25 Mart 2017 19:35

Bir kukla tiyatrosu:Üniversiteler

Öğrenci kulüplerinin ve topluluklarının çalışmalarının sonlandırılması demek üniversiteyi üniversite yapan sosyal yapının sekteye uğratılması demektir

Paylaş

Mahmut Sezgin Memiş / İTÜ

Üniversitelerin, toplumsal iş bölümünün gelişmesi ile doğru bir orantıda evrim geçirdiğini tarihe bakınca rahatlıkla görebiliriz. Her egemen üretim biçimi kendi yapısına uygun üniversiteyi, kendisiyle birlikte üretmiştir. Farklı çağların kendine özgü, geçiş dönemlerini dışarıda tutarak ; feodal bir toplum feodal üniversiteyi, kapitalist toplum da kapitalist üniversiteleri yaratmıştır. Marx’tan biliyoruz ki ; sınıflı bir toplumda eğitim ve öğretim egemen ideolojinin bir uzantısı, bir somutlaşma biçimidir. Bu niteliğinden ötürü de tarafsız olmaktan uzaktır. Kısaca, egemen ideoloji belli bir eğitim, öğretim anlayışını içerir. Bu anlayış ise hemen hemen her dönemde üniversiteleri doğrudan dönüştüren yönetmelikler halinde karşımıza çıkmaktadır.

25 Ocak 2017 tarihinde Maliye Bakanlığı, OHAL’in getirmiş olduğu yetki ile doğrudan üniversitelere; harcama politikalarının hükümet ile uyumunun ve tutarlılığının sağlanması, bütçe imkanlarının verimli kullanılması amacıyla “tasarruf tedbiri” isimli bir yazı gönderdi. Üniversitenin kırtasiye ihtiyacından, taşıt kiralanmasına, ısıtma-soğutma giderlerine kadar her şeyi kapsayan ve üniversitedeki öğrenci kulüplerine gönderilen bu yazının bir maddesine dikkat çekmekte yarar var: “Üniversitede eğitim ve öğretimin kalitesine, akademik gelişimine katkısı olmayacak yurtiçi ve yurtdışı görevlendirmeler yapılmayacaktır.’’ Bu yazı kulüplerimiz ve temsilciliklerimiz ile düzenleyeceğimiz eğitim yaşantımızın önemli bir parçası olan teknik gezilerden, seminerlere, söyleşilere yönelik kısıtlama olarak üniversite yönetiminin elinde adeta resmi bir bahane oldu. Aslında bu kısıtlama yapılacak olan kulüplerin düzenlediği teknik geziler, sanatsal, sportif çalışmalar, mesleki ve kültürel birikimini arttıracak seminerler bir üniversite öğrencisinin her açıdan kendini geliştirmesini sağlar. Aynı zamanda kulüpler öğrencilerin dersler dışında bir araya geldikleri, kendi istekleri doğrultusunda hareket edebildikleri, karar mekanizmalarında söz hakkı sahibi oldukları, kendi tartışma ortamlarını yarattıkları yerlerdir. Bugünlerde üniversitede herhangi bir etkinlik rektörlük tarafından zaten kolay kolay kabul edilmiyor. En ufak etkinlikten polis, özel güvenlik, soruşturma ve mekan bulma endişesi ile plan aşamasındayken öğrenciler tarafından vazgeçiliyor. Manevi olarak destek göremeyen öğrenci kulüplerinin, maddi olarak sözde “tasarruf tedbirleri” adı altında faaliyetlerinin sonlanabileceğini öngörebiliriz. Öğrenci kulüplerinin ve topluluklarının çalışmalarının sonlandırılması demek, öğrencilerin bir araya gelmesinin önüne geçilmesi ve üniversiteyi üniversite yapan sosyal yapının büyük bir ölçüde sekteye uğratılması demektir.

ATANMIŞ REKTÖRLERDEN VE HOCALARDAN BİZE KALAN

Bunların dışında bildiğimiz gibi ; üniversitelerde rektörlük için kurulan seçim sandıkları kaldırıldı. Rektör adayları listesinin YÖK tarafından hazırlanması, Cumhurbaşkanlığı’nın bu liste içinden atama yapmasına yönelik düzenleme KHK’ler ile yapıldı. YÖK’ün verdiği listeyi beğenmemesi durumunda Cumhurbaşkanı’na istediği profesörü istediği üniversiteye atama yetkisi verildi. Bu düzenlemelerle birlikte Barış İçin Akademisyenler bildirisine imza atan, imzasını daha sonra geri çeken ve üniversite yönetimine karşı muhalefet geliştiren akademisyenler de üniversitelerden ihraç edilerek adeta cezalandırıldı. Ulaşılmak istenilen nokta; çok daha büyük sayılarda öğretim üyesinin ve öğrencinin akademiden uzaklaştırılması ile bugünkü üniversite rektörlerinin ideolojisine uygun, sindirilmiş bir üniversite yaratmaktır.

Atanmış rektörlerden ve atılan akademisyenlerden sonra bize şöyle bir üniversite kaldı : İTÜ'ye bakacak olursak; kampüse girerken basılı her türlü materyal özel güvenlik görevlilerince kontrol ediliyor. Geçen hafta karikatür dergilerinin (Leman, Uykusuz vb.) kampüse sokulması “kapağının ideolojik, siyasi” olduğu gerekçesiyle engellendi. Okula girmek isteyen öğrenciler öncelikle karikatür dergisini özel güvenliğe teslim ediyor, okuldan çıkarken dergilerini tutanak eşliğinde geri alalabiliyor.

Aktardığım tek bir üniversiteye özgü olmayan, aslında gün geçtikçe daha sık karşılaşacağımız sahnelerin göstergeleridir. Üniversiteler artık yukarıdan aşağıya yönetilen bir kukla tiyatrosunun sergilendiği, iktidarın sınırsızca yayıldığı, akademinin özgürlüğünü bir kenara bırakalım akademinin içinde özgürce okuyabilmenin zorlaştığı; bir korku atmosferinin kolayca üretilebildiği bir yer haline dönüşüyor. Ne var ki bir mantık düzeyini yakalayamayan OHAL ve tedbirleri, üniversiteyi sınıfsal çelişkiler içinde mümkün olduğu kadar özerk bir statüye oturtmaya değil, tam tersine onu tam bi sınıf aracı haline getirme çabasının ürünüdür. Üniversitelerde şu an yaşadığımız sorunu toplumsal sınıf ve siyasal iktidar sorunu olarak ele almalıyız. Gerçek anlamıyla halk sınıflarına dayanan ve bunların hizmetinde olan bir iktidar yapısı kurmadığımız sürece demokratik, özgür ve yaratıcı bir üniversite bekleyemeyiz.

ÖNCEKİ HABER

Gençlere referandumdan ne kalıyor?

SONRAKİ HABER

Karadeniz dağ kartalı: Mustafa Şevik

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...