimiz dolu, sabah olurken karşımızda seyirciler... İşte sonrası için şimdi daha çok umutluyum.
Biz derdimizi anlatmak, gerekli yerlere ulaştırabilmek için yöntemler deniyoruz. Elimizden geleni yapıyoruz, kendimizi en iyi ifade edebildiğimiz yerden sahneden anlattık. Cem Davran’ın söylediği sözler çok hoşuma gitti: “Hepimizin çocuklarına anlatacağı onurlu hikayeler olmalı”. Biz Özgürlük Parkı’nda bunu yaptık. Bundan sonra ne olacağını bilmiyoruz. Ben yönetmeliğin geri çekileceğini sanmıyorum. Devlet Tiyatrosu özelinde konuşabilirim. Zaten biz de on-on beş senedir aksayan bir sürü şey vardı. İsterdik ki, bu aksaklıklar üzerinden kalkarak kendi sanat politikamızı oluşturabilelim. O zaman kimse haksızlığa uğramayacak, özgürce sanatını icra edebileceği ortam bulacak, içimizi yakmayacak, acıtmayacak, adaletsizliklerin olmayacağı, bir sistem içine gireceğimizi düşünmek istiyorum. Ne değişecek, ne değişsin diye arzuluyoruz? Bana kalsa, mesela benim asıl derdim Bölge Tiyatroları. Buralarda rotasyon sistemi değişebilir. Çünkü Bölge Tiyatrolarına gönderilen oyuncuyu ancak yaşlandığında geri alabiliyorsun. Ben Bölge Tiyatrosuna girdiğimde 26 yaşındaydım. Bu gün araya süreçler girdi, beyin ameliyatları geçirdim, doğum yaptım, mahkemelik olduk, geldim burada geçici görev yaptım, gittim geri geldim. Şu anda 43 yaşındayım, hâlâ Diyarbakır Devlet Tiyatrosu oyuncusuyum. Ama bütün bunlardan yola çıkarak; Bölge Tiyatroları kapatılmalı dersem, cinayet işlemiş olurum. O zaman hiç farkım kalmaz işte. Benim derdim, anlatmaya çalıştığım işte bu; oradaki çocukların hayatı, sanata ulaşımı. Onun için oturalım masaya, herkesi memnun edecek bir sonuca ulaşalım.
Diğer yandan asıl korktuğum şey, bu ülkede hep olan şey; önce taşı atar, sonra bekler. Ortalık sakinleşir, ortalık durulur ve onlar sesiz sedasız yapacaklarını yaparlar. Bizi bağırtırlar, çağırtırlar, biz de ha tamam bunlar durdu dediğimiz anda saldırıya geçerler. Benim böyle bir tedirginliğim var. Şu anda mesela Devlet Tiyatrosu sanatçıları daha sakin, hâlâ bekler durumdalar. Şehir Tiyatrosu sanatçıları daha aktif. Ben mesela Devlet Tiyatrosu sanatçısı olmaktan çok burada TOBAV’ın bir üyesi olarak bulunuyorum. Biz Devlet Tiyatrosu sanatçısı olarak 623 kişiyiz. Şu anda burada 23 kişiyiz. Çünkü biz, henüz kesinleşmiş, Başbakanın öfkeyle söyledikleri dahil bize yönelik kesinleşmiş bir tasarrufu öğrenmiş değiliz. Gerçekten bir bilinmeze doğru gidiyoruz. Sezgilerim var. El yordamıyla fark ettiğim, gördüğüm şeyler var. Ama hiç birini kuramsallaştıramıyorum, dile dökemiyorum. Bilinmezlik çok korkunç. Ama bir taraftan bilinmezlik, umut. Bilinmezlik çok da güzel olabilir. Çehov’un Vanya Dayı’da söylediği bir şey “Gerçek ne olursa olsun belirsizlik kadar korkunç bir şey değildir”. Sonya da cevap verir “ Hayır belirsizlik daha iyidir ne de olsa umuttur”. Biz de ikisinin arasındayız şu anda. Dileyelim umut kazansın.

* Devlet Tiyatrosu Sanatçısı

ÖNCEKİ HABER

Masalı bırak gereğini yap!

SONRAKİ HABER

Uçak neden Suriye hava sahasındaydı?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa