13 Haziran 2012 18:06

Yaşamlarımızın tekinsiz hüzünlü an’ları

‘Çocuklar tekinsizdir, annelerse uçurum;olur olmaz düşülür...’ diyordu Yalçın Tosun ‘Peruk Gibi Hüzünlü’ adlı şiirinde. Türkiye edebiyatına öykü yazarı olarak giren Yalçın Tosun’un ikinci öykü kitabı bu şiiriyle aynı adı taşıyor. İlk kitabı ‘Anne, Baba ve Diğ

Yaşamlarımızın tekinsiz hüzünlü an’ları
Paylaş
Sevda Aydın

olur olmaz düşülür...’ diyordu Yalçın Tosun ‘Peruk Gibi Hüzünlü’ adlı şiirinde. Türkiye edebiyatına öykü yazarı olarak giren Yalçın Tosun’un ikinci öykü kitabı bu şiiriyle aynı adı taşıyor. İlk kitabı ‘Anne, Baba ve Diğer Ölümcül Şeyler’le öykü okurlarının dikkatini çeken Tosun, bu kitabıyla da ekileyici bir derinlik sunuyor.
‘Peruk Gibi Hüzünlü’nün odağında geniş bir kesimden insanlık halleri var. Çocuklar, yaşlılar, eşcinseller, deliler... yaşamlarını birbirinden çok uzak ve çok farklı bir şekilde sürdüren bu insanların öyküleri, daha önce yaşadıkları kırılmalarla çıkıyor okur karşısına. Öykülerinde aşka ayrı bir ton katıyor Tosun. Karakterlerinin cinsel tercihinden ya da bilindik kadın erkek ilişkinden öte farklı bir ruh hali çiziyor. Yazarla karakterinin dili arasındaki mesafenin sık sık kapandığı anlatılarda okurla karakter arasındaki mesafe de kayboluyor.
Yalçın Tosun, 2009’da yayınladığı ilk kitabıyla 2011 Notre Dame de Sion Edebiyat Ödülü almıştı. ‘Peruk Gibi Hüzünlü’yle de Sait Faik Hikaye Armağanı ödülünün sahibi oldu. Daha ilk öyküsünde yazıyla olan derdini, edebiyat ve hayatla kurduğu bağlantıların ilk çizgilerini belli eden Tosun, öykülerinde çocukluğun kırılganlığını, öfkesini güçsüz ama derin hesaplaşmalarını anlatıyor. En korunaklı yer olarak bilinen evimizin içinde kurduğumuz aile ortamında kuramadığımız kan bağlarımızı hatırlatarak, “En yakınlarımızla aramızdaki uçurumların derinliği, diğer insanlarınkiyle olandan çok daha fazla düşündürüyor beni. Tanıdık yabancılar diyorum ben yakınlarımıza, güzel tanımlıyor bu durumu” diyor.

Öyküleriniz okunduğunda ilk göz çarpan yüzleşmeler, hesaplaşmalar... Bireyin iç dünyasında birkitirdikleri sizin için neden bu kadar önemli?
Yaşamlarımızın çoğu orada olup bitiyor gibi geliyor bana çünkü. Dış dünyaya yansıttıklarımızın -söz ya da hareketlerimizle- dürüst olduğumuz anlarda bile içimizi tam olarak yansıtmasındaki zorlukla da ilgili sanırım. Bunun yanında öykü dokusunda bu iç sesler ve gizli hesaplaşmalar farklı boyutlar ekliyor metine. Görünenin arkasındaki gizi sunuyor inceden gibi geliyor bana.

‘Çocuklar tekinsizdir, annelerse uçurum; olur olmaz düşülür...’ bu sözler kitabınızla aynı adı taşıyan şiirinizden. Şiirinizdeki bu sözler öykülerinizdeki çocukları tanımlıyor. En ‘korunaklı’ yuvanın içinde yaşanılanlar sizce bu kadar arızalı mıdır?
Birbirinden birçok yönlerle ayrılsa da, ailelerin tümü kapalı kutulardır. Arızalı ya da değil gibi tanımlamadan çok bu ilişkilerin zorluğundan dem vuruyor öykü kişilerim. En yakınlarımızla aramızdaki uçurumların derinliği, diğer insanlarınkiyle olandan çok daha fazla düşündürüyor beni. Tanıdık yabancılar diyorum ben yakınlarımıza, güzel tanımlıyor bu durumu.

‘Üç Kadınlı Şehir’ ve ‘Üç Adamlı Zaman’ öykülerinizdeki aşklar çok ilginç bir duygu yaratıyor. Cinsel tercihler veya bildiğimiz kadın erkek ilişkisinden öte nasıl bir bütünleşme diyebiliriz bu öykülerinizdeki aşklara?
Herkes herkese aşık olabilir, herkesi sevebilir. Öğretilmiş cinsellik dayatmaları nedeniyle çok acı çekildi bu topraklarda. Ben insana dair olan her şeyin izini sürüyorum öykülerimde. Sevgili olma durumunu ele alıyorsanız, bunu sadece karşı cinsler arasındaki aşkla sınırlandıramazsınız. En azından benim dünyaya ve edebiyata bakış açım hepsini kapsıyor. İnsan olarak ve yazar olarak resmin tümünü görmeye çalışıyorum.  (İstanbul/EVRENSEL)


SOKAKTA GÖRDÜĞÜM BİR ŞEYİ SAİT FAİK’İN ÖYKÜLERİNE YAKIŞTIRIYORUM

‘Peruk Gibi Hüzünlü’ adlı kitabınız Sait Faik Hikaye Armağanı’nı kazandı bu yıl. Bir öykü yazarı olarak Sait Faik’in bugünkü öykü dünyasındaki etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Böyle bir genel saptama yapmak eleştirmenlerin işi diye düşünüyorum. Kendi adıma yanıt verirsem, Sait Faik’in benim üzerimdeki etkisi çok incelikli ve derin dokunuşlar şeklinde olmuştur hep. Bazen sokakta yürürken gördüğüm bir şeyi onun öykülerine yakıştırıyorum. Küçük dediğimiz insanların büyük dünyalarına cesaret ve şefkatle girmesi sanırım en sevdiğim ve etkilendiğim yanlarından biri.
Kitaplarınızın yanı sıra çeşitli edebiyat dergilerinde öyküleriniz yayınlandı. Medya ve basın-yayın açısından teknolojik değişimleri ve ortaya çıkardığı alanları nasıl görüyorsunuz?
Bunun birçok farklı yönü var bence. Örneğin fazla ulaşılabilir olmak tanıtım açısından iyi gibi görünse de ben tersini düşünmeye başladım. (Bu hem yazarın yazdıkları hem de kendisi için geçerli). Böylesi bir ulaşılma kolaylığında artık ortada görünmemek daha etkili olmaya başladı sanırım. Bunun yanında e-kitap ve e-dergi gibi yeni mecraların basılı kitabı sona erdireceğini düşünmüyorum. Basılı kitaplar hep olacak, olmalı. 

ÖNCEKİ HABER

Her gün insanlar ölürken neden bir araya gelmiyoruz?

SONRAKİ HABER

Adnan Yücel’e mektup

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...