20 Mart 2017 00:20

Her şey 15 dakikada değişmedi

Ayşen Güven, Başak Tan tarafından kaleme alınan, 'No (Hayır'ın Öyküsü) kitabını değerlendirdi.

Paylaş

Ayşen GÜVEN
İstanbul 

“Birkaç yılda bir gidip birilerine “Evet” ya da “Hayır” dersiniz. Kim tarafından yönetilmek istediğinize karar vermişsiniz gibi, aslında hiçbiri olmadığı halde makul görünenlerden birine mührü basıp eve dönersiniz. Değişimler o büyük günlerde değil, büyük günler arası yıllarda gerçekleşir.”  

Başak Tan, No (Hayır’ın Öyküsü) kitabında böyle diyor. Yani sandıkların “dönülmez akşamın ufku” olmadığını hatırlatıyor. Referandum çizgisine doğru koşan Türkiye’ye, Şili’nin yakın tarihinden bir bakış epeydir gündemde. No filmi bu bakımdan epey üst sıralardaki yerini koruyor. Film kimilerince bir reklam kampanyasından tarih yazarak hataya düşüyor kimilerine göre ise bugünlerin Türkiye’sine bir strateji sunuyor. 

Başak Tan bu kitapta, 11 Eylül 1973’te apoletlerin darbesiyle iktidara gelen Pinochet diktatörlüğünün 1988 yılındaki plebisitle son buluşunun öncesini ve sonrasını anlatıyor. Ve No filmi üzerinden yürüyen tartışmaya “On beş dakikalık reklam kampanyasının her şeyi değiştirdiği fikrine kişisel olarak katılmasam da, o filmlerin moralleri yükselttiği, ayağa kaldırdığı, özlemi duyulan güzelliklere tutundurduğu gerçeğini neden inkâr edeyim?” sorusuyla açtığı yerden cevaplar getiriyor. “Doğru” ya da “yanlış” uçlarını birbirine bağlıyor. Pablo Larraín’in 2012 tarihli filminin anlatmaya girişmediği Pinochet’e “Hayır” dedirten tüm koşullara da yer veriyor yazar kitabında. “Yoksulların Başkanı” Allende’nin iktidara gelişi ile esen sosyalist rüzgar, ABD’nin neo-liberal politikaları için rahatsız ediciliği ve darbenin örülüşü... Her dönem sıcak Şili sokakları... Refah paketinde sunulan Pinochet rejiminin ise, halka şiddet ve yoksulluk sarmalı dayatması... Plebisit kararının, Generalin sırtını yasladığı ülkelerin desteğini yitirmesiyle bir itibar tazeleme hamlesi de olduğu kitapta atlanmıyor. Tabi bir de önce Sovyetler Birliği sonra Küba ile Şili ilişkilerinin emperyallerin politikalarındaki tınıları...

Yazının başına dönersek; Şili’nin bize örneklenen referandum deneyimi sonuçları bakımından da gösteriyorki “dönülmez akşamın ufku” orda görünmüyor. Zira Pinochet, plebisiti kaybetmesinden sonra hayat boyu senatörlük hakkını kendine tanımakla kalmayıp uzun yıllar Genelkurmay olarak ordudaki görevini sürdüyor. Yazarın söylediği gibi; “ Hesap vermeden ölmelerinden ziyade, sayamayacakları kadar çok insanı öldürdükten sonra hesap vermeden yaşamaları insanı kederlendiriyor”. 

Hem Şili’nin plebisit deneyimi hem film hem de kitap, bugün bir eşikte duran Türkiye için mutlaka bir motivasyon zemini. Ancak her şeyin pusulalarla başlayıp bitmeyeceğini atlamadığımız müddetçe. Yine kitabın son bölümünde yer verilen, Köle İsyanları, Haiti Devrimi, Küba Devrimi, Haymarket, Yasemin Devrimi, Gezi Direnişi... gibi örnekler asıl esin kaynağımız olmalı ki sonuç her ne olursa olsun değişimin gerçekleşeceğine olan inancımız tökezlemelerle yitip gitmesin. 

Kitaba dair son notlarla bitirirsem; biraz dağınık bir kurgusu ve zamanlamasının acelecilik hissi verdiğini söylemeliyim. 

ÖNCEKİ HABER

Suudi Arabistan’ın Asya terör turu

SONRAKİ HABER

Çatışma ve çözümsüzlük ya tasdik edilecek ya da reddedilecek

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...