19 Haziran 2012 17:45

Mısır ordusunun gerçek yüzü

Maskeler düştü. Kartlar gösterildi.Bir seneden fazla zamandır, Mısırlılar, kendi topraklarındaki devrimi kimin yıprattığını ve aşındırmaya çalıştığını ya da yerel medyada “üçüncü parti” veya “gizli haydutlar” olarak adlandırılanların kimler olduğunu merak ediyordu. Artık esrar sona erdi.Demokrasiy

Mısır ordusunun gerçek yüzü
Paylaş
Esam Al-Amin

Bir seneden fazla zamandır, Mısırlılar, kendi topraklarındaki devrimi kimin yıprattığını ve aşındırmaya çalıştığını ya da yerel medyada “üçüncü parti” veya “gizli haydutlar” olarak adlandırılanların kimler olduğunu merak ediyordu. Artık esrar sona erdi.
Demokrasiye geçiş sürecine öncülük etme kılıfı altında Hüsnü Mübarek’i görevden alan da, Yüksek Askeri Konsey’den (SCAF) başkası değildi. Mükemmel bir siyaset sanatı örneği sergilediler.
En son gösterileriyse geçtiğimiz Perşembe günüydü. 14 Haziranda, Mısır’ın Yüksek Anayasa Mahkemesi (HCC) ordunun adayı ve Mübarek’in son Başbakanı Generalk Ahmet Şefik’i siyasi olarak yasaklamakla kalmadı, aynı zamanda parlamentoyu feshederek Mısırlıları devrim sonrası dönemde temsil eden tek organın işleyişini durdurmuş oldu. HCC’deki yargıçların hepsi olmasa da önemli bir çoğunluğunun Mübarek tarafından atandığı ve rejime bağlılıklarıyla tanındıklarını belirtmekte fayda var.
Bu arada, geçtiğimiz Mart ayında Parlamento Sözcüsü ve Müslüman Kardeşler Lideri Dr. Saad Katatni, SCAF’ın Komutan Yardımcısı General Sami Anan huzurunda, SCAF’ın atadığı Başbakan Dr. Kaman Gonzouri tarafından kendisine parlamentonun feshinin rafta olduğu fakat bunu gerçekleştirmek için uygun zamanın kollandığını belirtti.
Bu dramatik beyanı, parlamentonun Mübarek döneminden, aralarında Şefik’in de bulunduğu  üst düzey yetkililere siyasi yasak getirilmesi izledi. Gerekçe ise, Mısır’da siyasi hayatı ve siyasi yapılanmayı - on yıllar boyunca - yozlaştırmak. Yine de Şefik, yetki sınırları dahilinde olmamasına rağmen Başkanlık Seçim Komisyonu (PEC) tarafından görevine geri getirildi. Ayrıca, PEC başkanının aynı zamanda HCC’nin Başyargıcı olduğunu hatırlatmakta da fayda var. Aynı gün Başyargıç -Müslüman Kardeşler öncülüğünde islami partilerin zaferiyle sonuçlanan - seçim yasasının anayasaya aykırı olduğunu açıkladı. Bu yasa, anayasaya her türlü aykırılığın görüldüğü ve geçen yaz birçok siyasi partinin anayasaya uygunluğu tartışılmadan geçirdiği yasayla aynı yasa.
Mısır halkının siyasi geleceğini engellemeye yönelik yapılan bu eylemlerle birlikte, ortaya çıkan islami ve devrimci partiler politik üstünlüklerini, beş aydan daha kısa sürede sağladılar. Bu durum, on yıllar boyunca yozlaşmış memurlar, kıdemli ordu mensupları ve istihbarat ajanları tarafından kontrol edilen rejimin derin devlet yapılanmasının kullanılmasıyla kısa sürede ustalıkla işlendi. Dahası, Mübarek döneminden bir ordu mensubu, demokratik sürecin muhtelif araçlarının kullanılmasıyla “seçilmiş” başkan olma yolunda.
Devrimin en önemli taleplerinden biri, güvenlik birimlerinin ve ordunun gelişigüzel tutuklama yapmasına ve sivil ve eylemcilerin insan haklarını istediği an gasp edebilecek 30 yıllık sıkıyönetim yasasını ortadan kaldırmaktı. Fakat geçen seneki müthiş kamuoyu desteği altında, bu yasalar geçen Mayıs sonlarında yürürlükten kaldırıldı. Fakat kapıdan kovulan bacadan girdi. Mısır Adalet Bakanı geçen hafta, yasanın yürürlükten kaldırılışının üzerinden henüz iki hafta bile geçmemişken, kamu düzenini tehdit eden herhangi bir hareket kaşısında herkesin yakalanabileceğine yönelik ordu ve istihbarat mensuplarına yetki verdi.
Devrime karşı gerçekleştirilen bu utanmaz meydan okumaya karşı meclis, henüz tepki veremeden 24 saat içinde Yüksek Mahkeme tarafından kapatıldı. Dahası, parlamentonun feshedilmesine yönelik kararın verilmesine birkaç dakika kala, yüzlerce ordu ve güvenlik birimi milletvekillerinin içeri girmesine ve ofislerini bile boşaltmalarına izin vermeden Meclis binasını işgal etti. Kısaca Mısır, dönüp dolaşıp aynı noktaya geldi ve demokrasiye geçiş engellendi, süreç ihlal edildi ve devrim hiçe sayıldı.
Bu son olay, Mısır gençliğinin umutları ve Pazar günü Şefik’in başkanlığıyla sonuçlanan başkanlık seçimlerinde yeşeren beklentileri yavaş yavaş tüketiyor. Bu maskaralıktaki diğer aday da, Müslüman Kardeşlerin temsilcisi Dr. Muhammed Mursi. Haftalardır Müslüman Kardeşler, seçimlerde derin devlet tarafından tezgahlanan ve güvenlik ve istihbarat birimlerinin desteklediği bir sahtekarlıktan bahsediyorlar.
Örneğin, Seçim Komitesi, geçen kış yapılan parlamento seçimlerinde hiç sorun çıkarmadan açıklanan seçmen listesini göstermemekte diretiyor. Fakat sorun şu ki aynı liste şu an 4.5 milyona ulaştı. Bu da, iki gün süren seçimlerde rejim yanlılarının farklı bölgelerde birden çok defa oy kullanmış olması üzerindeki şüpheleri yükseltiyor (200 bin rejim yanlısının farklı bölgelerde oy kullandığını düşünün).
Öte yandan, seçim görevlilerinin bildirdiğine göre, seçim sandıklarının seçimin ilk gününden ikinci gününe geçerken 12 saat boyunca bırakıldığı süre zarfında gözlemcier aynı odaya sokulmamış. Oysa kışın yapılan seçimlerde görevliler gece boyunca içeride kalmak ve sandıkları gözetlemekle yetkiliydi.     
Ayrıca hükümet, seçimlerin yapıldığı iki gün boyunca 6 milyon çalışana izin verdi ve katılımı artırmak için ulaşım ücretsiz yapıldı. Seçim yasalarının keskin bir şekilde ihlal edilmesiyle, yüzlerce milyon sterlin SCAF’ın adaylığını desteklemek için medya propogandası yapmak için harcandı. Bir yandan da yerel memurlar, özellikle Delta bölgesindeki köylülerin oylarını kazanmak için çalıştı.
Kısaca Mısır, güvenlik devletinin yoğun müdehalesine açılmış durumda. Fakat Mısır halkının çoğunluğu, umutsuzluğa kapılmış durumda ve seçim yapma haklarının, on altı ay süren direnişlerine rağmen ellerinden aldığını hissediyor. Gözlerinin önünde devrimin amaçlarının yerine getirileceğine yemin eden SCAF öncülüğünde devlet kurumlarında Mübarek yönetimi yeniden yapılandı.
Devrim yanlısı birçok grup, aktivistler ve entellektüeller Müslüman Kardeşler’in adayı Mursi’nin başkanlık seçimlerinde adaylıktan çekilmesini istediler, böylece “seçilmiş” olması durumunda bu temsilin meşrulaşmasının önüne geçilecekti. Fakat, SCAF’la olan bir yıllık bağlantısını ortaya çıkarma konusundaki bu umutsuz teşebbüs, Müslüman Kardeşler’in seçimlerde daha baskın çıkması ile sonuçlandı. Bir kez daha İslami bir grup katılımcılığını, devrimci bir yoldaki öncülüğünü, SCAF ve devlet kurumlarının seçimleri manipüle etme ve kendi adaylarını halka empoze etme çabalarına rağmen gösterdi.
Seçimlerden önceki son röportajında Mursi, seçimlerin manipüle edilmeye çalışıldığı ortamda bu tür eşitsizlikleri anladığını belirtti. Özgür ve adil bir seçimi kolaylıkla kazanacağına inanmasına rağmen, seçim hilelerinin olacağından emin olduğunu iddia etti. Hatta, Başkan Jimmy Carter’ın Mübarek’i yıllarca “İsrail’in yatağında uyumak”ta olduğunu ve “Şefik’in onun ayakizlerini takip ettiğini” anlattığını belirtti. Seçimlerin ilk turu hakkındaki endişeleri yükselten bir önceki başkan, ordunun sivil iradeye karşı gücü eline alacağına inanmadığını bildirdi.
Bu arada Mübarek’e olan hayranlığını inkar etmeyen Şefik, onu bir rol modeli olarak benimsiyor ve ilk resmi ziyaretini ABD’ye gerçekleştireceğini söyleyerek, ABD’nin tercih ettiği aday olduğunun sinyallerini veriyor. Öte yandan İsrail’le olan barış anlaşmasını sürdürmekle kalmayıp, derinleştireceği düşünülüyor.
Dolayısıyla, Müslüman Kardeşler’in SCAF’ın onların güç iddia etmelerine izin vereceğine dair aldanmaları kısa bir süre sonra açığa çıkacak. Er ya da geç bu grup, orduya karşı hareket üstünlüğü sağlayacağı ya da orduya ya da derin devlete karşı güç savaşını kazanamayacağını anlayacak. Stratejik tercihlerini kökten değiştirmek ve derin devletin kemikleşmiş menfaatlerine son vermek zorunda. Eğer bir mucize olur da onların adayları seçimleri kazanırsa, geçtiğimiz yıl, devlet kontrolündeki her bir kurumun, yargı da dahil olmak üzere, karşı-devrim araçlarından arındırılmadığı sürece gerçekten değişmeyeceğini gösterdi. Bu da, Müslüman Kardeşler’in liderliğiyle reformların yavaşlatılması ya da perde ardında kuşku uyandırıcı anlaşmalarla derin devletin menfaatlerini sürdürmesi sonucu kaybedildi.
Birçok devrimci grubun, oldukça derin olduğuna inandıkları devrimlerinin üzerinden geçtiklerine yemin etmelerine rağmen, Müslüman Kardeşler’in bunu görmezden gelmesi üzerine bir kez daha hayal kırıklığına uğradık. Bir önceki başkan adayı ve devrimci grupların ve gençlerin favorisi Dr. Abdülmünim Ebu’l el-Futuh, Yüksek Mahkeme’nin son kararının Şefik’in adaylığına izin verdiğini açıkladı ve Meclisin feshinin ordu tarafından gerçekleştirilen bir darbeden başka bir şey olmadığını belirtti. Ordunun gücünü elinden almak ve Şefik’in kaçınılmaz başkanlığını engellemek için, bütün devrim yanlısı gruplar ve liderler tarafından acilen bir devrimci liderlik konseyi kurulması için çağrı yaptı.
Devrimin ilk zamanlarından itibaren çok şey feda eden onlarca grup üzerindeki bu tehtidi hissederek, orduyu bulunduğu konumdan atmak ve devrimin ana hedefi olan demokratik sivil devletin kurulması ve derin güvenlik devleti kültürünü sona erdirmek için zorlu bir mücadele vermek için yemin etti. Yüzlerce insan Tahrir Meydanı’nda oturma eylemi yaparken, ülkede binlerce insan sokaklara döküldü.
Şimdi, ne kadar zorlu bir ders aldıklarını usulca kabul ediyorlar. Bu sefer sloganları “halk ve ordu elele” değil. Daha çok, “Bu sefer ciddiyiz, devrimi kimsenin ellerine bırakmayacağız!”

Çeviren: Alev Yıldırım

ÖNCEKİ HABER

Sudan'da protestolar

SONRAKİ HABER

Hiçbir kadın kürtaja mecbur kalmak istemez

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa