10 Mart 2017 17:02

Mersin dayanışma Akademisi 6'ıncı dersini verdi

Mersin Dayanışma Akademisi’nde konuşan Yrd. Doç. Dr. Melahat Kutun, ‘AKP için ‘evet’ diyenler dost, ‘hayır’ diyenler düşman’ dedi.

Paylaş

Mersin Üniversitesi ile ilişiği kesilen akademisyenlerle dayanışmak amacıyla başlatılan Mersin Dayanışma Akademisi 6'ncı dersi ile bir araya geldi. Yrd. Doç. Dr. Melahat Kutun “Türkiye siyasetinde AKP’li uzun yıllar: "Hukukun üstünlüğünden ‘Dost’ların üstünlüğüne” konulu dersi katılımcılara anlattı. 

‘AKP’NİN İLK DÖNEMİNİN DEMOKRASİ DÖNEMİ OLDUĞU BİR YANILSAMAYDI’

AKP’nin geldiği ilk dönemden bu yana kapitalist sistemle iç içe olduğunu belirten Kutun, “AKP’nin İlk döneminde istikrar, piyasa öngörülebilirliği ve Avrupa Birliği uyum yasalarını uygulamaya çalışan bir siyasi parti görünümünde siyaset yürüttü. Ve geldiğimiz aşamada bir dönüşüm yaşandı ve tabiri caizse faşizm diyeceğimiz bir döneme geçildi. İlk dönemlerinde desteklenen politikalar yürüttü. İlk dönemi daha çok demokrasi anlatısı olarak anlatılıyor. Ancak dipolitizasyon politikalar dediğimiz bir yerde duruyordu. Uzak, görünmeyen yerlerde düzenlemeler ve anlaşmalar yaparak politikalar yürütüyordu. Bunu yaparken de siyasetten uzak politikalarmış gibi bir yol tercih ediliyordu. ‘Emeği nasıl daha az bir maliyetle kurabiliriz’ denilerek çalışmalar yapılırken, bir yandan da demokrasi olduğu algısı yaratılmaya çalışıldı. Bunu da daha çok askeriye ile mücadele adı altında yaptılar ve böyle bir algı yaratmaya çalıştılar. Liberal kesimler de bu dönemi daha çok demokrasi olarak yansıtırken, aslında bu dönem devletin kendini yeniden kurmak adına bütün hukuksal düzenlemeleri derinleştirmek adına yapılan politikalardı. Ancak burada yaratılan bir yanılsamaydı ve bilinçli olarak yapıldı. Bu da liberalizmin ‘Bırakın yapsınlar bırakın geçsinler. Sadece ekonomi için. Sadece devlet için’ paradigmasına uygun olarak yapıldı” diye anlattı. 

‘AKP İÇİN ‘EVET’ DİYENLER DOST, ‘HAYIR’ DİYENLER DÜŞMAN’

AKP’nin ilk dönemi olarak bahsedilen ve demokrasi dönemi olarak görülen dönemden OHAL dönemine nasıl gelindiğini aktaran Kutun, “OHAL burjuva hukukunun yeniden kurulması için geçici bir süreç. Şu an Türkiye’de olan da bu. Ondan önce torba yasalar vardı. AKP dönemindeki kalkınma planlarına baktığımız zaman hepsinin ekonomiyi ve siyaseti yeniden kurduğunu görüyoruz. Sanılmasın ki AKP’nin ilk dönemi çok iyiydi. Sonradan OHAL süreci ile değişti. Aslında bu süreçler devlet sisteminin tarihsel gelişimi içinde var olan süreçlerdir. Kapitalist ilişiler bağlamında hukukun üstünlüğünün yeniden dizayn edilmesi açısından OHAL süreçleri kaçınılmaz olarak devletin sığındığı süreçtir. Türkiye’de yaşanan süreç aslında Dünya siyasetinde yaşanan değişimlerle birlikte Türkiye’nin de bu sistemi ayak uydurmaya çalışması ile ilgili gelişmelerdir. Hukukun üstünlüğünden dostların üstünlüğüne geçiş ise, AKP’ye bakıldığı zaman ‘evet’ ve ‘hayır’ diyenler var. AKP’nin kurucuları arasında da böyle bir durum var. AKP için dost olanlar ‘evet’ diyenler. Düşmanları ise, ‘hayır’ diyenler” diye konuştu. 

‘MALİYETLERİ DÜŞÜRMEK İÇİN EMEK ALANI DAHA DA BASKI ALTINA ALINACAK’

Ardından söz alan Doç. Dr. Metin Altıok da, sıcak para ilişkileri ile dünyanın yönetilmediğini belirterek şunları söyledi: “Türkiye’de bunun bir parçası. Bu nedenle gözler daha büyük sanayi üretimlerine çevriliyor. Bu sanayi de otomotiv ve silah sanayi olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye’de şu an da bunu yapmaya çalışıyor. Sıcak para artık çok önemli değil. Soğuk para daha önemli bir aktör olarak karşımıza çıkıyor. Bundan dolayı da sıcak para beklentisi de eskisi gibi önemli görünmüyor. Bundan dolayı kendine yeni yatırım alanları yaratıyor. Sermaye çevresi ile de anlaşmak zorunda olduklarını biliyorlar. Bu nedenle TÜSİAD ile anlaşıyorlar, MÜSİAD ile anlaşıyorlar ve daha başka gruplarla da anlaşacaklar. Burada işçi sınıfının baskı altında tutulması gerekiyor. Çünkü en büyük maliyet alanı işçi sınıfının emek maliyeti. Bu maliyetleri düşürmesi için de emek alanı daha fazla baskı altına alınacak. Tüm bu kapsamda dünya maliyetleri düşürmek amacıyla baskı politikalarını artırmak zorunda. Ancak karşısında direnen bir kesim var. Avrupa’da işçi sınıfının bu konuda ciddi bir direnç var. Türkiye’de bu direnç olmadığı için ve olmasını engellemek için yeni baskı politikaları ve daha fütursuzca baskı politikaları gelişiyor. İşçi sınıfı güçlü olmadığı zaman bir sabah kalktığımızda her şey tersine dönmüş olabilir.” (DİHABER)
 

ÖNCEKİ HABER

Edirne’de şüpheli asker ölümü

SONRAKİ HABER

CHP’li Yıldız Biçer: Vatandaş ölü hayvan eti mi yedi?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...