22 Haziran 2012 11:35

‘Yeni nesil bizi unuttu Hacıcavcav’

Ankara Alışveriş Festivali kapsamında gerçekleştirilen etkinlikler Ankara’ya ve Ankaralılara renk katmaya devam ediyor. Metro altında kurulan “Geleneksel Türk El Sanatları” stantları unutulmaya yüz tutmuş el sanatlarının yeniden gün yüzüne çıkmasına olanak sağlıyor. Türkiye’nin farklı illerinden gelen ustalar,

‘Yeni nesil bizi unuttu Hacıcavcav’
Paylaş
Gökhan Uysal

Yapımı sabır isteyen Kazaziye sanatı ise kadınların hem ilgisini hem takdirini kazanıyor. Bin ayar gümüşü eriterek tel haline getirip iğne ile ören usta eller, kadınlar için göz alıcı güzellikte takılar üretiyor.

HACİVAT-KARAGÖZ’Ü CANLANDIRIYORLAR

Kültürümüzün en eski gösterilerinden biri olan Hacivat ve Karagöz, yeni kuşak tarafından pek bilinmese de hâlâ sevilen ve ilgi gösterenler tarafından yaşatılmayan çalışılan bir gelenek. Bu geleneği yaşatmaya çalışanlardan ikisi de Ahmet Güleş ve Sinan İspenoğlu. Her ikisi de Türk Halk Bilimi öğrencisi. Ahmet, Hacivat ve Karagöz tasviri ile üniversitede tanışmış ve bu geleneği yaşatmak için elinden geleni yapmak için kendisine söz vermiş. Sinan ise edebiyat bölümü öğrencisiyken okulu bırakıp Hacivat ve Karagöz tasvirinde daha bilgili ve başarılı olabilmek için Türk Halk Bilimi bölümüne geçmiş. Kendi evlerinde bir atölye kuran iki arkadaş, yıllara meydan okuyan bu geleneği devam ettirmek istiyorlar. İlkokullarda ders ve gösteriler yapan iki arkadaş, Hacivat ve Karagöz oyununun çocukların doğaçlama yeteneğini geliştirdiğini söylüyor. Orijinal tasvirlerin deve derisini döverek, perdenin ise davul derisinden yapıldığını söyleyen Ahmet Güleş, “zahmetli ama bir o kadarda eğlenceli” bir sanat olduğunu belirtiyor.

BOYNUZ KULAĞI GEÇMEDEN TARAK OLUYOR

Yapılışı Selçuklu dönemine dayanan ‘boynuz tarak yapımı’ halkın çoğunluğu tarafından pek bilinmeyen bir zanaat. Plastik tarağın olmadığı dönemde, koç ve manda boynuzundan tarak yapılıyormuş. Bu tarağın özelliği, insan saçıyla aynı yapıya sahip olduğu için elektriklenmeyi önlemesi imiş. Denizli Yatağan’da tek, Türkiye’de de bu işi yapan az sayıdaki ustadan biri olan Hamza Aydın, 5 yıla yakındır bu işi yapıyor. Köyde bir sohbet sırasında büyüklerinden duyan Aydın, merakının peşinden gidip işin ustalığına kadar yükselmiş. Hamza Aydın şanslıdır ki 70 -80 yıllık bir makine bulup bu işi yapmaya başlamış. Tarak yapma makinelerinin yurt dışında 20 bin avrodan fazla olduğunu söylüyor. Kemik tarak yapımının asıl olarak manda boynuzundan üretildiğini fakat bulmanın zor olmasından dolayı koçboynuzu ile yaptıklarını anlatıyor Aydın. Tarağın yapımını şöyle anlatıyor Hamza Aydın, “Boynuzu parçalara ayırdıktan sonra kömür ateşinde ısıtarak kalın kısmını alıyoruz. Mengenede soğutup tesviye ediyoruz. Makinede tel açtıktan sonra aralıkları tek tek törpülüyoruz. Tarağın gövdesini kazıyarak farklı renkler çıkmasını sağlıyoruz. Gövdesine de kola işlemesi yaptıktan sonra bez peçeyle parlatıyoruz”.

Hamza Aydın, birkaç yıla kadar insanların yüzde 70’inin bu tarakları tekrar kullanacağını söylüyor. Saçlarda kırılmayı, yağlanmayı, kepeklenmeyi önleyen kemik tarak, sirkeyi de temizliyor. Koçboynuzu mikrobu taşımadığı için, tarak farklı saçlarda kullanılsa da mikrop geçirmiyormuş. Zeytinyağlı sabun ile düzenli olarak kullanıldığında ise saçta güçlendirici etki yaratıyormuş. Mesleği yaşatma mücadelesi veren Hamza Aydın, hükümetin teşvik vermeyişinden de şikayetçi. Aydın, atölyede ürettiği tarakları festivallerde, şenliklerde satıp bu geleneği sürdürmeye çalışıyor.

‘BİL BAKALIM BEN NEYİM?​’

Gürel Kalkan 15 yıldır Konya’da bu aletin üretimini yapıyor. Üstelik de yapımını kendi kendine öğrenmiş. Bu aleti çok az kişinin bildiğini söyleyen Gürel Kalkan, nasıl yapıldığını iştahla anlatmaya başlıyor. Önce kabağı kesiyor ve üzerine büyükbaş hayvandan aldığı yüreğin zarını çekiyor. Yay olarak ise iyi ses verdiği için at kuyruğu kullanıyor. Hayvancılığın azalmasıyla at kuyruğu bulmanın zorluğundan da şikayet ediyor Gürel Usta. Zımpara ve delme işi haricinde tamamen el yapımı olan aletin Orta Asya’dan geldiğini ve o dönemde adının ‘kırklık’ olduğunu söylüyor. Emek ve sevgi ile yapılan bu müzik aletinin adı ‘kabak kemane’. Dinlemenin ve yapmanın kendi hayatında vazgeçilmez olduğunu söyleyen Gürel Usta, bu aletin sadece onu sevenlerin elinde hayat bulduğunu ifade ediyor. Kabak kemaneyi çalanın çok az olması nedeniyle üretimini de bir elin parmak sayısı kadar ustanın yaptığını söylüyor Gürel Usta. Bir isteği de oluyor Gürel Usta’nın, “bu eski sazın tanıtımının yapılması ve yaygınlaşması için de güzel sanatlar fakültelerinde bölüm olarak okutulması”. Ekliyor usta TRT’de tanıtım yayınları yapılsın.’  (Ankara/EVRENSEL)

ÖNCEKİ HABER

Muhafazakar sanat olamaz ama sanat muhafaza altında olmalı

SONRAKİ HABER

Yeditepe’de kadın izleri

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...