15 Şubat 2017 00:40

Ankara Üniversitesi: Bedel ödeyen akademi

Ankara Üniversitesi Doktora Öğrencisi Özden Aras, KHK'ler ile akademide yapılan hukuksuz ihraçlara dair Evrensel'e bir mektup yazdı.

Paylaş

Özden ARAS
Ankara Üniversitesi Eğitim Ekonomisi ve Planlaması Doktora Öğrencisi

Ankara Üniversitesi Cumhuriyetin Anadolu’da kurulan ilk üniversitesi olarak resmi tarihte önemli bir yere sahiptir. Okulun web sayfasındaki ifadelerle “Laik ve demokratik Cumhuriyetin yeni hukuk düzenini gerçekleştirecek hukukçuları yetiştirmek için 1925’te kurulan “Hukuk Mektebi” ile başlayan kuruluş süreci; 1933’te öğretime başlayan ve Türkiye’nin ilk ziraat fakültesi olan Yüksek Ziraat Enstitüsü, 1935’te açılan Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi ve 1936’da Mustafa Kemal’in özel emri ile kurulan Siyasal Bilgiler Okulu ile devam etmiştir. Türkiye’nin farklı disiplinlerindeki fakülteler anlamında birçok “ilkleri”nden söz edebildiğimiz, örneğin Eğitim (Bilimleri) Fakültesi (1964), İLEF (1965) ve benzerleri, Ankara Üniversitesi aynı zamanda akademisyenlerin en fazla kıyıma uğradığı bir üniversite olmayı sürdürüyor gibi görünmektedir. Çünkü, Ankara Üniversitesi sadece Cumhuriyet tarihinin “resmi ilkleri”ne değil, Türkiye üniversitelerine öncü olan muhalefet pratiklerine de ev sahipliği yapmıştır. Türkiye tarihinin en baskıcı dönemlerinde bile yaşananlara tepki gösteren muhalif akademisyenler, tıpkı şimdi olduğu gibi geçmişte de ağır bedeller ödemişlerdir. Ankara Üniversitesi Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi öğretim üyeleri Pertev Naili Boratav, Behice Boran ve Niyazi Berkes’in öğretim üyeliği görevine Yurt ve Dünya dergisi ile Tan gazetesindeki yazılarıyla komünizm propagandası yaptıkları gerekçesiyle son verilmiştir. Bu olay tarihe “1947 tasfiyesi” olarak geçmiştir. Üniversiteler tarihine ikinci bir kara leke olarak geçen 147’ler olayında müdahaleye uğrayan üniversitelerden birisi Ankara Üniversitesidir. 27 Mayıs 1960 darbesinin ardından kurulan Milli Birlik Komitesi, çıkarttığı 114 sayılı yasada yer alan “tembel, yeteneksiz ve reform düşmanı” ibaresini gerekçe göstererek, 147 öğretim üyesini üniversitelerden ihraç etme kararı almış, Ankara Üniversitesi Rektörü Suut Kemal Yetkin bu haksızlığa tepki göstermek için diğer üniversitelerdeki mevkidaşlarıyla birlikte istifa etmiştir. O dönem gerek üniversite öğrencilerinin gerekse basının yoğun tepkisi sonucu Milli Birlik Komitesi, Ankara Üniversitesi Senatosunun temsilcileri ile bir toplantı yapmak zorunda kalmış, konunun üniversite özerkliği çerçevesinde çözülmesi kararlaştırılmış, yaklaşık iki yıllık bir mücadele sürecinin sonucunda tasfiye edilen akademisyenler görevlerine dönebilmişlerdir. Türkiye’deki muhalif akademisyenlerin tasfiyesiyle sonuçlanan bir diğer karanlık olay 1402’likler olayıdır. 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra 1402 sayılı sıkıyönetim kanununun çeşitli maddelerince aralarında Ankara Üniversitesinden Alpaslan Işıklı, Anıl Çeçen, Baskın Oran, Cem Eroğul, Korkut Boratav, Mete Tunçay gibi akademisyenlerin olduğu, büyük çoğunluğu sol görüşlü 71 akademisyenin görevlerine YÖK tarafından son verilmiştir. 1402’lik akademisyenler 1985 yılında sıkıyönetimin kalkmasının ardından hukuki mücadele sürecini başlatmışlar ve 1986 yılından itibaren görevlerine dönmeye başlamışlardır.

Ankara Üniversitesinin Türkiye üniversitelerinin demokrasi tarihine belki geçici ama son derece anlamlı ve örnek bir katkısından da mutlaka söz etmek gerekir. 1980’den sonra canlandırıldığı için yaygın olarak o dönemde kurulduğu zannedilen YÖK (Yükseköğretim Kurulu) aslında 12 Mart 1971 darbesinden sonra çıkartılan 1750 sayılı yasa ile üniversitelerin devlet tarafından denetlenmesi amacıyla kurulmuştur. CHP ile birlikte bu yasanın iptali için Anayasa Mahkemesine başvuru yapan tek üniversite Ankara Üniversitesidir. Anayasa Mahkemesi 1750 sayılı yasanın çeşitli maddelerini iptal etmiş ve YÖK 2547 sayılı yasanın çıkmasına kadar etkisiz bir yapı olarak varlığını sürdürmüştür. Ülkemizde gerçek demokrasinin hayata geçirilmesi için Ankara Üniversitesi gibi köklü kurumların kendi tarihlerindeki mücadele süreçlerini ve ödedikleri bedelleri unutmamaları, darbe dönemlerinde bile atılabilmiş cesur adımlardan feyzalmaları gerekir. Sırasıyla 1 Eylül 2016, 29 Ekim 2016, 22 Kasım 2016, 6 Ocak 2017 ve 7 Şubat 2017 tarihlerinde yayınlanan 672, 675, 677, 679 ve 686 sayılı KHK’ler ile gerçekleştirilen akademisyen ihraçlarının daha önceki baskı dönemlerinde gerçekleştirilen ihraç kararları gibi ağır sonuçları olacak gibi görünmektedir. 

Bu sefer de Ankara Üniversitesi akademik kıyımın en çok yaşandığı üniversitelerin başındadır. Salt son KHK’de 71 barış imzacısı akademisyen ihraç edilmiştir. Bu sayı önceki KHK’lerle atılanlar birlikte 103 olmaktadır. Demokratik ve özgürlükçü ortamın sağlandığı kurumlar olması beklenen üniversiteler bütün bileşenleriyle birlikte, tek amacı toplumsal barışa hizmet etmek olan bir metne imza attıkları gerekçesiyle haksız bir şekilde görevlerine son verilen bütün akademisyenlere sahip çıkma mecburiyetindedirler. Üniversitelerin akademisyenlerine sahip çıktığı, senatoların Milli Güvenlik Kurulunu toplantıya çağırdığı, rektörlerinin istifa ettiği dönemler ne çok eskidir ne de günümüzden çok farklıdır. Üniversiteler, “akademik özgürlük” ve “özerklik” kavramlarıyla birlikte ele alınan kurumlardır ve geçmişte olduğu gibi şimdi de gelecekte de iktidarın üniversite üzerindeki etki ve baskılarına rağmen, toplumsal muhalefetin yükseldiği kurumlar olmaya devam edeceklerdir. Taner Timur’un Toplumsal Değişme ve Üniversiteler kitabında belirttiği gibi, bilgi ve ideoloji üretimi özgül bir nitelik taşır ve bu nedenle okullar ve üniversiteler her zaman kurulu düzene “ihanet” potansiyeli içerir.

 

ÖNCEKİ HABER

Marmara Üniversitesi akademisyenlerinden Rektörlüğe mektup

SONRAKİ HABER

67'nci Berlin Film Festvali'nde Kaygı'nın galası yapıldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa